HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

HPG GENEL KOMUTANI: DR. BAHOZ ERDAL

2 Kasım 2007

HPG, Kürdistan dağları gibi asi ve sağlamdır, halkını savunacaktır!

 

Temmuz ayında yapılan genel seçimlerde, AKP Türk ve Kürt halkına, toplumsal bir barış, refah ve mutluluk için çalışacağı sözünü verdi. Ancak seçimlerden hemen sonra, Kürdistan’da bir yandan askeri operasyonlar artarken bir yandan da daha büyük bir askeri güç ve savaş araçları getirildi. AKP hükümeti, asker ve güvenlik güçlerine geniş yetkiler verdi.

Diğer yandan ise Kürt halkının demokratik mücadelesi üzerindeki baskı, her dönemden daha fazla artırıldı. Tutuklama ve işkence olayları arttırıldı. Daha da önemlisi, Önderliğimize yönelik saldırılar her dönemkinden daha üst boyuta çıkarıldı. Bir yandan Önderliğimizin zehirlenmesi olayı gündeme gelmesine rağmen buna karşı ciddi tedbirler alınmadı, diğer yandan ise Önderliğin İmralı adasındaki tek başına süren yaşamı -ki tek başına Guantanamo adasından daha ağır yaşam koşullarıdır- yetmezmiş gibi, değişik psikolojik işkence yöntemleri devreye kondu ve bir ayı aşkın bir süredir görüşmelere izin verilmedi. Bu yüzden halkımız ve biz Önderliğimizin sağlığı konusunda ciddi kaygılar taşıyoruz.

Bütün bunları üst üste topladığımızda AKP hükümeti her şeyden önce, Kürt özgürlük hareketini ezme ve yok etmeyi hedef aldığını, Genelkurmay başkanlığıyla bu temelde uzlaştığını söyleyebiliriz. AKP hükümeti sadece Türkiye içinde değil, tüm komşu ülkeleri dolaşarak, uluslararası güçleri de kendi etkisine alarak, bölgesel ve uluslararası güçlerden de yardım alarak bu konsepti yürütmek istemektedir. Türkiye yeni bir konseptin öncülüğünü yapmaktadır. Bu konsept de Kürt düşmanlığının genişletilmesi konseptidir. Türkiye, Suriye, İran ve hatta Irak devletlerini de bu konseptin ve saldırının ortağı yapmak istemektedir. Bunu kabul etmeyenleri de ya tehditle ya da tavizlerle yanına çekmek istemektedir.

En son olarak meclisten çıkarılan tezkere ile hükümete Türk ordusunun Güney Kürdistan’a girmesine izin verme yetkisini çıkardı. Kuşkusuz, Türk hükümetinin seçimlerden sonra yürüttüğü bu siyaset, Türkiye’de ve bölgede çatışmaları azaltmamış, aksine savaşı kızıştırmış, bununla da kalmayarak son dönemde faşist ve şoven kesimlerin halkımız üzerine sürerek soykırım tehdidini oluşturmuştur. Ve bunu da normal bir reaksiyon olarak görmektedir.

Bu, kendisiyle birlikte savaşın sadece gerilla ve Türk ordusu arasında değil, toplumsal bir çatışmaya dönüşme riskini getirmiştir. Kürt halkı da elbette ki sonuna kadar buna sessiz kalmayacak, Kürt gençleri bu saldırıları cevapsız bırakmayacaktır. Bu yüzden AKP’nin yürüttüğü bu siyaset, hem Türkiye hem de Kürdistan’da istikrarsızlığın derinleşmesine ve savaşın genişlemesine yol açacaktır. Bu, tehlikeli, bölge ve Türkiye halkına hizmet etmeyen bir siyasettir.

Türk devleti ve Türk basını, gerçekleri ters yüz etmektedir. Sanki Türk ordusu kendi yerlerinde durmuş, biz ise her yönden saldıran konumundayız gibi göstermek istemektedirler. Bu şekilde toplumu tahrik etmek, bizim meşru müdafaa mücadelemizi teşhir etmek, dış güçlere böyle göstermek istemektedirler.

Oysa biz geçen yıl onuncu aydan bu yana, pek çok kesimin isteği üzerine tek taraflı bir ateşkes ilan ettik. Ancak Türk devleti ve ordusu, buna karşı olumlu bir adım atmamakla kalmayarak, ateşkesi kendisi için bir fırsat bilerek Kürdistan’a yoğun asker sevk etti ve kapsamlı operasyonlarla saldırılarda bulundu. Bahardan bu yana yaşanan budur. Her yerde güçlerimizi yok etmek istediler. Son dönemde çatışma ve kayıpların arttığı doğrudur. Özellikle Türk devletinin kayıplarının arttığı da doğrudur. Ancak bu artışın temel nedeni, Türk ordusunun güçlerimize yönelik operasyonlarının artarak genişlemesidir. Güçlerimiz ise buna karşı direniş ve haklı meşru savunma hakkını kullanmış ve bundan sonra da bunu kullanacaktır.

