HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Yazların sıcak geçtiği hep söylenir. Ancak Kürdistan’da bu yıl güzün sıcak geçeceğe benziyor.

Edebiyatta hep yazın sıcaklığı, yazın kavuruculuğuyla duygular anlatılır. Bir yere kadar bu yerindedir. Ancak biz dağdakiler biliriz ki bizim en çetin kavgalarımız bir baharda verilir birde güzün verilir.

Ancak bu kez sıcağın ötesinde bir güzü yaşayacağız. Bilinir güzler serin ve soğuk geçer. Ancak bu güz başka bir güz olacak. Sıcak geçecek. Bir nevi bir hesaplaşmanın güzü olacak. Kavgamızın belki de en güçlüsünü bu güzünde vereceğiz. Tarih yazacaksak birde bu güzün yazacağız.

Biz devrimciler hem de devrimciliği gerilla tarzında yapanlar bilirler ki kavgamız sadece bizim belirlediğimiz stratejiler üzerinde yürümez. Düşman diye tanımladığın -bu durumda cümle cemaat işbirlikçiler ve sömürgeciler-güçlerin de planları olur, senin planların da bu düşman güce göre şekil alır.

Savaş sadece bir tarafın belirlediği bir kavga değildir. Savaş, savaşan güçlerin belirledikleri karşılıklı taktikler üzerine gelişen bir gerçekliktir. Bu durumda senin tek başına iraden her şeyi belirlemez. Düşman diye tanımladığın gücün her adım seni birebir etkiler. Hatta etkilemenin de ötesinde taktiklerini günlük olarak bu saldırılara göre uyarlamaya zorlar.

Bu güzün TC sömürgeci devleti uluslar arası güçler başta olmak üzere kimi sömürgeci bölge gücünün de yardımlarıyla hatta teşvikleriyle kendi boyunu aşacak konseptlere başvurmaya hazırlanıyor. Biz buna ikinci uluslar arası komplo dedik. Birilerinin Ortadoğu’daki projeleri için taşeron güç olarak Türkiye kendisini hazırlıyor. Doğrusu getirisi eğer başarılırsa çok olacak bir taşeronluktur.

Taşeronların belirgin bir karakterleri vardır. Ağızları çok argodur. Bozuktur. Küfürlüdür. Kabadayıcadır.

Bir işveren ya da müteahhit işini yaptırırken belli kurallara dikkat ederek iş yürütür. Ne de olsa bir bu işin kültürünü biliyor. Yani sömürmenin kültürünü edinmiştir. İkinci olarakta bir gün karşısına başka şeyler çıkacağını bildiğinden daha ölçülüdür. Ancak bu işi bir taşerona devretmişse bu taşeron daha ham, daha aç gözlü ve daha pervasızca yürütür. Kârın kârından alıyordur. Yani daha az kazanıyordur. Fazla kazanmasının yolu mal çalandan bir nebze de olsa alabilmesi için çalıştırdıkları işçilere daha fazla yönelmesi gerekiyor. Daha fazla çalıştırması gerekiyor. Bu ise dediğimiz gibi kişilik olarak birçok üslup bozukluğunu beraberinde getiriyor.

İşte Erdoğan’ın üslubu tam da bir taşeronun üslubudur. Bozuktur. Lümpencedir. Kabadayıcadır. Çiğdir. Kırıcıdır. Vurdum kırdılıdır.

Evet, birde taşeron bir görev almıştır. Bu görevi yerine getiremezse tüm yaptıklarını da müteahhide kaptıracaktır. Bunun için telaşlıdır. Sekterdir. Sabırsızdır.

