HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Özgürlüğümüzü kazanmanın tam zamanıdır.

Tarihin hiçbir döneminde sahip olamadığımız büyük bir fırsat var önümüzde. Bu tarihi fırsatı değerlendirip değerlendirmemek tamamen bize kalmıştır. Tarih her zaman böyle büyük fırsatları bizim gibi halkların önüne koymaz. Bu fırsatlar bazen bin, bazen yüz, bazen de eli yılda bir gerçekleşir. Bu fırsatlar zamanında layıkıyla değerlendirilmezse belki de tekrar bin yıl, yüz yıl eli yıl daha beklemeye sebep olur. O halde tam da önümüze gelmişken bu tarihi fırsatı değerlendirmemezlik etmeyeceğiz.

Yarının özgür Kürdistan’ında özgürce hareket edebilmek için, korkmadan, güven içerisinde sevdiklerimizle yaşayabilmek için, adeta avuçlarımızın içine girmiş olan bu tarihi fırsata dört elle sarılacağız. Çünkü bu tarihi fırsatı değerlendirmenin her türlü imkanına fazlasıyla sahibiz. Arkamızda, halkımızın on, bin on beş bin yılın ötesine götürülebilen tarihi geçmişi, tarihte neredeyse uygarlığın bütün hâkim güçlerine kafa tutmuş halkımızın direniş geleneği, çağımızın dünya çapındaki en kapsamlı ve en ekili özgürlük hareketi olan PKK’nin amansız mücadele geleneği durmaktadır. Sadece Türk devletinin değil, uluslar arası ve bölgesel tüm hakim güçlerin yok etmek için her türlü imkanlarını seferber ettiği ama bir türlü baş edemediği PKK hareketinin yenilmezliği kanıtlanmakla kalmamış, arktık zaferini gerçekleştirmenin nihai aşamasına gelmiştir. Bu artık tartışılmaz bir gerçektir. Türk devletinin adeta çıldırmış halde kopardığı son savaş yaygarasının asıl sebebi, artık görmekte olduğu özgürlük hareketinin zafere gidiyor olması ve bunu önleyemiyor olmanın verdiği büyük korkudur. Şimdiye kadar denediği hile ve oyunların hiç birisi tutmadı. Yüzüne taktığı sahte maskelerin hiç birisi işe yaramadı. Yaptığı yalanların hiç birisi yutulmadı. Elinde kala kala tekrar o vahşi, barbar, katliamcı yüzüyle sahneye çıkmak oldu. Özgürlük hareketinin en büyük başarılarından biri de onun tüm sahte maskelerini düşürmesi, güya sevimli maskeler altında saklamaya çalıştığı canavarlığını çırılçıplak açığa çıkarmasıdır.

Artık saklayamayacağı en vahşi yüzüyle bir kez daha açığa çıkmış olan Türk devleti, Kürt gerillalarının üzerine filolar halinde savaş uçaklarını kaldırarak, tekniğin gücüyle güya yeni askeri strajiler devreye sokarak, büyük bir psikolojik savaşla PKK gerillaları karşısında yenilmiş, darmadağın olmuş, birbirine girmiş Notunun ikinci büyük ordusu olarak değerlendirilen o koca ordunun bir yerde yenilgisini de gizlemeye çalışarak sanki şimdiye kadar hiç denenmemiş gibi, adeta askeriyeye alternatif yeni polis, özel tim sistemlerini devreye sokarak sonuç alacağını sanmaktadır. Otuz yıldır koca ordunun ve ordunun arkasındaki bütün devlet kurumlarının yapamadığını sanki yüzü boyalı, iri kemik ve et yığınından oluşan korkunç görünümlü timler gerçekleştirecekmiş gibi bir hava estirilmektedir. Bunların artık küçücük Kürt çocukları üzerinde bile bir etkisi olmadığını bilmeyen yoktur. Şişirilmiş, yüzü boyalı bu ızbandutlarla Kürt çocuklarına bile geri adım attıramazken, Kürt halkına ve yılların büyük deneyimine sahip Kürt gerillalarına mı geri adım attıracaklar? Buna kendilerinin bile inanmadığını zaman zaman kendi ağızlarından kaçırdıkları sözlerden biliyoruz.

