HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

HPG GENEL KOMUTANTANI DR. BAHOZ ERDAL İLE RÖPORTAJ:

14 Kasım 2007

GENÇLİK BU SİSTEME ‘ÊDÎ BES E’ DEMELİDİR!

 


- Hareket Olarak Yeni Bir Hamle Süreci Başlattığınızı İlan Ettiniz. Bu Hamlesel Süreçte Gençliğe Nasıl Bir Misyon Biçiyorsunuz?


Hamlesel süreçlerde en fazla görev, en kritik görev gençliğe düşüyor. Çünkü, gençlik en dinamik toplumsal kesimi ifade ediyor. Dinamizmin yanı sıra yeniliklere açık, girişken, her halükarda bir kanalda akması gereken bir güçtür. Bu açıdan gençliğin önünü açmak, uygun kanallara sevk etmek, enerjisini toplumsal gelişmeler, özgürlük değerleri yaratma temelinde kullanmak önemlidir. Yeni geliştirilen hamlesel sürece “Êdî Bese” kampanyasına güç vermede temel alınacak bir güçtür.
Tabi şunu da görmek gerekiyor. Gençliğin arayışlarını kendi kanallarına yönlendirmek isteyen başka güçler de vardır. Gençliği kazanmak, kendiliğinden gelişecek bir durum değildir. Gençliğin bu devingenliğini kullanmak isteyen, özgür bir kimlik ve karakter sahibi olmasını engellemek isteyen güçler ve sistemler vardır. Zaten sistem savaşları biraz da gençliğe dayanarak yürütülür. Kendini geliştirmek, anlayışını hakim kılmak isteyen her sistem, mutlaka gençliği kazanmak isteyecektir. Bunun yanı sıra, karşı gücünde gençlikten istifade etmemesi, onu peşinden sürüklememesi için değişik çabalar içerisine girildiği bilinmektedir. Bunu gözlemleyebilmek için, sadece Kürdistan gençliğine dayatılan uygulamalara bile bakmak yeterlidir.


- Bu hususu biraz daha açabilir misiniz? Kürdistan gençliğine dayatılan uygulamalar nelerdir? Bu bir devlet politikası mıdır?


Kesinlikle, çok sistemli bir şekilde geliştirilen bir devlet politikasıdır. Bunun yürütücüleri de devletin bürokratları memurlarıdırlar. Devletin bu konudaki politikalarının en önemli ayağı Milli Eğitim ve İçişleri Bakanlığıdır. Devlet bürokrasisinin zorunlu eğitim süresini uzatmadaki dayatıcılıkları bundandır. Özellikle Kürdistan coğrafyası merkeze alınarak geliştirilen ‘haydi kızlar okula’ vb. bazı kampanyalara çok safça yaklaşılamaz. Devletin eğitim sistemi tümüyle bilimsel düşünceden koparmaya, gençliği pasifize etmeye uysallaştırmaya, arayışçı yönlerini törpülemeye, asimile etmeye dayanır. Özellikle bu, Kürdistan gençliği açısından böyledir. Yani kültürüne, kimliğine, gençliğin kendine has özelliklerine bir yabancılaşma dayatılmaktadır. Bunu geliştirmede sistemin kullanmış olduğu en belirleyici araçlardan bir tanesi de tarikatlardır. Tarikatlaşmanın en fazla geliştirildiği yer, eğitim kurumları olmaktadır. Tarikatların bu kurumlar yolu ile Kürdistan gençliğini ‘önemli olan okuldur, siyaset kirlidir’ gibi söylemlerle apolitikleştirerek sistemin bir dişlisi haline getirme çabasını vermektedir. Bu yolla da eğer gençliğin entegrasyonu başarılamıyorsa, daha da kirli yollar kullanmaktadır.


Bu kirli yöntemler nelerdir? Somutlaştırabilir misiniz?


