Basına ve Kamuoyuna;
11 Mayıs 2009 tarihinde Esendere kırsalında Operasyon yapan İran ordu güçleri ile HPG gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır.
8 saat süren çatışmada İran ordusu tarafından ağır teknik silahlar kullanılırken, yaşanan şiddetli çatışmaların ardında tespit edilebilen 30 İran askeri öldürülmüş ve yaralanmıştır. Yine öldürülenler arasında 3 korucu başının da bulunduğu çatışmada 3 HPG gerillamız şehit düşmüştür.
Şehit düşen arkadaşlarımızın sicil bilgileri;
HPG Basın-İrtibat Merkezi
18 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna;
1- 15 Mayıs 2009 tarihinde Gabar’ın Çırav alanında TC ordusu tarafından kapsamlı bir operasyon başlatılmıştır.
HPG güçlerimizin eylemsizlik pozisyonunda olmasına rağmen başlatılan bu operasyon sonucunda, Güçlerimizin üzerine imha amaçlı gelen TC ordusu ile gerillalarımız arasında savunma amaçlı zorunlu çatışmalar yaşanmıştır.
Halen devam eden operasyon ve çatışmalar hakkında ayrıntılı bilgiler daha sonra kamuoyuna açıklanacağı gibi, yaşanan bu operasyon ve çatışmalar konusunda kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz.
2- Bu sabah (17 Mayıs 2009) saatlerinden itibaren Diyana’ya bağlı Xakurke bölgesinde bulunan Musoloke, Gunde Cennete köyleri ve Şehit Beritan alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs topu saldırısı başlatılmıştır. Saldırı halen devam etmektedir.
3- 11 Mayıs 2009 tarihinde yaşanan bir kaza sonucu Berxwedan ()ve Hogır () adındaki 2 gerillamız şehit düşmüştür.
Kaza Sonucu Şehit Düşen Arkadaşlarımızın Sicil Bilgileri;
HPG Basın-İrtibat Merkezi
17 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
Siz hiç gökyüzünü bilir misiniz? Gece yatmadan önce seyre daldığın milyonlarca yıldızı, daha kaybolmadan sabah vaktinde yerlerinde bulmanın heyecanını tattınız mı? Bir dağın zirvesindeyken, altında kalan bulutlarda her renge bürünen gün ışınlarını hiç hafızanıza kaydedebildiniz mi? Yoksa bunları sadece ünlü ressamların tablolarına mı borçlusunuz?
Siz hiç birbiri arkasına dizilmiş, her biri bir tarafa koşuşan ama bir o kadar da ahenk içinde çalışan karıncalardan emek dersi aldınız mı? Ya da hiç ummadığın yerde karşına çıkan ve bir anda da kaybolan yabani keçilerden hızlı ve gizli olabilmeyi öğrenebildiniz mi? Peki gece gündüz demeden oyun oynamaya doyamayan sincaplardan, tüm dünyayı bir kenara bırakarak çocukluk nasıl yaşanılır anlayabildiniz mi? Kuşların sesindeki, atların gözlerindeki mananın sırrına erebildiniz mi? Yoksa siz tüm bunları La Fontaine’nin fabllarına mı borçlusunuz?
Siz, düşen bir palamudun filiz vererek toprağa ulaşmasını ve ardından kök saldığını görerek bundan yaşam mücadelesinin nasıl verilebileceğini öğrenme başarısını gösterebildiniz mi? En basit bir canlının milyonlarca yıllık bir geçmişe sahip olduğunu doğanın dilinden dinleyebildiniz mi? Peki siz sıradan bir meşenin yaprağındaki desen ile kendi yaşamınızın akışı arasındaki bağı kurabildiniz mi? Yoksa siz tüm bunları ortaokuldaki biyoloji derslerine mi borçlusunuz?
Siz, kendisi aç iken ekmeğini size veren bir arkadaştan yeni bir toplum nasıl oluşturulur öğrenebildiniz mi? Ya da kendisi yaralıyken size gülümsemesini bilen bir yoldaşın yarattığı umuttan haberiniz var mı? Peki ufak bir çakı ile mevzi kazarken tüm insanlığı tasarlayan bir savaşçıdan insanlık bilinci aldınız mı? Tüm bunlara rağmen halkına karşı kendisini borçlu hisseden gerilladan vicdan nasiplenebildiniz mi? Yoksa tüm bunları çocukken okuduğunuz kahramanlık öykülerine ya da izlemeye doyamadığınız Hollywood filmlerine mi borçlusunuz?
Çok bilmişler okur mu bu yazıyı? Pek sanmam…
Çok bilmişler cevaplayabilirler mi bu soruları? Hiç sanmam…
Dağlar zaten bizim. Şehirler de sizin olsun diyeceğim ama kusura bakmasın çok bilmişler; herkese müjdeler olsun ki, yeniden düzenlemek için, şehirleri de alacağız kirli ellerinden.
