HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

bulent arınc_fotoÖncelikle tüm Kürdistan halkının Kürt dil bayramını en içten dileklerimle kutluyorum. Mayıs şehitlerini bağlılık, saygı ve minnet duygularımla anıyorum.

Kürdistan Özgürlük gerillasının Önder APO’nun ve KCK yönetiminin çağrısına uyarak 25 Nisan 2013 tarihinden itibaren başlattığı geri çekilme hazırlıkları somut bir sonuça ulaşmış bulunmaktadır. Kuzey Kürdistan savaş sahalarından Kürdistan özgürlük gerillalarının başlattığı çözüm yürüyüşünün ilk grubu medya savunma alanlarına ulaşmıştır. Bu tarihi bir gün ve adım olmaktadır.

Bu durum birkaç açıdan ele alınabilir. Birincisi, Önder APO ile  Kürdistan halkı ve Kürdistan özgürlük hareketinin özgür gerillası arasındaki bağların ve ilişkilerin nasıl bir derinlik ve kopmazlık içerisinde olduğunu göstermektedir. İkincisi, Kürdistan özgürlük hareketi kamuoyuna açıkladığı her sözün ve açıklamanın arkasında durduğunu bu konuda tartışılmaz bir söz-eylem, teori-paratik diyalektiği içinde olduğunu bir kez daha dost düşman herkesin gözleri önüne sermiştir.  PKK bu konudasoylu bir geçmişe sahiptir.Üçüncüsü, bir kez daha Kürdistan Özgürlük hareketi barış ve demokratik çözümde samimi, istekli ve kararlı olduğunu gözler önüne sermiştir.

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığının açıklamasını yaptığı, HPG komutanlığının gerekli talimatını verdiği sürecin geliştiği böylesi bir durumda, sömürgeci devletin başbakan yardımcısı Bülent Arınç" Cehennemin dibine gitsinler..." şeklinde açıklama yapacak kadar seviyede irtifa kaybetmiştir. Bir tarafta alay eden diğer tarafta hakaret eden bir tutum sergilemekten çekinmemiştir. Tabi biz Bülent Arınç’ın bu saldırılarının kaynağının ne olduğunuda gayet iyi biliyoruz.

Bilindiği üzere Yalçın Akdoğan hem sömürgeci sistemin başbakanı, Tayip Erdoğan’ın danışmanı hemde Akp’nin derin akllı ve analizcisidir. Kendisi Kürdistanda yaptığı son toplantı ve geziden sonra PKK’nin hızla sistemini örgütlediğini ve gelişen çözüm sürecinin PKK’ye yaradığını söylemiştir. Bu demokratik çözüm sürecinde PKK’nin askeri olduğu kadar siyaset alanında da başarılı olduğunu ve dahada  olacağını açık bir gerçekleşmesidir. PKK’yi yanlızca gerillacılıktan ibaret gören ve siyasete imkan açılmasıyla PKK’nin daralacağını düşünen Akp’nin de hesaplarının alt üst olduğunu göstermektedir.Siyaset mühendisliğinin daha doğrusu “ustalık döneminin siyaset mühendisliğinin” çökmesinden duyulan korku ve paniğin dışa vurumudur.

PKK hareketi ulusal, toplumsal, ekonomik, siyasi, diplomatik, hukuki, savunma ve idari vb. gibi her alanda uygulanabilir ve sürdürülebilir bir projeye, sisteme sahip olduğunu kırk yıllık mücadele tarihinde tüm yalın gerçeği ile ortaya koymuştur. Henüz gelişen yeni sürecin başındayken dahi böylesine bir potansiyelin kendini hızla açığa vurması,bugüne kadar Bülent Arınç gibilerinin suratlarında bulunan “ılımlı maskeyi” sıyırmakta ve onun cehennemi yüzünü herkese gösterme günlerinin açığa çıkmasına az kaldığını bize göstermektedir. Çünkü oyun bitiyor.

Şimdiye kadar Akp Oslo görüşmelerinde ve sonrasında sürekli bir biçimde Kuzey Kürdistandaki gerilla varlığının kendi çözüm projesinin uygulanması önünde engelleyici olduğunu ve bu nedenle gerillanın çekilmesini, hem PKK yetkililerine hemde arabulucu olan üçüncü tarafa sürekli bir biçimde aktarmışlardır. İşte geri çekilme çağrısı, kararı ve pratikleşmesi! Bütün bu hususlarda Akp samimi ise neden bu öfke ve hakaret!

Neden?

Şimdi demokratik çözümün birinci aşaması tamamlanma eşiğine girmiştir. Artık demokratik bir anayasanın yani Kürdün inkar edilmiş ulusal haklarına muğlak ve belirsiz bir tarzda değil, net, açıkça yer veren ve tanımlayan bir anayasa yapma zamanı gelinmiştir. Yani yalan dilinin terk edilerek hidayate erme döneminin başlatılması gerekir. Bu durum ise Bülent Arınç ve gibilerinin uykularını kaçırmışa benzemektedir. Sömürgeci Türk devleti ne yapacak?

Süreç şeffaf bir biçimde yürüyor. Türk tarafının söyledikleri ve yaptıkları ile Kürt tarafının söylediği ve yaptıkları gözler önündedir. Bu konuda öyle süpekülasyon yapılacak ve gizemleştirilecek bir şey yoktur. Kürdistan halkı Türkiyeli aydın, demokrat, sosyalist, feminist ve ekolojik çevrelerde süreci yakından izliyor. Sadece Kürdistan ve Türkiye halklarıylada sınırlı değildir. Dünyada izliyor.

