İsrail Siyonist devletinin 1982 yılında Filistin savaşçılarına Lübnan’ı da içine alan saldırısının yıldönümünü bugünlerde yaşıyoruz. Biliniyor İsrail saldırısı 5 Haziran 1982 yılında başlamıştı. Uluslar arası bir konsept temelinde gelişen bu saldırıları en çok destekleyen güç ABD ve peşinden de Türkiye Cumhuriyeti devleti ile batılı ülkeler geliyordu.
Bellek denen bir şey vardır. İnsanı yaptıklarıyla karşı karşıya getiren, yüzleştiren muhasebe içine çeken. Biz buna tarihi bellek diyoruz. Kimisi buna tarih şuur diyor. Yani tarihi bilinç…
Bugünlerde bol kesenden Filistin tarafgirliği yapılıyor. İsrail devletiyle en çok ilişkili olan, stratejik ortaklıkları bulunan, Filistin halkına en çok zarar veren ve tabii ki İsrail devletinin vazgeçilmez partnerleri olanlardır bunu yapanlar. Bunların başında Namı diyar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geldiği de kesindir.
Tuhaf en çok İsrail devletiyle ilişkili olan saldırgan devletlerinin başından gelen TC devleti ve kimi sözde aklı başında görünen stratejisti bugün bizi yani gerillayı İsrail’le ilişkilendiriyorlar.
Beyler biraz ciddi olalım. Yiğidi öldürün ancak hakkını yemeyelim. Yiğidin hakkı yiğidin, nasıl ki Cesar’ın ki Cesar’ınsa…
Tarihe giderek bellek tazelemeden bugüne kısa bir bakış iyi olacaktır. Türk pilotlarını övünerek İsrailliler tarafından eğitildiğini söyleyen kim?
Mavi Marmara saldırısı ayrı Heronların alışının durdurulamayacağını ve bunların ayrı ve farklı iki şey olduğunu söyleyen kim?
İsrail devletiyle stratejik ortaklıkları bulunan kim?
Kürt özgürlük hareketinin liderliğini esir alarak Türkiye Cumhuriyeti Devletine veren kim?
Günlük istihbarat bilgisi vererek Kürt gerillalarına bomba yağdırılmasını sağlayan kim?
Kürdistan topraklarını peyderpey İsrail devletine satan kim?
Türk subaylarıyla öncelikli olarak sınırları dolaşarak, sonra da Kürdistan coğrafyasını etüt ederek TC subaylarına eğitim veren ve akıl verenler kim ya da kimler?
Önce yukarıdaki bazı sorulara cevap verilmelidir. Sonra da yiğidi öldürecekseniz öldürün. Vuracaksanız vurun. Asacaksanız asın…
Devam edelim.
Bugün ya da bu ay 1982 yılında Filistin kurtuluş hareketine ve örgütlerine karşı topyekûn İsrail Siyonist devleti tarafında yapılan saldırının yıldönümünü yaşadığımızı söyledik. Filistin kurtuluş hareketine en ciddi kayıpların verdirildiği bir saldırı olduğu da doğru. Lübnan’ın tarumar edildiği adeta ilkel komünal çağlara geri götürüldüğü bir saldırı ve kıyım olduğu da doğru. Beyrut’ta Filistin mülteci kampına meşhur faşist Şaron’un talimatlarıyla Sabra ve Şatilla’da yapılan katliamlarının yapıldığı da doğru.
O günlere geri gidelim. Ve o zaman olup bitene bir bakalım. Parti önderliğimizin bir değerlendirmesinde; ‘O dönemde, Ortadoğu'da Filistin halkının direnişi içinde bir grup yoldaşımız şehit düşmüştü. Bu şehitlik Partimizin yurt dışında da direnen bir halkın yanında ve omuz omuza, gerekirse hayatını verecek kadar dürüst ve içten davrandığı, bu temelde kendisine yer ve onur kazandırmak şerefini nasıl elde edileceğini ortaya çıkarıyor. Kokuşmuş mültecilik, şuna buna yamalanma bir yaşam değildir. Savaşçı bir yaşam, engin bir enternasyonalizmin ruhunun gelişmesi, şerefimizle kendimize yaşam alanı açmamızla sağlanır. Görülüyor ki Filistin şehitlerimizin hayatları, bugün bizlerin böylesine güçlü bir gelişmeyi yaşamamıza yol açmıştır. Onların döktükleri kanı esas aldık ve vazgeçmedik. Onları sürekli yücelterek Parti için sağlam bir mevziiye dönüştürdük. Bu mevzilerde savaşan Partimiz güçlendikçe güçlenmiştir. Onların anılarına bağlılık, bizi ülkemizin doruklarında savaşmaya itmiştir. Ülkeye büyük dönüş hareketinde kararlı ve azimli olmaya itmiştir.‘
Evet, başkan Apo’nun ‘Onların anılarına bağlılık, bizi ülkemizin doruklarında savaşmaya itmiştir. Ülkeye büyük dönüş hareketinde kararlı ve azimli olmaya itmiştir’ dediği şehitler Filistin şehitlerimizdir. İsrail siyonizmine karşı dişe dişe kavga ederek, savaşarak direnen yoldaşlarımızdır. Birçok direniş cephesinde Filistinli devrimciler mevzilerini terk ederlerken PKK’li gerillalar mevzilerini terk etmeyerek sonuna kadar direnmişlerdir. Ve bu mücadele içerisinde 10 değerli yoldaşımız şehit düşmüştür ve onlarca yoldaşımızda İsrail Siyonist devletine esir düşmüşlerdir. Şehit düşen yoldaşlarımız; Abdullah Kumral, Emin Yaşar, İrfan Ay, İsmet Özkan, Kemal Çelik, Mehmet Atmaca, Mustafa Marangoz, Şahabettin Kurt, Şerif Aras ve Veli Çakmak adındaki yoldaşlarımız isimlerini Kürt ve Filistin halklarının belleklerine altın harflerle kardeşleşme temelinde yazmasını bilmişlerdir.
Bugün birileri bu tarihi bağı karartmaya dönük çaba içerisinde olabilir. Birileri dünyanın en faşizan güçlerinin başında gelen İsrail devletiyle haşır neşir olduğu halde, bizi İsrail devletiyle ilişkili olduğumuzu söyleyebilir. Kaldı ki biz bu dünyada her güçle, her devletle nasıl ki TC devleti ilişki kuruyorsa aynı ilişkiyi kurma hakkına sahipsiz. Bir farkla biz öncelikli olarak halklarla ilişkileniriz. Filistin halkı gibi ve tabii ki Yahudi halkı gibi. Ancak işgalci, sömürgeci TC devleti gibi devletlerle ya da güçlerle ilişkilenirken kimi halkların başına bomba yağdırmak için, birilerini korsan eylemlere teşvik etmek için ve birilerine ülkemizi TC devleti ve özelde de AKP gibi peşkeş çekmek için yapmayız. Buna ne ahlakımız elverir ne de ilkesel olarak sosyalist ideolojimiz el verir.
devam edecek
Kasım Engin