Tabi, 12 Eylül’ün sonuçları çokça yazılıp çizildiği için, bunu tekrardan ele almayacağız. 12 Eylül sonrası sistem öncelikli olarak özentili, lümpen, arabesk kültürüyle yetişen bir nesil yaratmaya çalıştı. Silahlı mücadelemizin gelişmesiyle belli ölçüde politikaların önü alınmış, gençlik tekrardan kimliğiyle buluşturulmuştur. Bu noktadan sonra, yeni yeni politikaları devreye girmiştir. Örneğin: fuhuşun, sporun, kültürel yozlaşmanın boyutları daha da tırmandırılmıştır. Gençlik alabildiğine yozlaştırılarak, kendi kimliğinden yoksun bırakılmaya çalışılmıştır. Bu şekilde düşürülen gençlik istismar edilmiş, hareketimize karşı para-militer güçlerin örgütlenmesinde kullanmak istemişlerdir. Hizbul-Kontrayı, TİT’i, JİTEM’in oluşturduğu ajan ağlarını ve bunların sonucunu görmek gerekiyor. Bunu geliştirenler bizzat, İçişleri bakanlığına bağlı valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleridir. 1993’ler de Batman valiliği yapan Salih ŞARMAN’ın bizzat Hizbul-Kontrayı örgütlediği ve silahlandırdığı çok açık bir şekilde ortaya çıktı ve mahkeme de bunu teyit etmek durumunda kaldı. Diğer il ve ilçelerde de işlenen cinayetlerde il ve ilçe emniyet güçlerinin saldırganları nasıl koruduğu ortaya çıkarılmıştır. Yine kirli işlerin (uyuşturucu vb.) emniyet güçleriyle bağlantılı geliştirildiği, gençliğin çeteleşmesinin teşvik edildiği hatta bizzat özel timlerin, korucuların, jandarma ve polisin bu tür çalışmalarda yer alarak, yönlendirdiği biliniyor.

 
Peki bir devlet kendi geleceğini dayandırmak istediği, geleceğini ona emanet edeceği bir gençliği neden böylesine zehirliyor? Neden kimliksizleştiriyor?


Açık ki hareketimizin, devrimci hareketlerin, sistem karşıtı hareketlerin gelişme zeminini kurutmak istemektedirler. Bunu başka şekilde izah etmek mümkün değil. Bu politikaları zaman zaman yöntem değişikliğine ya da zenginliğine gidilse de aralıksız devam ettirilmiştir. Özellikle hareketimizin siyasal mücadele yöntemini biraz daha öne çıkarmak istediği, 99 sonrası dönemde legal sahamızın yetersiz kalması, süreci karşılayamaması sonucu Gaffar OKKAN, Efkan ALA gibi vali ve emniyet müdürleri, gençliğin enerjisini başka yerlere kanalize etmek istemiş, direniş ruhunu yumuşak müdahalelerle daha sinsice kırmak istemişlerdir.
Tabi gençlik böylesine zayıf düşürülüp, kimliksizlikleştirilince yön vermeleri daha kolay oluyor. Hatta son bir iki yıl içerisinde ajanlaştırmanın yaygınlaştırılabilmesi böyle bir zemine dayanıyor. Yeri gelmişken, ajanlaştırma politikasını da açmanızı istiyoruz? Ajanlaştırma politikaları neye dayanıyor. Nasıl geliştiriliyor?Az önce sözünü ettiğim gençlik zemini, ajanlaştırma zemini de oluyor. O kadar değerlerden kopartırsan, her türlü işkenceye, tecavüze maruz bırakırsan, namus anlayışını kullanırsan, ajanlaştırmak tetikçi hale getirmekte zor olmuyor. İşte, televizyonda da takip ettik. 16-17 yaşındaki genç kızları ve erkekleri tehdit- şantaj-tecavüz maddi imkan sağlama vb. yaklaşımlarla onurlarını çiğneyerek ajanlaştırıp içimize gönderiyorlar. TC de İran da gençleri kendisine yabancılaştırıp, karşıtına dönüştürüp, içimize yolluyor. Yaşam ölçülerimizin netliği ve çekiciliği çoğunlukla onları etkilemektedir. Ya kendiliğinden ajan olduklarını itiraf etmekteler ya da yaşam ölçülerimiz, ilişki tarzımız onları tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarmaktadır. Tabi buna rağmen çoğunu kazanarak, gerçekliği kavratıyoruz. Hem düşman gerçekliğini hem halk ve mücadele gerçekliğimizi kavratıyor, gençlik kimliğine yakışır mücadeleci ve özgür bir yaşamla tanıştırıyoruz.


Ajanlaştırma ve yozlaştırma faaliyetlerinin en fazla dayatıldığı alanlarda dikkat çekicidir. Hareketimizin toplumsal desteğinin en yoğun olduğu, gerillaya katılımın gençlik dinamizminin en yüksek olduğu, Kürdistan (Hakkari, Yüksekova, Kızıltepe) bölgelerinde geliştirmek istiyorlar. Biz nerede güçlüysek, oradan vurmak- zayıf düşürmek çabasındalar. Bizi destekleyen alanlar da adeta halkımızı bu yolla cezalandırarak intikam almak istiyorlar.


