HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Kendi yalanına inanmak kötü bir alışkanlık olduğu kadar, kaynağını hastalıktan da alan bir durumdur. Geçmişte bu konuda R.Tayyip Erdoğan üzerine yazılmış bir kitabı okuduğumda, çok abartılı bulmuştum. Bu kitap Yalçın Küçük tarafından hazırlanan bir kitaptır. Kitabın özü iki kişiliği olan insanların davranışlarını inceler. Dini vecde halleri, kötü ve az eğitimli kişiliklerin siyasete atılmalarında kişilik ve kurum çelişkisi ile aşırı beyin zorlamalarının sonuçlarını işleyen bir kitaptır. Hıristiyan dogmacılığının uzun sürede ki sonuçları, imparator Calıgula ile Rus yazar Dostoyevski üzerine yapılan araştırmaları derleyip, sonucunu R.T Erdoğan ile birleştiren ilginç bir bakış açısı ile hazırlanmış. Bu ruhsal halin siyasete yansıması olarak Mediko Politik biçiminde kaç yılık R.T Erdoğan’ın kişiliği ve davranışları bu bağlamda değerlendirilmiş. En önemli nokta olarak bu kişiliklerin şizofren hastası olduğundan hareketle iki kişilik arasında bağlantı kurma zorluğu, birbirine uymayan parçalar ile gerçekten uzaklaşma halleridir. Siyaset dilinde biz buna yalan deyip, bu kişiliğin Kürt sorunu ile genel siyasete yansımasını inceleyelim.

‘’Düşünmüyorsanız yoktur.’’ Cümlesi aynı kişiliğe ait bir cümle oluyor. Bizler bu cümleyi felsefe kitaplarından okumuştuk. Batının düşünceci filozoflarında bolca bulunan bir cümledir. Ancak felsefe konusunda polemik dışında bir zararı olmayan bu cümle, siyaset konusunda ciddi zararlar vermektedir. Siyasette buna da yalan deyip geçelim.

‘’Kürt sorunu benim sorunumdur.’’ cümlesi de aynı kişiliğe ait bir cümledir. Çok zaman geçmeden bu sorunu mars ya da Jüpiter gezegenine yollamak isteyen bu kişilik, ‘’sevmiyorsanız terk edin’’ dedi. Yani, diğer Tayyip ile karşılaştık ya da Recep ile karşılaştık. Çünkü at Recep’in bütün konuşmalarıyla çelişen bir Tayyip de vardır. Biz de bunu ikiye ayıralım düşüncesinden hareketle Recep ve Tayyip diyelim. Yani, Recep ve Tayyip Erdoğan…  At Recep, inkâr et Tayyip; artık kalıplaşmış bir cümle oluyor.

Çoban Sılo zamanında ‘’dün dündür, bugün bugündür’’ sözü, siyaset biliminde demagoji sanatının bir vecizesi haline gelmişti. Kıyametler kopmuştu. Oysa Recep zamanında bu formül yerle bir oldu. Artık her gün bu gündür, geçeğiyle karşı karşıyayız; Fakat işin olumsuz yanı, ilkesel siyaset konusunda Türkiye’ye adım attıran, düzey kazandıran tartışmalarının bu kişilik zamanında olmasıdır. Demek ki Kürt sorunu şimdi düşünülmüyor, yani her şey bir yalandan ibarettir. Bu yalana, yalanı söyleyen inanıyorsa dışındakilere söylenecek söz bulamayız!

İsrail devletini ilk kabul eden devlet Türkiye devletidir. Ortadoğu’da askeri tatbikatları İsrail ile yapan ilk devlet Türkiye devletidir. Ortadoğu’da Mossad’ın en rahat hareket ettiği ülke yine Türkiye’dir. NATO ve İsrail bağlamında bütün Ortadoğu hava sahasını kontrol altına tutan radarların hepsi Türkiye’de bulunuyor. Yani, İsrail in kalkan ülkesi Türkiye’dir. Ekonomik iyileştirme, kalkınma projesi İMF kredileriyle bağlantıları bilinir. Finans çağının en büyük sermayesi İsrail in elindedir. Dolayısıyla Türkiye’deki kalkınmanın garantisi yaptığı üretim değil, finans kredileridir. İsrail ile gerginlik yalanının direk bu ekonomiye yansıması gerekiyordu, ayrıca kendi yarasını iyileştirmeyen bir Türkiye’nin İsrail gibi bir devletin kullanmaması düşünülemez. Yalana inananlarca bu bağlantı gecikmeden kuruldu. İskenderun eylemi ile Mavi Marmara yardım gemisine yapılan saldırının aynı konsepte dayanan yorumlar yapıldı. Çünkü atılan yalana inanacak kadar gerçeklerden uzaklaşma yaşanıyor.

Oysa aklı başında olan kimseler için, olan biten şeylerin analizi zor değildir. Yeter ki bu yalanın dışına çıkılsın. Küresel siyaset, İran’ın Ortadoğu’daki etkinliğini Türkiye ile zayıflatmak istiyor. Arap alemi üzerindeki İran etkisi küresel sermaye için engeldir, dolayısıyla uranyum sahibi bir İran’ın Hindistan’dan Suriye’ye varan bir uranyum kuşağı oluşturması akla yakın şeylerdir. Bu kuşak, Ortadoğu’da en fazla İsrail’i zorlar. İran’ın ılıman İslam adı altında kuşatılıp, Ortadoğu’da Türkiye etkinliğinin artması İsrail’in işine yarar. Küresel sermaye İran ile savaşı göze alabilseydi şimdiye kadar İsrail in dayatması ile on defa yapmıştı, ancak Irak savaşı ile ekonomik kriz yaşayan ABD böyle bir savaşa hazır değildir. Şu an bu savaşı farklı yöntemler ile yürüten Türkiye’dir. Peki, İran bunun farkında değil mi? sorusuna verilecek cevap şudur: fazlasıyla farkındadır. İran’ın yaptığı şey, uyarlanmadır. İran, Türkiye’nin uzun vadede bu siyaseti yürütemeyeceğini farkındadır. Bu da İran’ın stratejik planlarıyla örtüşüyor. Yani olan şey /görünen şey bu oldu. Küresel sermaye Türkiye için şöyle bir strateji çizdi. Yalan at ve yalanına inan. R.T. Erdoğan kişiliğinin özü bu olmaktadır, Türkiye’ye biçilen rol için bulunmaz kaftandır. Böyle iki kişilikli bir siyasetçi bulmak zordur.

Numan Bagok