Halkımıza ve Kamuıyuna!
1.20 Mayıs günü sabah saatlerinden başlamak üzere akşam saatlerine kadar aralıksız olarak Hakkari'nin Şemdinli ilçesine bağlı Rubarok alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından 2 skorsky tipi helikopter ve 30 adet sivil otobüsle asker ve mühimmat sevkiyatı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 17 Mayıs günü Ağrı’nın Çemçe alanına bağlı Madur ve Kösedağı Alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Bahçecik ve Çiçekli Köyleri ile Şahyolu’ndan Kösedağ’a kadar olan alanı kapsayan operasyon aynı gün akşam saatlerinde sonuçsuz geri çekilmiştir.
- Ayrıntılar
Üniversiteler kontrgerilla karargahlarına dönüştürüldü. Üniversiteleri bu hale getiren Yeşil Türk Irkçısı AKP ile AKP’nin ideolojik cemaati Fetullahçı Cemaattir. YÖK, AKP ile Fetullahçı Cemaati’n eline geçmiş durumda. AKP ve Fetullahçı Cemaat, YÖK vasıtasıyla üniversitelere isted
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1.17 Mayıs günü saat 13:00 sularında Bitlis’in Tatvan ilçesine bağlı Onax köyü kırsalında operasyon halinde bulunan TC ordusuna bağlı askerlerle gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
17 Mayıs günü Şırnak’ın Cudi alanına bağlılı Girê Hirmo’nun Dergulê çevresi, Şax ve Kêrê alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır.
Kürtler bundan sonra eskiden davrandığı gibi davransalar, birçok saldırıya maruz kalacaklar. Kürtlerin demokratik özgürlük arayışları anayasa değişikliği ile provoke edilmek isteniyor. Türkiye Kürtlerle yürüttüğü savaştan dolayı bugünkü sancıları yaşamasına rağmen, hiçbir şey olmamış gibi anayasa değişikliğinde Kürtlere yer vermedi.
Anayasa Kürdistan da uygulanıyor. Devlet Kürdistan da vardır. Asker Kürdistan da vardır. Türkiye sakinlerinin bu anayasa ve ordudan şikayetleri hiç olmadı. Milliyetçiliğin Kürdistan için anlamı vardır. Faşizmin Kürdistan için anlamı vardır. Bunlar Kürtlere karşı oluşturulan ve uygulanan savaş yöntemleridir. Dolayısıyla, Türkiye değişecekse Kürtler için değişiyor.
- Ayrıntılar
Rêber APO
Tüm şehit anne ve babaları!
Tüm şehitlerin yoldaşları!
Tarihimizde şimdiye kadar ülke içinde ve ülke dışında birçok şehit verdik. Halkımız şehitlerin halkıdır. Onların açışı budur. Biz bu acının üstünde büyüdük.. Bizim halkımız kadar şehit veren hiçbir halk olmamasına rağmen, halkımız bunun karşılığını alamamıştır. Bu, halkımızın acısını daha da arttırmaktadır. Burada biz böyle bir şehitliği yapacak kadar şehit vermeyi istemezdik. Bu yeri dışarıda yapmayı hiç mi hiç istemezdik. Amacımız buydu. Fakat gerçek olan, mücadelenin bizden, içte de dışta da şehit istediğidir. Eğer biz burada bu kadar şehidimizi vermeseydik, bunca işi de yapamazdık. Bu şehitlerimiz, her şeyden önce bizim dost halklarla bağlarımızın kurulmasını, birlik ve dayanışmanın gelişmesini sağladılar. Bizim ismimizi dost halklara duyurdular. Bunun için, buradaki şehitlerimiz en değerli şehitlerimizdirler.
Ülkede düşman, şehitlerimizi yıkamadan, kefensiz toprağa gömüyor. Düşman korktuğu için bunu yapıyor. Bu düşmanın korkusudur. Bizim şehitlerimizden, ölülerimizden bile bu derece korkuyor. Bu, şehitlerimizin büyüklüğünü gösteriyor.
