2012 yılı Kürdistan Halk Önderi Abdullah ÖCALAN'ın tayin edici büyük direnişi ile geçmiştir. Buna gerillanın halk savaşı, Kürdistan halkının önlenemeyen serhıldanları ve zindan direnişçilerinin görkemli çıkışı eşlik etmiştir. AKP sömürgeciliğinin KDP ve ABD ile birlikte yaptığı tüm engelleme çabalarına rağmen 19 Temmuz’da Batı Kürdistan’da gerçekleştirilen devrim, Türk sömürgecilerini adeta çılgına çevirmiştir. Kürdistan halkı sömürgeci Türk devletinin tüm faşist, soykırımcı saldırılarına rağmen alanlarda polis sürüleri karşısında direnişini büyük bir kararlılıkla sürdürmüştür.
Sonuçta şöyle bir siyasal tablo çıkmıştır. Direnen İmralı, savaşan gerilla, direnen halk, ulusal toplumsal bilinç ve örgütlülükte derinleşme yaşanırken, Kürdistan'da kaybeden, Türk kamuoyunda da sorgulanmaya başlayan, giderek bir başaşağı gidişi yaşayan sömürgeci AKP ve onun faşist şefi T. Erdoğandır. T.Erdoğan 2012 yılı sonunda yaptığı konuşmasında " Ada ile görüşüyoruz” Öte yandan " silahlar sussun fikirler konuşsun, düşüncesi olan varsa söylesin" dedi. Ancak düşüncesini dile getiren, yazan-çizen kim varsa hepsini esaret altına almaktadır. BDP li milletvekillerin dokunulmazlıklarını gündeme getirmektedir. Buna kim inanır artık.
Peki T.Erdogan neden bunları dile getirmektedir? Bir kez daha Kürtleri kandırmak, etrafını boşaltan liberalleri yanına çekmek, büyük vaatlerle dile getirdikleri yeni anayasada yaşanan tıkanmaları açmak ve bölgenin yeniden yapılanmasında Kürtleri bir kez daha yedeklemek için bunları söylemektedir. Ancak öte yandan “ya teslim olursun, Türkleşirsin, ya ölürsün, yada başka ülkeye gidersin” diye tehdit savurmakta, somut olarakta askeri ve siyasi operasyonları aralıksız bir biçimde sürdürmektedir.
Yine " bu ülkede bizimle final yapamazsınız. Avucunuzu yalarsınız" diyecek kadar basitleşmekte, böylelikle ırkçılıkla zehirlediği kitleleri coşturup Kürtlere, demokratlara saldırtmaya çalışmaktadır. Bununla aslında geçen yıl boyunca gerilladan yedikleri ağır darbelerin etkisini ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Bunun için de sözüm ona işgalci orduyu başarılarından dolayı kutlamıştır. Kimsenin aklına mı gelmiyor? Peki madem bu ordu başarılıydı da Tayyip Efendi, neden konserve tepesine teşrif buyurmadınız? Madem ordun başarılıydı, madem senin vatanındı neden gelmedin? KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan davet etmesine rağmen neden konserve tepesine gelmedin? Neden Kürdistan’daki Türk ordu birliklerini yaz boyu gerilla korkusundan dolayı uçaklarla taşıma gereği duydun?
Birkaç soru daha: Gerillanın başarı düzeyi yüksek devrimci harekatı ve Kürt halkının serhıldanları olmasaydı ve en önemlisi Batı Kürdistan'da devrim gerçekleşmemiş olsaydı sen Kürt Halk Önderinin ayağına gidermiydin gitmezmiydin? Seni Önder APO'nun ayağına götüren nedir? Gerillanın başlatmış olduğu ancak yarım kalan hesap sorma, tarihi intikam alma hamlesinin korkusumudur değilmi dir? Sen önce bunları açıkla...Onbine yakın çalışan, Kürt Welatparêz'inin esaret altına alınmasına rağmen Kürdistan halkı Kuzey Kürdistan'da ve dünyanın dört bir tarafına yayılmış Kürdistanlılar arasında ulus ve vatan bilincindeki derinleşme ve giderek köklü bir biçimde Türk devletinin sömürgeci-soykırımcı sistemiyle, kültürüyle, hukukuyla ve diliyle hiçbir biçimde yaşamak istememesinin yarattığı korku mu?
