Hiç kuşkusuz bugün Türkiye’de tartışılan en temel konulardan biri, belkide birincisi KCK oluyor. Yargıdan aydınlara, polisten siyasetçilere kadar herkes kendi penceresinden görüş belirtiyor. Herkes kendi kulvarından bir KCK tanımı yapmaya ve bunun “Nasıl tehlikeli bir şey” olduğunu anlatmaya çalışıyor. Tıpkı Mekke’de şeytan taşlar gibi bir şey! Tek yanlı KCK salvoları sürüp gidiyor. İşin garip tarafı, açıktan KCK savunusu yapan sadece bir kişi var. Gerisi hep eleştiriyor, yine eleştiriyor ve doymuyor “Niye Kürtler eleştirmiyor” diyor.
Görüntüye bakınca, olup bitenler boşluğa kurşun sıkar gibi bir şey. Ama tabi gerçek böyle değil. KCK boşluğu ifade etmiyor. Dolayısıyla “KCK eleştirileri” de boşluğa kurşun sıkmak olmuyor. Tersine KCK’yi eleştirenler ne yaptıklarını çok iyi biliyorlar. KCK’de Türkiye’nin en yakıcı gündemi ve en temel sorununun çözüm anahtarı oluyor.
En son KCK tartışmalarına Başbakan Tayyip Erdoğan da katıldı. “KCK operasyonlarının doğru olduğunu ve devam edeceğini” söyledi. KCK’yi eleştirmeyenleri “KCK gerçeğini anlamamakla” suçladı. “TC’ye paralel ikinci devlet olan KCK’nin asla kabul edilemeyeceğini” ifade etti.
Doğru bulunur bulunmaz, ama Tayyip Erdoğan’ın yargı arkasına gizlenmekten vazgeçerek görüşlerini açıkça söylemesi iyi olmuştur. Böylece de “KCK Davası” ve bu temelde geliştirilen operasyonların, “Hukuki bir suç nedeniyle” değil de, tamamen siyasal kararlar temelinde yürütüldüğünü bizzat Başbakan’ın kendisi ifade etmiştir. Belliki bu bir itiraftır, siyasal amaçlarla hukukun kullanıldığının itirafı. “AKP yönetimi demokrasiyi geliştiriyor, diğerlerinden daha iyidir” diyenlere duyurulur.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “KCK’nin anlaşılmadığı” tespitine biz de katılıyoruz. Fakat bunu söylerken de Tayyip Erdoğan’ın KCK’yi anlamadığını görüyoruz. Çünkü “TC’ye paralel devlet” diyor. Oysa KCK (Koma Civakên Kurdistan) kendisini “Demokratik toplum yönetimi” olarak ifade ediyor. “Devlet olmadığını” ve hatta “devlet olmaya karşı olduğunu” açıkça söylüyor. Fakat her türlü yönetimi devlet sayan ve devletten başka yönetim tanımayan anlayışa göre kuşkusuz “Alternatif veya paralel devlet” oluyor.
Tayyip Erdoğan böyle yaparken, başka bazıları da PKK ile KCK’yi aynı sayıyor. Böyleleri “PKK eşittir KCK” diyor. Halbuki bu yaklaşım da kökünden yanlıştır. Biraz Kürt mücadelesini izleyen herkes bunu açıkça görür. PKK bir felsefik-ideolojik çizgi, eğitilmiş bir militan kadro topluluğu; KCK ise çeşitli biçimlerde kendisini örgütlemiş bir toplum, demokratik toplum oluyor. KCK’nin Türkçe’ye en doğru çevirisi “Kürdistan Demokratik Toplumlar Topluluğu” biçiminde yapılıyor. Dikkat edilirse KCK’de “Toplumlar topluluğu” olma esas, yoksa PKK’deki gibi “militan kadro topluluğu” olmak değil. Kuşkusuz bu noktada PKK de KCK’nin içinde yer alır, ama örgütsel olarak KCK PKK’nin içine girmez ve sığmaz.
PKK ile KCK’nin eşit olmadığını tarihsel süreç de doğrular. Geçmişte de PKK ile birlikte ERNK (Enîya Rizgarîya Netewî Kurdistan-Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi) vardı. PKK Kürt sorununu devletçi paradigma temelinde çözmek isterken halk hareketi ERNK idi. ERNK, PKK’nin etkilediği, yönlendirdiği taraftar halk kitlelerini ifade ediyordu. Ancak ERNK ile PKK aynı değildi. O zamanda ikisinin aynı ve eşit olduğunu söyleyenler vardı. Örneğin, o dönemde de TC hükümetleri “PKK eşittir ERNK” diyorlardı. Fakat bunu kimseye anlatamadılar, örneğin Avrupa’ya kabul ettiremediler.
Birebir aynı olmasa da, eğer benzetmek gerekirse KCK geçmişin ERNK’sine benzer, yoksa PKK’nin eşiti olmaz. Tabi ERNK ile de aynı değildir. ERNK devletçi paradigmaya dayalı iken, KCK demokratik toplum paradigmasına dayalıdır. ERNK tümüyle PKK’nin etkilediği Kürt halk kitlelerini içerirken, bu konuda KCK çok daha geniştir. İdeolojik olarak PKK etkisinde olsun olmasın, Kürdistan’daki örgütlü tüm halk kitlelerini kapsamına alır.