En zor olay insanın şehit vermesidir ve biz bunu yaptık, ilk şehidimizi verdiğimiz zamanı iyi hatırlıyorum. Haki'yi şehit verdiğimiz zaman sanki dünya başımıza yıkıldı. Sanki gök üstümüzde ters döndü. Tabii ki mesele, hazır olmadığımız bir anda bir arkadaşın aramızdan ayrılması değildi. Mesele; dökülen kana nasıl sahip çıkılacak? İlk atılan adımlar devam ettirilecek mi, ettirilmeyecek mi? Oluşturduğu birlik yürüyecek mi, yürümeyecek mi? Yıkılacak mısın, yıkılmayacak mısın? Eğer sen, burada kendi şehitlerinin kanı üzerinde durmazsan, onların kanına sahip çıkmazsan, ondan sonra nefes bile alamazsın. Düşman da, üzerimize geldiği ve ilk yoldaşlarımızı böyle şehit ettiği zaman istedi ki, biz böyle yapalım ve kendimizi uzaklaştıralım, pişman olalım ve eski yaşamımıza dönelim. Amacı buydu. Biz bunu başlangıçta fark ettik. Arkada devlet ve her yönüyle üzerimize geliyor. O halde, biz de kan üzerinde yürüyeceğiz. Mücadelemizi daha da yayacağız, genişleteceğiz, bir adım daha ileriye atacağız. Bunun dışında şehitlerin anısına sahip çıkamazdık ve biz öyle yaptık. Orada insan tek bir şey söyleyebilirdir. İlk şehidimizin anısına bağlılığın bir gereği olarak dedik ki, "PKK'yi kuracağız, ilan edeceğiz. Ne kadar yetersizliklerimiz de olsa, ne kadar hazır da olmasak, partiyi, Partiya Karkeren Kürdistan'ı ilan edeceğiz." Onların anısına sahip çıkmak, ancak PKK'yi ilan etmekle mümkündü. Başka türlü anıya sahip çıkılamazdı ve öyle de yaptık.
Şimdiye kadar ispatlanan ne oldu? Kendi şehitlerinin anısına yerinde ve zamanında mücadeleyi yükselten, anılarına anında sahip çıkan, büyük bir davanın sahibi, yürütücüsü olur. Onlar büyük bir yaşam, halkın tümünün yaşamı olurlar. İnsan kendi tarihi üzerinde bir kez daha durduğunda, yine parti tarihi üzerinde durduğunda rahatlıkla diyebilir ki, bu tarih şehitlerin tarihidir. Hepimizi bırakalım, bu tarihi kendi kanlarıyla yazanlar şehitlerin kendileridir.
PKK'yi ilan ettik. Şehit Mazlum'u andık; ülkeye erken dönüşü gerçekleştirdik. Şehit Mahsum Korkmaz'ı andık; eskiden ülkede on kişi barınamıyordu; dedik ki, silahlı 50 kişi, 100 kişi gece-gündüz kalacağız ve kesinlikle çıkmayacağız. Önümüzdeki yıllarda, onların anısına amacımıza ulaşacağız diyorum. Agit'in anısının gereklerini, gücü on misline ulaştırarak yerine getireceğiz dedik. Gerilla oluştu, O'na sahiplik ettik. Şehit düşenler bunu yerine getirdiler.
