Olağan gelişmelerde kahramanlık aranmaz. Olağan ulusal ve parti gelişmelerinde kahramanlık yoktur. Lügattaki anlamıyla kahramanlık, daha çok olağanüstü durumlarda bireyler, halklar, uluslar tarafından politik bir rolün oynanmasında yapılan fedakarlığa, gösterilen cesarete, harcanan emeğe ve bu temelde yaratılan esere verilen addır.
Bir halkın, kahramanlara, su ve hava kadar gereksinmesi vardır. Kürdistan halkı, tarihinin hiçbir döneminde, şimdi olduğu kadar buna ihtiyaç duymadı. Bu, son derece anlaşılır bir şeydir. Çünkü; Kürdistan halkı, tarihinde hiçbir zaman bu kadar düşürülmemiştir. Evet, o, “tarihte de kahramanlara ihtiyaç duymuş ve daha ilk dönemlerden başlayarak Rüstemler ve Behramlar gibi birçok kahramanlar yaratmıştır. Dehaq’ın kafasını parçalayan Kawa destanı boşuna yazılmamıştır. Tarihimizde benzer örnekler çoktur. Ama yine de diyoruz ki, özellikle bu dönem kahramanca olmalıdır. Yaşanılan dönem, düşkünlüğün ve karanlığın en çok yoğunlaştırıldığı bir dönemdir. Böyle dönemler ancak kahramanca direnişlerle aşılabilir.
Kahramanlık dönemlerinin, toplumların tarihinde mucizevi ya da kutsal dönemler olarak adlandırıldıklarını ve anıldıklarını söyledik. Bu dönemler, halkların sinesinde yüzyıllar boyu bayramlar ve kutsal anma günleri olarak yaşatılır; çözümsüzlükleri çoğu kez bu dönemlerden ilham alınarak aşılmaya çalışılır. Elbetteki bu, nedensiz ya da anlamsız değildir. Bu dönemler, halkların yaşamında son derece kritik noktaların ve dönemeçlerin mucizevi başarılar yaratılarak aşılmasını dile getirir ve sembolize ederler. Burada yaratılan büyüklüğün ölçütü, elbette ki ölüp ölmeme de değildir. Halkımız tarihte birçok kez öldürülmüş ve öldürmüştür. Şüphesiz ki bunların bir anlamı vardır. Ama eğer sorun, ülke ve halk üzerindeki ölümcül hükmün, çok ilerisinde perspektiflerle, öz çıkarlar ve öz güç temelinde yerle bir edilmesi, bunun da tamamen zayıf bir temele dayanarak, dört taraftan kuşatılmışlık parçalanarak ve bütünüyle halkın devrimci iradesinden kendi öz bilinci, çabası, fedakarlığı ve cesaretinden yola çıkılarak gerçekleştirilmesi ve burada büyüklüğün ölçüsünün değişik olduğu ise o zaman esas meselenin bütün bunları başara- bilecek kapasiteye ulaşmak olduğu açıktır.
Kürdistan’da yaratılan kahramanlık dönemi ve büyük öncüler gerçeği, diğer halkların tarihinde yaratılan büyük kahramanlık ve büyük önderlerin durumunu aşan özellikler sergilemektedir. Bununla biz, kendini abartma ya da başka halkların ve insanlığın kazanımlarına saygısızlık etme gibi bir duruma düşmediğimizi çok iyi biliyoruz. Tersine, yaratılan bunca gelişme, onlara duyulan bağlılığın en açık ifadesidir. Öyleyse bizim, onunla, nasıl yaman bir gerçekliği dile getirmek istediğimiz iyi görülmeli, iyi kavranmalıdır. Tarihin ve çağın kendisi hakkındaki hükmü böylesine acımasız olan bir toplumda, dirilmek için büyük kahramanlar gerektiği açıktır.
Olağan gelişmelerde kahramanlık aranmaz
Kürdistan’da eğer ulusal ve toplumsal gerçeklik çağla bütünleştirilmek isteniliyorsa, bu kahramanca yapılmak zorundadır. Bu keyfi seçilen bir husus değil, yukarıdaki izahta an- lamını bulan bir gerçekliktir.
Olağan gelişmelerde kahramanlık aranmaz. Olağan ulusal ve parti gelişmelerinde kahramanlık yoktur. Lügattaki anlamıyla kahramanlık, daha çok olağanüstü durumlarda bireyler, halklar, uluslar tarafından politik bir rolün oynanmasında yapılan fedakarlığa, gösterilen cesarete, harcanan emeğe ve bu temelde yaratılan esere verilen addır. İşte her şeyin böylesine kritik bir anı yaşadığı Kürdistan’da ilk ilerici bilinç tohumlarından, ilk belirleyici eylem alanlarına kadar atılan adımların kahramanlık payesi ile değerlendirilmesinin nedeni budur.