Şunu açıkça söylemek gerekir. Tüm bunlardan hareketle Kürdistan Özgürlük Hareketinin 2013 yılında ve sonraki süreçte avucunu yalamayacağı çok açık.. Ancak Kürdistan Özgürlük hareketinin T. Erdoğan'a tükürdüğünü yalatacağı ve gerilla mekaplarını yalatacağı çok açık. Bu sözcükler artık internet dünyasına girmiştir. Sömürgeci AKP şefleri daha sonra 2013 yılının sonlarında isterlerse bu yazıya bakabilirler. Yada eğer bir terslik olmazsa kendilerine hatırlatacağız.
T. Erdoğan ve AKP sömürgeciliği oturup-kalkıp bu güne kadar özellikle adına üçüncü dönem dediğimiz süreçte politik, demokratik çözüm arayışlarına, anlayışına, söylemine dua etsinler. Kürt tarafı defalarca tek taraflı ateşkes ilan etti. Birlikte ve eşit yaşama istemi türk sömürgecileri tarafından istismar edildi. Demokratik cumhuriyet denildi, kendisi cumhuriyeti zaten biz demokratikleştiriyoruz dedi. Ortak vatan denildi. Kendisi bu vatanda sadece bir millet yaşar, ortak-mortak kabul etmez, tanımayız dedi. Halkların kardeşliği, özgürlüğü ve eşitliği denildi. Eksik olan neyiniz var ki? Dedi. Din kardeşliğinden ve binyıldır birlikte yaşamaktan söz etti. Yani Şark Islahat Planı ile Kürt ulusunu tarihten silmek ve Türkleştirilmek için benimsemiş oldukları stratejiyi behemahal uygulamakta ısrar ettikleri çok açık. ( 1920 lerde söylenen “ behemahal herkesi Türk yapacağız” sözünü unutmuş değiliz). En son 4+4+4 eğitim sistemi ile bu amaca ulaşmak istedikleri apaçık ortadadır. Bunun öyle saklanacak hiçbir yönü kalmamıştır. Roboski katliamı ve soykırımı karşısındaki faşist Türk başbakanın söylediği sözler bu zihniyeti gözler önüne tüm açıklığıyla yeterince sermektedir.
Kürtler herşeye rağmen dünyanın gidişatını da göz önüne alarak iki eşit ulusun birlikte aynı siyasal çatı altında yeniden özgür iradeleri ile kurabileceklerini inandılar ve savundular. Yirmi yıldan buyana bunun mücadelesini yürüttüler. Kürdistan Özgürlük Hareketinin üçüncü dönem olarak adlandırdığı stratejik dönemin esas anlamının özeti budur. Fakat bunu ne klasik kemalist sömürgeci kesimler nede yeşil AKP faşizmi kabul etti. Bu yönde atılmış tek bir adım gösterilemez. Aralarındaki çelişki ve çatışmalar, iki gücün bir biri ile itişip-tepişmesi Kürtler için değil, tümüyle iktidar çatışmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla yakın tarih içerisinde bu her iki ırkçı faşist kesimin Kürtler tarafından tecrübe edilmesi, neyin olmayacağını ortaya koymuştur. Kürtler artık Türk sömürgecilerinin zulmü ve sömürüsü altında yaşamak istememektedir. Ortak bir siyasi çatı altında kalmakta istememektedirler.
Kürtler artık ANAVATANLARI olan kutsal KÜRDİSTAN topraklarında , bu topraklar üzerinde tarihten beri yaşayan halklar,inançlar ve mezheplerle tam bir eşitlik içinde özgürce yaşamak istemektedir. Büyük, küçük ulus demeden Asuri, Ermeni, Keldani demeden Alevi, Yezidi, sunni demeden herkesi kendi kimliği ile tanıma temelinde birlikte yaşamak istemektedir. Bu noktada BDP Eş Genel Başkanın Sayın Selahattin Demirtaş'ın " Roboski Kürtlerin bir Kürdistanı olmadığı için yapılmıştır. O zaman Kürtlerinde bir Kürdistanı olmalıdır, olmalı. Federal mi olur, özerk mi, bağımsız mı olur, ona Kürtler karar verir” sözü çok önemlidir. Evet yerinde ve doğru bir değerlendirme olmuştur. Kürtlerin eğer uluslararası alanda bir statüleri olmuş olsaydı, bu büyük soykırım denemelerine maruz kalmazlardı. Eğer Kürtlerin bir statüleri olsaydı bu saldırılar büyük olaylara yol açardı.