Gece-gündüz demeden mücadelemizi güçlendireceğiz dedik. Mademki hedef budur, ne kadar yokluk olursa olsun biz yine de var edeceğiz. Biz öyle yaptık. Birçoğu böyle değil. Bizim önderliğimiz zaten siyasi olarak güçlüdür. Bunu biz mi yarattık? Hayır, her şeyden önce şehitlerin yaşamı, bizim için bir emirdir. Biz onların emirleri doğrultusunda yürüdük. Ben kendim mücadeleyi bu aşamaya vardırdım. Bu neyi ispatlıyor? En büyük kuvvet şehitlerdir. Benim şehitlere olan bağlılığım, ortaya çıkardığım mücadele ve yürüttüğüm iştir. Her şeyden önce neden budur diyorum? İnsan kendi yoldaşının kanını unutamaz. Unutmak, insanın yanlışlıklara girmesidir, erken düşmesidir, erken şehit olmasıdır. Şehitlerin istediği yaşam nedir? Erken düşmeyeceksin, çok gelişeceksin, gün be gün düşmanı vuracaksın, ondan alan kurtaracaksın. Şehitlere bağlılık gerçekten budur. Onlar ne diyor. "Biz mücadeleyi belli bir aşamaya kadar getirdik, bundan sonra siz devam ettireceksiniz, erken şehit düşmeyin." Şehitler bize şunu emrediyorlar: "Daha erken yürüyün, yanlışlıklara, eksikliklere az düşün. Bizi düşüren eksiklikler farklıydı ama düşürdüler, siz düşmeyin. Bizim dönemimiz dardı, olanaklar da azdı. Bundan sonra imkanlarımız çoktur. Bizim kamınız üzerinde imkanlar çoğalmıştır. Biz kan verdik size, siz üzerinde yürüyün" diyorlar. Bu ne anlama gelir? Bu, onların emirleri, manevi komutanlıkları altında yürünmesi anlamına gelir. O arkadaşlar ki, her biri birer kahraman. Onları kelimelerle ifade etmek olanaksızdır. Onları erken unutmak, onlar için "gittiler" demek hakarettir, büyük bir hakarettir. Şehitler karşısında içine girilebilecek en büyük namussuzluktur. Her bir arkadaşımız şehit düştüğünde, yaşamla ölüm iç içe gelip eşitleniyor bizde. PKK'nin yaşamında biz bir şey çıkardık ortaya; ölü kimdir, yaşayan kimdir? Her şeyden önce, kalan arkadaşlar ve tüm Kürdistan halkı, onların amaç ve arzularını yerine getirmezlerse, onların yaşam hakları yoktur. Benim yeminim böyledir. Öleni erken unutuyorlardı, kalanlar da zaten kendilerini ölümden çok uzak tutuyorlardı. Fakat bir aldatmacaydı. Kendi mücadelemizle bu gerçeği ortaya çıkardık. Bizim mücadelemizde ne ölüm öyle ölümdür, ne de yaşam öyle yaşamdır. Ne biz öyle yaşamı kabul ederiz, ne de öyle ölümü kabul ederiz. Biz bunu ortadan kaldırdık. Bir yerde biz, ölümü ortadan kaldırdık. O sahte yaşamı ortadan kaldırdık.
Söylemek istediğim; mücadelemizin bu düzeye ulaşmasının, halk ayaklanmamızın bugün bu aşamaya ulaşmasının, şehitlerin kanı temelinde gerçekleştiğidir. Bu önderlik, şehitlerin kanı pahasına oluşmuştur. Halkların davaları üzerine insan yalan söylememelidir. Tüm bu gelişmeler, kanların dökenlerin emeklerine bağlıdır. İnsan bunu unutmamalıdır. Şimdiye kadar hep başkaları için kan döküldü. Birileri geçenlerde şöyle bir şey söylüyordu; "Kürt insanı başka halkın askeri olunca utanıyor." Tabii, doğrudur. Biz şimdiye kadar başkalarının askeriydik. Döktüğümüz kan, bizim için değildi. Bizim döktüğümüz kan kötülüğümüz içindi. Fakat PKK şehitlerinin döktüğü kan bizim içindi; onlar bizim şehitlerimizdir. Bir kabile, aşiret veya bir ailenin şehitleri değildirler. Yüzde yüz Kürdistan halkının şehitleridirler. Ne kadar halk şehitleri olmuşlarsa, o kadar da dönemin şehitleri olmuşlardır.
Burada onların eksikliği nedir? Gençtiler, insan o eksiklikleri ortadan kaldırabilmelidir. Bundan böyle tüm arkadaşlar ve dostlar, şehitlere yetersiz yaklaşımı ortadan kaldıracaklar. Şehitlere yaraşır tarzda işlerini yürütecekler, az hata yapacaklar. Şehitlerin içine düştükleri hataları ortadan kaldıracaklar. Büyük şehidimiz Mehmet Hayri, "Ben devrime borçluyum, mezar taşıma bunu yazın" diyordu. Bu çok doğru bir sözdür. Hepimizin borcu var. Ve şimdi, borçlu gitmememiz için, bir fırsat, bir imkan var elimizde. Ben kendi üzerimde duruyorum. Borcum var mıdır diye her gün kendime soruyorum ve diyorum ki, ben bir şeyler vermişim. Belki henüz küçük borçlarım olabilir, ama en büyük borcumu ödediğimi sanıyorum, Benden daha çok sizin borçlarınız var. Bu borçları nasıl ödeyeceksiniz? Mücadelede az hata yaparak ödeyeceksiniz. Eğer kanınızı erken dökerseniz, ödeyemezsiniz.