Hareketimiz daha bir ideolojik grup olarak doğarken, azgın bir terörle karşı karşıya kalmış, en büyük değerlerinden birini bu dönemde yitirmiş, sömürgeci devletin, faşist güçlerin ve yerli gericilerin saldırılarıyla karşılaşmıştır. Açıktır ki bu saldırılar, yüzyıllardan beri halk üzerinde yaşatılan ve Kürt halkını, imhayı amaçlayan baskıların bir devamıdır. Eğer, Kürdistan’da gerçek durumun bu olduğu kabul ediliyorsa, devrimci örgütü elbettki böylesine azgın bir saldırı bekleyecektir. Her gün acı, işkence, gasp, talan ve katliamı yaşayan bir halkı kurtarmak iddiasında olan bir örgüt, elbette ki kendisini terör ortamı içinde bulacak, bu terör ortamına karşı savaşacak ve en seçkin insanlarını şehit verecektir.
İnsanlık adına yapılan doğal işler, Kürdistan gibi bir ülkede yapıldı mı her şey olağanüstüleşir, her şey bambaşka anlamlara büründürülür. Biliniyor ki, bugüne kadar ulusal kurtuluş mücadelesi içinde her türlü fedakarlığın yapılma- sına, büyük kahramanlık örnekleri yaratılmasına rağmen bunun etrafında bile kuşkular yaratılmak istenmektedir. Tarihin birçok soylu davasında da bu tür çabalar görülmektedir. Doğan her ilerici düşünce, örgüt ve eylem başlangıçta saldırıya uğramış, yok edilmek istenmiştir. Fakat bu tür saldırı ve hakaretlere uğrayan hareketlerin gelişme şansı da bu o kadar büyük olmuştur. Onun doğuşunda olduğu kadar, ister düşman, ister halk ve isterse kendisi tarafından yargılanmasında olsun tüm belirtilenlerin Kürdistan gerçeğine özgün olduğu bilinmektedir. Dikkatli bir gözlemci, bugünkü duruma bakarak geleceğin tüm izahını yapmakta fazla zorluk çekmeyecektir. Bugünkü belirtiler, aynı zamanda karanlığı, eylemsizliği, anlamsızlığı yırtan PKK hareketinin gelecekteki başarılı gelişiminin esas zeminim oluşturur. Dolayısıyla da en zor adımlardan birisinin başarıyla atıldığını kabul etmek gerekir. Bu anlamda, PKK’nin direniş şehitlerinin anılarının emredici tarihi görevini yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Kahramanca yerine getirilen bu görevler karşısında, ne şaşırıyor ne de böbürleniyoruz.
Halkımız, bilindiği gibi, daha MÖ 1000 yıllarında kendini doğuşa hazırlamakta, ilkel komünal topluluklardan bir halk haline gelebil- menin sancılarını çekmekteydi. Ama karşısında, o dönemin en azgın temsilcileri olan köleci despot imparatorluklar vardı ve onların imhacı siyasetlerini her an ensesinde duymaktaydı. İşte Demirci Kawa, özgürlüğün ve yeniden doğuşun simgesi olarak, daha çok böyle bir dönemde ve bu despotlara karşı direnmede sembolleşen, efsaneleşen bir isimdir ve bunun sadece sembolik bir anlamı vardır. Böyle bir efsanenin altında yatan gerçek ise halkın direnmesi, bu direnmenin sayısız başarıları ve zaferleridir. Bunun bugünkü anlamı ise, Dehaq diye sembolize edilen zalimlerin yok edici eylemlerine son verilmesi, Newroz’da yeni bir doğuşun gerçekleştirilmesidir; işte Newroz ve bunun efsanevi ismi Kawa’nın anlamı budur. Yani yeniye, bahara, özgürlüğe ve bağımsızlığa açılmanın, kısaca birçok halkta olduğu gibi Kürdistan halkının da, insan türünün geneldeki gelişimini kendi halk değerlerinde, milli geleneklerinde, milli yaşantısında gerçekleştirme- sinin adıdır. Bugün lanet yağdırılan Nemrutların ve zalim Dehaqların takipçileri olduğu gibi, Kawaların takipçisi olan birçok soylu direniş kahramanları da vardır. Bunlar, bu geleneğin devam ettiricileridirler. Halkın canlı bilincinde, birçok geleneğinde, masalında ve hikayesinde bunun sayısız örnekleri vardır.
