2014 yılının mart ayına Türkiye’de yaşanan önemli gelişmeler temelinde giriyoruz. AKP ve Cemaat’in iktidar çatışmasının gittikçe bir sistem krizine dönüştüğü, Türkiye’nin yeni seçenekler ve sınavla karşı karşıya bulunduğu bu süreç önemli gelişmelere gebe olacak gibi görünüyor. Bu hem krizin niteliği bakımından böyle, hem de etkilediği dinamikler ve gelişmeler bakımından böyle oldu. Zaten uluslararası sistemin arkasında olduğu bu krizin sonuçları bu temelde hesaplandı. Ve haliyle ortaya çıkacak sonuçların uluslararası boyutu ön görüldü. Uluslararası güçler Türkiye de böylesi bir krize ihtiyaç duyarken gelişen kriz de yeni uluslararası dengelerin ortaya çıkmasına vesile yapıldı. Bu bakımdan aslında Türkiye’nin kaderinin bölgesel politikalara bağlandığını ya da bu gelişmelere paralele ilerleyeceğini belirtmek gerekiyor. Bölgesel gelişmeler yeni bir düzleme kavuşmayana, yeni bir denklem ortaya çıkmayana kadar Türkiye bölgesel aktörlerin de etkisiyle bu krize mahkum yaşayacak ve aslında bir bakıma hastalıklı ve sakat tutulacak.
İşte böyle bir ortamda hareketimizin Rojava’da elde ettiği büyük kazanımlara Türkiye’de gittikçe can alıcı hale gelen siyasal gelişmelerle daha büyük kazanımlar katmak mümkün hale geldi. Türkiye’de hareketimizin tavrına endekslenen yeni denklemler ortaya çıkıyor ve çıkmaya devam edecek. Herkes bu tavrı bekliyor herkes bu tavrı etkilemeye çalışıyor. Bu amaçla hareketimizi etkilemeye kendi çizgisine çekmeye ya da kendi çizgisinde yürütmeye çalışan eğilimler, yönlendirici eleştiriler ve tartışmalar var. Bunlar bir baskı yaratmak istiyorlar. Elbette ki bu çabalar boşuna çabalar oluyor. Hareketimiz Önder APO’nun ortaya koyduğu çizgi temelinde stratejik bir tavırla bu süreçte yürüdü. Önder APO’nun 2013 Newrozun da ortaya koyduğu tavır stratejikti ve hareketimizin Önder APO’nun bu çağrısına doğru yürüyüşü de stratejik oldu. Bu yürüyüşte her türlü politik imkanlar orta yerde durmasına rağmen ilkesel olmaktan bir adım bile geri atmadı. Öyle ki dostu da düşmanı da hem Önder APO’nun hem de hareketimizin bu ilkesel tavrını alkışladığını, takdir ettiğini gördük. Önder APO’nun büyüklüğü pratik olarak bir kez daha böylelikle ortaya çıktı. Tüm bunlar karşısında AKP hükümetinin her türlü saldırısına, geri çekilmeyi suistimal eden her türlü provakasyonuna, ateşkesi ihlal eden her türlü fırsatçılığına rağmen kazanan Önder APO kazanan hareketimiz oldu.
Önder APO’nun da hareketimizin de tavrı açık ve netti. Önderlik hükümete ve devlete kazanmanın, Türkiye’nin kazanmasının, demokrasinin kazanabilmesinin yolunu gösterdi. Tavrının bu temelde seçimlerden sonra netleşeceğini ve netleşen tavrının ne olacağını dillendirerek Türkiye’nin ‘demokrasi’ seçeneğinde karar kılmaması halinde hareketimize bir bakıma ‘gösterilecek tavrı sen göster’ dedi. Bu takvim işte şimdi sadece Türkiye’yi yeni bir eşiğe getirecek bir takvim olmuyor. Bu tutum temelinde ortaya çıkacak gelişmeler bölgeyi yeni gelişmelerin eşiğine getirme potansiyeli taşıyor. Bu bakımdan aslında Türkiye’ye tek yol kalıyor. Kazanmanın tek yolu olan bu yol onurlu bir müzakere temelinde Kürt sorunun demokratik çözümü ve bu temelde yükselecek demokratik Türkiye oluyor.