Şimdi kendimiz için bir yaşam yarattık. Ölümü kaldırdık ortadan, ölümsüzlüğü yarattık. Kürt halkı için bu zorunluydu ve lazımdı. Bundan böyle de kötü ölümden kendinizi kurtarın, şerefli yolda, şehitlerin yolunda yürüyün, ama güçlü yürüyün. Böyle yaparsanız, bir günlük ömür yeter size. Biz bu yaşamı kabul ediyoruz; bu şerefli bir yaşamdır, insan bu yaşamı kabul eder. Bunun dışındaki bir yaşam haramdır. Şehitler için ettiğimiz yeminin gereklerini yerine getirmek için, onların yaşamlarını Kürdistan'a değil, gücümüz yettiğince dünyaya mal edeceğiz. Bizim şehitlere verdiğimiz söz budur.
İşte bu temeller üstünde Kürdistan'da yeni bir yaşam doğacak. Yeni özgür toplumda her biri bir gül gibi, hani derler ya "Muhammed gülü" gibi dipdiri yaşayacak, kıpkızıl bir gül gibi her biri toplumun bir köşesini süsleyecek. Onlar özgür Kürdistan'ın, vatanın çiçekleridirler. Şimdiye kadar, inanıyorum ki, ben şehitlerin yolunda yürümüşüm, PKK'yi şehitlerin yolundan yürütmüşüm. Bugün Kürt halkını da şehitlerin yolunda ayağa kaldırdık. Bundan sonra, bu kadar şehit için diyorum ki, PKK'de geçmişten daha fazla şehitlere yoldaşlık yapacağız. Halk ayaklanmalarıyla şehitlerin yaşamını sürdüreceğiz.
Her zaman söylüyorum: PKK şehitleri ölümsüzdür! Doğru yaşam şehitlerin kendileridir.
26 Mart 1990 Tarihli PKK Ortadoğu Şehitliği'nin açılış töreninde yapılan konuşmadan derlenmiştir...- Ayrıntılar
Mayıs ay’ı gerilla için her zaman zorlukları olan bir ay. Mayıs ay’ı her zaman coşkunlukların ve taşkınları bol olan bir ay. Gerilla için hareketliğin ve eylemliğin zirvede yaşandığı bir ay. Kış uykusunun etkilerini tümden yitirdiği ay. Canlanmanın cana can katmanın ay’ı, Mayıs.
Evet, gerilla için Mayıs bir başkadır. Başkadır Kürdistan’da Mayıs ayı ve onu dağların zirvelerinde yaşayanların duyguları.
Mayıs ayı dünya devrimler tarihinde de özgünlüğü olan bir ay. Türkiye devrim tarihinin de önemli bir ayı. Türkiye devrimcilerinin darağaçlarında ve faşizmin kışlalarında katledildiğinin de ismidir Mayıs ayı. Yani Denizlerin, Hüseyinlerin, Yusufların ve İbrahim Kaypakayaların ve de Sinan Cemgillerin şehitler kervanına katılarak hepimize ışık olan ayın da adıdır, Mayıs. Arap devrimcilerinin Osmanlı sultasına karşı direnişlerini kırmak için 6 Mayıs’ta katledilişlerinin de ayıdır, Mayıs. Kürdistan devrimcilerinin direniş sembolü olan Haki Karerlerin, Mehmet Karasungurların, Dörtler diye bilinen Ferhat Kurtayların, Mahmut Zenginlerin, Eşref Aynıkların, Nemci Önerlerin, Mizginlerin, Mervanların, Leyla Kasımların, Halil Çavgunların ve nice direniş abidesinin şahadete kavuştuğu aydır yine Mayıs.