Bizim halk tarihimizde de KAWA’nın, insan yiyici zalim Dehaq’a karşı ayaklanması, yine buna benzer insanların beyinlerini yemekle uğraşan bir Nemrut’a karşı İbrahim Peygamberin direnişi sürekli yüceltilen efsanevi olaylardır. Görülmektedir ki, böyle alanlarda halklar, zalim sınıfın temsilcilerine ve vahşi toplulukların saldırılarına karşı direnebildikleri, bu diren- melerini zafere dönüştürebildikleri oranda büyük bir düşünme kabiliyeti ve büyük bir moral gücüne ulaşmakta ve bunun sonucu olarak kültürel ve manevi gelişmede üstün bir konuma kavuşmaktadırlar. Bu duygudan yok- sun olan halkların ise, en kötü tutsaklıklar al- tında kurtuluşu şu veya bu hayali güçte aradıktan, bu nedenle de geriledikleri, normal gelişmeye ayak uyduramadıkları görülmektedir. En büyük ve en kahraman insanlar her zaman tarihsel gelişmenin en hızlı alanlarında şekillenmişlerdir. Halkların isyan ve zalimleri ne pahasına olursa olsun başlarından atma duygu ve düşüncelerine tercüman oldukları, onlara yol gösterdikleri oranda ortaya bu tür kahramanların çıktığı; bunların kimi yerde peygamber, kimi yerde bilim adamı, kimi yerde din adamı, kimi yerde filozof, kimi yerde büyük bir komutan, kimi yerde ise büyük bir devlet adamı biçiminde belirdikleri tarihsel bir gerçektir.
Partimizin Merkez Komitesi Üyesi ve kurucularından olan halkımızın en yiğit, en fedakar ve en bilinçli evlatlarından değerli komünist Mazlum Doğan Yoldaş halkımızın özgürlüğe, yeniden doğuşa ve bahara açılmasının sembolü olan Newroz gününde, aylar süren işkencelerden sonra eşine ender rastlanan bir direniş örneğiyle Diyarbakır Zindanlarındaki vahşeti protesto ederek yaşamına son vermiştir.
Direnme süreci içinde ortaya çıkan bu tip olaylar ve özellikle de bu olay, halkımızın ve direnme mücadelemizin içinde bulunduğu durumun kavranması, ileriye yönelik olarak devrimci mücadelenin gelişimi açısından temel teşkil etmesi, ders alınması ve üzerinde düşünülmesi gereken bir yığın öğretici hususla doludur. Bu vesileyle Mazlum Yoldaş'ın bü- yüklüğüne ve büyük geliştirici özelliğine bağlı olmamızın da bir gereği olarak, direniş mücadelemizden çıkarılması gereken sonuçları daha derin toplu bir biçimde yeniden sunmak bir yoldaşlık gereğidir.
Direnmenin ilk tohumları, baskının en çok yoğunlaştığı zeminde atılmak zorundadır. Türk hakim sınıfları -özellikle Mazlum Yoldaş'ın olayında açıkça görüldüğü gibi- esirlikten de öteye sürekli işkence altında olan, tüm dünya ile irtibatı koparılan, bir avuç kemik ve deriden başka bir şeyi olmayan bu insanlara karşı, çağın ve tarihin her türlü gericiliğini arkalarına alarak saldırmalarına ve bu anlamda baskı ve işkenceden ibaret olan güçlerini doruk nokta- sına çıkarmalarına rağmen, bu insanlara karşı işledikleri suçu gizlemeye çalışacak kadar büyük bir korku, telaş ve tükeniş içerisindedirler.
Ama onların uygulamakta olduğu bu anlamsız, çılgın ve vahşi tutum, sadece birkaç kişiye uygulanmakla sınırlı kalan bir tutum değildir. Onlar, tarihsel ve çağdaş gelişimle ters düşen ve hiçbir toplumsal gelişim rolüyle izah edilmeyen bu baskı ve imha sürecini tümüyle bir halk üzerinde uygulamak, tarihteki bu yönlü uygulamalarını günümüzde de sür- dürmek istemektedirler. Onlar, insanlığın dıştaladığı ve insan olmanın hiçbir özelliğiyle bağdaşmayan yöntemlerle halkımızın ve onun en değerli temsilcilerinin kökünü kazıyabilecekleri iddiasında bulunmaktadırlar. Bu konuda çağın en gerici, en azgın, en kanlı mihraklarıyla ittifak halinde oldukları gibi, bir yandan tarihin en gerici, en tortu, en vahşi eğilimlerini birleştirerek, diğer yandan ise her türlü sahtekarlıkla kendilerini maskeleyerek, kuzu postunda bir kurt çehresine bürünerek, halkımıza karşı sinsi bir imha planını kendi önderliklerinde başarıya ulaştırmanın hesabını yapmaktadırlar.
