Birlikte yaşama iradesini Kürtler arasında oturtabilmek, intikamcı ve kinci bir toplumsal bilinçten uzaklaşabilmek için çok uğraştık. Yüz yıllardır Kürtlerin sömürgeci devlet iktidarlarının yarattığı zulüm, inkar, asimilasyon dayatmaları altında yaşadığı acıyı giderebilmek, acıyı yüreğine gömerek aklın yolunda ilerleyebilmek için insan üstü bir çabanın sahibi olduk.
Bunu hep muhtaçlığımıza yordular ama. Tek başımıza bir “hiç” olmamızdan, kendi kendimizi yönetemeyecek denli parçalı oluşumuza dek birçok önyargı ve “egemen” yorum yüzünden Kürtlerin ne istediği, nasıl yaşamak istediği soruları hep arka planda kaldı. Modern denilen sisteme tabi olamamamızı ilkelliğimize, birlikte yaşama istemimizi iradesizliğimize yordular.
Halbuki daha iyi olabilir, daha güzel bir yaşam kurulabilir, farklı bir yaşam olabilir dedik. Bunu bin yıllardır yaşadığımız öze uygun yaşamak istemek dışında herhangi bir düşüncemiz olmadı. Deyim yerindeyse kimsenin tavuğuna kış demedik.
Ama egemen sistemin, o çok modern dünyasının aydınları, yazarları, siyasetçileri, sanatçıları demokratik yaşama en yakın teori ve pratiği gösterdiği için Kürtlere düşmanlığı yol eyledi. Kendilerinin akıl edemediği, milliyetçilik denizinden nemalanmış o sözde ulus düşüncesinin mekteplerinde mürekkep yalamış sözde aydınlar içten içe kin biledi, hakir gördü, doğru da söylese Kürt olduğu için yok dedi.
Newroz’la birlikte ne denli egemen bir düşünceye sahip olduklarını bir kez daha gösterdiler. Eksik olmasınlar…
Halen “canım, zorlamayın, biat edin, vallahi hakkınızı vereceğiz” gibi saçma sapan dilek ve temenniler sıralanıyor. Bir bayram kutlaması için bile fırtınalar kopartılıyor. Yok, aslında Kürtlerin bayramı değil, Newroz Kürtlere ait bir kutlama değil, onların bu kadar sahip çıkmaları milliyetçi duygularından geliyor; vesaire, vesaire…
Nereden geliyorsa geliyor, ne amaçla kutluyorlarsa kutluyorlar. Size ne!
Ortadoğu’nun en eski kültürlerinden biri olarak otantik halklar statüsünde olan Kürtlere reva görülen bu küstahça küçümsemelere artık yeter. Ne istiyorsunuz bu halktan?
Otuz yıl gibi kısa bir sürede sizin yüzlerce yıldır yakalayamadığınız düşünce gücüne, zihniyetine, politikleşmeye, ahlaki yapıya ulaştı diye; inandığı değerler uğruna her türlü dayatmaya, asimilasyona, katliama, soykırıma rağmen mücadeleden yüz geri etmedi diye; insanın varlığını borçlu olduğu toplumsallıkta bu denli ısrarcı diye mi yaptıklarınız, söyledikleriniz?
Birlikte yaşamı yaratma iradesinin size ait olduğu zırvasını yinelemeyin yine. Kürtler hiçbir zaman iktidar olmak, birilerini itip kakmak istemedi, istemiyor, istemeyecek. Bu, Kürtlerin toplumsallığın, insanın ortaklığının genlerine işlemesinden dolayı seçtiği bir yol. Yoksa zayıf olmasından değil.
Yine bu denli hızlı ve derin bir gücü oluşturmasında PKK’nin yeri ve anlamı oldukça büyük. Evet, genlerine işlediği direnişçilik özellikleriyle Kürtler bin yıllardır zulmü alt etmek için fırsatını buldu mu başkaldırıyor, katliama, yok edilmeye karşı kendini savunmaya çalışıyor. Fakat çağdaş dünyanın değerleriyle bezediği yeni politik tutumunu PKK’nin, dolayısıyla Önder Apo’nun düşünce ve zihniyetinden aldı.
Bugün “izin verilseydi başka mekanizmalar, şiddetten beslenen mekanizmalar devreye girmezdi” diyerek PKK ve Kürt halkı, Önder Apo ve Kürt halkı arasında bir mesafe açma, farklılık koyma çabasına girenler bu gerçeği ısrarla görmek istemiyorlar. Beyaz Türkçü düşüncenin mayaladığı bu düşünceler en fazla birlikte yaşamı kabul ettiğini söyleyenleri vurur.
Çünkü Kürt halkını ve günümüzde sahip çıktığı değerleri birbirinden ayırmak Türk-Kürt birlikteliğini de baltalayan bir sonuç doğurur.
Siz hiç, bir Kürt’ün “Neden Türkler şuna inanıyor, bunu seviyor, şu bayramı kutluyor” dediğini duydunuz mu? Siz hiç, bir Kürt’ün “Türkler şundan vazgeçerse onlarla barış yapar, bir araya geliriz” dediğini duydunuz mu? Siz hiç, Bir Kürt’ün “Atatürk’ten, İslamiyet’ten ve cumhuriyeti oluşturan olgulardan vazgeçin” dediğini duydunuz mu? ve daha birçok şey…
Duyamazsınız da. Çünkü Kürtler karşısında kim olursa olsun kendi gibi görür. Ve hiçbir zaman kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına da yapmaz.
Ama egemenliğin genlerine işlediği, üstte olmak için her şeyi yapmaya hazır, eşitlik ve özgürlükten nasibini almamış ulus devlet çocukları bunları her gün Kürtlerin yüzüne söylüyor.
“PKK’den vazgeçin. Apo’dan vazgeçin. Direnmekten vazgeçin. Bayramlarınızdan vazgeçin. Dilinizden vazgeçin. Kültürünüzden vazgeçin.”
Kusura kalmayın. Kürtler on binlerce insanını vazgeçmemek uğruna verdi.
Mazlumlar, Mahsumlar, Kemaller, Hayriler, Zilanlar, Beritanlar, Zekiyeler, Ronahiler bunun için direndi. Mustafalar, Evrimler gencecik yaşlarında sizin küstahlığınıza karşı eylem yaptı. Roboski’de çocuklar sizin bu üstünlük duygunuz yüzünden binlerce kiloluk bombaların altında can verdi. Ceylanlar, Enesler, Uğurlar sözde devletinizin o kutsal ordusunun, o aşağılık iktidarlarının emirleriyle katledildi.
Önderimiz 8 aydır sizin bu kendini bilmez, ukala, insanlıktan uzak zihniyetiniz ve duyarsızlığınıza rağmen siz daha iyi bir yaşamı yaşayabilesiniz diye direniyor. Biat etmiyor. Değerlerini satmıyor. Sizi ve ülkenizi yaşanmaz hale getirmiyor.
Tek bir emir yeter de artar. Ve o emri her Kürt bireyi Newrozlaşan canların direnişinden, Ulusal Kahramanlarımızın iradesinden alıyor. Artık durdurabilirseniz durdurun. Hiçbir Kürt artık yalanlarınız, aşağılık zanlarınız, ikiyüzlü tutumlarınıza kulak asmayacak.
“Êdî Besê; An Azadî An Azadî”
Pir Kemal