Evet, Mayıs ayı direnişle şahadetin iç içe örüldüğü bir ay. İşgalciler, sömürgeciler, cümle cemaat iblisler direnişin umudunu söndürmek için harekete geçerlerken devrimciler, sosyalistler, hümanistler ve insan sevgisiyle geleceğin aydın yarınları için bezenenlerde yeni günleri yaratmak için harekete geçerler. Ve bunun içindir ki Mayıs ayı insanlıkla karanlığın karşı karşıya geldiği bir ay oluyor. Ve öyle görülüyor ki bu işgal, sömürü, haksızlık, eşitsizlik, adaletsizlik var oldukça da devam edecektir.
Ve yeniden bir şehitler gününü anıyoruz. Şehitler gününü anarken onlara nasıl layık olunur sorusunu her gerilla kendine soruyor. Ve bu sorgulamanın bir sonucu olarak iradeler yeniden bileniyor. Kılıçlar bu bilinmeyle birlikte yeniden kuşanıyor. Yeniden şehitlerle bir olunur, onların izinden yürüyenler olarak, yeniden umutlanır ve umutların sönmemesi için yollara yeniden düşülür.
İşte artık yeni bir Mayıs ayını yaşarken yolların nasıl daha iyi kat edileceğinin soruları bizi yeniden sarıyor. Denizleri düşünmek, İbrahimlere yoldaş olmak, Sinanların Nurhaklarına tırmanmak derken Hakilerin iyi bir takipçisi olmak ve de dörtlerin ateşinde yeniden yanmak için yollara gözümüzü dikiyoruz. Bu öyle sıradan bir göz dikme olamaz bizim için. Bizler gözlerimizi yollara dikmişsek orada artık keskin bir karar vardır, orada artık kesinleşmiş bir baş koyuş ve kelleyi serme vardır.
Ve işte yine böyle umut ile karanlığın at başı yaraşacağı bir Mayıs ayını yaşıyoruz. Emperyalistler, işgalciler, sömürgeciler özcesi cümle kan emmiciler umuda kurşun sıkmak için darağaçlarıyla bizleri tehdit ediyorlar.
Umudumuzu kurutmak ve esir almak için çocuklarımıza küçük yaşlarına rağmen tecavüzlerle bizi tehdit ediyorlar.
Umudumuzu esir almak için bize savunma alanlarımıza bomba yağdırmakla tehdit ediyorlar.
Umudumuzu karartmak için adeta faşizan bir saldırıyla her yerde Kürt gençlerine ve demokrat aydın gençlere linçlerle yöneliyorlar.
Umudumuzu yüreğimizde söküp almak için topluca ittifaklar oluşturarak, toplu katliam tehditleri savurarak bizi tutsak almaya çalışıyorlar.
Ama unutuyorlar ki biz Mayıs ayını yaşıyoruz. Biz Deniz’i yaşıyoruz. Hüseyin’i, Yusuf’u, İbrahim’i, Sinan’ı ve tabii ki Haki’yi, Ferhat’ı, Ozan Mizgin’i, Leyla Kasım’ı ve nice ölüm perdesini yırtan direnişçi PKK militanı yaşıyoruz. Özcesi biz işgal ve sömürüye karşı kafa tutmuş her devrimciyi yaşıyoruz.
Her direnişçi devrimciyi yaşamak biraz da bu uğurda halkı için, halklar için can vermişlerin izinden yürümek oluyor ki biz çoktan kelle koltukta ilerici insanlık için canlarını ortaya koyanların izleyicileri olduğumuzun sözünü vermişiz…
Hani enternasyonalist Arap devrimci Kadir Usta’mızın şiiriyle söyleyecek olursak:
Bazen haykırıştır
Bazen gülüştür
Bazen kaşlarını çatmaktır
Namussuza karşı
Bazen yürümektir
Dolunaylı bir gecede
Bazen şafakta
Yükselen güneş ışınlarını
Özlemektir
Bazen ıssız vadide ilerlemektir
Kuşların cıvıltılarıyla
Yarının hayalini kurmaktır bazen
Bazen yüreğin sesini dinlemektir
Yaz yağmuru altında
Bazen savaştır
Bazen tavırdır
Bazen yağlı kurşunlar göğüslemesini bilmektir
“nihayetinde hepsini bir arada yaşamaktır”
Özgürülük.
Bizi ise çoktan şehitlerin yolunda özgürleşmek için söz vermişiz.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuma!
1. 17 Mayıs günü (bugün) 07:00-09:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Küçük Cilo alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar