HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

onderlik foto_1Bugünkü konuşmamızda, bir grup yoldaşı daha uğurlarken, kısa bir tartışma, değerlendirme daha da yaparız. Ayrıca savaş gerçeğini tartışıyorsunuz. Tamamen savaş şu an, bir taktik sorunu düzeyine gelmiştir. Tartışmalarınızı benden daha gerçekçi yapabilirsiniz. Yani anlamamak için ciddi bir engel yok. Askeri çizgimiz konusunda söylemedik şey de kalmamıştır. Yılların deneyimi, sürekli verilmektedir. Artık bu konuda kesinleşmeyi kendiniz bileceksiniz. Aptalları oynamaya gerek yok. Yaşlandıkça bebekleşen, çocuklaşan ihtiyarlara benziyorsunuz, askeri çizgi konusunda, savaş konusunda. Bu, kendini sözde akıllı sanıp da en aptalı oynamaya benzer. Sözüm ona kendinizi zorluklardan sıyırıyor sanıyorsunuz, ama savaş içinde olduğunuz için, çok kötü kaybediyorsunuz. Bir türlü bu köle anlayış ve anlayışsızlığını, yine bizdeki sınıflaşma imkanı bile bulamamış, oldukça iddiasız, en amaçsız ara sınıf kalabalığının ufkunu aşamayan bu hal hareket tarzınızı aşmanız gereklidir. Onun sonucu olan bu hafif yaşam tarzı, bu bir türlü ciddiyeti kendine yakıştıramayan, elinden fazla bir şey gelmeyen, gerçekte kendini bile doğru dürüst ayarlamayan, oldukça lafazan, genellemeci, pratiğe girdi mi ayrıntıda boğulan bu özellikleri biraz terk etmeyi bilip biraz askeri pratik sorunlardan anlayacaksınız. Bunca yıldır neredeyse ayak bağı gibi, kendinizi ha bire dayatmanız yeterlidir. Savaş gerçeği, artık affetmiyor. Günlük örneklerle ha bire görüyorsunuz, kendiniz savaştasınız. İnsan içine girdiği pratiğin ciddiyetini anlayabilmeli. Doğru dürüst kendini yormama ile nereye varacaksınız, neyi halledeceksiniz? Askeri sorunlar kafa işidir, plan işidir, gece gündüzünü katarak sonuç alınacak bir iştir. Bu köylü aptallığı ile neyi kazanacaksınız? Etrafını yanıltarak, yağ taneciği gibi hep kendini su üzerinde tutarak neyin çözümü olacaksınız? Şimdiye kadar nereye vardınız? Bu kadar yüzeysel mantık, iddiasız yaklaşım, yaşam biçimleri ile neyi kurtardınız, neyi kurtaracaksınız? Anlamsız olduğu açık. En önemlisi artık kendinizi doğru bir gelişme yoluna sokmalısınız.

