“Apê Mus Apê Musa, seni vuran kanlar kusa!” Ozanlar böyle söylüyor. Kürt Bilgesi Musa Anter’in JİTEM tarafından katledilişi üzerinden yirmi yıl geçmiş bulunuyor. 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesinden bu yana devlet tarafından işlenen cinayetler aydınlatılamıyor. Hiç birinin hesabı hukuki yöntemlerle sorulamıyor. Ortada akıbeti bilinmeyen binlerce kayıp var. Aileleri her Cumartesi günü alanlarda eylem yapıyor. Analar çocuklarının akıbeti hakkında bilgi istiyor. Fakat devlet ve hükümet bunları görmezden geliyor. AKP’nin “İleri demokrasi”si bu tür olayları aydınlatma yönünde işlemiyor.
Yine ortada binlerce “Faili meçhul” denen, ama devletin çeteleri tarafından işlendiği bilinen cinayet var. “Onyedi bin” olduğu söyleniyor. Bunların çoğunun Kürdistan’da ve Kürt yurtseverlerine yönelik işlendiği biliniyor. AKP hukukunun gücü bunları aydınlatmaya yetmiyor. TC sistemi içinde Kürtlere yönelik hukuk ve adalet işlemiyor. Tıpkı şimdi “KCK” isimli davalarda olduğu gibi. Geçmişte 12 Eylül mahkemelerinde de “PKK Davaları”nda işlememişti.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı avukatları ve yakınlarıyla görüştürmeme uygulaması dörtyüzyirmi günü aşmış bulunuyor. Yani Kürtlerin “Ağırlaştırılmış tecrit” dedikleri uygulama onbeşinci ayına girmiş durumda. Yakınları ve Kürt halkı dörtyüzyirmi gündür Önder Abdullah Öcalan’dan haber alamıyor. Ne durumda olduğunu kimse bilmiyor. Sağlığı nasıl, güvenliği ne durumda, ne düşünüyor, ne yapıyor; bunlara dair hiç kimsenin ciddi bir bilgisi yok. Konu Kürtler oldu mu, TC sisteminde değil hukuk, hiçbir şey işlemiyor. Her türlü insani değer kolaylıkla ayaklar altına alınıyor.
Dahası Kürtlerin de bu durumu benimsemesi, bunlara ortak olması isteniyor. Bu durum Kürtlerde tepki ve öfke yaratıp eyleme yol açtıkça, bu sefer de “Ne oluyor? Teröristler! İsyan ediyorlar!, vs.” deniyor. “Terör eylemlerinin arttığı”ndan söz ediliyor. İşin garip tarafı, bir de dönüp “Bu niye oldu?” denerek birçok çevre suçlanıyor. Ünlü TV kanallarını açıp şöhretli tartışma programlarını dinliyorsun. Neredeyse ömrünün sonuna gelmiş bol ünvanlı ve isim yapmış kişiler, sanki olup bitenlerden hiç haberi olmayan çocuklar gibi laflar ediyor. Kimisi işin kolayına kaçıp BDP’yi suçluyor. Kimisi “Bu işi PKK başlattı” diyor. Hükümet yanlısı olanlar ise, eski özel savaş propagandacıları gibi, son olayları “Dış güçlerin oyunu” olarak tarif ediyor. Yani hepsi birden ve mehter takımı halinde PKK’yi ve Kürtleri suçluyor!
Bunlara şu hususları sormak gerekiyor: Mevcut çatışmalı süreç durup dururken mi, yoksa 12 Haziran seçimi sonrası AKP’nin izlediği politikalar nedeniyle mi gelişti? Eğer PKK ve Kürtler o kadar çatışma ve çözümsüzlük yanlısı idiyseler, o halde Oslo ve İmralı görüşmelerini niçin yürüttüler? Bu görüşmeleri kim durdurdu? İmralı’da hazırlanan protokolleri kim reddetti? 12 Haziran 2011’den sonra “Terörü bitireceğiz” diyerek savaş naralarını kim attı?
Sorular daha da çoğaltılabilir. Fakat gerçeğe kendini kapatmış mevcut Türkiye ortamında bunlara gerek yok. Farzedelim ki, dışarda PKK farklı politika izledi, savaş yanlısı oldu! Dahası onu bazı güçler buna teşvik etti! Peki İmralı’daki Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı kim etkiledi? “Ben barış ve demokratik çözüm çizgisindeyim” diyen PKK Lideri ile neden görüşmeler kesildi?
Demekki bu tür sözlerin hepsi yalan, taraf ve saptırmaya dönüktür. İmralı ve Oslo görüşmelerini “PKK’yi tasfiye amaçlı yaptığını” bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan açıklamıştır. DTP ve BDP’ye dönük siyasi soykırım operasyonları ile Oslo ve İmralı görüşmeleri AKP hükümeti tarafından aynı amaçla yürütülmüştür: Kürt demokratik siyasetini tasfiye etmek ve Kürt Özgürlük Hareketini marjinal kılıp yok etmek!
