HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Bir önceki yazımızda devletin başta Kürt gençliği olmak üzere dinamik tüm güçlere yönelik yeni yasaları gerekçe göstererek yeni bir yönelim geliştireceğinden ve bunun karşısında hazırlıklı olmamız gerektiğinden söz etmiştik. İki olay üzerinden meramımızı bir kez daha anlatalım.
Sözlerimizin üzerinden bir hafta geçti. Tabloya bir bakalım.
Molotof atan iki gencimiz pompalı tüfekle saldırıya uğruyor. “Oteli yakmak isteyen iki kişi kızgın pompalı tüfekli adam tarafından vuruldu” diye bas bas bağırdı haber başlıkları. Haklılığını,  pompalı tüfekle saldırının meşruiyetini savunuyor manşetler.
Daha önce üstelik elinde molotof olmadan Bingöl’de kleşle taranarak şehit düşürülen iki yurtseverimizle bu tabloyu görmüştük. Gerekli gereksiz, ilgili ilgisiz onlarca yurtseverimizin sokak ortasında kurşunlanarak vurulmasında gördüğümüz gibi.
Açıktan bir savaş durumu ile karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha hatırlatalım. Artık bir şekilde gençlerimize, eylem halindeki tüm insanlarımıza saldırı, kurşunlama, açıktan silah kullanma meşru sayılıyor. Bunu bir kere iyi görmek gerekiyor.
Bu adamlar kim peki? Hangi alçak gençlerimize silah sıkabiliyor. En yurtsever dediğimiz mekanlarımızda en militan yürekli gençlerimize kurşun sıkmaya cesaret eden o şerefsiz kim?
Bilmiyor muyuz, bulamıyor muyuz, tanımıyor muyuz?
Daha önceki yazımızda herkesin bulunduğu yerde düşmanla işbirliği halinde çalışan, kontravari çalışmaları yürüten insanların bulunup mimlenmesi gerektiğini de söylemiştik. Bu sözleri böylesi durumların önünü alabilmek için dillendirmiştik.
Artık şöyle bir silkelenmek gerekiyor. Ne var ne yok etrafımıza iyi bakmamız gerekiyor.
Kimin ne iş yaptığını, düşmanla ne kadar sıkı fıkı olduğunu, hangi fitneyi, hangi art niyeti taşıdığını bilmemiz gerekiyor.
Artık düşman kendi resmi giysili faşist kolluk güçlerinin halk nezdindeki yerini iyi biliyor. Kirli işlerini genel eylemliliklerde onlara yaptırsa da alttan alta örgütlediği ajan, kontra örgütleriyle halkımıza yönelik saldırıları yeniden örgütlüyor.
Açıkça söylüyoruz, o pompalı tüfeği kullanan adam başta olmak üzere gençlerimize karışan, onları tehdit eden, kurşun sıkanlar bize saldırmıştır. Bu böyle biline.
Otuz yılı aşkındır devletin silahına, topuna, tankına, uçağına, binlerce askerine karşı savaşmış bir gerilla gücü kalkıp iki tane kıçı kırık satılmış insandan çekinmez. Silah kullanmaz da demeyin. Değerlerini korumaya yemin etmiş gerillalar en çok da Kürtlerin, Kürdistan’ın geleceği olan gençleri, geleceğimizi korur. Eğer onlara saldırı varsa, saldırı nasıl gelmişse öyle de cevap verir.
Diğer bir konu da Hakkari’de yaşanan bombalama olayı.
Her şeyden önce saldırıda yaşamını yitiren gencimizin ailesi başta olmak üzere tüm halkımızın başı sağ olsun. Yine değerli bir gencimizi çaldılar aramızdan. Ama böyle kalır sanılmasın. İntikamı alınır elbet bunun da.
Hemen faşist vali üzerimize yıkmaya çalıştı bu saldırıyı. Ama korkusu bunun da suçüstü olmasıydı.
Bu olayla açığa çıkan şeyi bir kez daha gözden geçirmek gerekir.
Roboski katliamı adı ile anılan ve 34 gencimizin, insanımızın katledildiği insanlık dışı, vahşi saldırı ardından devletin tavrı herkes tarafından görüldü. Ne oldu? Başbakan çıkıp özür dileyeceğine (gerçi dilese de bir şey değişmeyecekti) kalkıp yaralı ailelerimizin param parça olmuş kalplerini para ile satın alabileceğini düşündü. İlk açıklama “tazminat vereceğiz” oldu.
Suskun medyadan tutun, yaranmacı, yağcı kamuoyuna kadar üzerinden neredeyse bir gün geçtikten sonra haber yapma niteliği kazanan bu katliam Botan halkı şahsında tüm Kürt halkına yönelik düzenlenen bir saldırıydı. Bu saldırı aynı zamanda resmi katliam konseptinin başlangıcıydı.
