HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

halkimiza linc90'lı yılların başından itibaren Tükiye metrepollerinde yaşamak zorunda bırakılmış Kürtlere karşı zaman zaman ırkçı ve faşist saldırılar yapılmaktadır. Çanakkele'nin Bayramiçi ilçesinde ilk kez Kürtlere karşı bir linç kampanyası başlatılmıştı. Daha sonra çeşitli il, ilçe ve kasabalarda Kürtlere karşı saldırılar artarak devam etmişti. Son birkaç yıl içerisinde ise saldırılar daha fazla yoğunlaşmıştır. İnegöl, Dörtyol, Bursa-Yıldırım, İstanbul-Şişli, Kocaeli, İzmir, Karadeniz bölgesinde mevsimlik işçilere ve Ahmet Türk'e dönük saldırı bu kapsamda değerlendirilebilir.

28 Aralık 2012 tarihinden bu yana Afyon'un Sultandağı ilçesi ve Karabük'te Kürt öğrencilere dönük yapılan saldırılar  hala devam etmektedir. Bu saldırıların  sömürgeci türk devletinin başbakanı tayyip Erdoğan’ın son açıklamaları bu saldırıları başlattı.

Yansıdığı kadarıyla halende Sultandağı ilçesindeki kardeşlerimiz tam bir abluka altında kalmış bulunmaktadırlar. Fırıncıların ekmek dahi vermediği, esnafın herhangi bir satış yapmadığı belirtilmektedir. Hatta yer yer de evler kurşunlanmaktadır. Hasta olanlar, hastaneye gidememektedirler. İlçenin kaymakamı ise Kürtleri ilçeyi terketmeye zorlamaktadır.

Sultandağı'ndan kuşatma ve tehdit altında bulunan Kürtler kaç gündür üst üste çağrı yapmaktadırlar. Ancak bu çağrıları ne duyan nede harekete geçen vardır. Bir iki BDP'li milletvekilinin açıklamasından ve birkaç Türkiye'li parti ve örgüt temsilcisinden benzer içerikte açıklama gelmiştir. Hepsi o kadar.

Kahredici bir sessizlik, tepkisizlik vardır. Neden? Acaba sömürgeci Türk devletinin başbakanı T. Erdoğan'ın "görüşmeler oluyor" demesinin yarattığı hava mı etkili oldu? Görüşmelerin olması demek, linç saldırılarına karşı sessiz olmak anlamına mı gelir? Yoksa Kürtler bu saldırılara bulundukları her yerde karşılık verirlerse sahta solcular tarafından "milliyetçi", sahte müslümanlar  tarafından "ümmetin birliğini parçalayanlar"  olarak adlandırılacaklarından mı çekinmektedirler? Yoksa "duygusal kopuş gelişir” türü özünde sömürgeci sistemin Küdistanda ve Kürtler üzerinde sürgit devam etmesini isteyen yaklaşımlar mı etkili olmaktadır. Nedir mesele?

Yani her türlü saldırı, linç, asimlasyon, soykırım, küfür, hakaret karşısında  Kürtler boyun eğerse, iyi, Kürt kardeş, tersi olursa, yani karşılık verilir ve direnilirse kötü Kürt ve  lanetlenmek. Artık bunu Kürtlere kabul ettirmek mümkün değildir.

Ama Kürtlerin, özellikle Kürt gençlerinin bu saldırılar karşısında sessiz kalmalarını anlamak mümkün değildir. Kürtler böylelikle metrepollerde korkutulup sindirilerek örgütsüzleştirilerek, Türkleştirme ve Türkleşmeye açık bir duruma getirilmek istenmektedir. Unutulmaması ve görülmesi gereken şey, sömürgeci soykırım politikası linçlerle sürdürülme gerçeğidir. Bu saldırıların öyle üç-beş gencin veya faşistin işi olarak görmemek gerekir. Yada bir anlık öfkenin veya galeyana gelmenin sonucu olarakta görmemek gerekir.

1910'lardan sonra, özellikle 1920'li ve 1930'lu yıllarda iskan kanunu çerçevesinde göçertilen Kürtlerin asimile edilerek Türk ulusu içerisinde eritilmesi hedeflenmekteydi. 90'lı yıllarda yapılan soykırım göçleri bu amaçla yapılmıştır. Daha sonraki yıllarda Kürdistan'da izlenen ekonomik politikayla Kürtler açlığa, yoksulluğa ve işsizliğe mahkum edilerek göçe zorlanmıştır. Bununla da, Kürtler asimlasyona açık hale getirilmişlerdir.   Fakat Kürtler Türk devletinin planlarını alt-üst edince bu kes korkutup sindirmeyle,dışlamayla  etkisizleştirme yöntemini seçtikleri anlaşılmaktadır. Bunun çok iyi hazırlanmış bir plan olduğu da çok açıktır. Yani  her iki yöntemle de Kürtlerin yokedilmesi, fiziki ve kültürel soykırımın tamamlanması  hedeflenmektedir.

