21 Mart 2013 Amed Newroz’unda Kürt Halk Önderliğinin yaptığı tarihi açıklamayla yeni bir süreç resmi olarak başlamıştır. Bu süreç elbette öyle kendiliğinden gelişmemiştir. TC devleti öyle kendiliğinde gelip Kürt Halk Önderliğinkiyle görüşmeye başlamamıştır.
TC devleti 2012 yılında beklemediği bir direnişle karşılaşmıştır. Başta gerilla olmak üzere şok edecek eylemlikler 2012 yılında gerçekleştirilmiştir. Yine rojavadaki 19 Temmuz devrimi Suriye’ye nasıl ki emperyalistlerin yanında Libya’ya saldırmış ise aynısı ancak bu kez sadece sürüklenen değil emperyal planları için bizatihi tahrik ederek, adeta Suriye’ye karşı yapılacak saldırının başını çekerek uluslar arası konseptin içerisinde yerini almıştır. Suriye’de kendisine yakın duracak olan Müslüman Kardeşler ile birlikte bu çizgide seyredecek olan çevreleri iktidara getirmek için aynen ABD’nin yaptığı gibi savaş kışkırtıcılığı yapmıştır.
Kendince tamda bu durumu başarıya götürmeye giderken 19 Temmuz devrimi devletin tüm planlarını alt üst etmiştir. İşgal planları suya düşmüştür. Kürtlere rojavada yönelse, kuzeyde gerillanın 25 Mayıs’ta fedai eylem tarzıyla sürece Eriş ve Andok yoldaşla başlaması ve 19 Haziran Stazan süreciyle komple büyük güçlerle saldırıya geçen gerillanın Türkiye ve Kürdistan’da çok farklı gelişmelere yol alacak eylemler yapacağını bildiği için rojavaya yönelememiş, rojavaya da yönelemediği için ise Suriye planları boşa çıkmıştı. Öyle ki herkes ama herkes TC’nin diplomasisiyle alay eder duruma gelmişti. Komşularla Sıfır Sorunla sözde başlayan diplomasileri kısa bir sürede Herkes İle Sorun diplomasisine düşmüştü. TC’nin yaşadığı bu bunalımlı durumuna birde büyük direnişler ile 12 Eylül büyük Zindan Direnişi de eklenince TC devletinin yeni yol arayışları başlamıştır. Başkan Apo ile görüşmenin yol ve yöntemlerini aramaya başlamışlardır.
Özcesi AKP hükümeti durduk yerde “silahlar sussun” dememiştir. Silahlar susmazsa 2013 yılında Türkiye cumhuriyeti tarihinin en kritik bir yılı olması hiçte elden değildi. Bu tespiti sadece bizler yapmıyoruz. Bu tespiti Türkiye’de az buçukta olsa siyaset ile uğraşan tüm çevreler yapmışlardır. Silahlar susmazsa Türkiye cumhuriyeti devleti hem içeride giderek bir çöküşü yaşayacak, hem Ortadoğu’da bu düşüş trendini yaşayacak hem de giderek kendilerince çok güçlü oldukları ekonomik sahada baş aşağıya gidişi yaşayacaklardı. Çünkü gerilla artık eskiden yaptığı gibi bir gerillacılığı yapmayacaktı. Gerilla 2012 yılında az bir şey gerillanın nelere muktedir olduğunu herkese göstermişti. 2012 yılında eksik kalan yönlerini tamamlayarak 2013 yılına girecek olan gerilla fırtınalar koparacağını zaten açıkça ilan etmişti.
Yine Suriye’de muhalifler Suriye devletine karşı ciddi zorlanmaya başlamış, Kürtler ise giderek farklı gelişmelere imza atmaktaydılar.
Tüm bunları bir araya getirdiğimizde Türkiye cumhuriyeti devletinin yapacağı en iyi iş Özgürlük Hareketi ile ve de Başkan Apo ile oturtmaktır. Başka da tek yol vardı; bitiş…
Türkiye cumhuriyeti devleti öncelikli olarak bu durumu elbette bilecektir. Ancak Kürtlerde bu gerçekliği bileceklerdir. Ve tabii Türkiye sol, sosyalist ve demokratik çevreleri de bu gerçekliği bilecektir.
Özcesi karşıtları da, dostları da TC devletinin neden böyle bir duruma geldiğini bileceklerdir. Devlet polemik yapmayacaktır. İki de bir hakaretlerde bulunmayacaktır. Kendisine ciddi olacaktır.
Ancak daha önemli olan dost çevrelerle Kürtlerin, sol ve sosyalistlerin olup bitenleri bilmeleridir. Özgürlük hareketi bir iki kırıntı için, ya da sadece belli bir toplumsal kesimin çıkarlarını gözeterek bunca verilen mücadele ve ortaya çıkarılan değerlerden sonra böyle bir yaklaşım içerisinde olacaktır. Öyle sadece Kürtlerin bazı haklarını elde ederek özgürlük dağlarına kimse çıkmamıştır.
Başkan Apo: “İçinde doğduğumuz çaresizliğe, bilgisizliğe, köleliğe karşı bireysel isyanımla başlayan bu mücadele her türlü dayatmaya karşı bir bilinci, bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu.
Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya ulaşmıştır.
Bizim kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe veya gruba karşı olmamıştır, olamaz. Bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa her türlü baskı ve ezilmeye karşı olmuştur” demişken ezilmişler, haksızlığa uğramışlar, geri bırakılmış olanlar ve tabi zulme tabi kalmış olanlar nasıl bizlerin sadece bencil bir şekilde kendi çıkarlarımızı düşündüğümüzü düşünebilirler? İlk günden başlayarak Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin ve de nice devrimcinin anısına yola çıkarak bugüne gelmiş bir hareket, o büyük devrimcilere bağlılığın bir gereği olarak en sert mücadelenin içerisinde pişen bir hareket nasıl bu şanlı geçmişinde uzaklaşabilir ki?
Bizler nasıl ilk günde Denizlerin ve Mahirlerin artçıları olarak kendimizi görmüş isek bugünde aynı kararlılıkla bu ruhumuzu koruyoruz.
Benzer bir yaklaşımımız farklı inanç gurupları içinde geçerlidir. Aleviliği İslamiyet’in içerisinde hep özgün bir durumu vardı bizim için. PKK’yi her zaman Aleviliğe yakın gördük. Ya da Aleviliği her zaman PKK’ye yakın gördük.
Yine benzer bir yaklaşım bu topraklarda bin yıllarca yaşamış Ermeni halkımız, Asuri yani Süryani insanlarımız için de geçerlidir. Bir gün bile ama bir gün bile, bu toprakların kadim halklarıyla tarihsel bağımıza zarar verecek bir yaklaşım içerisinde olmadık. Bizlere yapılan onca hakarete rağmen her zaman bu toprakların kadim insanlarıyla birlikte yaşamanın zenginliğinden ilkesel düzeyde söz ettik.
Özcesi bizim için çözüm sadece bazı hakları elde etmek değildir, bizim için önemli olan çözüm halkların ortak çözümünü esas alan çözümdür
Yani: YA TARİHSEL BİR ÇÖZÜM YA HİÇ dememek için hiçbir nedenimiz yoktur.
KASIM ENGİN