Beğenelim beğenmeyelim, KCK bugün Kürt sorununun çözümü için PKK’nin önerdiği toplumsal ve siyasal modeldir. PKK’ye göre en demokratik olan modeldir. Bölünmeyi değil, ülke ve toplum birliğini esas alır. Devleti red ve yok etmez, devlet artı demokrasi formülü ile toplumsal yönetimin paylaşılmasını içerir. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın belirttiği gibi “Paralel devlet” değil, “devlet artı demokrasi” ya da “devlete paralel demokrasi”dir. Eğer bir ülkede demokrasi olacak ve devletin yanında bir de örgütlü demokratik toplum olacaksa, işte bu KCK olacaktır. Demekki KCK olmazsa demokrasi de olmaz. Aynı zamanda Kürt sorunu da çözülmez. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ın “KCK olmaz ve yok edilecek” demesi, Türkiye’de gerçek anlamda demokrasi olmayacak anlamına gelir.
Bazıları diyorlar ki, “Sözleşmesini okuduk, KCK’nin kendisi demokratik değil.” Olabilir, KCK’nin demokratik olmayan yanları bulunabilir. Kendisi “Demokratik toplum sistemi” olduğunu iddia ediyor, ama bu iddiaya ters düşen yönleri olabilir. Elbette bunları açığa çıkarmak, tartışmak ve değiştirerek demokratik hale getirmek gerekir. Birincisi, KCK bir Tanrı buyruğu değil, kul yapımıdır! Onu yapan insanlardır, demokratik amaca uygun düşmezse değiştirilip amaca uygun hale getirilir. İkincisi, hem teori hem de pratik olarak KCK tam şekillenmiş değildir, henüz bir tasarı ve taslak düzeyindedir. Dolayısıyla pratikleşme sürecinde gerektiği kadar değişime açıktır.
Yine KCK’ye bakarak bazıları, “PKK Türkiye’nin bir bölümünü kendisi yönetmek istiyor” diyor. KCK’nin veya demokratik özerkliğin böyle anlaşılması da doğru değildir. Oysa PKK açıklamalarında “Şurayı ben yönetmek istiyorum” yoktur, ama “Kürt halkı öz yönetimini kurmalı ve kendi kendini yönetmeli” vardır. Hatta bu istem sadece Kürtlerle sınırlı da değildir. Daha genel olarak “Sivil toplum örgütleri gelişsin, demokratik toplum örgütlensin ve tüm kesimleriyle halk kendi kendini yönetsin” biçimindedir. Zaten gerçek demokrasi ve özgürlük de bu değil midir?
Artık her yerin Ankara’dan yönetildiği, her işi devletin yaptığı, her şeyin merkezden halledildiği devir sona ermiştir. Herkesin yönetime aktif katıldığı ve kendi kendini yönettiği demokrasi devri başlamıştır. Dolayısıyla tüm kesimleriyle bütün halklar ve onlar gibi Kürtler de özgürce örgütlenecekler ve demokratik yönetimlerini geliştireceklerdir. Bunun adı KCK mi, başka bir şey mi olur, o kadar önemli değildir. Önemli olan özgürlükçü ve demokratik özüdür. Dolayısıyla Kürtler de kendi kimlikleriyle özgürce örgütlenecekler ve kendi demokratik yönetimlerini özgürce geliştireceklerdir. Bunun başka bir yolu yoktur.
İyi veya kötü, beğenilir veya beğenilmez, ama PKK, en önemli sorun olan Kürt sorununun demokratik çözümü için bir model önermektedir. KCK veya demokratik özerklik bu çözüm projesini ifade etmektedir. Ancak bunu beğenmeyen ve durmadan eleştirenlerin, AKP dahil siyasi partilerin, gazetelerde yer tutan yazar ve çizerlerin, Kürt sorununun çözümü için hiçbir projeleri yoktur. Kendi projeleri yok, başkasının var olan projesini eleştiriyorlar. Peki “Sizin projeniz nerde?” diye sormazlar mı insana? Yeni anayasa yapıyorum diyen AKP, bu yeni anayasada Kürt sorununu nasıl çözecek, demokratik hak ve özgürlükleri nasıl yerleştirecek? Hele bunları bir açıklasın da, KCK’yi beğenmeyen AKP’nin demokrasi ve Kürt sorununu çözüm projesini görelim!
Ne olursa olsun, artık PKK ya da KCK taşlamakla partiler ve yazarlar hiçbir yere gidemezler. Karşıtını suçlayarak toplumu aldatma devri artık sona ermiştir. Kürtler ve tüm Türkiye toplumu özgürlük istiyor, demokrasi istiyor, barış istiyor. Kürt sorununun demokratik siyaset yoluyla çözümünü istiyor. KCK de öz ve içerik itibariyle işte bu çözümü ihtiva ediyor.
Öz itibariyle KCK olmazsa Kürt sorununun demokratik ve birlikçi çözümü olmaz. Dolayısıyla KCK olmazsa Türkiye’nin demokratikleşmesi ve birliği olmaz. KCK’sizlik Türkiye’nin parçalanması ve faşizm demektir. Şimdi bu gerçekleri görmenin ve tabulardan kurtularak düşünebilmenin zamanı!..
Selahattin ERDEM
Özgür Politika