KİM MİLLİYETÇİ, Doç. Dr. ERGÜN YILDIRIM’a cevap
Milliyetçilik, ulus devlet hastalığının bir yaratımıdır. Ulus devlet ise, kapitalizmin bir hastalığıdır. Kapitalizm ise malum tüm insanlığın hastalığıdır.
Kürt özgürlük hareketi olarak ilk günden başlayarak her zaman her türden milliyetçiliğe karşı durarak, bulunduğumuz tüm sahalarda halkların kardeşliğine olan inancımızdan ötürü tüm halklarla ilişki içerisinde olduk. Bunun içindir ki Kürdistan’da bizden çok önceleri var olan birçok örgüt tarafından Kürt olmamakla, Kürt yurtseveri olmamakla itham edildik. Ve nitekim bu hareketin öncüleri ayaklarını Kürdistan’a ilk bastıklarında karşılarında sadece bilinen bir milliyetçilik görmediler bilakis milliyetçiliğin birkaç kategori gerisinde bulunan ilkel milliyetçiliği buldular. Ve bunlar tarafından hedeflendiler. Sizin o dilinizde indirmediğiniz Burkay’ınız, Güçlü’nüz de dahildir.
Şunu söylemeye çalışıyoruz, bu hareketin oluşum mayasında anti milliyetçilik vardır. Bu hareketin mayasında sosyalizm ve onun bireylerde yarattığı sosyalist kültür vardır. Siz sosyalizmi beğenmeye bilirsiniz ama sosyalizmi ve sosyalistliği milliyetçilikle eleştiremez ve itham edemezsiniz. Çünkü sosyalistlik milliyetçiliğin panzehiri olarak ortaya çıkmış ve mücadele sahasına atılmış bir ideolojidir.
Son zamanlarda Türkiye ortamında giderek artan bir kara propagandayla karşı karşıyayız. Ve gülünç olan yönü o dur ki bu kara propagandayı bilimsellik kılıfı giydirilerek yapılıyor olmasıdır. Yine gülünç olan yönü o dur ki bu kara propagandayı yapanlar AKP’ye yakın duranlardır. Gazeteci olarak yapanı da, bilimci olarak geçinen de, öğretim üyesi olarak geçinen de hepsinin ortak noktası iktidara yakın durarak, iktidarın elini güçlendiren çaba ve uğraş içerisinde olmalarıdır.
Örneğin en son “iki milliyetçilik iki mitoloji” başlıklı yazısıyla Doç. Dr. ERGÜN YILDIRIM isimli YTÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Öğretim Üyesi bir makale kaleme almış. Sözde milliyetçiliği eleştiriyor, sözde her türden milliyetçiliğin geri yönlerini ortaya koyacak. Ve sözde ulus devleti eleştiriyor. Ve sözde ulus devletin tahribatlarını yazacak. Ne var ki bunları yaparken de bizlerin yani özgürlük hareketinin ne kadar milliyetçi olduğunun ispatına kalkışıyor. Bunu yaparken de Türk milliyetçileriyle paralellikler kuruyor, bizleri aynı kefeye koymayı da unutmuyor.
Türkiye cumhuriyeti devleti kurulduktan sonra kendisine sağlam limanlar bulmak için ne kadar milliyetçi hatta faşizan söylemlerde bulunduğunu bugün herkes biliyor. Bu faşizan söylemleri ispatlayabilmek için ise bir sürü sözde “bilimsel” veri icat ettiler. Türklüğün dünyanın en eski dili olduğunda tutun da tüm dillerin bu dilden türediğine kadar, yine Türk halkının en eski ve dünyanın en seçkin halkı olduğunu da tabii ki unutmadan bunu yaptılar. “Bir Türk dünyaya bedeldir” den tutun da “ne mutlu türküm diyene” kadar ki sözleriyle adeta ne kadar faşizan olduklarını gösterdiler.