Bütün bunlar bir yana, bir gerçek var ki, artık Kürt halkının canına tak etmiştir ve Kürt halkının bundan böyle buna tahammül göstermesi mümkün olmamaktadır. Bu coğrafya üzerindeki yaşayışı ve yarattığı kültür, bilimsel bulgularla tarihi on on beş bin yıllarına kadar götürülebilen Kürt halkı gibi büyük bir halkın varlığı hala inkâr edilmektedir. Bir tavuğa, bir eşeğe, bir köpeğe bile kendi ismi veriliyor iken, tarihin ve bu coğrafyanın en kadim halkı olan Kürt halkının ismi ve kimliği dahi kabul edilmemektedir. Hala yok sayılmakta, varlığı görmezden gelinmektedir. Dünyanın başka bir yerindeki güya birkaç Türk’ün ana dilde eğitim hakkı için kıyametler koparılırken, nüfusu yaklaşık kırk milyon civarında olan Kürtlerin çocukları için ana dilde eğitim hakkı söz konusu olduğunda ikiyüzlülüğün, sahtekârlığın, inkârcılığın en gaddar halli sergilenmektedir. Zere kadar namusu, şerefi, guru olan hiçbir kürdün artık buna tahammül göstermesi mümkün değildir. Kürtler bundan böyle adeta bir köle gibi onun işçiliğini yapmayacak, gidip onların kapısında dilenciler gibi iş aramayacak, inşaatlarında çalışmayacak, onların kapı bekçisi, temizlikçisi, hamalı olmayacak, bağlarındaki fındığı, üzümü toplamayacak, bu tür işlerde artık daha fazla onurunu ayaklar altında çiğnetmeyecektir. En önemlisi de Kürt gençleri bundan böyle Türk ordusu saflarında yer almayacak, kendi halkına cephe alarak kendine düşman hale gelmeyecektir. Bu tarihi fırsat eşiğinde artık ne yapacaksa kendisi için yapacaktır. Kendini yurtsever bilen her bir Kürt bunun farkına varmıştır, varmayanlar da bundan sonra varmak zorunda kalacaktır. Varsın cumhurbaşkanıyla, başbakanıyla, generalliyle, Kürtlere düşman ağzı kanlı kalemşoruyla, şişirildikçe şişirilmiş et ve kemik yığını yüzü boyalı timi ve askeriyle Kürtler korkutulmaya çalışılsın. Kendi farkına varmış kürt insanının buna artık karnı toktur ve bunun için gereken cevap neyse vermeyi bilecektir.

Söz konusu cevabın ismi ne mi olacak? Kuşkusuz ki bunun adı halka savaşı olacak, gerçek bir halk savaşı. Bu savaşta, yediden yetmişe herkes yer alacaktır. Küçücük Kürt çocuklarının son birkaç yıldır yaptıkları göz önündeyken, Kürt gençlerinin yapacaklarını varsın bu savaşı başlatanlar düşünsün. Yediden yetmişe topyekûn bir halk olarak harekete geçildiğinde bunun yol açacağı sonuçları varsın bu güne kadar Kürt halına saygısızlıkta sınır tanımayan, önder APO’nun on sekiz yıldır tüm barış çabalarını boşa çıkarmaya çalışanlar düşünsün.