16. 05.2009
Bışar Andok
- Ayrıntılar
14 Mayıs 2009 tarihinde TC ordusu tarafından saat 10:00 ila 10:30 arasında Zağros’a bağlı Riske alanına hava saldırısı gerçekleşmiştir.
HPG Basın-İrtibat Merkezi
15 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
12 Mayıs 2009 tarihinde Diyana’ya bağlı Xakurke bölgesinin Bermize, Şapana, Benavok köyleri ile Partizan ve Geliye Reş alanları TC ordusu tarafından öğleden sonra saat 16:00 ila 18:00 arasında obüs top’ları ile bombalanmıştır.
HPG Basın-İribat Merkezi
13 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
1 – 5 Mayıs 2009 tarihinde Siirt’e bağlı Şirvan ilçesinde Jandarma Özel Harekat birliğe yönelik olarak taciz ateşi açılması sonucu 1 askerin öldüğü iddia edilen olayla ilgili olarak HPG güçlerimizin her hangi bir ilgisi bulunmamaktadır.
2 – 10 Mayıs 2009 günü Rubarok’a bağlı Harran köyüne yönelik olarak TC ordu güçleri tarafından açılan ateş sonucu küçük bir kız çocuğu yaralanmıştır.
3 – 9 Mayıs 2009 tarihinde Şemzinan’a bağlı Kelate karakolu güvenlini tutan koruculara yönelik olarak TC ordusuna bağlı özel timler tarafından saldırı amaçlı bir sızma eylemi gerçekleştirilmiştir. Korucuların özel timleri fark ederek tepeyi bırakması sonucunda her hangi bir çatışma yaşanmamıştır.
HPG Basın-İrtibat Merkezi
11 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
Günlerdir medya gerçekleri yansıtmaktan, aramaktan çok salt olay muhabirliği yapıyor. Hatta gerçeğin anlaşılmaması için bin bir konuyu piyasaya sürüyor. Yapılan tam bir manipülasyon. Hukukta, bu yapılanlara bir tür delil karartması da denebilir. Karartma yapılan haberlerle, sunulan bilgilerle yapılıyor.
Olay ilk olduğunda söylenen şey ya terör ya da töre cinayetiydi. Sanki tüm basın merkezleri böyle bir şey için çoktan hazırlanmıştılar. Birkaç gün önce Genelkurmaylık tüm basını boşuna toplamamıştı. Yıllardır basın devlet ve orduca şuna alıştırılmıştı: Bölgede yapılan her türlü katliamın faili ya PKK ya da töredir. Yani sonuçta suçlu Kürt'tür. Kürt her zaman bir suçlu, Kürtlüğe dair her şey bir suçluluk potansiyelidir. Zaten yıllardır devlet pek çok politikasıyla bunu herkese yansıtıp dayatmıyor mu?
Olayın ne bir töre ne bir PKK saldırısı olmadığı çok nettir. Bunu o köyde sağ kalanlardan biri içişleri bakanına çok net söylüyor.
Bu yazı da değinmek istediğim başlıca iki nokta var.
Birincisi bu katliam devletin silahı ve mermisiyle sekiz “Kürt” tarafından yapılmıştır. Kürt birey ve toplum gerçekliği öyle bir hale koyulmuştur ki gözünü kırpmadan birkaç kuruş para için 44 akrabasını katledebilmektedir. Bu yüzyıllardır Kürt halkına, işbirlikçi Kürt bireyine dayatılan bir politikadır. Başkalarının tetikçisi olmak. Başkaları için yaşamak. Başkalarının kimliğiyle yaşamak.
Bunu destekleyen geri feodal toplumsal kalıplar halen Kürdistan’da mevcut. Ve bu yapıların koruyan güç devlet. Çünkü feodal toplumsal şekillenmelerle toplum bölünüp istendiği gibi yönlendirilebiliyor. Bunu devlet özellikle 12 Eylül süreciyle beraber yoğun bir şekilde yapıyor. En somut örneği Kürdistan’daki AKP milletvekillerinin büyük bir çoğunluğu aşiret reisleri.(örneğin Ağrı AKP milletvekili Yaşar Eryılmaz Hasansori aşiretinin ağasının oğludur. AKP Doğubayazıt belediye başkan adayı Ali Konyar Koti aşiretinin lideridir.) Bu salt AKP’nin değil TC’nin Kürdistan’daki yıllardır uyguladığı politikadır. (Bucak gerçeği en yalın örnektir.)