- Yani belirttiğiniz alanlara daha özel politikalar mı uyguluyorlar?


Kesinlikle öyle. Bakın, belirtilen alanlara Fetullah GÜLEN ve diğer tarikatlara ait devlet destekli yurtlar ve dershaneler en fazla buralarda örgütlü. Kültürel asimilasyon, yabancılaşma, özenme, benzeşme en fazla buralarda geliştiriliyor. Giyimden yaşam tarzına, üslubuna kadar gençliğe dejenerasyon dayatılıyor. Bunlar kesinlikle çok bilinçli politikaların ürünüdür. Tabi post-modernist kültürün küresel çaptaki saldırıları da bu yozlaşmada önemli bir etkendir. Tüm bu saldırılar en fazla da medya tarafından geliştiriliyor. İletişim ve bilişim teknolojisi de buna hizmet etme temelinde kullanılıyor. İnsanlığa hizmet etmesi gereken bu toplumsal emeğin sonuçları, insanları düşürme temelinde ele alınıyor. Bilim teknik çıkarlara kurban ediliyor. Toplum adeta kuşatılmış durumda. Bu yolla, toplumsallık parçalanıyor. Toplumsallık dağıtıldıkça, bireyleri denetime almakta onlar açısından daha kolay oluyor. Aslında Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin ismi olmasa bile, Kürt halkına ve hareketimize karşı faaliyetleri son yıllarda daha yoğun ve gizli yürütülmektedir.


Adını saydığım bölgelerde düşman yönelimleri bu yönlüdür. Yine televizyon programlarındaki ajanları da dinledik. Açığa çıkarılan başka ajanlarda var. Onları da dinledik. Neredeyse toplumsal değerlerden, değer yargılarından uzak düşürülmüş kişilerdir. Tabi bu politika salt belirttiğimiz bölgelerle sınırlı değildir. Kürdistan’ın tüm şehirleri, ilçeleri böyle bir kuşatmaya almaya çalışmaktadır. Türkiye de ki şehirler de benzer şekilde, oradaki halkımızın yanı sıra, Türkiye halkı da böyle bir cendereye alınmış durumdadır. Yani toplumsallık dağıtılıyor, yozlaşma geliştiriliyor. Bu şekilde düşürülemeyenler de tarikatlara kanalize ediliyor. Bu yaklaşım 12 Eylül 80’den beri son derece sistematik olarak geliştirilmiş ve kısmen de olsa sonuç alınmıştır.


Kısmen de olsa sonuç almıştır derken, neyi kastediyorsunuz?


Bunu söylerken toplumsallığı dağıtma, bireyciliği geliştirme, gençliği depolitize etme, kültürel yozlaşmayı sağlama açılarından söylüyorum. Tam bir başarıdan elbette ki bahsetmiyoruz, bunu da özgürlük hareketi engellemiştir. Düşman toplumsallığı dağıttıkça, hareketimizde gerillamız da toplumsallığı geliştirmiştir. 12 Eylüllerin karşısında bir tek hareketimiz durabilmiş, uluslar arası saldırılara karşın gelişimini sürdürebilmiştir. Bu da tam bir sonuç alamadıklarını gösteriyor. 12 Eylül öncesinin toplumsallık düzeyi, değerlere bağlılığı da kalmamıştır. Türk sol hareketlerinin gençliği çekmekte zorlanmasının bir nedeni de budur.


Tabi, çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını da belirtmeliyiz. Bunu yalnız biz söylemiyoruz. Aklı başında gazeteciler ve sosyal bilimcilerde bunu çekingen bir üslupla da olsa dile getirmektedirler. Toplumsallığı öyle bir parçaladılar ki bireyciliği, değer yitimini, düşünceden politikadan uzaklaşmayı o kadar geliştirdiler ki adeta tanımsız, kimliksiz, bir gençlik yarattılar. Öyle bir hal aldı ki, her türlü yozlaşma ve çürüme topluma hakim oldu. Umursamaz, vurdum-duymaz bir gençlik yetişti. Şimdi bunu nasıl aşabileceklerini, gençliğin potansiyelini nasıl toplumsal gelişmeler açığa çıkartma yönüne kanalize edebileceklerini düşünüyorlar. Mevcut durumda toplum geleceksiz bırakılmış, dersek yeridir. Aklı başında kimi çevreler gençliğin bu sorununu çok baş ağrıtacağını, tedbir geliştirmezse toplumsal çürümeyi, yabancılaşmanın önlenemeyeceğini dile getiriyor. Öncelikli sorun olarak görülüp, yeni bir eğitim sistemiyle bilimsel düşüncenin hakim olduğu bir gençliğin yaratılmasının gereğine vurgu yapıyor. Tabi özgülde hareketimize, gerillamıza karşı onları kullanmak, gerillaya katılımları engellemek için, Türkiye siyasetine hakim olan güçler gençliği bu pozisyonda tutmakta hatta daha da düşürmekte ısrarlılar.