Bu gerçekler tüm açıklığıyla ortaya konulmak, Mazlum Yoldaş'ın anısı dolayısıyla, halkın içinde bulunduğu bu vahim durumlar tüm öz- güllükleriyle sergilenmek zorundadır. Biz bu konuda sınırlı da olsa açıklayıcı olabilirsek ve bu açıklamaları doğru bir örgütlenmeye dönüştürebilirsek, kendimizi kısmen rahatlamış hissedebiliriz. Mazlum Yoldaş'ın mensup olduğu parti bunu yapmayı becerebilirse, kendi yapısını bu temelde daha da pekiştirebilir ve halka bu anlayışla önderlik edebilirse ancak acılarını biraz hafifletebilir.
Yiğit Kürdistan halkı!
Aranızdan Mazlum gibi büyük bir insanı çıkardığınız için, sadece varlığınızı kanıtlamakla kalmamakta, böylesine büyük insanları bağrından çıkarabilen bir halk olarak emsali az görülen bir özelliği de bünyenizde taşıdığınızı ispatlamaktasınız. Mazlum Yoldaş, gökten inmedi, sizin bağrınızdan çıktı. Sahip olduğunuz bir yığın olumlu özelliği kendi kişiliğinde somutlaştırarak, böyle bir direnişçi kişiliğe yükselebildi. Bugün dağlarda, köylerde ve kuytu köşelerdeki bir yığın insanın bağrında parça parça ve gizli duran, yoksul Kürt insanındaki mertlik, yiğitlik, dürüstlük, cesaret özelliklerinin bir kişilikte somutlaştığında ne büyük bir güce dönüşebileceğini en açık bu yoldaşımız kanıtlamıştır. Sizin bu özellikleriniz yoğunlaştırıldığında ve en somut ifadesi Parti Önderliğindeki ulusal kurtuluş cephesi olan birliğiniz yaratıldığında, bu direnişçi geleneğinizin nasıl harikalar yaratabileceğinden hiç kimsenin kuşkusu yoktur. Bugün tek tek devrim şehitlerinde gözüken bu özelliklerin yarın tüm halkımızın kişiliğinin ayrılmaz bir parçası haline geleceğinden de yine kuşkumuz yoktur. Özellikle partimizin aydınlatıcı, örgütleyici ve eyleme geçirici özellikleri aranızda yaygınlaşıp mücadelesi geliştikçe, her birinizin Mazlum Yoldaş'ın anısına yakışır bir seviyeye ulaşacağınızdan yine kuşkumuz yoktur. Yakından tanıdığımız bu yoldaşlarımızın anıları karşısında sizlerin de, bağımsızlık ve özgürlük mücadelenize daha büyük bir coşkuyla sarılacağınız, yoldaşlarımızın ideolojik, politik, örgütsel yaşamını rehber edineceğiniz ve bu temelde daha büyük bir güvenle bağrından kopan ve engin özünüzü temsil eden bu direnişçilerin anısına layık olarak onları tereddütsüz takip edeceğiniz kuşkusuzdur.
Sizler, böyle yoldaşlara sahip olmakla, sadece kurtuluşa duyduğunuz özlemi kanıtlamakla kalmıyor, bu konuda en güçlü dayanağa sahip olduğunuzu dosta da, düşmana da gösteriyorsunuz. Ve şuna çok iyi inanıyoruz ki; siz halkımızın bağrında bu özelliklerin milyonlarcası gizlidir. Bu yoldaşların önder kişiliğinde sınırlı olarak açığa çıkarılan bu özelliklerinizin bu temelde topyekun bir güce dönüşeceği ve düşmanın bu özellikleriniz karşısında baş eğeceği kesindir. Ulusal değerlerinize kasteden, toplumsal gelişmenizi bin bir hile, düzenbazlık ve baskıyla ortadan kaldırmak durumunda olan bu düşmana karşı, sizin ancak bu temelde cevap verebileceğiniz ve gücünüzü konuşturabileceğiniz bugün daha da bir açıklık ve gerçeklik kazanmıştır. En zor ve zayıf bir dönemde direnmeye bu biçimde sahip çıkarak kendimizi ona adeta katık ederken, sizleri de birçok sıkıntının içine çektiğimizi biliyoruz. Ama bundan başka bir çaremizin olmadığı, acılarımızı şehitlerimizin anısına yaraşır, soylu ve güçlü bir direnmeye dönüştürerek mevcut durumdan kurtulabileceğimiz de bir o kadar açıktır.
Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesine önderlik yapmanın çok zorlu bir görev olduğunun bilincinde olan PKK hareketi, bu zorlukları göğüslemedeki kararlılığını, PKK’nin direniş çizgisini kanlarıyla yazan şehitlerinin mücadele- sinde kanıtlamıştır. Sıcak mücadelenin içinde büyük bir cesaret ve inançla en öne atılan ve direniş çizgisinin hayata geçirilmesinde hiçbir fedakarlıktan çe- kinmeyen Şahin Kılavuz, Cahit Dayan, Fuat Ertürk, Veysi Şimşek, Veysi Hantaş, Hasan Özçelik, Musa İlk, Beşir Aksoy, Adnan Zincirkıran, Gürcan Özcan, Cev- det Günerhan ve diğer PKK militanları; yakın geçmişte direnişleriyle bir dönemi kapatan ve Türk sömürgeciliğini siyasal yenilgiye uğratan Mazlum Doğan, M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ferhat Kurtay ve diğer yoldaşlar yarattıkları eseri kendi kanlarıyla bezeyerek, PKK mücadelesinin artık yok edilemeyeceğini göstermişlerdir. Çünkü; bir dava, uğruna çekinmeden kan verilen ve elden ele yükseltilen bir bayrak haline gelmişse, onu yok etmek her türlü gerici ve saldırgan girişime rağmen artık mümkün değildir.
Partimiz ve halkımızın kahraman ön- derlerinden Mahsum Yoldaş'ı, 28 Mart’ın alaca şafağında, halkımızın yüce kurtuluş bayrağını dalgalandırıp hain düşman pu- sularını aşarken şehit vermiş bulunuyoruz. Egîd Yoldaş'ı anmak, O’nun mücadelesini anlatmak, gerçekte kurtuluş mücadelemizin önde gelen kahramanlarından birini anmak ve bu destanı anlatmaktır.
Mahsum Yoldaş; yüzyıllardan beridir halkımızın bağrına, bilincine ve yüreğine saplanmış hain bıçağın çıkartılıp, düşmanın beynine ve yüreğine saplanma- sının gereğine inanmış, bunu sonsuz bir çabayla kişiliğinde somutlaştırmış ve halkın ancak bu silahla kurtuluşa götürülebileceğinin zorunluluğunu görmüş olanların başında gelmekteydi.
Kahramanlık sıfatını en çok hak eden ve halkımızın çağdaş kılıcı olduğunu belirttiğimiz yiğit önderimizi, Egîdimizi, fiziki olarak yitirdiğimiz doğrudur. Ama bir halkın ve yine O’nun mazlum sınıflarının soylu geçmiş ve geleceğini kişiliğinde birleştirmiş olanların ölümünden ya da yitirilmesinden bahsedilebilir mi? Egîd Yoldaş, halkımızın parti, cephe ve orduda mutlaka somutlaşacak olan kurtuluş sürecindeki özelliklerini, kavuşulması gereken bilinç özellikleri olarak partiye ve halka, ulaşılması gereken ölçüler olarak sunabilecek kadar yüksek bir kişiliğe ulaşmıştır. Halkımızın ufkuna bir kader gibi giren kölelik yaşamını kendi kişiliğinde parçalamış; devrimci atılımlar içinde yarattığı güçlü, özgür ve çekici kişiliğini, milyonları bağımsızlık, özgürlük ve sosyalizme çağrıya dönüştürmüştür. O, bununla yetinmemiş, bu kişilik ve özellikleri halka mal etmenin büyük savaşını vermiş ve bunu önemli oranda başarmıştır. O, uyanmış, özgürlük bilincine ulaşmış ve parti, cephe, ordu silahıyla savaşımın içine çekilmiş Kürdistan halkının ölümsüzlük yürüyüşünün başında yer almıştır. Yoldaş olarak O, yüreğimizde ve bilincimizde sonsuz canlılığıyla taçlanmış; hal- kımız ve partimizin başında layık olduğu yere oturmuştur. Bu kahramanlar kahramanının anısı önünde büyük bir saygı ve sevgiyle eğiliyor; Ona olan vefa borcumuzu, ancak uğrunda büyük savaş yürüttüğü tüm halkımızı bir kurtuluş ordusu içinde örgütleme ve savaştırma görevini gerçekleştirerek yerine getirebileceğimizi biliyoruz.