Dediğim gibi, aptalları oynamayalım. Kendinizi de, partiyi de avanak yerine koyup aldatmayalım. Çok ucuz tarz yakıştırıyorsunuz, bundan sonra ayıkla pirincin taşını, hepsini bize temizlettiriyorsunuz. Derli toplu tek bir kişilik çıkmıyor, herkes hastalığı dayatıyor. Alışkanlık, hatta şu düzeye getirildi, “kendimi ne kadar dayatırsam, o kadar destek alırım.” Lanet olsun bu anlayışa, böyle mi olur yoldaşlık? En sığ davranış tarzıdır. İnsan hassasiyetiyle insan ferasetiyle yaklaşım gösterir değerlere karşı. Mal gibi kendini at ortaya, “beni satın alırlar” de. Kimler kabullenir bu köhnemiş anlayışı, hal hareketi? Tümüyle böyle sergileniyor. Ne kazandınız şimdiye kadar? Yalvarmakla, “benim halim budur, yaz arzuhali” demekle, kim derdinize derman olmuş şimdiye kadar? Alışmışsınız, sal kendini pazara, gelirler alırlar. Bu tutum, en basit köylünün meta anlayışıdır. Yani bir burjuva meta anlayışı bile değil. İlkel meta anlayışıyla hareket ediyorsunuz. Kapitalist meta anlayışı, geniş üretim temelinde olsaydı, yüz kat daha gelişkin olurdunuz. İnsan biraz geriliğini görebilmeli, anlamamakta bu kadar inatçılık PKK’ye dayatılıyor. Birkaç imkan yarattık diye, onu tıkatacak mısınız? Köylü kurnazlığı, hırsız toplumu, lümpen toplumu, bir yerde fırsatı buldu mu emekle bağlantısını düşünmeden yakala. Hiçbir ölçü tanımadan, başkalarına bir hiç uğruna çalış. Başkalarını da kendin için öyle çalıştır. İşgalci anlayışıdır bu. Barbar istilacının anlayışıdır, geriliğe işaret eder. Şimdi tabii ki dersler yeterlidir, fazladır bile size, çok bile yeter. Daha da versek tahammül gücünüz yok, dinleme gücünüz yok. Neye ilgi duyduğunuz belli değil? Kendinize sorunları mesele yapmıyorsunuz ki, sürekli kendinizden kaçıyorsunuz. Bir görevi, bir sorun yapıp çözme gibi bir derdiniz yok ki, kaçma sorununuz var. Hiç olmazsa dar taktik sorunlarda kendinizi sorun olmaktan çıkarın. Parti biraz güç veriyor. Bunu bireysel olarak yaşamı kurtarma için değil. Yapmayın. Onunla büyük bir çıkış yapmak için, büyük bir gelişme koymak için, ancak değerlendirebilirsiniz. Velhasıl gittikçe kendinizi düzeltme işinizin sonuca gitmesi lazım. Artık savaş çizgisinde nereye, nasıl oturacağınızı kestirmeniz lazım. Lafazanlıkla, ikide bir bazı anlayışsız tutum, davranışlarla uğraştırmamanız gerekir. Artık eskisi gibi kimse dinlemez. Hele ben, sadece dinlememe değil, saygı göstermeme değil, eşeğe çü dediğim gibi, ancak muamelede bulunabilirim.

Yani gördünüz, biz hizmet vermeyi biliyoruz ama karşımızdakiler de bırak yoldaşça yaklaşmayı, hiç olmazsa bırak insanca bir ders nasıl dinlenilir, nasıl sonuç çıkarılır, bunu bilmeleri gerekir. Geçmişiniz ne kadar lümpen, sorumsuzca gelişmiş olursa olsun, yine anlamanız lazım. Bu işler, sizin düşündüğünüz gibi değil, bizim biraz geliştirdiğimiz gibi ilerliyor. Kendi özünden boşaltılmış, güvensiz kılınmış ne varsa, onu esas alıp kendinizi dayatıyorsunuz. Hiçbir felsefi temele, hiçbir inanç temeline, ahlaki temele dayanmadan kişilik sergilemeye çalışıyorsunuz. Bunun için de gelişme sağlayamıyorsunuz. Bu yüzden, yoksa yıllarca savaşta ol, ciddi bir askeri yetenek sergileme, neden? Ciddi bir kuruluşa yol açma, neden? Ya çok kolay geliyor size, hayır kolay da değil, işlerin çok zor olduğu açık. Sorumsuzluk. Biz biraz idare ettik, alışmışsınız. “Yeter düzey” diyorsunuz. Ruhunuz basit tatmin oluyor belli. Dediğim gibi, aslında neyi kazanıp kazanmadığı da belli değil. “Parti ne de olsa hepimizindir, bizi yedirir, yaşatır, yeter. Ne yapacağız bundan ötesini” veya bir günlük bir köylünün, bir günü kurtarmasından başka bir şeyi kurtarma gereği duymuyorsunuz ki. Veya güç getiremiyorsunuz aynı zamanda. Size göre büyük işler. Ne öngörülür, ne de başarılır. Bunları terk edeceksiniz tabii. Biz enayi değiliz, kendimizi çizgi konusunda bu kadar yoğunlaştırmalısınız. Yoksa başka tür gelişme olmaz. Dediğim gibi, kimse sizden enayice bir ölüm beklemiyor. Kimse “kurbanlık koyun olun” demiyor. Biz her an savaş çizgisinde gerekeni en ince ayrıntılara kadar düşünüp uygulayabilen savaşçı istiyoruz. Omzunun üstünde beyin var, onun kullanılmasını istiyoruz. Bazıları gidiyor, dört yıl kalıyor, aynı hafiflik, daha da daralmış kişilik, evet. Yine de bizden destek ve yardım istiyor. Büyük utanmazlık. Halbuki, dört, beş yılda insan birkaç zafer kazanır. Mübarekler, siz bir köy idare etmesini bilmiyorsunuz. Bunda kendinize yükleneceksiniz. Suçu, hiçbir yerde aramaya gerek yok. Asgari savaş kurallarına uyma gücü bile yok, son zamanların moda tarzı, en basit kuralları alt üst et. Askeri çizgiyi tanımamadır, ordu gerçeğini tanımamadır. Bununla da istediğin kadar savaştır, hiçbir yere varamazsın ki. Temel esas bir tarafa bırakıldıktan sonra hep köylü gibi, kan ter içinde boğuş, ne kazanabilirsin sistemden koptuktan sonra. Sözüm ona savaşıyor işte.

