HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

"Allah'ım, birliğimizi sağla, aramızı te'lif buyur, bizi vifak ve ittifaka muvaffak kıl. Hidayet ve ıslahını murat buyurduğun insanları ıslah eyle, kalb ve kafalarına salah ver. Şayet düşmanlık yapanlar arasında ıslahını murat buyurmadığın ve kendileri hesabına ıslah istemeyen kimseler varsa, onların da altlarını üstlerine getir, birliklerini boz, evlerine ateş sal, köklerini kurut ve işlerini bitir." diye niyaz etmelidir” diyor Fetullah Gülen. Bu “evlerine ateş sal, köklerini kurut ve işlerini bitir” diye dile getirdiği fetva bizim için yani gerilla için verilen bir fetvadır. Böyle olunca bizim de bu külliyen katliamcı ve faşizan sözlere karşı söyleyecek birkaç sözümüz olacaktır. Ne de olsa bizim yaşamımızı bire bir ilgilendiriyor.

Fetullah’ı biz bir cemaat lideri olarak biliyorduk. Belki tuhaf bir cemaat lideri ama sonuçta bir cemaatin hem de etkili bir cemaatin lideri diyelim. Uluslar arası ilişkileri olan, güya dinler arası uzlaşmayı savunan, radikal yani kökten dinciliğin uzağında daha ılımlı gören bir çizgisiyle de biliyorduk. Yine evangelizmin Siyonizm güdümünde olarak dünyayı adım adım ele geçirmek istediğini de az çok biliyorduk. Fetullah’ın, bu evangelizme çok yakın durduğunu da biliyorduk.

Tüm bunları bilmesine biliyorduk ama yine de Fetullah’ın bir cemaat lideri olduğunu ve buna göre hareket ettiğini, çizgisini benimsemesekte Türkiye ve Kürdistan’da bir realite olduğu için dikkate alınması gerektiği, bunun için eleştirilerimizi yaparken bile saygı ölçülerine de dikkat edilmesi gerektiğini de biliyorduk. Ancak en son hem de konuşmalı yani yalanlanması, tekzip edilmesi imkânsız bir biçimde: “altlarını üstlerine getir, birliklerini boz, evlerine ateş sal, köklerini kurut ve işlerini bitir" sözleri sıradan ya da etkili bir cemaat liderinin sözleri olamaz. Buna birde: “Ayıptır bu, otuz senedir bir avuç şakinin hakkından gelemiyorsun. Çoklarının dediği gibi, mensup olduğumuz Birleşmiş Milletler ve NATO içinde önemli güce, kuvvete ve mekanize birliklere sahip sayılı devletlerden biriyiz” sözlerini eklediğimizde kiminle karşı karşıya olduğumuz gayet açıkça ortaya çıkmış oluyor.

Bu yukarıda ki sözlerde ortaya çıkan:

Birinci sonuç: bu zatın hiçte bir cemaat lideri olmadığı.

İkinci sonuç: geleneksel devletçi olduğu.

Üçüncü sonuç: Kürt halk düşmanı olduğu.

Dördüncü sonuç: faşizan bir zihniyete sahip olduğu.

Beşinci sonuç: bir orducu olduğu.

Evet, Fetullah yukarıda dile gelen 5 hususu birebir temsil ediyor. Belki de daha başka hususları da temsil ediyordur. Onları da başka bir yazıda irdeleyebiliriz.

Birinci sonuca ilişkin, bir kere bir cemaat lideri böyle askeri sahaya dönük hatta politik sahaya dönük bu düzeyde pervasız görüş sunamaz, fetva veremez.

İkinci sonuca dönük Fetullah’ın söylediklerini geçmişin, bugünün klasik faşist devleti tam 90 yıldır söylüyor ve yapıyor.

Üçüncü sonuca ilişkin, “onların da altlarını üstlerine getir, birliklerini boz, evlerine ateş sal, köklerini kurut ve işlerini bitir" sözleri sadece ve sadece Kürt düşmanlığıdır.

Dördüncü sonuca ilişkin, bu kadar insan kanına susamış olan olsa olsa bir faşist olabilir.

Beşinci sonuca ilişkin ise ne kadar TC ordusuna hayran olduğunu ve bu ordunun nelere muktedir olduğunu kendisi dile getiriyor.

Yukarıda bunların tümü netiyken, Fetullah bunları bizatihi kendi ağzıyla kamuoyuyla paylaşmışken, hele birde Kürdistan’da polis ve AKP faşizmi diz boyu pratikte uygulanırken Fetullah’ın bu ölüm fetvasını ciddiye alacağız. Öyle sadece söylenmiş sözler olarak değerlendirmeyeceğiz. Abacı, kebeci, ara yerde sen neci(?) diyemeyiz ki! Sürç-i-lisan da diyemeyiz. Öyle horozlar vardır ki öttükleri için sabahın olduğunu sanırlar misali ciddiye alamamazlık edemeyiz ki! Ya da Mürüvvette endaze olmaz mı diyeceğiz? Belki de hepsini diyeceğiz ama derdimize tümden derman olacağını sanmıyoruz. Çünkü söylenenler öyle açık ki, öyle faşizan ki, öyle insanlık düşmanı ki unutulamaz, yutulamaz türdendir.

Hele siz bir de bu deniz ötesi mi, büyük okyanus berisi mi, ortası mı, kenarı mı artık ne derseniz deyin bu zatın 12 Eylül 1980 faşist cuntası rejime el koyduğunda söyledikleri: “Daha köklü ve daha gönülden bir hareket gerekliydi ki, milli bünyeyi kemiren yıllanmış seretanlar (kanser) bertaraf edilebilsin. Ve işte şimdi, bin bir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tuluû saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz…” sözlerini bilirseniz bu zatın zihinsel olarak halen 12 Eylül faşizminin karakterini birebir yaşadığını yani yurt dışına çıksa da halen bu zihniyeti yaşattığını göreceksiniz.

Durum bu kadar netiyken ve asıl hedef tahtasını bizi oturtmuşken ve bizi baş düşman olarak ilan ederek fetva vermişken herhalde bizim de eli kolu bağlı kalacağımız düşünülemez. “Onların da altlarını üstlerine getir, birliklerini boz, evlerine ateş sal, köklerini kurut ve işlerini bitir" sözleri bu bağlamda bir savaş ilanı oluyor. Faşizme kendisini yatırmış bir cemaatin savaş ilanı. Kaldı ki Kürdistan’a gönderdikleri polisler ve en son emniyet müdürleri de bu ilanın yani savaş ilanının somut adımları oluyor.

Evet, bu durumda kellelerine -hem de uçurulması için-fetva çıkarılanlar ne yapacaklardır diye sorulabilir. Ve hedef tahtasına konulan bu özgürlük savaşçılarının verecekleri cevaplar elbette önemli olacaktır. O da: Söyleyeceğimiz tek bir cevap vardır: ya bu sözleri denizin öte yakasındaki zat geri alır, Kürt halkından ve onun gerillasından özür diler ya da bu faşizan zihniyete karşı gerekli olan neyse o yapılır. Bundan da kimsenin kuşkusu olmasın.

Kasım Engin