Bundan sonra bir Kürt nerede duruyorsa orada bir yangın, bir yıkım tehlikesi vardır. Elinde en az imkânın olduğu sıradan bir Kürt bile rahatlıkla bir fabrikayı, bir binayı, bir mağazayı, bir ormanı ateşe verebilir, bulunduğu yerde hayatı cehenneme çevirebilir. Bunun için tek bir kibrit çöpü bile yeter de artar. Artık onlar, bir ağacımızı yakıyorsa Kürt insanı bir ormanı yakacaktır. Onlar bir insanımızı öldürüyorsa, Kürt insanı devletle bağlantılı olan beş insanı öldürecektir. Ne çarşıda sokakta, ne evinde ne de görevinin başında hiçbir devlet görevlisi, hiçbir polis, hiçbir asker güvende olmayacaktır. Bunun için ilada elde bir bomba, bir otomatik silahın olmasına da gerek yok, bazen bir polisi, bir askeri öldürmek için bir iki bıçağın bulunması bile yeterli gelir.

Şüphesiz bu savaşta yediden yetmişe herkese yer vardır, ama yine de en büyük görev yiğit Kürt gençlerinin üzerine düşmektedir. Çünkü halk savaşının bel kemiği onlar olacaktır. Üzerine gidecekleri hedefi önceden belirleyecek, bazen bir kişi tek başına hareket edebileceği gibi, bazen iki veya üç, bazen on, bazen de daha kalabalık gruplar halinde büyük bir disiplin ve örgütlülük içerisinde hareket edecek, üzerine gidecekleri hedefi yıkmadan geri dönmeyeceklerdir. Kendi analarının, kız kardeşlerinin, polisin vahşi tekmelerinin ve coplarının altında kafalarının, kemiklerinin kırılıp parçalanmasına seyirci kalmayacak, arkadaşlarının kendilerinden koparılıp barbarca işkence edilmesine fırsat vermeyecek, bunun olduğu her yerde büyük bir cesaretle kendilerini yıldırmaya çalışan polis ve askerin üzerine yürüyecek, onların yaptıklarını onlara misliyle ödeteceklerdir.  Eğer eli veya yüz polis yüzlerce insanı rahatlıkla kovalayıp dağıta biliyorsa, bilinsin ki bu gençlerin en büyük ayıbı olmaktadır. O halde buna fırsat vermemek için yiğitçe davranmak, her an hazırlıklı, örgütlü, planlı olmak şarttır. Polis ve askere karşı koymak için gerekli tüm araçlar önceden hazırlanmalıdır. Yaralayıcı, hatta öldürücü araçların hiçbirinden kaçınılmamalıdır. Binlerce genç erkek ve kızın aynı anda büyük şehitlerimiz Mustafa Malkoç ve Evrim Demirlerin ruhuna yakışır şekilde hareket ettiği yerde önlerinde hangi serseri polis ve asker dayanabilir. Kaldı ki böyle hareket etmek için her türlü maddi ve manevi değere sahip bulunmaktayız. Şehitlerimizin ruhuna yakışır şekilde hareket ettiğimiz takdirde Mısır, Tunus ve Libya gibi ülkelerin devriminden on kat daha büyük devrimler yapabilecek güçteyiz. Tarih önümüze böylesine bulunmaz bir fırsat koymuştur. Başkan APO’ya halkımıza, gerillamıza ve yakın sevdiklerimize sevgimizi kanıtlamanın günü bu tarihi günlerdir. O halde sevgimizin büyüklüğünü kanıtlayalım ve ülkemizin, halkımızın önder APO’nun özgürlüğünü gerçek kılalım.

Bütün bunları belirtmişken, küçük bir uyarıya da yer vermek yerinde olacaktır. Batman, Amed, Siirt, Van, Cizre vb. kentlerde düşürülüp birer serseri mayına dönüştürülen, uyuşturucu, fuhuş, hırsızlık işlerinde kullanılan, halkına zarar veren polisin denetimindeki gençlerin bir an evvel akıllarını başlarına toplamaları, yönlerini onları o hale getirenlere çevirmeleri, gerçek düşmanlarını görmeleri gerekir.  Aksi takdirde başlarına geleceklerden yalnızca kendileri sorumlu olacaklardır.

Sabri Tolhıldan