Dayatılan ve uygulanan politikalara karşı, alternatif nedir?


Mevcut durumda sistemin bu politikasına karşı direnen ve gençliğin önüne alternatif koyan tek güçte hareketimiz oluyor. Bu vesileyle, Kürt gençliğine-gençliğe bir çağrıda da bulunmak istiyoruz. Gençlik, kendi kimliğiyle buluşmalıdır. Dinamizmini sistemin çıkarlarına, post modern kültüre, arabesk kültüre, yozlaşmaya, kapkaça, sahte dinciliğe, tarikatçılığa akıtmasın. Bu alanlar O’nu, kendisine ve toplumsal değerlere yabancılaştırılan alanlardır. Basit duyguların, güdülerin esiri olmak, gençliğin karakterine uymaz. Dayatılan politikaları sorgulamalı ve özgürlük, adalet, emek, ahlak, sevgi gibi toplumsallaşma süreciyle ortaya çıkmış pek çok değere sahip çıkmalıdır. Egemenlerin yoğun psikolojik savaşı altında eğitim, medya, sahte dindarlık, milliyetçilik dayatmaları altında gençliğin kendiliğinden özgürlük bilincini ve ahlakını elde etmesi kolay değildir. HPG bu yönüyle; gençliğin kendini iyi bir şekilde ifade edebileceği, kendini bulabileceği, dinamizmini yansıtabileceği bir alandır. HPG ve gerilla salt bir savaş örgütü değildir. İdeolojik bir harekettir. Özgürlük bilincini, ahlakını geliştiren yeni yaşamı yaratan ve koruyan harekettir. Gençliği onun özünden toplumsal değerlerden kopartan ne varsa ona karşı mücadele eden bir harekettir. Gençliğin arayışlarına yanıt olabilecek yegane alandır. Bu sahanın etkisi dışındaki her yer sadece çürüme ve kimliksizleşmeyi ifade edecektir. Bu yüzden gençliğin yeri ‘HPG’ dir.


Ayrıca İlker BAŞBUĞUN kaygısını doğru anlamak gerekir. Son bir iki yıl içerisinde gençlik HPG’ye akıyor vaziyettedir. Aslında daha yoğun bir katılım istemi vardır. Eğer ulaşılabilirse, kadrolarımız daha doğru ve örgütlü çalışırsa, gençliğin HPG saflarına akışı daha da hızlanır. Şunu da belirtmeliyiz ki, son zamanlardaki katılımlar daha bilinçli ve niteliklidir. Bu daha da arttırılmalıdır. İlker BAŞBUĞ açıklamasını yaparken, elbette farklı bazı hesapları da vardır. Yoksa öyle durup dururken, böyle bir itirafta bulunmaz. Ama bir gerçekliği de ifade etmiştir. Doğrudur. Katılım vardır ve devam etmektedir. Olması gereken de budur. Onurlu bir yaşam hakkı tanınmayan bir sisteme elbette ki baş kaldırılacaktır. Önderliğimize yönelik ağır tecrit ve psikolojik savaşın yanı sıra, zehirleme olayı devam ediyor. Kürdistan coğrafyası karış karış yeniden işgal edilmiş durumda. Yüz binlerce asker yığılmış, operasyon yapılmadık gün yok. Halkımızın demokratik örgütlenmelerine bile tahammül etmeyerek, her geçen gün artan yönelimleri, halka yönelik saldırıları, faili meçhul eylemleri, yoksullaştırma, açlıkla terbiye etme politikaları ve daha pek çok onur kırıcı, imhacı, inkarcı yaklaşım sürdürülüyor. Kaçınılmaz olarak her onurlu Kürt gencinin tercih etmesi gereken ilk alanda ‘HPG’ saflarıdır. Gençlik, değerlerine sahip çıkmak istiyorsa, gerillaya katılmalıdır. Aslında İlker BAŞBUĞ da gerçekleri ifşa etmiştir. Gerillaya katılım engellenmelidir. Gençliği çirkinliklerin batağında tutma başarılmazsa, özgürlük bilinci edinilmesi engellenemezse, başarısızlıklarının devam edeceğini, politikalarının iflas edeceğini itiraf ediyor. Biliyor ki dağ demek, sistem dışına çıkmak demektir. Dağ demek, alternatif bir siyaset, alternatif bir yaşam demektir. Dağ demek, alternatif bir siyaset, alternatif bir yaşamı örgütlemek demektir. Dağ demek, dejenere edilen değerlere gerçek anlamını katmak, komünaliteyi geliştirmek demektir. Yani dağ demek, gençliğin ve toplumun kendini bulması demektir. Bu yönüyle çağrımız gençliğin kendini bulma çağrısıdır. İlker BAŞBUĞ’un korkusu da budur. Onlarca yılın dayatmaları hatta binlerce yılın devletçi-iktidarcı zihniyetin dayattığı sistemin aşılması korkusudur. En önemli mesele olarak, gerillaya katılımı görmektedir. Gerillalaşma engellenirse, toplum silahsızlandırılmış, alternatif sistem düşüncesinden kopartılmış olur. Biliyor ki güçlü bir ideolojik-örgütsel-siyasal-askeri örgütlenme olmazsa, egemenliklerine karşı gelinemez. Güçlü bir hareketin kendini var etmesi özellikle Ortadoğu koşullarında askeri bir örgütlenmeyle mümkündür. Bunun somut ifadesi de mevcut durumda, ‘HPG’ olmaktadır. Bu yönüyle gerilla gücümüz en büyük teminat olmaktadır.


