HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

kurt sorunu3Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek bir şekilde kendilerince var olan adeta tüm toplumu saran bir sorunu, “Kürt Sorunu”nu çözmeye çalıştıklarını “söylüyorlar.” “Söylüyorlar” diyoruz, çünkü gerçekten de sadece söylüyorlar.

Türkiye’yi tam neredeyse aralıksız olarak 30 yıldan fazla etkileyen bir mücadele sürüyor. Ve değil Türkiye tarihini tüm Osmanlı tarihini de katsanız bu düzeyde, bu kadar zaman boyunca, aralıksız etkileyen bir mücadele yürütülmemiştir. Ve bu çok doğaldır ki-mücadelenin şiddet dozajını da dikkate aldığımızda-sert geçmektedir. Ve bu sertlik devleti etkilediği gibi toplumu da etkilemektedir.

Bir yandan inanılmaz ölçüde haksızlıklarla dolu bir taraf, diğer yandan tüm zayıflığına ve zayıflıklarına ve de yetmez yönlerine rağmen haklı bir taraf. Bir taraf sömürgeci ve baskıcı, inkar ve imhadan öyle ileri bir düzeye kadar gitmiş ki bir halkın doğuştan gelen haklarının en başında gelen diline bile kendi açısından hiç tereddüt etmeden ket vurabiliyor, yasaklayabiliyor, hatta kendi kullandıkları dili konuştukları için bir halka para cezalarına ve farklı cezalara maruz bırakabiliyorlar.

Özcesi uzatmadan bir taraftan büyük insanlık suçları işlemiş bir devlet, diğer taraftan bu zulme karşı bir halkın 30 yıldan fazladır haklı aralıksız direnişi.

Şimdi güya bu haksız uygulamalara son vermek isteyen bir iktidar erki var olduğunu söylüyor. Ve bunu söylerlerken herkesten ama herkesten bu sorununun çözümü için yardım istiyorlar. Kürt halk önderliğinden istiyorlar, özgürlük gerillasından istiyorlar-terörist deseler de bu böyledir-, Kürt halkından istiyorlar, sivil toplumundan, legal siyaseti derken her yerde ama herkeste yardım istediklerini ve beklediklerini ısrarla söylüyorlar.

Ama gerçekten sadece “söylüyorlar.” Söylüyorlar ama bombalıyorlar. Söylüyorlar ama çocuklarını Amed merkezinde katletmeye devam ediyorlar. Söylüyorlar ama tutuklamaya devam ediyorlar. Söylüyorlar ama mitinglerine saldırmayı sürdürüyorlar. Söylüyorlar ama bu sorunu çözmek için yola çıkan bir BDP barış heyetini korumasını bilmiyorlar. Söylüyorlar ama Kürt halk önderliğiyle görüşmelerini istedikleri partinin siyasetçilerine şartlar koşuyorlar. Söylüyorlar ama isim misim derken süreci uzattıkça uzatıyorlar. Söylüyorlar ama dillerinden ki o buyurgan, kirli, tepeden hakaretleri eksik etmiyorlar. Söylüyorlar ama uluslar arası arenada Kürtlerin siyasetçilerine karşı yok etme siyasetlerini devam ediyorlar. Söylüyorlar ama Rojavaya karşı kirli siyasetlerini, çetelerin elleriyle sürdürüyorlar. Söylüyorlar ama güneyde açıkça Kürt özgürlük hareketi karşıtı çalışmalarını alttan alta yürütüyorlar.

Özcesi hepsi sözden kalıyor. Sadece söylüyorlar. Dil nede olsa kemiksiz istediğin yere istediğin kadar bük ha bük.

Rüzgar iyi esiyormuş, iyi esen rüzgarın bir de yelkenleri doldurması gerekmez mi?

Rüzgar iyi esiyor ise gemiyi harekete geçirmesi gerekmez mi?

Rüzgar iyi esiyor ise bir milim bile olsa estiği yeri harekete geçirmez mi?

Rüzgar iyi esiyorsa en azından gözle görülecek bir şekilde bir ilerleme olmaz mı?

Evet, rüzgar esiyor ama sadece sözle esiyor. Eskilerde “Lâfla peynir gemisi yürümez” derlerdi. Bizde, “Lafla pilav pişerse deniz kadar yağı bizden” diyelim.

Özcesi öyle söyledikleri gibi iyi esen bir rüzgar yok. İyisi rüzgarımızı kendimiz estirelim ki gemilerimizin yelkenleri dolsun. Bu ise siyaset dilinden çok köklü ve daha gelişkin bir mücadele demektir. Direniş demektir.

Bunun içinde tüm Kürdistanlı ve Türkiye gençlerini dağlara daha etkili olarak halkların rüzgarını estirmek için mücadeleye davet ediyoruz.

K. Nurhak