Neyse, fazla uzatmayalım, devam ediyorsunuz. Ordu dersi bu kadar yılların tecrübesi ile bizim bu kadar çerçeve çizmemizle, örnekler sunmamızla amacına ulaşacak. Siz çocuk değilsiniz, yaşlı da değilsiniz, yapabileceğiniz işlerdir. Hem de fazlasıyla yapabileceğiniz işler. Yalnız bu kalıplığı kalpazanlığı bırakacaksınız. Bir işe yararlı olmanın karar gücünü, onun irade gücünü göstereceksiniz. yaşam bunun içindir, bunun dışında kimse başka bir yaşam sevdasına kendisini kaptırmasın. Öyle “gelişemem, dönüşemem” diye havalara da girmenize gerek yok. Sizin, “gelişemem, dönüşemem” dediğiniz, varlığınız fosilleşmiş yaratıkların durumuna benzer. Dönüşemediğin, ısrar ettiğin gerçekliğin, en köhnemiş kılıf dökülmeye müsait bir kalıntıdır. Neyi dönüştüremeyeceksin? Varsa canlı özelliklerin geliştireceksin. Yeni gün yüzüne çıkıyorsun, yaşama yeni gözünü açıyorsun, ciddiyetini anla, biraz ruhunu alıştır, iradeni bile yönelt. Neyin var senin? Beş metelik etmezin tekisin, neyine güveniyorsun? Her şeyin kaybolmuş yani, bir kelepçeli mahkumdaki zincir kelepçesi bile yok senin elinde. Ama evet gerçekten yani, düşman ona da gerek görmüyor, salmış bayıra. Hepsi kelepçesiz mahkumlar. Tabii bütün bunları değerlendirdiğinizde, işin ciddiyeti ortaya çıkar ve o da insanı her soruna olduğu gibi, askeri soruna çok ciddi ve başarmayı esas alan bir yaklaşımın sahibi kılar. En hafifi tercih ediyorsunuz, en sorumsuz davranışı, en bireyci, en kolayına kaçan, sonuçta da hiç kazanmayanı yakıştırıp gidiyorsunuz. Ondan sonra da geliştir şikayet, ondan sonra da geliştir düzmece raporlar veya kandır, sağı solu suçla, bulursun çareyi. Bu alışkanlıkları terk etmek lazım. Bunlar yöntem de değil, kötü alışkanlıklar. Evet, laf düzeyiniz, ben üslup da demeyeceğim, yani bunlar mahalle alışkanlıkları. Savaş alanına gidiyorsunuz, savaşçı kişilik, çok ciddi kişiliktir. Tarihe bakın, her ordu kuralının, hatta her önemli bir savaş veya eylem kazanan kişiliğin ilk özelliği ciddiyettir, biraz anlayıştır. Bizde görüyorum, savaşa girer girmez ilk gösterdikleri özellik, laubalilik, ikincisi anlayışsızlıktır. Bakın bütün birliklerimize hakim olan hava budur. Bu nefret edilecek, aman verilmeyecek tarz olduğu halde, bunu ısrarla dayatıyorlar. Çalgın mısınız siz, serseri misiniz siz, savaşa hiç böyle girilir mi? Her kelime, her adım anlam ifade etmeli, bir amaca bir adım teşkil ettirmeli. Zaten böyle olanların vatan diye, özgürlük diye bir sorunu da yoktur. Haydan gelmiş yaşam onun için huya gider. Onun için, yaşam boştur. Çünkü öyle alıştırılmış. Düşman onu öyle yaşatmış. Şimdi bu saygısız kişilikle, hiçbir yere varılamaz. Nefret ediyorum ben. Bak beni düşman değil, sizin bu yüzeysellikleriniz nefret ettiriyor. Günde iki kuyu doldurarak üzerimize pislik akıtılıyor. Bu ideolojik gerilik, siyasi gerilik, ahlaki gerilik kolay mı aşılıyor sanıyorsunuz? Siz, gırtlağına kadar pisliğe bulanmışsınız. Neyinizle savaş alanına iniyorsunuz, mücadele alanına iniyorsunuz. Tek saygı duyulur neyiniz var, savaş kıymeti açısından? Ne kadar hazırlandınız? Laf hepsi. Ciddi bir hazırlığı, ciddi bir niyeti olmadığı halde öyle görünmek. Aşacaksınız işte. Bir defa ucuz lafazanlığı bırakmak kadar, bu köle dilini de bırakacaksınız. Adam gibi kendinizi bir işe vermeyi bileceksiniz. İşte parti yardım sunuyor, savaşçıya ne gerekliyse o veriliyor, bilinç de veriliyor, moral de veriliyor, teknik donanım da veriliyor. Kullanmayı, biraz kendisinin becermesi lazım. Alışmışsınız, “ben ne kadar ağlarsam o kadar mama yerim” yok. Öyle mama filan yok. Ama alıştırılmışsınız. Eski ahlakı, eski ideolojiyi bırakın. Çalışarak bir şeyler kazanın.