Gençlik kimi kaygılardan ve ailecilikten kendini kurtarmalıdır. Biliyoruz ki geliştirmek istenen bir durum da aileciliktir. Ailecilikle gençlik mücadeleden uzaklaştırılmak hatta mücadelenin karşısına konulmak istenmektedir. Bu uygulanmıştır. Uygulamaya da devam etmektedir. Bu mücadelemiz karşısında engellerden biridir.


Ailecilik derken neyi kastediyorsunuz? Ailelere yönelik bir çağrınız var mı?

 
Aile kurumu ve ailecilik başlı başına bir konu, bu yüzden çok fazla detaylara girmeyeceğim. Ancak konuyla ilgili olarak bazı vurgular yapmak gerekiyor. Düşman salt gençlikle değil ailelerle de uğraşıyor. Ailelerin çocuklarında aile kaygısını geliştirmeleri, gerillaya katılımlarını engellemeleri, hatta gerillaya katılmış olan çocuklarını geri getirebilmeleri için politikaları geliştirmektedirler. Sistem genel anlamda aileciliği geliştirme ya da tümden dağıtma gibi bir politika güdüyor. Bireyi aileden, bireycilik temelinde tutma tehlike olmaktan çıkarma tutumuna gidiyor. Bunu da ağırlıklı olarak feodal bağları, dini bağları geliştirerek yapıyor. Gerilla mücadelemize karşı ise daha farklı yöntemler de uygulamaktadır. 1980’lerin sonlarında çocuğu dağda olan ailelere de başka uygulanıyor. Aileler işkenceye maruz bırakılarak, dağ dağ dolaştırılıyor. Çocuğunuz neredeyse getireceksiniz diyorlardı. Tabi burada bu ailenin üzerinde olumsuz etki bırakma isteminin yanı sıra, temelde diğer ailelere ve gençlere ibret olsun diye geliştirilen bir uygulamaydı. Ancak bazı aileleri etkilemiş olsa da genelde ters etki yaratmış aileleri daha fazla mücadeleye katmıştır. Daha sonraki yıllarda bunu daha ince ve sınırlı uygulamışlardır. Tarikatçılığa, bireyciliğe, aileciliğe yönelten bir eğitim sistemi özel savaş yöntemleri devreye konulmuştur.


Özellikle son yıllarda Van, Yüksekova, Batman gibi kimi yerlerde valiler, kaymakamlar, yurtsever ailelerin çocuğu gerilla saflarında olan aileleri toplayıp, onları çocuklarını geri getirmeye ikna etmeye çalıştıklarını hatta bu yönlü, maddi imkan sağladıkları pasaport verdikleri biliniyor. Aileleri kullanma bu düzeye vardırılmıştır. Bu düzeyde olmasa bile bazı aileler, Mehmet AĞAR, Tayyip ERDOĞAN gibilerin yine bazı bürokratların gazetecilerin ve aydınların farklı yaklaşım ve çağrılarına aldanabilmektedirler. Onların, sözlerin arkasındaki gerçeği okumaktan çözümlemekten uzaktalar. Tabi bunda siyasi bilinç zayıflığı da rol oynuyor. Ama bireysel ailesel kaygılar da mevcuttur. Kimi ailelerde yurtseverliğe, bedel ödemeye hayır dercesine yaklaşıyorlar. Açık ki bu doğru yurtseverlik anlayışı değildir. Ya da çocuğuna ‘tamam sen de bir şeyler yap, ama dağa gitme yada illegal çalışmalarda yer al’ gibi telkinlerde bulunabiliyorlar. Özellikle gençliğin bu tür dayatmalara karşı cevabı net olmalıdır.