Şimdi PKK ve Kürtler bu oyunu görüp direnince ve bu direniş AKP iktidarını tuz gibi eritmeye başlayınca, bu sefer geriye dönüp “Niye mücadele ediyorsunuz” diyorlar! “Ne oldu ki PKK savaşır hale geldi” diyerek söyleniyorlar! Peki daha ne olacaktı ki?! İmralı görüşmeleri ile oluşturulan protokolleri hükümet reddetti. Dahası “Görüşmeleri PKK’yi tasfiye için yaptırdığını” Başbakan söyledi. “PKK’yi yok edip kökünü kazıyacağız” diye AKP’liler söyledi. Dörtyüzyirmi günü aşkın süredir Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşme olmuyor. Siyasi soykırım operasyonları devam ediyor. Neredeyse tutuklu sayısı onbine ulaşmış bulunuyor. NATO’dan alınan destekle Kürt gençleri dağda ve sokakta katlediliyor.
Bunları görmeyip de “Ne oldu?” demek, körlükten de öte bir durumu ifade ediyor. Sen Kürt Halk Önderi ile görüşmeleri kesmişsin, halk Önderinden haber alamıyor, ondan sonra da “Ne oldu, bu halk niye mücadele ediyor?” diyorsun. Bundan öte daha ne olacaktı ki! Halk boşuna “Barışın elçisi İmralı’da” demedi! Kürt Halk Önderi’ne yaklaşımın “Savaş ve barış gerekçesi olduğu” boşuna söylenmedi! Şimdi Kürt halkı bu sözlerinin gereğini yerine getiriyor.
Her zaman söyledik, binlerce kez tekrar etmenin de gerekli olduğuna inanıyoruz: Eğer bu dünyada bir Kürt-Türk barışı olacaksa, bunu sağlayacak tek kişi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dır. Kürt sorunu barışçıl, demokratik ve siyasal olarak çözülecekse, bunu ancak PKK Lideri gerçekleştirebilir. Bu gerçeği herkes çok iyi bilmelidir. Özellikle de ülke ve toplumun kaderini belirleyen AKP iktidarı bunu iyi anlamalıdır. Bu, Kürt halkının varlık ve özgürlük kararıdır. Bu kararı, Kürtleri karşı karşıya getirerek, PKK Lideri’ne karşı Kemal Burkay’ı, Mesut Barzani’yi çıkarmaya çalışarak yok etmek mümkün değildir. Bu karar en az yüzyıl sürecek bir Kürt yemini durumundadır.
Dolayısıyla AKP hükümeti, PKK Lideri ile görüşmeleri yasaklayıp da “Kürtler niye savaşıyor?” deme ahmaklığından kendini kurtarmak durumundadır. Öyle MHP Lideri’nin söylediği gibi “Sıkıyönetimler” ya da “OHAL’ler” de bir sonuç alamaz. Zaten sonuç alamadıkları geçmişte defalarca kanıtlanmıştır. Barış ve çözüm gücüyle, yani Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la görüşmeleri kesip de, ondan sonra baskı ve şiddet yöntemleriyle sonuç alabileceğini sanmak boş bir hayal ve de çabadır. Kürt halkının özgürlük tutkusu ve direnişi, bütün bu gerici baskı ve saldırıları boşa çıkaracak güçtedir.
Kürtler geçmişte bu başarıyı gösterdiler, bugün de fazlasıyla gösterecek bilince ve güce sahipler. Zaten görülmüyor mu, her tarafta “Öcalan’a Özgürlük Eylemleri” yükseliyor. Özgürlük eylemleri gün geçtikçe her alana yayılıyor. Kürt gençleri ve kadınları aylardır “Öcalan’a Özgürlük” şiarıyla ayakta. Mitingler, yürüyüşler, protestolar gün geçtikçe artıyor. Seksen günü aşkın süredir “Öcalan’a Özgürlük Nöbeti” tutuluyor. “Özgürlük Otobüsleri” Avrupa’nın her yerini karış karış dolaşıyor. Eylül başından itibaren “Öcalan’a özgürlük için imza kampanyası” başladı ve büyük bir ilgiyle gelişiyor. Türkiye ve Kürdistan’daki binlerce tutsak “Öcalan’a Özgürlük için Açlık Grevi”ne başlamış bulunuyor. Tutsakların direnişi bir kez daha zindan duvarlarını parçalıyor. Başta “Anadil’de eğitim” talebi olmak üzere yaşamın her alanında Kürtler TC sistemini boykot ediyor. AKP’nin yalan, hile ve demagojisine aldanmayacağını ortaya koyuyor.
Bu eylemlerin sonuç alana kadar büyüyüp yayılarak devam edeceği anlaşılıyor. Hepsi de “Demokratik Türkiye ve Özgür Kürdistan” gerçeğini ifade ediyor. Gerçek bir Kürt-Türk barışı ve kardeşliği yaratıyor. Biz de bu yoldaki her türlü çabayı ve mücadeleyi selamlıyoruz! Şehadetinin yirminci yıldönümünde Kürt Bilgesi Musa Anter’i saygıyla anıyoruz!
Selahattin ERDEM
Yeni Özgürpolitika