Yani bunlar da bizim yeni üslup yaklaşımlarımızdır. Kendine karşı ciddi ve saygılı olmayanın kimseye fazla saygılı olacağını sanmıyoruz. Kendini, ucuz heveslerini tatmin etmek için devrime girilmez, hele benlik, keyfiyet iddiaları için de hiç devrime girilmez. Niyeti böyle olan, böyle karşılayan en kötü olup çıkar. Varsa insan olma iddianız, dediğim gibi onun ciddiyetini gösterebilmelisiniz. Ben de eskiden kendimi lafazanlıkla kurtarmaya çalışıyordum, ama imkansızlıktan ötürüydü. İğne kadar imkan buldum mu, son derece duyarlı, realist ve gerçekçi olurdum. Gerçekçi olmanın ardına kadar imkanlarını sunmuşuz, siz hala eski kafayla atlatmak istiyorsunuz. Önderlik gerçeği ile ilgili bu kadar ders verdim. Belki manevi olarak etkimiz artmıştır ama pratik, teknik olarak bizden ne kadar öğrendiğiniz kuşkuludur. Tarz olarak, incelik olarak, sanat olarak önderlik nedir? Hiç. Halbuki o kadar öğretici olmaya çalıştık ki. Velhasıl bizden günah gitti. Biz, istenileni, verilmesi gerekeni fazlasıyla sunmaya çalıştık. Unutmayınız ki siz bize veya halka, tarihe bir şey vermediniz. Tarih sahnesine inen, halkın huzuruna bir militan gibi çıkan her gün, “ben ne verdim, ne kazandırdım” deme dürüstlüğünü de gösterebilmelidir. Küçük burjuva yaramazlıkları gibi, hep “ben, ben” egoistler gibi hep “ben” demekle, hiç kimse kendini kandıramaz ve böyle yapmakla, parti içinde güçlü olduğuna kendini inandıramaz. Bir sürü küçük burjuva tip parti içinde böyle seyrediyor. Bunlar hiçbir zaman umduklarını bulamayacaklardır. Er geç yaşam onların başına çarpacaktır. Adım atarken, bir işe başlarken dikkat etsinler diyorum. Madem saygınız var, birtakım değerlere bağlı olduğunuzu iddia ediyorsunuz, biraz bu ciddiyetle kendini gösterebilmelidir.