Böyle bir randevuya büyük bir hazırlık temelinde hareket olarak, HPG olarak ilerliyoruz. Kış süreci yeniden yapılanma çalışmalarımızda belli bir derinleşme ortaya çıkardı ve bir hazırlık düzeyi şimdiden oluştu. Şimdi de önümüzde bir bahar süreci var. Ve bahar tüm yıllardan farklı olarak mücadeleye ivme kazandıracak ve gelişmelere belirleyici etkide bulunacak. Herkes bunu bekliyor ve herkes bunu görecek.
Mart ayı hareketimizin ortaya çıkışından bu yana gerçek anlamına yakışır bir şekilde bir mücadele ayı oldu. Komplo ardından 1999 yılıyla beraber 15 Şubatla birlikte başlayan direniş ve mücadele hamlesi tüm Kürdistanı içine alacak şekilde halkımızı ayaklandırdı. 15 Şubatla yükselen mücadeleyi halkımız mart sürecine kadar taşıdı. Bu süreçten bu yana mart ayına böyle bir hamle ve öfkeyle giren halkımız kadının öncülüğünde 8 Martla her zaman özgürlük için direnileceği mesajını verdi. Kürdistan halkı Halepçe, Kamışlo katliamları ile tarihsel gerçekliğinin bir parçası olan katliamları hep hatırladı, bu tarihleri hep lanetledi ve böyle bir kaderin tekerrür etmemesi adına katliamcılara karşı her yerde ayakta oldu, dik durdu. Newrozla mücadelesini Kürt halkının olduğu her yerde, günlerce, direniş bayramı olmanın anlamına uygun bir şekilde, Newroz’da demirci kawaların yaptığı gibi, zulüm sahibi zalimlerden hesap sorarak ve yeni yaşamı yaratmak amacıyla başkaldırdı. Newrozlaşan halkla tarih kazanıldı. Mazlum Doğan yoldaşın Newroza kattığı yeni anlamla halkımız 21 Mart günü Newroza öylesine büyük bir başkaldırıyı sığdırdı ki o gün yükselen o büyük mücadele ateşi tüm yılı sardı sarmaladı. Newroz’daki o görkemli tabloyla sadece 21 mart değil bir dönem kazanıldı.
Mart ayı aynı zamanda kahramanlık haftasını içinde barındırıyor. Bu temelde halkımız kahramanlarını anıyor, yürüttüğü mücadeleye. direnişe onların adıyla bir kez daha yükleniyor. Bulunduğu tüm alanlarda bu çizginin yani kahramanlık çizgisinin sürdürücüsü oluyor. Halkımız kendini bu kahramanlarıyla tanımlarken tabi ki onları yaşıyor yaşatıyor. Mücadeleye tıpkı onlar gibi yürüneceğini bilerek bu kahramanlarımızı kendi yoluna ışık yapıyor.
Düşmanlarımızın da Newroz’a bir yaklaşımı hep oldu. Newrozu bir okuma biçimi ve anlama tarzları ve durumları gelişti. Gerçekten Newroz’da ortaya çıkan tabloyla halkımız Kürdistan’ı sömürü altında tutan soykırımcı güçlere mesaj verdi. Bu güçler bu mesaja göre hesap yaptı. Aslında Newroz hemen her yıl hareketimizin geldiği düzeyin referansı oldu. Mart ayı boyunca meydanlarda direnen ayaklanan halk PKK’nin gücünün göstergesi ve ölçütü olarak görüldü. Burada verilen mesajlar halkımızın kırmızı çizgileri olarak düşmanlarımızın aklına ve yüreğine çizildi. Gittikçe büyüyen ve Newrozlaşan meydanlardan hareketimizin gittikçe büyüdüğü, geliştiği sonucunu çıkardılar ve böyle gördüler. Bu yüzden bu mücadele ayını bastıran, bu mücadele dönemine yönelen, bu mücadele ruhunu sindirmeye çalışan çabalar, provokasyonlar, hatta katliam düzeyinde saldırılar gelişti. Elbette ki bunlar Newroz ruhunu geriletmedi aksine bu ruhu daha da çelikleştirdi ve bu ruha yeni anlamlar kattı.
