Yazımızın bu bölümünde lanet ve kutsalın kenti Urfa’yı yönetmeye aday iki siyasi geleneğin bölgede, Türkiye’de ve yereldeki politikalarını anlamaya, anlatmaya çalışacağız. Bununla birlikte siyaseti tanımlama biçimleri, uygulama biçimlerini de karşılaştıracağız.
Bu konuda ilk değineceğimiz konu siyasetin tanımlama biçimine ilişkindir. İki gücün birbirine zıt iki ayrı siyaset anlayışı vardır. Birincisi AKP’nin siyaset anlayışıdır. Onlar siyaseti seyislik kelimesini esas alarak tanımlayanlardandırlar. Yani halkı yönetmeyi at terbiye etmeye benzetirler. Bunu açık söylemezler. At terbiye eder gibi halkı terbiye etmeyi, koyun güder gibi halkı gütmeyi amaçlarlar. Şu da çok rahat söylenebilir AKP Nemrut tarzı bir siyaset ve yönetimi esas alır. Erdoğan’ın on yıllık pratiği Nemrutları aratmayacak niteliktedir. Tek sorun sadece biraz dikkatli bakabilmektedir. Nemrut tarzı siyaset nasıldır. Devleti kutsar. Tekliği kutsar. Tek imparatorun, tek kişinin, tek makamın dediği dediktir. Genelde erkeklerin egemenliğidir. Temsili demokrasi denen aslında demokrasiyle hiçbir alakası olmayan liberalizmin yalanlarından olan bir yöntemi kullanır. Bu nedir? Birkaç yılda bir bir belediye başkanı yada milletvekili seçersin sonrasına karışmazsın, eleştirmezsin, sorunların çözümü için her şeyi seçtiğin kişiye havale edersin. Seçtiğin kişi yapamazsa dört yıl boyunca onun derdini çekmek zorunda kalırsın. Ve bu süre zarfında hiçbir şey yapma sorumluluğu yoktur kimsenin.
Peki, BDP’nin siyaseti tanımlama tarzı nedir? Seçimlerde kullandıkları sloganda da belirtilen “Kendimizi de kentimizi de kendimiz “yöneteceğiz sloganı bunu en güzel ifade eden tanımlamalardan biridir. BDP tek kişinin değil halkın sokak, sokak, mahalle mahalle, etnik, dini grupların, herkesin kendi kimliğiyle örgütlenerek kentin yönetimine katılmasını esas alır. Belediye eşbaşkanlığı tüm mahalle ve sokak meclislerinden çıkan kararları, uygulayacak yerdir. Halkın bu örgütlülüğüyle yukarıya bile havale etmeden kendi sorununu kendisinin çözmesini esas alır. Yani bürokrasiyi değil, merkezi değil, yereli esas alan bir siyaset anlayışı vardır. AKP’nin çoğunluğu erkek olan ve yıllardır kadınların katliamına göz yuman, kadınların katliamına yol açan politikaları ortadadır.Kadını sadece bir doğum makinesi ve zevk aracı olarak görmektedir. BDP eş başkanlık sistemiyle de somutlaşan kadının yaşamın her alanına olduğu gibi siyasete de özgürce katılımını, örgütlü bir biçimde katılımını savunur. Yıllardır yürüttüğü mücadele bunun en somut örneğidir.
Urfa halklar mozaiği olan bir kenttir. Arap, Kürt, Türk başta olmak üzere pek çok renkten oluşur. Sadece etnik açıdan renkli değil farklı dini kesimlerde Urfa’nın bileşenlerindendir. Alevi, Sünni, Ezidibaşta olmak üzere pek çok dini grup Urfa’da yaşar. Şimdiye kadar ne bir halkın, ne de dini grubun temsili yerel yönetimlerde sağlanmamıştır. AKP’nin böyle bir politikası yoktur. BDP tüm farklılıkları örgütlülükleriyle kabul eden, yerel yönetimde söz hakkı sahibi kılan anlayışı taşır.