Çoğu denedi, bir şey olduğunu da sandı. Yok! Okullarda öğrendiğiniz bir iki yalan dolan, haince laf, insanın soyuna, insanın bilincine hakarettir. Yaşadığınız yaşamın en iğrencidir. Biz bunun yerine en anlamlısını, yaşanılabilirliğini koymak istedik. Oynamamak gerekir ve iyi alıp, iyi özümsemek gerekir. Muhtaç değilseniz de o zaman bu değer sistemi içerisinde ne geziyorsunuz? Çok iyi biliyorsanız, bayağı bazı yetenekleriniz varsa, gidin başka yerde saklayın. Başka örgüt kurun ama bu örgütün savaş gerçeği böyledir, biraz bunu anlayın diyorum. Çünkü siz, bu gerçeğin askerisiniz, asker olunca ölümüne onun özüne bağlı, emrinde yaşamak demektir. Bizde asker olmak budur. Gönüllü askersiniz, tutku askerisiniz. Bunun disiplini de en zoraki disiplinden de daha amansız olduğuna göre, o zaman geriye bu bozuk davranışlar, bu yetersizlikler söz konusu olamaz. Bütün bunlar, birbirini tamamlar. Bu bağlantıları ısrarla kopartıyorsunuz, bağımlılıklar başka tarzlarla çalışmalar içinde boy gösteriyor, bu da sabotedir. Terk edeceksiniz. Dediğim gibi, biz nasıl ciddi oluyorsak karşınızda, siz de ciddi olmayı illa bileceksiniz.

En iyi becerebildiğiniz, ya ucuz bir ölüm, ya sağa sola gizli veya açık kaçıştır. Bunlar mertlik değil. Mertlik, yiğitlik, düşmanı bir adım geriletecek bir plan ve bir eylemin sahibi olmaktır. Ancak bununla kendinizi saygıyla yaşatabilir, kanıtlayabilirsiniz. Budur.

Yine bu ordu gerçeğine ilişkin, kısa birkaç hatırlatma. Birkaç haftada biter. Oldukça yaratıcı ve sonuç alıcı kıldık. Hiç kimse demesin “benim için yeterli olmadı.” Veya “fazla anlaşılır kılınmadı.” Hayır! İsteyen herkes için yeni başlangıç yapanlardan tutalım, en eskilerden olanlara kadar, en üst düzeyde görevlilerden en sıradan savaşçılığa kadar ne lazımsa, onu bu anlatımlarda bulabilir. İncelemeyi bilmemiz lazım. Kendinizi iyi bir savaşçı çizgisine getirmeyi bilmeniz lazım. Daha da ilerisini yapmak istiyorsanız, onu da öncelikle kendinizde gerçekleştirmeniz lazım.

Şimdi bugün gidecek kadın grubu söz konusu edildiğinde, öncelikle yakın dönemde bir toplantı daha gerçekleştirmek istiyoruz. Kürdistan Özgür Kadınlar Birliği Ulusal Kongresi’ne doğru 1995 hamli yılına girerken, gerek savaş birliklerindeki kadın gücünün durumu, sorunlarına çözüm yolları aramak ve gerekse oldukça alt üst olan toplumsal gerçekliğimizde özgürlüğün temel kriterlerinden olan ve oldukça bizde çözümleyici etkisi görülen kadın aile konusuna bir kesin netlik, devrimci çözüm geliştirmek istiyoruz. Böylesine bir çalışma, eğer amacına uygun ve de mevcut zemin iyi değerlendirilirse, önemli gelişme aşamasına yol açabilir. Sorunu özgürleştirip, bazı çözümleri burada aramak, çözümlenebildiği kadarıyla yerindedir.

Kadın kitlesi özellikle kendini artık tanımlayabilmek, yaşama doğru katabilmek zorundadır.