Egîd Yoldaş! Evet, O’nu tanımak ve anlamak gerekir. Egîd Yoldaş şirin, Egîd Yoldaş cesur, Egîd Yoldaş fedakar insan! Bu can yoldaşı anmak ve aramak gerekir. Hele hele günümüzde, tarihin o utanılası mirasını hala boynunda ve ayağında bir zincir gibi taşıyan halkımızın o katlanılmaz yaşam tablosu gözler önündeyken, böylesi bir kişilikle tanışmak, O’nun oluşturduğu akımın içinde yer almak, O’nun yoldaşı olmak ve büyüklüğüne erişmek, nefes alıp vermek gibi bir zorunluluktur.
Şehitler şehidi Egîd ’in kişiliğinde dile gelen gerçek nedir? İlerici kim, gerici kimdir? Savaşan güçlerin durumu nedir? Hak, adalet nerededir? Egîd olayı, bu sorulara, hiçbir dönemde olmadığı kadar açık bir biçimde cevap vermektedir.
Bu olayda Egîd, milyonluk bir halkın içine sığdığı bir yürek; milyonluk bir ordu ve teknik donanıma sahip düşman ise elli bin kişiyle bir kişi ve bir gruba yönelebilecek kadar küçülmüş, sefil bir varlıktır. İnsanlık tarihinde bu tür zaferlere ender rastlanır. Tarihte, mazlumlar ve zalimler arasında, acımasız koşullarda gerçek- leşmiş birçok savaş vardır. Yine mazlumların bu koşullarda yarattıkları birçok zafer vardır. Ama bu direniş kahramanlarının şahsında halkımız ve partimizin yaşadığı savaş ve yarattığı zaferler gibi savaşlar ve zaferler enderdir. Tereddütsüzce belirtebiliriz ki; en değerli varlıklarından birini yitirmiş olmasına rağmen halkımız, Egîd Yoldaş'ın şehadetinde kendi direniş tarihinin en büyük zaferlerinden birisini yaşamıştır. Bu olay halkımıza, şehadet mertebesinde özgürlüğün doruğuna ulaşmayı birkez daha en dolaysız ve en güçlü bir biçimde göstermiş, bunun çağırışını ulaştırmıştır. Egîd Yoldaş'ın direniş destanında açığa çıkarılan gerçekler ve bunun taşıdığı mesajlar, bütün bir ulusal kurtuluş sürecimize yansıyacak dev bir kazanımdır.
Mücadelemizde gerçekleştirilen her atılımın temelinde yatan ve her Newroz'u bir öncekinden daha anlamlı kılan olgu yaşanan bu eşsiz kahramanlıklardır. PKK'nin doğuşu, ideolojik ve daha sonra politik mücadele alanına çıkışı bu temelde olmuştur. Ardından, bu olgu en çarpıcı şekliyle Newroz'u gerçek anlamına ulaştıran ve Çağdaş Kawa unvanıyla anılmayı hak eden Mazlum Doğan'ın kişiliğinde somutlaştı. O, en zor ve en olumsuz koşullarda sergilediği kahramanlıkla, yüce bir dava uğruna ölümü kolaylaştırırken zafere giden yolu da açık-seçik ve şaşmaz bir biçimde işaret etti. Ve gelişen mücadelemiz bu ışıklı yolda ilerleyerek daha büyük Newroz'lara ulaştı. Bu anlamda '85 Newroz'u halkımızın siyasal birliğinin somut ifadesi olan ulusal kurtuluş cep- hemiz ERNK'nin ilanıyla karşılandı. '86 Newroz'unda ise büyük komutan Mahsum Korkmaz önderliğinde yaratılan güçlü atılımla, ulusal kurtuluş mücadelemiz çok daha geniş boyutlara vardı. O'nun şahadeti mücadelemiz ve halkımız için çok büyük bir kayıp olsa da, düşmanın beklentileri gerçekleşmemiş, tam tersine direniş daha da büyümüştür. Ve böylelikle de zindan direnişi dağ direnişiyle bütün- leşmiş, 21-28 Mart haftası Kahramanlık Haftası olarak nitelendirilerek gerçek anlamını bulmuştur.