Kerdoğan kalkıp kimyeviyi kutladı, teşekkür etti. Ne için? Ne güzel de öldürdün diye tabii.
Anlamamız gereken ne peki?
“Size yaşam yok! Özgür olmakta direttikçe, onurlu duruş sahibi oldukça öldürüleceksiniz, katledileceksiniz. Ordumuz, devletimiz bunun için var. Elleri dert görmesin.”
Bu olaydan sonra yaşananlar, dava hakkında gizlilik kararının alınması,  en şerefsizce devlet yaklaşımları, ikiyüzlü yaklaşımlar halen akıldadır.
Daha bu katliamın izleri taze iken Hakkari’de bu sefer daha fazla insanımızın ölümüne sebep olabilecek yeni bir katliam düzenlendi. Bu Hakkari bombalaması şüpheniz olmasın Roboski’nin bir devamıdır. Ve inanın son olmayacaktır.
O zaman ne yapmalıyız? Ekmek parası peşindeyken bombalanan, sokak ortasında yürürken bombalanan, gösteride kurşunlanan, kışın ortasında Wan’da yazlık bir çadırda yakılan, soğuktan dondurulan, metropollerde linç edilen, zindanlara doldurulan, Önderiyle bağı koparılmak istenen, her türlü hakaret, işkence, asimilasyon, katliam politikasıyla sindirilmeye, iğdiş edilmeye çalışılan bir halkın bireyleri ne yapmalı?
Cevap çok net!
Sonuna kadar direniş. Sonuna kadar öz savunma. Tabii doğru bir öz savunma için de doğru bir anlayış ve örgütlenme şart.
Daha da somutlaştıralım ve bir işbölümü yapalım.
Kendini riske atmak istemeyen, benim canım tatlıdır diyenler!
Tamam, hiçbir şey yapmayın. Sadece bulun. Evet, doğru duydunuz. Her mahalle, semt, ilçe, şehirde örgütlü bulunan gençlik örgütlerimize devletle işbirliği halinde çalışanların isimlerini, kimliklerini, ev ve iş yeri adreslerini bulun. Bu katliamlarda rol oynayan, halkımıza el kaldıran bu insanları bulun. Başka da bir iş yapmayın. Evinizde “ben de iyi bir iş yaptım” diyerek gönül rahatlığıyla yaşamaya devam edebilirsiniz. Ama bu söylediğimizi yapma şartıyla.
Ben bu işte varım, en büyük intikamı almaya hazırım diyenler!
İşiniz belli. Bu katliamlara bulaşanları bulup bir daha halkımıza el kaldırmak ne imiş, böylesi bir densizliğin cezası ne imiş bir gösterin. Laftan anlayana laf söylemek kültürümüz gereğidir. Tövbe edip gerisin geri kokuşmuş dünyasında yaşamak üzere gidecekse bırakın gitsin. Ha, yok,  dibeje “ez ji ya xwe danekevim” “ez jî tera xwe heme”. O zaman ne yapılacağı bellidir.
Geriye kalan tüm halkımız. Anneler, babalar, dayılar, amcalar, teyzeler, halalar. Kendini katık etmeyip halen seyredenler! Lütfen gençlerimizi doğru yoldan çıkarmayın. Direnişten caydırmaya çalışmayın.
Bugüne kadar ailesinden bu davada şehit düşmemiş, faşist devletten darbe yememiş insan kalmadı. Bunca senedir devam eden bu durumu sonlandırmaya çok yakınlaştık. Ve herkesin bu davaya katılımı çok önemli. Biz de ana baba sahibiyiz. Biz de anamızı, babamızı, kardeşlerimizi, hepinizi canımız kadar seviyoruz. O yüzden her türlü olumsuzluğa, imkansızlığa rağmen karında, kışında, soğuğunda, yağmurunda, açlığında susuzluğunda diretip bu dağlarda yaşamaya devam ediyoruz.
Her gün devlet faşizmi tepemize tepemize vururken bireysel gelecekmiş, paşa oğlumu şöyle eğitip yetiştireceğimmiş, kızımı şöyle zengin birine vereceğimmiş gibi girişimleri bir kenara bırakın. Evet, tüm Kürt gençleri pırlanta gibidir. Evet, hiçbirinin kılına zarar gelmemesi için en başta biz kendimizi, canımızı siper ederiz. Fakat bunun yanında herkesin omzuna düşen sorumluluklar var. Siz durdukça, sustukça, kendinizi ve çevrenizi bu işe katmadıkça bu mücadelenin başarısı da gecikiyor. Ve her gecikme daha çok can kaybı, daha çok acı ve kan olarak geri dönüyor.
Hiç demeyin bizim başımıza gelmez. Dün Roboski’de, bugün Hakkari’de vuran devletin yarın nerede vuracağı belli olmaz. Bu yüzden öz savunmanızı örgütleyin. Bu dönemde yapılacak en önemli, en kutsal iş budur.
Pir Kemal