Özellikle Kürdistan halkı siyasetçileri, aydınları, yurtseverleri, emekçileri, kadınları ve gençleri ikinci dönemin yani demokratik bir anayasanın yapımının gündeme girdiği bir süreçte Akp’nin yakasına yapışmayacak mı? “Kürt tarafı yapacağını yaptı şimdi sıra sizde demiyecek mi?” “Barış kirvelik gibi iki taraflı olur demiyecek mi?” Türk tarafı ve hükümeti bu tutmunda ısrar ederse bu talepler, öfkeli, herşeyi göze almış talep sahibi halkın önü alınamayan isyanına dönüşmeyecek mi? Şimdi Bülent Arınç bütün bunları göremeyecek ve bilemeyecek bir siyasetçi değildir. Bunları gayet iyi görüyor ve bunun kendisi için cehennem olduğunu algılıyor. Tamda böyle bir düşünce kurgulanışı içindeyken adeta kendisi için karabasan haline gelmiş böyle bir durumdan kurtulmak adına can havliyle “cehennemin dibine kadar gitsinler” demektedir. Ama bu tutum Bülent Arınç ve Akp’yi içine düştükleri durumdan kurtarmaz.

Artık bu durum bizler açısından çokta süpriz sayılmaz. PKK, KCK ve HPG yönetimleri ve Kürdistan halkı Önder APO’nun Newroz manifestosu temelinde demokratik kurtuluş yolunda özgür yaşamlarını inşa görevine koyulmuşlardır. Önder APO’nun da belirttiği gibi sıra Kürt siyasetinde ve halkındadır. Bu halk artık kendi Anavatanı Kürdistan’da Demokratik Ulusu inşa çerçevesinde çalışmalarını yürütmelidir. Bu çalışmanın bir ayağıda demokratik siyaset olmaktadır. Demokratik siyasetin görevi Kürt halkının inkarının ifadesi olan anayasanın varlığına son vererek, Kürdün gasp edilmiş haklarını tanıyan bir anayasa yapılmasını sağlamaktır. Bu elbette Ermeni, Çerkez, Arap, Laz, Süryani, Alevi ve Yezidi vb. inanç ve etnik grupların kendilerini özgürce ifade ve örgütlemeleri önündeki engelleri kaldıran, emeğin hakkını teslim eden ve kadının iradeleşmesine olanak sağlayan bir anayasanın oluşturulmasıdır. Yani Demokratik Türkiye Özgür Kürdistan formülasyonunu  somut bir gerçekliğe dönüşmelidir. Daha öncede dediğimiz gibi Kürt siyasetinin yeni dönem görevi perspektif niteliğindeki“Siyasal savaş, yurtseverlik savaşı; tarihe ve toprağa sahip çıkma savaşıdır.” sözünde özlü bir biçimde saklı bulunmaktadır.

Eğer Önder APO’nun belirtmiş olduğu temelde konferanslar (Amed merkezli, Hevler merkezli, Ankara ve Avrupa merkezli) başarılırsa, çalışmalar bu temelde yürütülürse Kürdistan ve Kürt halkı özgürleşir, Türkiye demokratikleşir ve Ortadoğu’da da demokratikleşme gelişir. Cennet herhalde böyle bir yer ve böyle bir coğrafyada oluşturulan özgür-eşit-demokratik ve barış içinde bir yaşamdır. İşte bu cennetin ta kendisi oluyor. Kürdistan özgürlük gerillası işte bu cenneti yaratmaya doğru yürüyor.

Bülent Arınç ise böyle bir cennet yürüyüşünü, kendisi için cehennem olarak görüyor. Ne yapalım bir halkın özgürleşmesini sindiremeyen, bunu kabul etmeyen ve kendisi için cehennem olarak gören varsa, bizimde  sevgili Çetin Oraner’in “Canı Cehenneme” adlı şarkısını armağan etmekten başka elimizden ne gelebilir ki? Demek ki Kürt ulusuna dünyayı cehenneme çeviren yüzyıllık soykırımcı ve asimilasyoncu siyasetinizden hala vazgeçmiyorsunuz! O zaman bu halkında hep bir ağızdan Bülent Arınç için “Canı Cehennem” adlı şarkıyı söylemesi kadar güzel ne olabilir ki?

Zaten Kürtler artık hep birlikte, dünyanın en büyük korosunu oluşturmuşlardır. Ahmet Kaya ile birlikte “Kürdüz ölene kadar” şarkısını severek söylediler, Xelil Xemgi’nin Çerxa şoreşê şarkısını hemen hemen her eylemde dünyanın en güzel korosu biçiminde söylediler ve söylüyorlar.

Herhalde Bülent Arınç’ın Kürdistan halkının en güzel en yiğit, en fedekar oğulları ve kızları için cehennemin dibine gitsinler sözüne karşılık, Çetin Oraner’in “Canı cehenneme” şarkısının nakarat kısmını hep beraber ve tekrar tekrar bir biçimde uyarlayarak, haykırmaktan başka bir seçenek kalmıyor: Canın Cehennemeeeee!...

Herdem Serhıldan