İkinci nokta da birinci noktayla bağlantılıdır. Hem feodal yapıları koruyacaksın(Kürdistan’ın örgütsüz kalması için, geri kalması için okulsuz, fabrikasız bırakacaksın) feodal egemenleri Kürt halkını ezmek için bir araç olarak kullanacaksın. Sonra da yapmış olduğun katliamları örtmek için bir araç olarak kullanacaksın. Osmanlıda oyun çok! derler. Son olanlar da bir oyun. Kirli bir oyun. Bu oyun deşifre olmuştur.
Şimdiye kadar tüm olanlara sessiz kalanlar ve kullanılan tüm kesimler olayı iyi görüp anlamalı, kendi olmanın savaşımına katılmalıdır.
Orhan Hamdi
- Ayrıntılar
Mardin Mazıdağı Kerte köyünde büyük bir katliam yapıldı.
Basın, devlet olaya töre cinayeti diyor.
Gerçekten öyle mi?
Söylenen katliam töre cinayetiymiş. Ne töresi diye sormak gerekiyor.
Bu töre de neyin nesi?
Olaya ilişkin bir yazısında Mehmet Kamış şöyle diyor:
“Bunun cehaletle, husumetle, terörle açıklanabilmesi mümkün değil. Nedeni ne olursa olsun bu tam bir toplumsal travma halidir. Şiddetin herkesi boğmaya başlaması halidir. Bu, ölümün, kanın, kan dökmenin sıradanlaşmasının neticesidir.”
Bu tanımlama eksik bir tanımlama hatta yanlış bir tanımlamadır. Cesur değildir. Doğruları söylemekten uzaktır.
İşin doğrusu devletin korucuları kullanarak yaptığı bir katliamdır. Bu devlet töresi sonucu yapılmış bir katliamdır. Devletin töresi ne der: “bekaanı korumak için ne gerekirse yapacaksın!”
Kürt halkının dirilişini direnişini sindiremeyen devlet bu direnişin, bu dirilişin mimarı Kürt özgürlük hareketini karalamayı hedefledi ve aynı zamanda sizi istediğim zaman katliamlardan geçirebilirim dedi. Birkaç korucuya birkaç kuruş para ve bazı farklı vaatler… Sonrası bildiğimiz gibi.
Söylendiği gibi şiddetin herkesi boğmaya başlaması halini dayatan devlettir. Her türlü şiddetle onlarca yıldır yaptığı çeşitli katliamları farklı boyutları, farklı şekilleriyle yapıyor. Son olayın tek farkı yeniçağın gerektirdiği elbiselerin giydirilmiş olmasıdır.
Ancak olayı hem biraz süreçle, hem haberlerde anlatılanlarla birlikte yorumladığımızda devletin bu katliamın tek faili olduğunu göreceğiz.
Öncelikle siyasal sürece bakalım:
Yerel seçimlerde Kürt özgürlük hareketi devletin beklentisinin tersine yükselişe geçti.
KCK eylemsizlik kararı verdi.
Kamuoyunda Kürt sorununun çözümü umutları filizlendi.
Buna karşı TC ordusu yerel seçimlere kadar ara verdiği askeri operasyonlara başladı.
DTP ye karşı büyük bir operasyon başladı.
Kısacası Kürt özgürlük hareketinin barış çabalarına, adımlarına, demokratik siyaseti geliştirme çabalarına karşı devlet Kürt halkının iradesini kırmak için son gücüyle uğraşıyor.
Anadolu ajansının geçtiği haberi de okuyacak olursak:
“İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile Tarım ve Köy işleri Bakanı Mehdi Eker’in köyü ziyaretinde başsağlığı dilediği köylülerden Osman Çelebi, (46) Bakan Atalay ile bir süre sohbet etti.
Çelebi, Bakan Atalay’ın "Bu olayı nasıl açıklıyorsunuz, sorun neydi?" sorusunu, şöyle cevaplandırdı:
"Sayın Bakanım, aramızda bir sorun yoktu. Dünden beri herkes bu konunun peşinde. Ama buradaki herkes biliyor ki aramızda en ufak bir husumet, dargınlık yok. Bunlar öz ablamın çocukları. Onların amacı bizi tamamen silmek ve olayı terör örgütüne mal etmekti.”
Bu kadar net bir durum varken halen farklı yorumlar yapmak doğru değildir.
Yıllar sonra (1990’lara benzer) devlet toplu sivil katliamlarına başlamıştır. Bunu ört pas edilmesine aklıselim namuslu olan herkes karşı çıkmalı, bu sürecin önüne geçilmelidir. Bu katliamın üstündeki perdenin kaldırılmasını başarılamazsa bu katliamın planlayıcıları Türkiye’yi bundan sonra buna benzer katliamlara boğacaktır.
Hoşimin Fırat
- Ayrıntılar
Bu sabah (8 Mayıs 2009) saat 05:00 ila 07:00 arasında Gabar alanında devam eden operasyon kapsamında TC ordusu tarafından hava saldırısı gerçekleştirilmiştir.