Erdoğan bu taşeron kültürüyle uluslar arası güçlerin istediklerini yerine getirmek için savaş tamtamlarını çalmaya başlamıştır. Eskilerden söylerdi ama şimdi bizatihi savaş kurmayı olmuştur. Askeri şura toplantısındaki edası tam bir genelkurmay başkanlığı edasıydı. Bunu yapmışken sadece edasıyla kalmasın bizatihi genelkurmay başkanı olsun. Onun ruh ikizi gibi duran Bülent Arınç ise Kara Kuvvetler Komutanı olsun. Nede olsa faşizan, anit demokratik, kadın karşıtı görüşleriyle Ku Klan Klaxlara çok benziyor. Açılım bakanı Atalay ise Jandarma Genel Komutanı olsun. Kendi kürdü olan Hüseyin Çiçek ise İkinci Ordu Komutanı olsun. Ne de olsa İkinci ordu Malatya’da konuşlandırılmıştır. Malatya ise Kürdistan’dır. Birinci Ordu Komutanlığına Abdulkadir Aksu’yu getirsin. Hava Kuvvetler Komutanlığına en havalı konuşan Cemil Çiçek’i getirsin. Üçüncü Orduya ve Ege ordularına da birilerini bulurlar herhalde.

Özcesi Erdoğan mademki uluslar arası güçlerin taşeronluğunu çok ciddi olarak üstlenmiş o zaman bizatihi bu savaş işini kendisi yürütsün. Ne de olsa tüm Akepeler şahinleşmişlerdir. Hepsi savaş komutanı olmuşlardır. Ve ne de olsa kendi eski genelkurmay başkanları nasıl bir orduya sahip olduklarını kendi ağzıyla dile getirmiştir. “Kepazelik” durumda olan bir orduya ancak şahinleşmiş Akepeler “düze” çıkarabilir.

Ama öyle görülüyor ki Akepe tek başına bu işi yürütemiyor. Bunun için cümle cemaat ne kadar yağdancılık yapan tip varsa hepsi bir ağızdan şahinleşmişler. Hepsi savaş istiyor. Hepsi havadan, karadan, denizden varsa başka bir yerden savaş istiyor. Kendilerine liberal aydın diyen bir kesimde bu koroya aktif katılmışlardır. Bu taşeronlukta onlarda yer almak istiyorlar. Taşeron hepsine iyi gözdağı vermiştir. “Ya benimlesin ya da gidicisin” demiştir. “Ya taraf olursun ya da bertaraf olursun” misali yok olup gideceksin. Kimisi korkusundan ama kimisi Nasreddin Hoca’nın gölü mayalaması gibi “ya tutarsa diyor” ve işin içine karambolajdan giriyor. Çünkü tutarsa kazanacağı çok maddi külfet vardır. (Ama biz de ekleyelim; ya tutmazsa ne olacak! O zaman söz size eğer hepinizi halkın divanına sevk etmezsek bize de devrimci demesinler.

Evet Türkiye’nin büyük bir şovenist kesimi şahinleşiyor. Ve bu şahinlerin tümü Kürdistan’a saldırmaya hazırlanıyorlar. Ve biz ise Kürdistan’da kendi topraklarımıza yüreğimizi yatırarak yaşıyoruz. Bu topraklarda özgürlük yeşersin diye yüreğimizi yıllardır veriyoruz. Aynen Prometeus gibi tüm tiranlara inat direniyoruz. Vücutlarımıza leş kargaları sürseler de inadına her gün her gün kendimizi yeniden yaratarak küllerimizden diriliyoruz.

Evet, biz bu kez de varlığımızla yüreğimizi yatırarak gelecek aydın yarınlar için yeniden kavgaya tutuşmak için hazırlanıyoruz. Ve bunun için diyoruz ki bu güz sıcak geçecek. Ve hiçbir güz bu kadar güzel ve sıcak yaşanmamış olacak. Gelecek kuşaklar güzlerden bahsederken birde 2011 güzünden söz edeceklerdir.

Gelecek kuşaklara miras olarak kalmak isteyen gençler bu güzün hatırı için inadına tüm faşist saldırılara karşı sıcak geçecek bu güz için tarih yazmak, tarih olmak için dağlara diyoruz.

Kasım Engin