Aynı zamanda bu vesile ile ailelere de çağrıda bulunmak istiyorum. Çocuklarınızı yanlış yönlendirmeyin. Onları koruma mantığı ile yaptığımız kimi şeylerin düşmanın politikalarına hizmet ettiğini görmelisiniz. Uyuşturucuya, fuhşa, kumara, kapkaça çekilen bulaştırılan gençliğimiz ve aileleri çoğunlukla yurtseverlerden oluşmaktadır. Bu son derece bilinçli yürütülen bir politikadır. Tüm kirli işler, yurtsever insanlarımıza yaptırılmak isteniyor. Bunun için, emniyet müdürlüklerinde jandarma birimlerinde özel görevlendirmelere gidilmektedir. Böylesi kirli işler polislerin, jandarmanın bilgisi dahilinde gelişmektedir. Bunların bizzat özendirilerek teşvik etmekte ve bulaştırmaktadırlar. Hatta şunu da belirtelim; içinde ajanlaştırılıp sızdırılanlara bir kaçı hariç tümü yurtsever ailelerin çocuklarıdır, bir dönem bizimle çalışanlardır. Bunu doğru anlamlandırmak gerekiyor. Daha somut olarak şunu sormak istiyoruz. Çocuğunuz bir özgürlük savaşçısı olmasını mı istersiniz, yoksa uyuşturucuya, fuhuşa, kapkaça, kumara bulaşmış bir sokak çocuğu olmasını mı istersiniz. Ortada kalmanın zor olduğu bellidir. Neden? Ortada kalınamayacağı yukarıda sistem dayatmalarını açarken geliştirilen zemini ortaya koyarak gösterdik. Bu zeminde bilinçli ya da bilinçsiz sisteme hizmet etmekten kaçınmak zordur. Zemin kirletilmiş bir zemindir. Bu kirli zeminde temiz kalmak, oldukça büyük güç gerektirir. Bu açıdan aileler çocuklarını eğiten düzen içinde tutma yaklaşımından vazgeçmelidirler. Tabi tüm ailelerin böyle olduğunu söylemek de istemiyoruz. Bizzat çocuklarını saflara yolcu eden ailelerimiz de az değildir. Demek ki gençliğin gerillaya alınmasında ailelerin de rolü vardır. Kaldı ki aile kurtarılmak isteniyorsa bunun da tek yolu mücadelenin başarısıdır. Mücadeleye katılımdır.


Gençlik bu açıdan gerillayı tercih etmelidir. Tabi şunu da belirtmek istiyoruz. Dinamizmini kültürel kurumlara, legal siyasi sahaya kimi farklı legal örgütlenmelere aktarmak isteyen yeteneği buna el veren genç arkadaşlarımız da olabilir. Bunlar da bulundukları alanların gerillası olmak durumundalar. Aslında gerilla bir yaşam ve mücadele anlayışıdır. Hangi konumda olursa olsun, bu anlayışla çalışmalara yaklaşılmalıdır.

Legal sahanın rolünü oynamadığı kanısındayım. Gençlik bu sahalarda daha aktif olabilmelidir. Özellikle 99 sonrası çalışmalarda ağırlık legal demokratik sahaya verilmişti. Yer yer aktifleşme yaşansa da genelde pasif kalındığı yasal sınırlara hapsolunduğu söylenebilinir. Adeta çalışmalar devletin kabul edebileceği sınırlara sıkıştırıldı. Tabi bu da devlet politikasıydı. Önce radikal yönleri törpülenen, bunun için belli bazı imkanlar tanınarak ardından da bu sınırları giderek daraltarak hatta düzen içileştirmek yaklaşımı vardı. Tümüyle başaramamışlarsa, hareketimizin Önderliğimizin yaptığı müdahalelerin sonucudur.
Kabına sığmaması gereken gençlik, legal alanda en meşru talep ve eylemselliklerine ve haykırdıkları sloganlarına bile ‘provokasyona gelmeyelim’ diyerek yaklaşıldı. Meşruluk yerine yasallık esas alındı. Yine kitle ile bağları kopartıldı. Dar bir gençlik kesimi ile sınırlı çalışmalar yürütüldü. Yani öncülük rolü yeterince oynanmadı, aydınlatılmadı. Siyasal ve toplumsal alandaki örgütsüzlüğümüz ya da örgütlenmedeki boşluklarımız, tarikatçılara ve JİTEM’e zemin oldu.

Özgürlük hareketinde ve gençlik örgütlenmesinde gerillanın rolüne verilen adeta unutulmaya yüz tuttu, gerillayı büyütme görevi kalmadı gibi, bir yanılgılı yaklaşım sergilendi. Geçmiş yıllarda, gençlik APOCU halkçı özelliklerden kopup, bürokratik çalışma tarzıyla elit kalmış, bundan dolayı demokratik- siyasal alan çalışmalarımız dar ve zayıf kalmıştır. Gençlik legal zeminde daraltıldı. Eylemsellikler geliştirilmedi. Tabi bu zeminde de çalışmaların zorlukları vardı. Bunu inkar etmiyoruz, ama zaten gençliğin rolü de zor koşullarda öne çıkmaktır. PKK olmazı olur kılan, en imkansız koşullarda gelişme yaratan, adeta kuru ağacı yeşerten bir hareket değil mi? Bu özellik gençliğin karakteri ile de uyuşmuyor mu? Öyle ise, PKK bir gençlik hareketidir.


Reber Apo defalarca söyledi “PKK gençlik partisidir, yine kadın partisidir” gibi ifadelerde bulundu. Yine genç başladık, genç bitireceğiz dedi. Tabi gençlik hareketidir derken, bu bir ruhu ifade ediyor. Yaş ne olursa olsun, genç bir ruha büyük bir heyecan azim ve kararlılığa dayanıyor. Bu yönü ile PKK dolayısıyla HPG bir gençlik hareketidir. Zaten bu hareketin heyecan, azim, kararlılık ve fedakarlık gibi gençlik özellikleri olmasaydı, bu halk- toplum bu özgürlük ve örgütlenme düzeyinde olmayacaktı. Gerçekten de PKK’nin çıkışı güçlü analizler gerektiriyor. Bu ancak kitaplar dolusu analizlerle tümüyle ortaya konulabilir. Bu çıkış adeta ölü bir zeminde, kendi kendini inkar eden bir halk zemininde ve ellerinde hiçbir olanak hatta tecrübe olmayan bir grup genç tarafından başarılan bir çıkıştır. Ortada bir örgüt yok, silah yok, para yok, ilişki yok, tecrübe yok. Derli toplu bir materyal yok. Genel sosyalist hareketlerin ve Türk solu hareketlerinin bir etkisi var, o kadar. O da Kürt için yetersiz kalıyor. Kürt gençliğini çözümlemeye yetmiyor. Bu noktada kopuş yaşanıyor. Ve Önderliğin birkaç sözle üç beş arkadaşına söylediği birkaç belirleme ve bazı tartışmalarla yirmili yaşlardaki birkaç gençle başlıyor bu hareket. Yukarıda da belirttik. Gerçekten hiçbir imkan yok. Bin bir güçlükle elde ettikleri bir tabanca bile sırayla kullanmışlardır. Yol parasını kilometrelerce yol kat etmeyi göze alarak, devrimci sermayesi olarak değerlendirmişlerdir. Ailelerin okumaları için gönderdikleri paraları ideolojik eğitimlerine harcamışlardır. Okulu bırakıp Kürdistan’a yöneldiklerinde tek bir ilişkileri yoktu. Parklarda sokaklarda yatmışlardır. Üç beş ilişki açtıklarında dünyalar onların olmuş ve bu ilişkiler bir şehri devrime açma temelinde kullanılmıştır. Haki arkadaş hammalık yaparak kazandığı parayı devrim çalışmalarına sunmuştur. Daha sonraları da öyledir. Gerilla birlikleri bin bir güçlükle oluşturulabilmiştir. Agit arkadaşın günlüklerinde okunmuştur. Bir bağ maydonuzun bile hesabı yapılmıştır. Lastik ve yırtık ayakkabılarla gerillacılık yaşanmıştır. Yine bir köye giriş bile onlarca riski göze almak anlamındadır. Köylülerce kovuldukları hakaretlere maruz kalındıkları biliniyor. Böylesi yüzlerce örnek verilebiliyor.


En küçük maddi imkan birkaç ilişki büyük çıkışlara yapabilmiştir. İmkan yoktur. Yapamayız demediler. Kendini devrime adamış insanların başaramayacağı hiçbir şey yoktur. Zaten PKK’nin çıkışına ve başarısına akıl sır erdirememelerinin nedeni de budur.


Eğer bu inanç ve kararlıkla dönemin gençliği görevlerine doğru sahip çıkarsa üstesinden gelemeyeceği bir görev de yoktur. İmkanlar çok daha fazladır. Gerilla Kürdistan’ın tüm coğrafyasına yayılmış durumda. Ağır silahlara sahiptir. Yılların birikimi tecrübesi edinmiştir. Kitle tabanı genişletilmiş, mali imkanlar kültür-basın siyasal kurumsallaşmalar yaygınlık kazanmıştır. Daha pek çok olanaktan bahsedilebilir. Hepsinden de önemlisi, dinamik bir kitle var. Ancak bu potansiyeli harekete geçirecek olan da gençliğin dinamizmi olacaktır. Bu açıdan da gençlik doğru bir katılıma sahip olmak durumundadır. Bu çeşitli suni gerekçelerle ertelenemeyecek, unutulamayacak bir husustur. Hele Önderliğimize, hareketimize, halkımıza dayatılan topyekun savaş sürecinde böyle bir yaklaşım gençliğin devrimcilerin yurtseverlerin tavrı olamaz. Gençlik görevlerine sahip çıkmalı. Yüzünü dağa döndürmelidir. ‘EDİ BES E’ kampanyasına en büyük katkı böyle sunulabilinir. Tabi durumu kırsala elvermeyenler de olabilir. Daha önce de vurguladığımız gibi, legal zeminde halk serhildanlarından gerilla ruhu ile çalışmalı bulunduğu, çalışmanın gerillası olmalıdır, liberal pasif beklentili yaklaşımlarını aşarak radikalleşmelidir. Olanaksızlıkları, başkalarının durumunu gerekçe olmaktan çıkarmak, bireysel ailesel kaygıları bir kenara bırakmalıdır. Bu tür kaygılar bireyin dünyasını zihnini ufkunu daraltır. Daha geniş bir perspektifte bulunmalı, pasif olan küçük olanla yetinilmemelidir. Bir halkın hatta onun da ötesinde insanlığın sorunları dururken, ailesel bireysel kurtuluşu düşünmek hem zayıflıktır hem de büyük bir yanılgı ve kendini kandırmadır. Tabi çağrılarımı yenilemek istiyorum. Gençliğin kendini ifade edebileceği en iyi ortam, PKK ortamı HPG saflarıdır. PKK ortamı onur savaşı veren insanların ortamıdır. Bu savaşta yer almak isteyen Kürdistan halklarını yaratan toplumsal değerleri yücelten Önderliğimizi sahiplenmek isteyen herkesi saflara çağırıyorum. Aynı zamanda, çağrımız tüm halkadır. Tüm aileleredir. Düşmanın psikolojik savaşına kanmayınız. Televizyon ve gazetelerle adeta psikolojik bir bombardımanla yenilgili ruh halini egemen kılmak istemektedir. Buna gereken cevabı vermenin günü gelmiştir. Yine özel savaş yöntemleri ile gençlerimiz üzerindeki çirkin oyunlarını boşa çıkarmada sizlere de roller düşmektedir. Yine dayatılan kültürel asimilasyon yozlaşmayı boşa çıkarmada da temel görev sizlerindir. Kültürümüze dilimize en fazla sizler sahip çıkmalısınız. Bu bilinçle çocuklarınızı da yetiştirmelisiniz. Düşmanın açlıkla terbiye etme politikasına en iyi cevabı mücadeleyi yükselterek verebilmelisiniz. Her şeyin maddiyat olmadığını, yüzlerine çarpmalısınız. Gençliğin temel görevinin gerillayı büyütmek olduğunu belirtiyor, çağrımı yineleyerek bitiriyorum. Bu temelde halkımızın en başta da gençliğimizin EDİ BESE kampanyasına güç katmasını bekliyorum.

GENÇLİK BU SİSTEME ‘EDİ BESE’ DEMELİDİR.


 

 
 

 

HPG ARŞÎV

 
   
 

 

 
 

ANAKARARGAH AÇIKLAMALARI

 

İRTİBAT

(HPG ile iletişim - Site Hakkında

Genel Bilgiler - Haberler)

 

HPG BASIN İRTİBAT AÇIKLAMALARI

 

HRK BASIN BÜROSU AÇIKLAMALARI

 

 



14 11 2007