HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Genelde Mayıs ayı, şehitler ayıdır. Mayıs'ın 18'i bizim açımızdan ve Türkiye devrimcileri açısından da Şehitler Günü'dür. Her gün şehitlerimiz var.

Saldırıda kahramanca bir rol oynamış. Yine her gün çatışmalar var, şehitlerimiz var. Şehitsiz bir gün olmadığı gibi, bir güne artık çok şehidi yerleştirme dönemi içerisindeyiz. Ama ilk şehitlerimiz de bildiğiniz gibi bu baharın sıcaklığında yaşama çekilmesinde verilmişti. Haki Karer şahadetinin on beşinci yıldönümü neye ulaşmıştır? Olumlu bir kişiliğin yoldaşça anılması, ona bağlı kalınmasının, bir büyük davanın oluşmasında ne kadar büyük bir rol oynayacağını gösterir. Bir yoldaş sana güvendi, gereğini sonuna kadar yaptı, hayatını verdi. Kalan bir yoldaş da, ona bütün öz benliğiyle yaşadığı sürece bağlılığını, mücadele amaçlarına sınırsız yatırdı ve sonuçta şehidin anısına gereken büyük karşılığı verdi. Bunu kanıtlıyor bu on beşinci yıldönümü!

İnsan şunu ister; bir dava uğruna kendimi adayayım, ama sağ kalan yoldaşlarım da benim davamı kesin, kusursuz bir savaşımla başarıya götürsünler. Buna inananlar, kendilerini şahadete vermekten çekinmezler. Yoldaşlığın temsilinde, yol arkadaşlığında bir inançsızlık, bir tereddüt belirdiğinde isterse bir ordu gitsin, bu davadan fazla hayır gelmez.

O zaman bir elin parmak sayısından daha azdık. Cep harçlığı bile olmayan, doğru-dürüst bir tabancası bile olmayan ve adına grup bile diyemeyeceğimiz, birbirlerine inanmış küçük bir arkadaşlar topluluğuyduk. Ortada billurlaşmış bir dava, aman billahi, yemin billahi dedirten bir dava yoktu. Dost olanlar da yol arkadaşıyız diyordu ve öyle bir arkadaşlık ki, kaçma yok, tek bir sözcükle de olsa zora sokma yok. Her şey gönüllü, her şey özgür ve doğrular ne söylüyorsa onun gereklerini esas almak kaydıyla iyi anlaşıyor birbirleriyle. Ulus farkı da göz önüne getirilmiyor. Doğrular var, haklının yanında olma var.

Bunun saflığı, temizliği tartışmasızdır. Başlangıçta hiçbir bir kişisel hesap da yok! Doğrularda kişisel yarar diye bir şey de yok. Sadece doğru olduğu için insanlar kendilerini adıyorlar. Sorun bana ne getiriyor; ölüm mü, yarar mı; asla bu düşünülmüyor. Bu doğular temelinde insanların birliği, iyi ve güzel bir birliktir. Bizim o dönemde kurduğumuz buna benzer bir birliktir. Haki, böylesine bir ilk oluşum şehididir. Hiçbir çıkar gözetmeksizin doğruları yüreği ile savunuyordu. Ancak böyle doğruların şehitlerinin anısı büyük olacaktır.

Bu birlikte biraz çıkar olsaydı, hatta politik grup çıkarı olsaydı, böylesine bir anıyla yürümenin imkanı yoktu. Tertemiz, doğruyu esas alan bir yaşam arzusu olduğu için zedeletmedik! Her dönem gerekleri esas alındı. Doğrular partileşsin dediler. Daha şahadetinin üzerinden yarım sene geçmeden, doğruların partileşmesi gerektiğini söyledik. Bir anıya en doğru karşılık budur. Karanlık güçlerin, doğruların düşmanı olan güçlerin üzerine yürümek gerekir dedik. İlk intikam eylemimizi yaptık. Daha fazlası, bütün doğrular halkın malıdır dedik. Hilvan'ı biraz kitleselleştirdik. Giderek bunu daha fazla o ajan kişi ve kuruluşları hedefleme biçimine bir tavırla karşıladık. Bir yıl böyle geçti.

İkinci yıl, daha büyükleri ortaya atıldı. Halil Çavgun bir şehitlikle karşılık verdi. 1979'da Siverek'i de hamle içine katarak, Batman, Mardin vb. yerlerde ve hatta bir çok Kürdistan ilinde de eylemlilikle karşılık verdik. 1980'e geldiğimizde, düzen çatırdamaya başladı ve fikrimiz kısaca rejimi değiştirerek, karşılık verebileceğimizdi.

Demek ki, bir şahadetin hakkı verilemezse, karanlığa götürdüğü gibi, hakkı verilmişse beklenmedik bir gelişmeye de yol açabilir. Haki'nin şahadeti biraz böyle anlaşılmalıdır. Eğer sağlam yol arkadaşları olursa, onlar kendi arkadaşlıklarının anısına böylesine gelişmelerle de karşılık verebilirler. Biz bunları başarmaya çalıştık. Hikaye uzun ve çok kapsamlıdır. On beş yıla on beş yüzyıldan daha fazla işler sığdırıldı. Kürdistan tarihi düşünülecek olursa, on beş yüzyıllık baş aşağı gidişat, bu on beş yılda aşıldı. Dost da, düşman da bunu itiraf etti.