Tüm bunlar temelinde her gününü, her saatini, hatta her saniyesini bir mücadele emrine dönüştüren, takviminin her yaprağında bir direniş hikayesini dillendiren Mart ayı aslında bir ruh yaratıyor. Mart ayını en çok önemli kılanda bu oluyor aslında. Kürdistan dağlarının her mevzisinde direnen, her türlü şarta ve zorluğa aldırış etmeden düşmanını bulduğu her fırsatta yenmeyi hedefleyen, kendini buna kilitleyen ve buna yürüyen o fedai ve gerillacı ruhu da yine bu mart ayı canlandırıyor adeta diriltiyor. Evrene can veren bu ay gerillanın yüreğine bu ruhu bir kez daha üflüyor.
Şimdi işte eşik denilebilecek o zaman dilimine az kala hareketimizin ve halkımızın yolu bir mart ayından geçecek. Bu mart ayıyla bu sürece yürüyecek ve kazanmak için tüm imkanlarımızı ortaya koyacağız. Mart ayıyla yenilmezliğimizi bir kez daha ortaya koyacak biz buradayız biz halkız diyeceğiz. Bu ruh halkımızı seçimde de zafere götürecek. Kendini yönetmekte ısrar eden halkımız Kürdistan’a statü mücadelesinde 2014 seçim zaferiyle koca bir adım atmış olacak.
Gerilla açısından da bunun böyle olması gerekiyor. Bu bakımdan gerillanın bu mart sürecini ve sonrasını iyi takip etmesi, iyi anlaması Önderliğin talimatını, sokaklarda meydanlarda olan halkın mesajını doğru anlaması gerekiyor
Gerilla bu eşiğe bu randevusunda mart ayından geçerek yürüyecek. Bu mücadele ayından güç alacak ruh kazanacak. Bu mücadele ayında HPG’nin yoluna şehitlerimiz kahramanlarımız ışık tutacak. Halkımız nasıl ki Kürdistan’a statüye doğru koca bir adım atacak ise gerilla da Önder APO’nun özgürlüğünü elde edecek, Önderliği kucaklayacak. Çünkü Mart ayı, bu kutsal direniş ayı, bu ruh bize bunu emrediyor.
Harun DOĞAN
- Ayrıntılar
Newroz, karanlığa ışık tutan ateş
Kara kışlara inat güneşe uzanan bir kardelen,
Özgür yaşama duruş,
Doğanın yeniden canlanması,
Ve yeniden ama yeniden
Kürtlerin tarih sahnesine durduğu,
Bende varım dediği diriliş günü...
Mazlumların, Rewşenlerin, Ronahilerin elele verdiği,
Özgürlük ateşini Kawa'dan teslim aldığı gün bugün.
Kürtlerin destansı öyküsü Demirci Kawa efsanesiyle büyüdük ve büyütüldük. Hatırlıyorum, daha dün gibi. Düşman izin vermezdi, Newroz kutlamalarına. Ve her Newroz bir serhıldan olurdu Kürdistan'da. Her Newroz direniş günü olurdu bu topraklarda. Dün olduğu gibi bugünde hala böyle devam etmekte.
Küçüktüm, henüz çok küçüktüm. Hayal meyal hatırlıyorum. Mahallenin çocukları olarak zula yapardık tüm araba lastiklerini. Tabi ben kız çocuğu olduğum için her zaman gerisinde takip ederdim, ahaliyi... Bilirsiniz işte. Kızdık, kız çocuğuyduk. O yüzden örf ve adetlerin biz kız çocuklarına biçtiği misyonla katılmakla yükümlüydük. Öyle büyütülmüştük. Ve öylede büyütülmüşlerdi , bizden öncekiler. Kız çocuğu olarak bu geleneğe itaat etmekle sorumlu ve zorunluyduk. Bu böyle gelmiş böyle gitmeliydi ömrü billah. Ne hikmetse... Ama hiç bir zaman bunu kabullenmek istemedim. Çocuk aklımın erdiği kadar da olsa...
Sen kız çocuğusun bunu böyle, şunu şöyle yapmalısın nasihatları bitmek tükenmek bilmedi hiç bir zaman. Biteceğe de benzemiyordu. Öfkeleniyordum, ama çok öfkeleniyordum. Aksini yapmak için elimden geleni yapmaya çalışıyordum.