Yukarıda dile gelen öğretim üyesi Kürt özgürlük hareketinin milliyetçiliğini ise Zerdüştlüğe olan yaklaşımlarından yola çıkarak kendince ispatlamaya kalkışıyor. Kürtlerin tarihsiz bir halk olduğunu birkaç yıla kadar belki de herkes kabul ederdi. Yine Kürtlerin bir belleklerinin olmadığı da birkaç yıla kadar söylenirdi. Belki birçok değerli Kürt ya da Kürt olmayan tarih bilimci Kürtlere dönük çok değerli çalışmada yürütmüştü. Ancak bunları bilenler yoktu, bilenler sınırlıydı. Özelde Kürt halkı bu tarihi bilgilerde yoksundu. Bu bağlamda PKK ve onun önderliği yeniden bir tarih bakışı ortaya çıkardığı da doğrudur. Tarihin birçok belgesini irdeleyerek Kürtlerin hangi süreçlerde neler yaşadıklarını tüm tarihi belgeleriyle gün yüzüne çıkartıldı. Bu bağlamda yeni bir Kürt ve Kürdistan tarihi yazıldı. Elbette yazılmaya devam da edilecektir. Bu tarihi incelerken bu topraklarda devrimler yapmış çok değerli önderleri de elbette incelemiştir.
Kürtlerin tarihinde önemli bir kişilik Zerdüşt’tür. Ve gerisinde bıraktığı Zerdüştlüktür. Zerdüştlüğün ne olup olmadığına girmeyeceğiz. Ama Zerdüştlüğün uzun yıllar Kürtlerin neredeyse tek dini olduğunu da söylemeliyiz. Yıllar yılı Kürtler bu dinle yaşamışlardır. Kaldı ki bu din yada inanış Hıristiyanlık ve İslamiyet öncesi bir inanıştır. Kürtler işte eğer kendi kişiliklerini bulmak istiyorlar ise kendi tarihlerinde olup biten tüm evreleri bir bir inceleyerek onlarda bıraktıkları karakter hatlarını bilince çıkarmazlarsa o zaman kendi kişiliklerinin derinliklerine inemezler. Kendileri olamazlar. Bu bir kere felsefik bir arayıştır yapılan. Elbette bunun tarihle ilgili olan yönü de vardır. Senin tarihinin bir parçasını gün yüzüne çıkararak eğer faydalanacağın yönlerin varsa neden bundan faydalanmayacaksın ki? Bu en normal olan insani yöndür. Lakin Kürtler bugün İslami inanışa ağırlıklı olarak bağlılar. Sınırlı sayıda yezidi, sınırlı sayıda hallaci, sınırlı sayıda kakailer ve belki de islamiyetin farklı bir versiyonu olan aleviler de vardırlar. Yezidiler dışındaki inanışlar zaten kendilerine Müslüman gözüyle bakıyorlar.
Şimdi şu soruyu soralım: kendi tarihini araştırarak kendi kırılmış, parçalanmış ve ayak altına alınmış kişiliğini bulmanın kime ne zararı vardır? Tarihi bilgileri ve verileri gün yüzüne çıkarmanın kime ne zararı olabilir ki? İşte herkes için normal olan tarihi bir araştırma her neden ise Kürtler için kabul görmüyor. Her ne hikmet ise bir sürü hakaret konusu yapılabiliyor.
Şimdi biz birkaç soru soralım: özgürlük hareketinin düşüncelerini, bakışını, eylemlerini, dilini ne bilelim felsefesini beğenmeye bilirsiniz, hatta bunun karşısında sert durabilirsiniz de, azgınca saldıra bilirsiniz de bu sizin taktiriniz. Ancak elinizi vicdanınıza götürerek sorun kendinize:
Hangi bir gün özgürlük hareketinin milliyetçilik yaptığını gördünüz?
Hangi bir gün milliyetçiyiz dediğini duydunuz?
Hangi bir gün milliyetçiliği övdüğünü gördünüz?
Hangi bir gün Kürt halkının başka halklardan daha iyi olduğunu, seçkin olduğunu duydunuz?
Hangi bir gün ne mutlu kürdüm diyene dediğini duydunuz?
Hangi bir gün bir Kürt dünyaya bedeldir dediğini duydunuz?
Hangi bir gün başka halkların dilline dil uzatmış?
Hangi bir gün başka halkların tarihiyle, insanıyla alay etmiş?
Hangi bir gün halkların kardeşliği dışında bir şey söylemiş?
Evet biz Kürt halkını seviyoruz. Evet biz Kürt halkı için canımızı vermeye de hazırız. Nitekim binlerce yoldaşımız bu uğurda canlarını verdiler. Evet ülkemize hayranız. Topraklarımızı seviyoruz. Bu topraklar için canımızı vermeyi hiçbir gün esirgemedik.