Siyaseti tanımlamak kadar doğru uygulayabilmek de önemlidir.Teori ve uygulama arasında olması gereken uyumun yanında genel bölge politikalarıyla-yerel kente ilişkin politikalar arasında bir uyumun olması şarttır. Her ağzını açtığında barıştan bahsetse de AKP, Kürt sorununun çözümü için Kürt Halk Önderi’nin başlattığı sürece dürüstçe katılmamaktadır. Günü kurtarma dışında bir amacı gözükmemektedir. On yıllık iktidarı boyunca halkların temel kültürel haklarını koruyacak, yaşamsallaştıracak hiçbir düzenleme yapmamıştır. Bir Kürt çocuğunun kendi ana dilinde eğitim görmesini bile sindiremeyecek bir klasik devletçi siyasetin sahibidir. BDP ise tüm toplumsal renklerin kendi kimliklerini, kültürlerini korumak, geliştirmek için, bunu yasal güvenceye kavuşturmak için mücadele eder.
Partilerin Türkiye içi siyaseti kadar bölgede ve dünyada izlediği, savunduğu politikaların da Urfa’ya etkisi olacaktır. Olmaktadır. En basitinden son yıllarda Suriye’de gelişen iç savaşta bir taraf olarak, savaşı körükleyen güç olarak AKP bölgede tam bir huzursuzluk ortamı yaratmıştır. Bölgede gelişen savaşın zararını en çok Urfalılar yaşamaktadır. Sınırın diğer tarafında yaratılmaya çalışılan demokratik yönetime saldıranları örgütleyen güç AKP’dir. Saldırıya uğrayanlar sınırın diğer tarafında olsalar da Urfalıların akrabalarıdırlar. Ve yıllardır koparılmaya çalışılan ilişkilere inat sürdürülmekte olan bir ilişkileri vardır. AKP yürüttüğü saldırılarla, Nusra çetelerini kullanarak binlerce kişinin katledilmesinde suç ortaklığı yapmıştır.
Pek çok gücün olduğu gibi Türkiye’nin de uyguladığı politikalar yüzünden on binlerce insan mültecileşmiştir. Medyada tersini yansıtmaya çalışsa da Türkiye’nin kurduğu mülteci kampları fuhuş mafyalarının, organ mafyalarının merkezleri konumuna gelmiştir.
BDP neyi savunmaktadır? Barışı. Demokrasiyi. Öyle slogan değil. Gerçekten savaşı körükleyen politikalara karşı yıllardır serhıldanlarla mücadele etmiştir. Mecliste sesini duyurabildiği kadar ses olmaya çalışmıştır. BDP Suriye halkının mültecileşmesini değil orada zor durumda olan halka yardım için mücadele etmiştir. Tabi bu yardımlar AKP hükümetinin işine gelmediğinden bazen ilaç ve gıda yardımları aylarca sınırda bekletilmiş, engellenmiştir.BDPRojava’da kurulan demokratik yönetimleri tanır desteklerken AKP Rojava’yıkaosa sürüklemek için elinden gelen her şeyi yapmıştır.
Bu politikaların böyle devam etmesi durumunda hem genel Türkiye hem de Urfa çok daha ciddi zararlar görecektir.
Bir tarafta kan-katliamdan sorumlu AKP varken, bir tarafta Türkiye’de bölgede barışı savunan BDP vardır.
Bir tarafta halkın mültecileşmesi üzerinden siyasi rant elde eden bir AKP varken, diğer taraftan mültecileşmeye karşı duran bir BDP vardır.
Kandan beslenen laneti temsil eden AKP iken, barış ve huzuru savunan BDP’nin mücadelesinin kutsal olduğu tartışmasızdır.
Hangi siyaset kazanacaktır?
Nemrut siyaseti mi, çağdaş İbrahim-i siyaset mi?
Şimdi seçim Urfalılarındır. Laneti mi seçeceklerdir, kutsalı mı?
Laneti mi yayacaklar, laneti mi örgütleyecekler yoksa kutsalı mı?
Bitti
G.Suat Tekin