Daha sonra gelişen kitleselleşmemizin arkasından, Newroz’larda genç kızların kendilerini yakma olayları meydana geldi. Bu eylemler büyük kahramanlık eylemleridir. 1990 Newroz’unda Zekiye Alkan Yoldaş’ın isyan ateşini bedeninde tutuşturmasıyla başlayan, 1992 Newroz’unda Rahşan Demirel Yoldaşla, 1994 Newroz’unda da Ronahi ve Berivan yoldaşlarla devam eden bu gelenek, kitleselleşmeye bir çağrı oluyor. Mazlum Yoldaş nasıl partiye bağlı kalıp PKK’yi yaşamanın çağrısını yaptıysa, yine Mahsum Yoldaş nasıl gerillaya bağlı kalıp onun çağrısı olduysa, bu genç kızlarımızın şahadeti de “serhıldana başlayın, bağlı kalın, ülkeye yönelin, yurtseverliğe yönelin, kitleselleşin ve bu anlamda alevi tutuşturun” çağrısıdır.
Ferhat Kurtayların da kendilerini yakma olayı var. Yine Kemal Pirlerin ölüm orucu direnişi var. Onlar “Mazlum’un görevini biz yerine getirmeliydik. Dolayısıyla ölüm orucumuz bizim özeleştirimizdir” derler. Ferhatlar da “bu eylemleri biz yapmalıydık; bizim eylemimiz de bir özeleştiridir” biçiminde açıklamada bulunurlar. Özeleştiriler daha sonraki süreçte böyle telafi edilir.
Kendini yakma, düşman çevreler veya yüzeysel bakanlar tarafından bir intihar biçiminde değerlendirilir, yazılıp-çizilir. Hayır! Nereden bakılırsa bakılsın, böyle bir eyleme kalkışan bir insanın, kendin- deki direnme gücünü azamileştirmek ve sonsuzlaştırmak gibi bir özlemden geçtiğini biliyoruz. Genç kızlar fazla silahlı değiller. Böyle bir istekte bir örgütlendir- me, bilinçlendirme ve eyleme geçme gücünde olamıyorlar. Bunun nedenleri çok çeşitlidir.
Zekiye Alkan Diyarbakır’da devrimin zayıf olduğu gerçeğini görüyor. O zamanlar Diyarbakır sağırdır, fazla heyecana gelecek durumda değildir. Bir Newroz’u kutlayacak durumda bile değildir. Bir ateş gerekiyor, bir meşale gerekiyor. Zekiye Yoldaş bunu böyle yorumlayıp kendini yakmayı uygun görüyor. Onun bu direnişi kitleselleşmek için olmuştur. Daha sonra vuku bulan Vedat Aydın’ın katledilmesinde, onun anlamlı bir geliş- menin ilk habercisi olduğu da anlaşılmıştır. Yüz binlerce Diyarbakırlı meydanlara taşarak kutsal bir sürece damgasını vurmuştur.
İzmir’de Rahşan Demirel’in kendini yakması vardır; o da İzmir kalesinin burçlarında bir meşaledir. Onun direnişi, metropoldeki Kürt kitlesine “vatana dönün yurtseverlikten vazgeçmeyin, dönüşünüz kesin olmalıdır” çağrısıdır. Onun eylemi kesinlikle bizim metropol kitlesine yap- tığımız “ülkenize bağlı kalın, devrimci savaşa bağlı kalın” çağrısının yankı bulmasıdır. Bu direniş onun meşalesi oluyor. Büyük bir kahramanlık eylemidir.
Son olarak Avrupa’daki Newroz şehiterimiz var. Bunların üzerinde biraz daha durulmaya değer. Bêrîvan (Nilgün Yıldırım) ve Ronahî (Bedriye Taş) yoldaşlar, bu Kürdistan kızları anlamlı mektuplar bırakmışlar. Ben bazı röportajlarına da tanık oldum. Yine herhalde epeyce mektupları, bazı değerlendirmeleri ve raporları da vardır. Bazılarını biz de gördük.
Bu arkadaşlar özellikle bizim istediğimiz militan tipi olmaya büyük özen gösterdikleri gibi, buna layıkıyla karşılık verilmemesinin hayretleri içerisinde kalan arkadaşlar oluyorlar. Yani bu arkadaşlarımızın yaşam özelliklerinden biri de sahte olmama, Avrupa’nın o düşürülmüş ve düşürülmeye elverişli ortamı kadar yaşamını oradaki zeminde kolayca yitirenlere rağmen kendilerini böyle diri tutmaları, çözümlemelerden güç alarak kendilerini böyle militanlaştırmaya çok açık hale getirmeleri oluyor. Bu tutum gerçekten de örnek düzeyinde. Burada önemli olan sadelik, özlü olma ve bu yönleriyle sahteliğe fırsat ver- memedir. Bu kişilikleri bu anlamıyla kesin bilmek gerekiyor.
Sema Yüce Yoldaş’ın eylemi kahramanlık türü eylemlerden birisidir. Bilindiği üzere bu tarihte Fikri Baygeldi Yolda’şta, bu arkadaşımızın anısına, aynı türde bir eylem düzenleyip şehit olmuştu. İki- sininde bu eylemliliği anlamlıdır. Şüphesiz üzerinde yoğunlaşılması gereken, mutlak bazı derslerin çıkarılması gereken bir eylemdir. Öz iradeleriyle, kendini ateşle yıkama, gücünü ve güçsüzlüğünü, temizliğini ve kirliliğini ateşle ayrıştırma, netleştirme olarakta değerlendirebiliriz.
Sema Yüce`yi bizde tanıdık. Aramızda da belli bir eğitimi almıştı. Sanıyorum dönemimizdeki ismi Serhildan'dı ve sürekli serhildan ruhunu da yaşamıştır. Boyun eğmez, başkaldırıdan vazgeçmez ve onu gittikçe anlamlılaştırmak isteyen bir kişilik olduğu kesin.
Zilan kişiliğiyle aynı tarzda bir kişilik, eylemindeki güçlü, güzel yönler fazlasıyla mevcuttur. Aynı karakterdedir. Örgüt içi yetersizliklere duyduğu tepkinin olduğu anlaşıldığı gibi, esas itibarıyla düşmana ve ihanete sürekli büyük bir tepki, tepki- den de öteye sonuna kadar sürekli bir savaş kişiliği olduğu söylenebilir. Zindan yaşamındaki mücadele daha da büyük bir önem taşıyor. Onu rastgele bir yaşam olmaktan çıkarmak, dolu dolu yaşamak ona bu kadar dayandı demeyeceğiz, onunla bu kadar savaştı ve savaşımını doruk noktasına kadar taşırdı. Bu anlamıyla da, zindan direnişçiliğine de kesin bir örnektir. Zindanda "Nasıl Yaşanılmalı" sorusuna kesin bir yanıttır.
Günümüz Kürdistanı’nda yaşam düşüncede, örgütlenmede ve eylemde kahramanca olmak zorundadır. Kahramanlık, Kürdistan gerçekliğinin devrimle değiştirilmesinin alfabesidir. Tarihsel ve güncel dünya koşulları bunu zorla dayatmaktadır; bu tip adımlar büyük zorluklar pahasına atılır. Ve hele bu durumda bulunan bir halkın düşmanları çok barbar, dostları çok vefasız, bireyleri kendilerine karşı bir yabancılaşma içinde bulunuyorlarsa, burada acımasızlık son derece gelişmiştir. İşte kahramanlık, böylesi zorluklar karşısında zafer elde etmeyi içerir. Olağan dönemlerdekinden farklı bir mücadeleyi, fedakarlığı ve cesareti zorunlu kılar. Günümüz Kürdistanı’nda ulusal oluşumların geliştirilmesinde, bağımsızlık ve özgürlüğün sağlanmasında öncülük eden bir örgütün çıkışları eğer kahramanca olmazsa mevcut gerçekliği değiştirmek mümkün olmayacaktır. Diyalektiğin zorunlu bir kuralı olarak kahramanlığın ilk bilince çıkarılış adımından tutalım da zafer anına dek, böyle çetin bir mücadeleyle karşı karşıya olmak zorunludur. Bunun dışındaki tüm yaklaşım ve eylemler sahtedir ve hiçbir biçimde gelişme sağlayamayacaktır.
Bu temelde büyük bir Newroz hamlesine daha girişiyoruz. Bahar hamlesine. Ne mutlu size ki bu günleri böyle yakaladınız. Bu gerçekten kurtuluş için gerekli zafer hamlesidir. Büyük bir şanstır. Sonuna kadar üstün bir sorumlulukla yaratıcılıkla kullanmayı mutlaka bilmelisiniz. Zafersiz, değil bir gününüz bir ayınız, bir anınızın bile olmamasına anlam vererek adımlar atmalısınız. Mutlaka başarmalısınız. Bu temelde hepinizi olanca coşkumla selamlıyorum, sevgilerimi sunuyorum.
(Rêber Apo’nun çözümlemelerinden derlenmiştir)