İşte böylesi bir Newroz günüydü. Yine kız çocukları gece dışarı çıkmamalı, otur oturduğun yerde nasihatlerinin başımı ağrıttığı bir anda, alıp başımı çıktım gecenin bir yarısı sokaklara... Sokaklar alev alev yanıyordu. Havada isyan kokusu, havada direniş kokusuydu genzime dolan. Newroz'du. Ve bugünde isyan, direniş, umut vardı. İsyan depreştikçe depreşiyordu içimde bir yerlerde. Bir taraftan Kürt halkına yapılan zulme, bir taraftan da adını bile koyamadığım kız çocuklarına biçilen misyona öfkeli dolanıp duruyordum sokaklarda. Tepkiliydim, öfkeliydim ama nedenini bilmeden. Öfkeyle hop oturuyor, hop kalkıyordum. Bir şeyler yapmak istiyorum, ama ne yapacağımı da bilmiyordum. Yine de içimi rahatlatan, beni ben yapan bir gün olduğunu anımsıyorum Newroz'un. Bugün hala aynı duyguyu yıllar geçtikten sonra yetişkin biri olarak aynı heyecan ve coşkuyla yaşıyorum. Artık bir yetişkin olarak ve en önemlisi de bir devrimci olarak daha yoğunluklu yaşıyorum bugünü. Adın da ateş, adında direniş var Newroz'un. Her türden haksızlığa isyan. Her türden tahakkümcü anlayışa isyan var bugünde...
Sonunda güçte olsa kendimi boş bir arazide çaldığımız araba lastiklerinin içinde buldum bir anda. Sevinçten delirircesine mutlu olduğum ateşin aydınlığında bulmuştum kendimi. Mutluydum ama çok mutlu. Coşkumun, sevincimin sebebini biliyordum. Ancak öfkemin, isyanımın sebebi neydi tam olarak isimlendiremiyordum. Çocuktum, çocuk aklımla akıl erdiremiyordum. Adını koyamadığım çelişkilerimin ön sancısıydı o vakit yaşadığım. Tanımını koyamadığım düşüncelerimin henüz kıyıya vurmadığı bir yaştaydım belkide. Ancak hem Newroz ateşini düşmana inat yaktığımız için, hem de sen kızsın erkek çocuklarla gece dışarı çıkıp gezemezsin söylemlerini boşa çıkarmanın mutluluğuydu ruhumu saran. Garipti çok garip. Sorguluyordum çocuk aklımla bir çok şeyi. Erkekler neden her istediğini yapabiliyordu, peki ben neden yapamıyordum. Benim onlardan eksik olan yanım neydi? Aramızdaki fark neydi? Yada var mıydı? Yada kanıksatılmak mı istenmişti?
Büyüdüm ve elbette şimdilerde gereğinden fazla anlam veriyorum. Veriyorum ki ,özgürlük dağlarında bir özgürlük savaşçısı gerillayım. O günden bugüne neler gördük, neler okuduk, neler yaşadık. Çocukken zordu bu çelişkiler... Aklımız ermiyordu. Toplumun tüm hücrelerine nüfus eden erkek akıl, iktidarcı zihniyet vurdukça vurmak istiyordu önce kadını, sonra toplumun tüm kesimlerini. Ancak büyüdük, büyüdükçe anlam verdik. Çelişkilerimiz arayışlarımıza kapı araladı. Arayışlarımız geliştikçe sorguladık, sorguladıkça yanıtları aramanın gerekliliğini daha bir yakıcı hissettik. İşte bende milyonlarca çocuk ve en önemlisi de kız çocuğu olarak yaşadığım bu çelişkilerin dehlizlerinde aradım kendi aidiyet kimliğimi... Bazen ulusal kimliğimi, bazen kadınlık kimliğimi, bazen de insanlık kimliğimi. Ama en çok acıtan ve de en çok yüreğime dokunanıydı çocukluk yıllarımı dolu dolu yaşayamamak. Kendi toprağımda, kendi memleketimde, kendi ana dilimle... Ağır ve zalimce olan...