Ancak kimse yukarıda dile getirdiklerimize inandığımız için bir gün ağzımızda başka halklara dil uzattığımızı görmemiştir. Ve görmeyecektir de. Çünkü biz dünyanın ne kadar halkları varsa hepsinin yanında yer alanlardanız. Biz sınırların olmadığı bir dünyayı hayal eden sosyalistleriz. Kimisine göre hayali ve ütopik sosyalistler de olsak, sosyalistiz. Buna inandık ve yollara çıktık. Evet halkların kardeş olduklarına ve halkları birbirine kırdıranların egemenlerin olduklarına ve son iki yüzyılda özelde kapitalist modernist ulus devletçi yapıların vurucu silahı olan milliyetçiliğin halkları birbirine karşı kırdırdığına da inanıyoruz. Ve halkların asla ama asla bir birlerine karşı düşman olamayacaklarına, bu düşmanlıklarda bir çıkarlarının olmadıklarını da hep dile getirdik.
Şimdi durum buyken özgürlük hareketini milliyetçilik hem de geç bir milliyetçilikle eleştirmek tek kelimeyle insafsızlıktır.
Kürt halk önderliği milliyetçiliği ele alırken:
“Milliyetçilik kapitalizmin dinidir. Milliyetçilik kapitalizmin egemenliğine götüren yoldur...
Milliyetçilikle, sınırlı bazı reformlarla küçük bir azınlık devlet desteği ile modernleşirken, toplumdaki taaşup, gerilik adeta mekân ve zaman dışı en hastalıklı, alık, uçuk bir zihniyet yarattı.
Milliyetçilik kapitalizmin dinidir. Milliyetçilik kapitalizmin egemenliğine götüren yoldur. Filistin ve İsrail milliyetçiliğinin Filistin’i ve İsrail’i ne hale getirdiği ortada. Türk milliyetçiliğinin Türkiye’yi getirdiği nokta belli. Enver Paşa milliyetçiliği Osmanlı’yı kaybettirdi.” Milliyetçilik engellenemezse Kudüs’te yaşanan bu durum yarın Kerkük’te de yaşanabilir. Çünkü milliyetçilikte sağduyu yoktur, kimse kimseyi dinlemez, demokratik diyaloga kapalıdır.”demektedir.
Bunun için işte biz diyoruz ki:
Milliyetçilik nerede var ise orada yukarıdaki iki durum yaşanan gerçekliktir. Milliyetçilik özünde kendi dışını tanımamadır. Bu da özünde kendini tanımamadır. Kendini tanımayan, kendisini bilmeyen, kendisine abartılı yaklaşır. Bu kendine abartılı yaklaşımı, dışındakini rette kadar götürür, küçümser. Bu da özünde aşağılık kompleksleri yaratır. Bu hastalıklı bir durumdur.
Bu hastalıklı yaklaşımlar ‘dünyalar benimle biter’, ‘ben olmazsam bu yaşam yaşanılmaz’, ‘seçkin insanız, seçkin halkız, tanrı bizi göndermiş’ der ve sonunda ‘Bir Türk dünya ya bedeldir’ noktasına kadar götürür. Özcesi milliyetçilik bir sapkınlıktır ve insanlığın yüreğine saplanmış bir hançerdir. Yani bir urdur. Ve insanlık, bu sapkınlıktan kendini kurtarmak zorundadır.
Yukarıda dile gelenler ışığında yukarıda ismini verdiğimiz bilim adımına açıkça sormak gerekiyor: kim milliyetçidir? Yine bir soru daha soralım başka halkların dilini küçümseyen sözde sizin o Nakşiler mi milliyetçi yoksa bizler mi? Yine soralım başka halkların topraklarını işgal eden ve bunda ısrar eden sizin sözde sahte Nakşi iktidarınız mı milliyetçi yoksa bizler mi? Yine soralım başka halkların kültürünü küçümseyen, dilini yasaklayan, isimlerini değiştiren, okul kurmalarına izin vermeyen, kendi kendilerini yönetmeye izin vermeyen sahte Nakşi iktidarınız mı milliyetçi yoksa bizler mi?
Evet bu sorulara öncelikli olarak her bilim adımı ya da bilim kadını kendisine sormalıdır. Aksi durumda sizlerin bilimsel kimliğiniz tartışmalık olur. Aksi taktirde tarihte bizim tanıdığımız Sümer rahiplerinden bir farkınız kalmaz. Aksi taktirde halkların gözlerini boyamaya dönük özel uğraş içerisinde çalışmış olan müneccimlerden bir farkınız kalmaz. Bu bağlamda lütfen eğri otursak da doğru yazalım.
Sabri Dirlik