T. Erdoğan Kürt ulusunun temsilcilerinin barış, diyalog, müzakere ve demokratik çözüm çağrılarını sürekli bir zaafiyet olarak değerlendirmiştir. Bundan da cesaret almıştır. Oslo görüşmeleri sürecinde siyasal soykırım operasyonları eşliğinde sürdürmesi bunu göstermektedir. Kürdistan halkı ve özellikle Kürdistanlı gençler artık bu süreçleri biliyor, tartışıyor ve sonuç çıkarıyor. Kürtler artık aynı siyasal çatı altında yaşamak değil, Türk sömürgeci ve işgalci güçlerinin Kürdistandaki varlığına tahammülü kalmamıştır. Nitekim yılbaşı mesajında KCK yürütme konseyi başkanı sayın Murat Karayılan sömürgeci Türk devletine, “burası Kürdistan dır, ülkemizi seviyoruz, siz işgalcisiniz, siz çekip gidin!” demiştir.
Hele hele her sabah Kürt çocuklarını bağırta bağırta faşist-ırkçı Türk andını okutmalarına tahammül etmek artık hiç mümkün değildir. Şu sözleri bir kez daha da olsa Kürdistanlı okurlardan özür dileyerek buraya alıyorum. "Türküm, Doğruyum, çalışkanım...................... Varlığım Türk varlığına armağan olsun, Ne mutlu Türküm diyene " sözü bağıra çağıra söyletilmektedir. Yani Kürtler ulusal varlıklarını Türk ulusu varlığına armağan edecekler sonrada bundan mutluluk duyacaklar öylemi? Neden Kürtler, Kürt varlığını Türk varlığına kurban edecekmiş?
Zaten Türk sömürgecileri Kürtlüğün yokluğu ve inkarı temelinde Türk ulus devletini yaratmışlardır. Şimdide Kürtleri kendilerini Türklere kurban etmekten mutluluk duyacak kadar kendi özlerine, kültürlerine, tarihlerine, dillerine yabancılaştırılmak istemektedirler. Kimse kusura bakmasın. Bu dönem, artık bir daha geri gelmemek üzere bitmiş ve geride kalmıştır. Artık varlığını Türk varlığına armağan etmekten ve Türk olmaktan mutluluk duyacak Kürt ferdi kalmamıştır. Sömürgeci AKP'nin bazı hain ve yeminli işbirlikçilerden hareketle, benimdir dediği Kürtlerde yavaş yavaş ulusal özlerine dönüyorlar ve daha da döneceklerdir.
Dolayısıyla 2013 yılı Kürt Ulusunun kendi topraklarında, bayrağı altında demokratik öz yönetimi ile, dili ve kültürüyle( kurslara ve seçmeli derslere ihtiyaç duymadan) ve kendi öz savunma güçleriyle, ekonomik sistemiyle kendi kaderlerini tayin etmede önemli bir yıl olacaktır. Ve Kürdistanlılar, Kürdistan’daki Türk devletinin sömürgeci-işgalci sistemindeki her ferdin yakasına yapışarak, “sen ne hakla Kürdistan’da bulunuyor ve bana zulüm ediyorsun? Diye soru soracak. Hiçbir demogojilerini dinlemeden “ bu topraklar bizimdir, siz işgalcisiniz, halkımızın katillerisiniz,” diyecek ve ardından olanca öfkesiyle “ Kürdistan’dan defolun! ” diye haykıracaktır. Artık bundan sonra final oynanırmı oynanmaz mı? Avuç mu yalanır yoksa mekap mı yalatılır hep beraber göreceğiz. Kürdistanlılar bu konuda hiç olmadık kadar kararlıdır.
Şunun şurasında bahara ne kaldı ki?
Herdem Serhıldan