Onlarca sayısız kahraman bu topraklarda yaşadılar, bu sancılı ve zorlu demleri... Onlarcası bu çelişkilerle büyüdü ve sonra yürüdüler dağlara, özgürlük saflarına... Kürt halkına yapılan bu zulmü, bu sömürüyü, bu tahakkümü kabul etmediler. Newroz ateşinde kutsadılar bedenlerini. Özgür yaşama olan tutkularıyla kucakladılar Newroz ateşini, ve tüm ateşleri... Kürt çocuklarının bu özlemlerine kapıları sonuna dek aralamak için...
Tarihten bugüne Newroz ateşini sürekli diri tutabilmek için sayısız yiğit Kürt çocukları özgürlük mücadelesine adadılar kendilerini. Hepside mertçe, yüreklice, cesaretlice yüreğini ortaya koydular. Bu yürekle sahip çıktılar özgürlük ateşine... Mazlumların ateşini gürleştirdikçe gürleştirdiler. Özgür kimliği yaşatmak uğruna mücadeleye gönül verdiler. Zekiyeler, Rahşanlar, Ronahiler, Berivanlar kendi bedenlerini ateş topu yapıp düşmanın yüreğine korkuyu saldılar.
Tarihte bilindiği üzere Kürtlerin diriliş destanı Demirci Kawa efsanesidir. Demirci Kawa efsanesi köleciliğe, zulme karşı direnişçiliğin sembolüdür. Demirci Kawa'nın isyanı, zalim hükümdara karşı isyan savaşıdır, başkaldırıdır. Dolayısıyla dün olduğu gibi bu günde zalimlere, egemenlere, iktidar odaklı güçlere isyan vardır Newroz'da. Her 21 Mart'ta ateşler yakılarak karşı konulur bu zulme. Kürt halkı tarihte olduğu gibi bugünde Demirci Kawa’nın çekiciyle paramparça ettiği tahakkümcü zihniyeti, düşünceyi hiç bir zamanda kabul etmedi. Etmeyecektir de. Geçmişte nasıl boyun eğmediyse bugünde boyun eğmeyecek kadar onurlu ve direngen bir halk olmaya yeminlidir her zaman.
Bu coğrafyanın çocukları olarak, ateşle kutsandık. Uçsuz bucaksız dağlarda sevdik, sevildik. Yaşadık, yaşattık. Dağların sert, soğuk, erişilmez doruklarında ateşle ısındık. Ateşle yıkandık. Dağ yaşamını, dağları kendimizden bir parça bildik. İşte o nedenle bugün Kürt özgürlük savaşçıları olarak dağlara bir kez daha sığındık. Dağları Kürtlerin en kadim dostu bildik. Kürt halkı olarak binlerce yıl dağlarda özgür yaşadık. Bundandır, bugün yine dağları mesken eyledik.Özgürlüğümüze vurulan bu tahakkümcü zihniyetin zincirlerini bir kez daha kırmak için. Bir kez daha ezmek için.
Bu dağlara sığınmış, bu dağları kadim dost olarak görmüş bir hareket olarak, PKK hareketi de yeniden doğuşun, dirilişin semboldür aynı biçimde. Mazlum Doğan, Amed zindanlarında Dehaklara karşı isyan ateşini yükselterek Demirci Kawadan teslim aldı bu ateşi. Ve sonra Zekiyeler, Semalar nice yiğit kahramanlar bu ateşi ölümsüzleştirdiler.
Kürdistan’da bir gelenektir ateş. Zerdüşten, Kawa'dan, Mazlumlardan kalan bir gelenek. Direş geleneği olan. Kürt halkı ateşin tarihiyle var oldu bu topraklarda. Ateşle kutsandı. Ateşle sınandı. Dolayısıyla Newroz, özgür yaşam iradesini kırmak isteyenlere bilenmiş bir yürek, sınanmış bir ateştir. Newroz şehitlere bağlılık, onların izinde yol almaktır. Çelik kadar güçlü yüreğe sahip bir hareketin savaşçıları olarak Newroz ateşini, dört parça Kürdistan başta olmak üzere dünyanın her yerinde yükseltiyoruz. Bu direniş geleneğini yaşatıyoruz. Kanımızın son damlasına kadar da ateşin kutsallığıyla direnecek kadar güçlü ve onurlu bir hareketiz biz.
Newroz, özgür kimlik arayışına süreklilik katan eylemdir Kürt halkı ve Kürdistanlılar için. Bu yüzden Önderliğimizin de ifade ettiği gibi "ey yaşam ya seni özgür yaşayacağız, yada hiç yaşanmamış sayacağız." Yaşayacaksak özgür yaşayacak ve bu ilkenin gereğince gerekirse bir kez değil, onlarca kez bedenimizi ateş topu yapacağız. Biliyoruz ki, özgür yaşamın tek ilkesi onurlu yaşamaktır. Bu ilkenin gereği olarak, her zamankinden daha fazla bu ilkeye göre yaşamak gerektiği açıktır. Onlarca şehit kahraman yoldaşlarımızın direnişleri bize bunu öğretti ve de yaşattı. Bedenini hiç ama hiç tereddüt etmeden ateşe veren yiğitler özgürlük değerlerine sahip çıkmak için ölüme alay edercesine yürüdüler. Kürt özgürlük mücadelesi şehitleri anlamlı yaşamın vazgeçilmez ilkesi olan özgürlük için kuşandılar ateşten gömleklerini. Bize düşen hakikatsa bu ilkenin vazgeçilmezliğini her an anımsamak ve anımsatabilmektir her dem.
Arya Andok
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1.13 Mart günü saat 09.00 - 11.00 arasında Gerilla güçlerimiz Amed - Bingöl yolu arasındaki yolu kapatmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 14 Mart günü saat 11.40'tan öğleden sonra saat 13.30'a kadar TC ordusu savaş uçakları, Medya Savunma alanlarımızdan Kandil bölgesi üzerinde dolaşmıştır.
Basına ve Kamuoyuna!
1. 14 Mart günü(bugün) saat 03.30 - 06.30 arasında TC ordusu savaş uçakları Medya Savunma alanlarımızdan Kandil bölgesi sınırları içerisinde bulunan Bukriskan, Lewcê, Ebabekir ve Siyes köyleri ve çevresi, saat 04.45 - 05.30 arasında Garê alanın bağlı Meyrokê mıntıkasında bulunan Kîlîsê ve Artuşê köyü çevresini bombalamıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 12 Mart günü saat 15.30'da Medya Savunma alanlarımızdan Heftanin alanı sınır hattında bulunan Şehit Kendal alanında konumlanan TC askerlerine yönelik 2 ayrı koldan Gerilla güçlerimiz tarafından bir eylem gerçekleştirilmiş ve 2 asker öldürülmüştür.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 10 Mart günü saat 15.00 - 16.00 arasında Hakkari'nin Şemzinan alanında bulunan Xapuşkê alanında konumlanan TC ordusu; Govendê alanını obüs ve havanlarla bombalarken; Kobra tipi helikopterler ise Govendê ve Xapuşkê alanı çevresini vurmuştur.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 7 Mart günü saat 22.00'de bir Gerilla birimimiz Batman merkezde bulunan 10 Nisan Polis karakolu nöbet kulübesine yönelik B7 roketatar silahı ve ferdi silahlarla bir eylem gerçekleştirmiştir. Bu eylemde ölü ve yaralı asker sayısı netleştirilememiştir.
- Ayrıntılar
Her gerillanın özgürlük dağlarına katılım hikâyesi farklıdır. Her birinin aklına, yüreğine sığamayacak hayalleri, düşünceleri vardır. İşte bu hayal ve düşüncelerdir özgür Kürdistan dağlarını çekim merkezi yapan. İliklerine kadar sömürülen, özgürlüğe susamış bir halkın evlatları olarak, her birimizi dağlara çeken ortak noktamız, özgür yaşam arzusudur.
Düşünce ve hayallerimizin ittifakı sonucunda çıktığımız bu yolculuk, kimine göre sıradan, kimine göre aklını yitirmişlerin baş koyduğu yol, ya da sıra dışı, gizemli ve her yüreğin cesaret gösteremeyeceği bir yol. Ama biliyoruz bizler, tarihe iz bırakan ve bırakacak yolcularız. Umut yüklü yüreklerimizle, özgür yaşama sevdamızın savaşçılarıyız.
Her birimizin birde hikâyeleri vardır. PKK, Önderlikle buluşan yaşamlarımız, dağlara ayak bastığımız ilk günden son anımıza kadar birer hikâye, roman destan olur. İşte buda benim dağlarla ilk buluşma hikâyemdir.
Katılmadan önce benim için gerçekleşmesi imkânsız olan özgürlük dağlarında iki yılımı geride bırakırken, yeni yaşamın kokusunu taşıyan bu baharla yine dağlara yürüyen ilk adımlarımı ve ardımda bıraktıklarımla son vedayı hatırladım.
Parıltılı ışıklarıyla göz kırpan güneş, ağaçların patlayan tomurcukları, gün yüzene çıkmanın sevinciyle yeşeren otlar ve canlılık kokan hava adeta baharı müjdeler gibiydi. Takvimler baharın ilk ayı, 13 Mart 2014'ü gösteriyordu. On kişilik arkadaş grubuyla beraber bir öğrenci evindeyiz. Akşam yemekleri yeniliyor, sohbetler ediliyor ve ardından şarkılar söyleniliyor. Ben ve Azad yoldaş arkadaşları gözlemliyoruz. İçeride sigara dumanın havasına birde ayrılık havası karışıyor. Ben ve Azad yoldaş, arkadaşları bir daha görememe düşüncesiyle her sözlerini, mimik hareketlerini izliyor, taze kalacak bir anı olarak hafızamıza, yüreğimizin sol yanına yerleştiriyoruz. Biraz da hüzün hakim bizde. Bizler özgürlük yolculuğuna çıkarken, arkadaşlarımızın ardımızda kalmasının verdiği hüzünle iç çekiyor, sonra gizliden birbirimizle bakışıp; "kendi kararları, yapacak bir şey yok" diyerek susuyor, onları izlemeye devam ediyoruz. Odada bulunan birçok arkadaşın saatler sonra yolculuğumuzdan haberlerinin olması sonucu ortamı buruk, gizlice odalarda dökülen gözyaşlarından şişen gözler ve hüzünlü bakışlar sarıyor. Anlam veremiyorum bu hüzne. Belki de ardımızda kalmanın hüznüdür bu. Evet, kesinlikle öyle olmalı. Anlayacağınız bizler onları bırakmanın, onlar da ardımızda kalmanın hüznünü yaşıyor.
Her gerilla adayına moral yapılmaz ama bizler şanslı adaylardık. Büyük bir moralle uğurlananlardık. Ne yalan söyleyeyim bizde böyle bir ortam ve uğurlama beklemiyorduk. Ş. Şoreş (Mustafa Kızılkaya) 'in bizlere sürprizi oldu. O gece herkes hünerlerini sergiledi. Saatlerce süren moralden sonra veda zamanı beklenmedik bir anda, tak yerleşiverdi odaya ve ortamın dakikalar öncesindeki havasını silip süpürdü. Ben ve Azad yoldaş, içimize sığmayan heyecanla arkadaşlardan teker teker hatır isterken, kulaklarına; "gözlerimizi yollarda bırakmayın ha, hemen gelin" demeyi de unutmuyoruz. Gerçektende gözlerimizi yollarda bırakmayarak içlerinde Ş. Şoreş'in de olduğu 13 kişilik bir gurupla baharın son ayında dağın yolunu tuttular.
Bir sabah vakti o kapıdan bir daha girmemek üzere tüm arkadaşlarımızı geride bırakarak Azad arkadaşla ıssız ve sessiz sokakta yürümeye başladık. Bu gerillaya, özgürlük dağlarına yürüyen adımlardı. İçim buruk, arkama bakmadan yürüyorum. Arkama bakarsam, sanki hayallerime kavuşamayacakmışım hissi gelişiyor yüreğimde, fikrimde. O yüzden yol boyunca sadece sol tarafımda doğum günü sürprizini çaktırmamak için bin takla attığım ve kandırdığım, yani bir taşla iki kuş vurduğum ve dağlara getirdiğim Azad arkadaşla konuşuyorum. Azad yoldaşın beni doğum günümde kandırdın espirisi, yolculuğumuza komik bir boyut kazandırdı. Seçili sözcükler çıkıyor ağzımızdan. Tam anlamıyla konuşamıyoruz. Birazda korku var bizde. Sanki birileri bizleri bu yoldan döndürmek için peşimize takılmış. Bizleri yolumuzdan alıkoyacaklar gibi tuhaf bir duyguyla, dört gözle etrafımızı gözlüyoruz.