HPG Basın-İrtibat Merkezi
8 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
Bu dönemler birçoğunuza tanıdıktır, yani yabancısı değilsinizdir. Hayatımıza isyan ve protestolar girince, ilk elden doğruyu ve güzeli aramaya koyuluruz. Onlara doğru bir yolculuk bütün düşüncelerimizi, hatta ruhumuzu sarmaya başlar. Bunlara da çok fazla karşı koyamayız. Çünkü ancak bu yollarda ilerleyebildikçe güzelin ve doğrunun, ab-ı hayatında kendimizi pak eyleyeceğimize yönelik yürek dolusu bir inancı, yerleştiririz göğüs kafesimizin sol köşesine.
Mücadele eşiğini aşmaya başladığım bu dönemlerde, hayatıma giren ikinci önemli 6 ise Mayıs ayına düşmüştü. Aslında sonraki dönemlerde daha çok direniş ve öfke düşecekti bu Mayıs’a… Fakat benim bilincimde gelişen ve Mayıs’ı sorgulatan, bunun ötesinde sistem denilen o acımasız çarkın tarihini, bugününü ve yarınını, belli fikirlerin istikametinde yorumlamaya çalışmam olmuştu. Sonrasında nereden elime geçtiğini tam hatırlayamadığım bir kitapta Gülünün Solduğu Akşam’ların olduğunu da öğrenmiştim Mayıs’ta… Belki de yiğidin, kardeşliğin ve türkünün adı olmuştu Deniz, Hüseyin ve Yusuf…
Sonrasında isyanın ötesine, yani engin bir denize ulaşmayı hedef belledim. Bu hedefi felsefe edinmiş bir gerilla olarak, şimdi memleketin ahvaline bakıyorum, Mayıs’ın mayasında mıdır? Diye düşünüyorum. Bu kadarını nasıl barındırır kendinde. Feodal örgüler tarafından kalıplandırılan bir toplum nosyonu, batısında yer altına doluşturulan bombalar, doğusunda ise omuz hizasında kollara yapıştırılan bayrağın yanında yazılan “geçici köy korucusu” sisteminde katledilen 44 insan…
Ve basında HC’nin yaptığı röportajlar, yani K. Irak notları. KCK Başkanlığının yaptığı açıklamalar ve çağrılar var. Önemli bir noktada “akil adamlar”a değiniliyor. Aslında çözümün güzergâhı çok net bir şekilde anlatılıyor, ortaya konuluyor. Nedense bazı akilsız adamlar orasından, burasından anlama çabalarında canhıraş bir efor harcamakta ısrar ediyorlar. (İ. Berkant gibileri) herhangi bir olgu da ya da bir sorunda çözümün ortak paydalarda gelişebileceğini hiç mi düşünemiyorlar? Hele hele Kürt sorunu gibi yüzyıllara yayılmış ve bu coğrafyanın kangrenleşmiş sorununa böylesi bir yüzeyselliğin getirisi ne olabilir? Diye fikir üretemiyorlar ya da plaza aydıncılığında menfaat güdüyorlar…
Bu altıncı gününde gündemde bunlar var bu yörelerin ve ben artık Mayıs’ın daha derinliklerinde hissediyorum “halkların kardeşliğinin” bir slogan olmadığını, bunun bu coğrafya’da birlikte yaşamın besmelesi olduğunu da biliyorum. Fakat bunun yol göstericileri ve savaşçıları olmak gerektiğine yönelik sarsılmaz inancımda, bedenimin nabzı olmakta.
Burada ben türkü gibi geceye nakşişleyen yiğitlere ve doğruluk ile güzelliğin ab-ı hayatına adananlara sesleniyorum; zamanı kendini öğüten bir ritüel olarak görmüyorsanız, isyan etmeye başlayın bir yerlerinden altı’ların… otuz sekinci yılındayız ve Zap’a köprü yapanların anılarına sahip çıkabilmek için, bu tepeden tırnağa değin kardeş ve genç bedenlerin kanıyla sulanmış düzene daha güçlü protesto edin. Unutmayın! Biz pir sultan abdal’ların torunlarıyız ve deniz’lerin, İbo’ların, Haki’lerin, Kemal’lerin devranı takipçisiyiz… Böylesi bir tarihi kültürün hâkimiyetinin olduğu bu memlekette “bir olması gereken canlarız” ve ölümün bile ensemizde olduğu zamanlarda “yaşasın halkların kardeşliği” diye haykırmalı ve onu bir yaşam uğraşısı haline getirmeliyiz… Ancak böyle Gülümüz Solmayacak Mayıs’larda…
toprak cemgil
- Ayrıntılar