Buna layık olmuşsak, bu on beş yılın şahadetlerine gerçekten bir karşılık verildiğindendir. Unutulan, ayak altındaki bir halk, en ilerlemiş devrimci halkların başında yer alabilir. Bu on beş yıl, kişilerde ve bir halkın kişiliğinde, yaşam ve ölümün bu kadar iç içe, düzen ve düzen karşıtlığı bu kadar iç içe, ölümle sağlar ve bunu kanıtlar. Hem de en zayıf koşullarda, en umutsuz yıllarda yaşatmanın başka örneğinin olduğunu sanmıyorum. Ne müthiş yıllar, ne yürek çarpan yıllar; içinde ne ararsan bulabileceğin yıllar! Biz bu yılları böyle kılmaya çalıştık. Bir insan yaşamı nasıl vakıf eder, bu yaşamı nasıl işler; onun örneğini göstermeye çalıştık.

İnsana bu on beş yılın deneyimleri temelinde inanıyoruz.

İnsana büyük inanç, onun eylemine büyük değer biçme var.

Teknikmiş, zorba güçmüş, düzenin konumunun ağır etkisiymiş, gelenekmiş, görenekmiş; bütün bunlara öyle bir karşılık verildi ki, insanı yüce değer, insanı esas alma, onun devrimci soylu eylemini esas alma hepsinden büyüktür. Bu yıllarda biz bunu ispatladık. Büyük ispat budur!

Büyük inanç kaynağı ortaya çıkıyor. Yüzyıllardır "bir türlü adam olamam, ben aşağılık yaşamdan kurtulamam" diyen kişiliğin, beş para etmezliği anlaşılıyor. Büyük bir insanın nasıl insanlığını ortaya koyacağını gösterir. Düşmandan önce, bir halkın kendisine "bu kadar insanlığından uzaklaşmak, bu kadar kendini koyuvermek, her şeyi sineye oturtmak yakışmıyor, ayağa kalkacaksın" diyor. Bunu başaramıyor. Büyük başarı bu başarının inadı olmak istiyor. Başarıya gidiş karşısında, sağa-sola kıvrılışların inatçısı olmak kaç para eder? Tutuculuk, kendini yaşamakta, basitlikte, sefillikte, "yürüyemem" demekte inat kaç para eder?

Büyük gelişme yılları karşısında ne söyleyebilir? Biz devrim diyoruz, ama bunu tek başımıza yaptığımızda, insanın büyüklüğüne inandık. Milyonlar da olsa, aşağılık durumu yaşarsa, onların üzerinde dünya da olsa, bu aşağılık durumu dayatsa; bir halkın büyük kalkabileceğine inandık. Bu haksızlığın kabul edilemez olduğuna açıklık getirdik ve doğruyu dayatmanın başarısını sağlamanın mümkün olduğun gösterdik.

Mutlaka bu işte her önemli aşama, büyük insanlığın gereğidir. Böyle insanlar ortaya çıkmadan da, bu insan yaşamı denilen yaşam olamaz. Dediğimiz türden bir çıkış oluyor. Ölüm her zaman var. En kötüsü de yaşarken ölümdür. Biz buna karşı gerçekleri ortaya koyduk. Bugün, en çok yaşamı bilen halk içinde onay gördü. En birleşmez olanı birleştirmiş, en güç-kuvvet sahibi olmayı kendilerine yedirmeyenlere güç-kuvvet sahibi olmanın, hak talep etmenin gerçeğini göstermiştir. Demek ki, bu yılların şehitlikleri bu anlamdadır. İnsanlık kadar değerlidir.

Buna ortak olmak istiyorsanız, bu yüceliği biraz göstermek zorundasınız. Büyük yıllara doğru katılmayı başarırsanız, insan olma niteliklerinden dem vurabilirsiniz ve bu gereklidir. En sığ insanlığı yaşarken, en basitin ne anlama geldiğini bile kendinize izah etmekte güçlük yaşarken, siz bu yılların şanına, onuruna sahip olamazsınız. Bu yıllar, büyük mücadele ve onun büyük şehitlerinin yıllarıdır. Sizden de büyük insani yaklaşım ister. Bunun da adı başarıdan başka hiç bir şeye şans tanımayan savaşın yaşamıdır. Ne lazımsa onu bulan, ne kadar olanaksızsa, onda bile bir gelişme fırsatı yakalayabilen, en imkansız gibi görüneni başarmakta engel tanımayan, yürüdüğü her yerde bir gelişmeyi sağlayan kişiliğin sahibi olmayı gerektirir. Bu yıllara layık olmak, bunun şehitlerini anlamaktır. Biz böyle anladık, böyle karşıladık, böyle yaşamayı dayatarak yaşamaya özen gösterdik ve bu iyi olmuştur. Anıların karşılığı verilmiştir. Halen bu temelde yaşamak isteyenlere, gerekenin nasıl yerine getirilmesi gerektiğini öğretmiştir.

Diyarbakır zindanında Kaypakkaya'nın işkencede katledilişi, Ferhat'ların yakılış destanı, yine Haki Karer'in ilk büyük şehidimiz olmasının anısı, daha sonraki bütün bu haftaya, bu aya ve bütün zamana verdiğimiz şehitler bu temelde anılıyor ve bundan sonra da büyük duyarlılıkla iyi yol gösteren mücadelemizin desteği ışığında yerine getirilmesi isteniliyor. Biz her zaman olduğu gibi, bundan sonra da bu büyük şehitlerin emir ve komutası altında olmaya, gereklerini tam bir zaferle, insanlığın en soylu eylemi ve başarısıyla yerine getirmeye, yaşamı buna bağlamaya, bütün görevlerin özüne bunu oturtmaya, mücadele ruhunu kılmaya ve herkesin böylesine değerlerin emrinde olmasına özen göstermeye, anılarına bağlılığın bir gereği olarak söz vereceğiz ve her zaman bu sözün sadık bir uygulayıcısı olacağız.

Önder APO