Dolayısıyla Kürtlerin bu saldırıları  olayı sıradan basit bir kavga gibi ele almaları yanlış ve yanıltıcıdır. sömürgeci Türk devletinin tehlikeli soykırım planından habersizliktir. Öncelikle Kürt ulusunun ve bireylerin bu planın bilincinde olmaları gerekir. Ancak bu temelde bir karşı koyuş gelişebilir. Tüm bu gerçekliklerden hareketle başta Kürt halkı, gerçek devrimci ve gerçek müslümanlar bu saldırılar karşısında sessiz kalmamalıdırlar. Protesto eylemlerini yükseltmelidirler. Kendi varlığını, kendi milletine ve ulusuna ait insanları saldırılara karşı korumak hem hak hemde görevdir. Eğer Kürtler demokratik ulus olma iddialarını sürdüreceklerse ve Kürdistan'da özgür bir yaşam kurma kararında kesinlerse öncelikle bu saldırlara karşı kendilerini savunmalı ve hatta misilleme haklarını kullanmalıdırlar.  Bu konuda bazı sol çevrelerin ve hatta Kürtler içerisinde sözümona kendisine sosyalistim, müslümanım diyenler bu tür karşı koyuşları "milliyetçilik vb" biçimde ucuz değerlendirebilirler.  Zaten AKP sömürgecileri sözümona hem Türk hem Kürt milliyetciliğine karşı olduklarını söylemiyorlar mı?

İnsanın düşmanından onay, övgü aldığı veya beğenisi kazanmış olduğu görülmüş müdür? ya da böyle bir beklenti içinde olmak ne anlama gelir? Kürtler olarak kendimizi Türk egemenlerine mi, sahte solcularına mı, özümsenmiş kemalist Kürt solcularına mı yada  sahte müslüman AKP tırşıkçısı, yardakçısı G. Ensarioğlu ve benzerlerine mi beğendireceğiz? Unutmayalım varlığı, kimliği, vatanı, ekonomisi, savunması özcesi özgürlüğü olmayanın hiçbir değeri yoktur. Kürtler soykırım kıskacında bir halktır. İşte Sultandağı, Karabük vb. yerlerdeki saldırılar bu soykırım çarkının nasıl kuvvetle çalıştığını gösteriyor. Biz Kürtler öncelikle bu mekanizmanın dişlilerini kırmaya, mekanizmayı bozmaya ve kendimizi özgür ve demokratik bir ulus olarak Kürdistan topraklarında ebediyen yaşayacak bir varoluşu gerçekleştirmeye adamalıyız. Diğerlerinin dikkate alınacak, dinlenecek hiçbir yönü yoktur. Türk sömürgecileri, faşist sivil ve askeri sürüleri insanları kıyım kıyım doğrarken kardeşlik inşa ediyorlarsa ve Kürtler kendilerini korumak için buna karşı koyduklarında kardeşlik bozuluyorsa bu kardeşliğin nasıl zalimane bir kardeşlik olduğunu, sahte, aldatmaya dönük bir demogoji olduğu açığa çıkmıyor mu? Eğer böyleyse bu kardeşlik bir an önce son bulmalıdır! Eğer Kürtler kendilerini savunduğunda din kardeşliği bozuluyorsa o da biran önce son bulmalıdır. Biz Kemal PİRLERİN, Deniz GEZMİŞLERİN ve Haki KARERLERİN, Mihri BELLİLERİN kardeşliğini istiyoruz. Yokoluşumuza, kadeh kaldıran sahte solcuların ve amin diyen sahte Müslümanların kardeşliğine artık son diyoruz.

Kürt ulusu olarak  kendi topraklarınızda varsanız, barışınız ve kardeşliğiniz olabilir. Yokolanla kimse eşitlik peşinde koşmaz, gerçek anlamda  kardeşleşmez! Direnişiniz yoksa, kimse sizi ciddiye almaz!

Metropollerde yaşamaya zorlanmış  Kürtler, öncelikle yönlerini Kürdistan'a çevirmeli ve ülkeye dönüşü gerçekleştirmelidirler. Bunun için de birliklerini, örgütlülüklerini kurup geliştirmeli, dilini-kültürünü korumalı, savunmalı ve her türden  ırkçı-faşist saldırılar karşısında güçlü bir biçimde karşılık vermelidir. Kürt ulusu olarak varlığını koruma ve özgürlüğünü savunmanın yolu da buradan geçer!

   Herdem SERHILDAN