Hiçbir eksiklik yaşanmadan ilk noktamıza varıyoruz. Birkaç gün beklediğimiz noktadan nihayet beş kişilik bir arkadaş gurubuyla yola çıkıyoruz. Hiç birimiz bir birini tanımıyor. Ama hepimiz sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi sıcak sohbetler geliştiriyoruz. Gerillanın yoldaşlığı bu olsa gerek.
Her şey gizli yapılıyor. Örgütlü mü desem? Evet, bu daha iyi olur. Olan bitenden habersiziz. Sadece arkadaşların gelip bizleri alacağını biliyoruz. Ama kim bu arkadaşlar, nereden alacaklar ve nereye gideceğimiz hakkında bir bilgimiz yok. Karanlığın çöktüğü bir saatte karşıdan birileri geliyor. Arabanın arkasından net göremiyoruz kimler olduğunu. Camdan iyice bakınca, karşıdan gelenlerin gerilla olduğunu anlıyoruz. İçerisinde bulunduğumuz arabanın kapısı kapalı olduğu için dışarı çıkamıyoruz. O an ki ruh halimizi, ağzımızdan çıkan sözcükleri söylemek… Bende kalsın komik duruma düşeceğim. Kapıyı tekmeliyoruz ve; “açın bizde gerillaları görmek istiyoruz” diyoruz. Heyecandan ikimizde bayılmak üzereyiz. İlk defa gerilla görmek, yaşamımız boyunca kurduğumuz bir hayal… Gerçekleşen bir hayal… O an dağlara, gerillaya geldiğimize inanamıyoruz. Bizler kapıyı tekmelerken, bağırıp çağırırken birden kapı açılıyor.
Oda ne!
Karşımda bir gerilla. Karşımda gördüğüm gerillanın gerçek olduğuna inanmamış olsam gerek istem dışı; "Aaaaaa siz gerçek misiniz?" sözcükleri dökülüyor dudaklarımdan. Bir kaç dakika sonra adının Hebun olduğunu öğrendiğim gerilla, sakin bir şekilde gülerek; "İn in, gerçeğiz biz" diyor. Biz arabadan iniyor ve üç gerilla arkadaşla kucaklaşıyoruz. Gerilla Egit, Hebun ve Özgür sıcak bir gülümsemeyle; "hoş geldiniz" diyorlar.
Hoş geldin sözü kulağıma hiç bu kadar anlamlı ve güzel gelmemişti. Hoş geldiğimiz, yıllardır özlemini çektiğimiz dağlardı. İnanamıyorduk ama gerçekten de bir bahar günü dağlardaydık. Özlemini duyduğumuz gerilladaydık ve artık gerillaydık. Ülkemizin, halkımızın özgürlük umudu olan gerillaydık. Partimizin, önderliğimizin fedai militanıydık.
İlk Newroz'u kutladığımız dağlarda H Cuma'nın neden "dağlarda Newroz bir başka kutlanılır" dediğini daha iyi anlıyorduk. Hele birde baharda gerillaysan o zaman şansına söyleyecek laf yok. Evet, bizler şanslıydık ve bahar gerillalarıydık. Canlılığın, yeni yaşamın getirdiği baharla, bizlerde gerillayla birleşerek yeni bir yaşama kavuşup can bulduk.
Şimdi bu bahar, özgür dağlara gelen gerillalar olacak elbet. Gerillayı ilk gördüğüm heyecanla, dağlara ilk ayak bastığım coşku ve yoldaşlarımın hoş geldiniz cümlesinin tılsımıyla, baharı ilk defa dağlarda geçirecek olan tüm gerillalara ben de "hoş geldiniz" diyorum.
Rengîn Amargî
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Kürdistan’da sürdürdüğü kirli savaşı her gün daha vahşi boyutlarda sürdüren Türk devleti ve ordusu askeri başarısızlıkları örtbas etmek için yoğun bir biçimde hava saldırıları düzenlemektedir.
- Ayrıntılar