Bu saldırılara karşı HPG, Türk devleti, hangi dilden anlıyorsa o dille tutum takınacaktır. Halkımız da, hareketimiz de, siyasi bir çözümü istediğini defalarca dile getirdi ve bugün de biz çözümün burda olduğuna inanıyoruz. Bu konuda hareketimiz ciddidir. Bu çözümü istememiz, bizim zayıflığımızdan illeri gelmemektedir. Biz, siyasi çözüm konusunda ciddi olduğumuz kadar, büyük bir direniş ve büyük bir savaş için de hazırız ve bunda da ciddiyiz. Siyasi ve barışçıl çözümü Türk devletinin önüne koymamıza karşın, o savaşla cevap verdi.

Türk ordusunun saldırı operasyonları arttıkça ve genişledikçe, savaş da o kadar yükselecek, cevabımız ve eylemlerimiz de büyüyecektir. HPG’nin tutumu, Türk devletinin siyaseti ve Önderliğimize, halkımıza yaklaşımla ve Türk ordusunun operasyonlarıyla bağlantılıdır. Bu yüzden HPG’nin 2007 yılının başından bugüne kadar ki tutumu, güçlü bir direniştir. HPG gerillası, tüm cephelerde, Amed’ten Dersime, Karadeniz’e, Serhat’a Amanoslara ve Güney Kürdistan sınırına kadar, tüm cephelerde, tereddütsüz bir şekilde üzerine düşeni yapmış ve bundan sonra da aynı kararlılık ve ısrarla buna devam edecektir.

Türk devleti, özelikle de Türk ordusu, saldırı siyasetinde ısrar eder ve saldırılarını sertleştirirse aynı düzeyde eylemlerle cevap alacaktır. Bu eylemler, operasyonların genişlemesi ve Türk devletinin yok etme siyasetinde ısrarın sonucudur. Geçmiş süreçte askeri açıdan “HPG gerillalarının zayıf düştüğünü, sayılarının azaldığını, göğüs göğüse savaştan kaçtıklarını, uzaktan patlama eylemleri yaptıklarını” söylüyorlardı. Gabar ve Oramar’daki eylemler HPG’nin gerektiği yer, zamanda nasıl bir eylem gerekiyorsa, bunu güçlü, yaratıcı ve başarılı bir şekilde yapabildiğini göstermiştir.

Bu eylemler, HPG’nin savaş ve direniş kabiliyetini gösterirken hiçbir gücün Kürdistan gerillasının gücünü kıramayacağını da ispatladı. Bu direnişler, Türk devletinin “tek bir PKK’li olana kadar savaşacağız” söyleminin ne kadar yanlış bir zihniyet ve boş bir söylem olduğunun, sonuçsuz ve temelsiz olduğunun ispatıdır. Bu direnişler, AKP hükümetinin savaş siyasetinin, savaşla çözüm çabasının ne kadar sonuçsuz olduğunu ve kendilerine dönerek onlara zarar verdiğinin ispatıdır.

Diğer yandan da bu direnişler, Kürdistan gerillasının 23 yıllık tecrübesi, güçlü kararlılığı, yüksem moral ve maneviyatı, taktik ustalık, silah ve coğrafya üzerindeki hakimiyetiyle, en modern düzeyde silahlanmış bir ordu ve onun Kürdistan’a getirdiği sözde özel kuvvetlerine karşı nasıl bir direnişle, saldırıları kıracağının ve ölümcül vuruşlar yapabileceğinin ispatıdır.

Türk genelkurmayı Oramar direnişi hakkında çok sayıda yalan haberlerde yaydı. Bir taraftan bizden 40 gerillayı öldürdüklerini söylediler, bu daha sonra 30’a indi. Daha sonra 100 kişiyi çembere aldıklarını söylediler. Daha sonra ise elimize esir düşen askerleri saklamak, çatışmada kendi ölü sayılarını az göstermeye çalıştılar. Ölü sayıları bizim dediğimiz gibi sadece 35 değildi, daha fazlaydı aslında.

Bütün bunlar neyi gösteriyor? Bir kişi veya bir hareket, güçlüyse, kendine ve davasının adaletine inanıyorsa yalan söylemeye, yalan haberler yaymaya ihtiyaç duymaz. Bugün, Türk genelkurmayı, eğer savaş hakkında bu kadar yalan haber yayıyorsa -ki Dersimde de 15-20 kişiyi öldürdüklerini söylediler ama o da doğru değildi, büyük bir darbe yedi- bu, bir yandan Türk devletinin savaş meydanında ne kadar çaresiz olduğunu gösterir. Çaresiz olduğu, darbe yediği, büyük kayıplar verdiği için bu yalan haberler yapmaya ihtiyaç duyuyor.

Bir güç karşısındakine dezenformasyon yapabilir, karşıtına doğru bilgi vermeyebilir ancak bugün Türk ordusu ve hükümeti, kendi halkına karşı böyle bir dezenformasyonu yapıyor. Gerçeği onlardan saklıyor. Bu yüzden basının Oramar eyleminden bahsetmesine yasak getirdi. Bu gösteriyor ki bu direnişle suçüstü yakalandılar, Türk ordusu ve AKP hükümetinin kara yüzü aşikar edildi.

Diğer yandan, askerlerine, ne kadar değerlerine bağlı oldukları da bu direnişle açık bir şekilde ortaya çıktı. 8 askeri elimizde esir olduğu halde bunu halkından saklıyor, onları hiç sormuyordu. 2 yıl önce de Dersimde bir askerleri güçlerimiz tarafından esir alınmıştı, şimdi de 8 asker. Bunları sormuyor elinden gelse toplumun gözlerini ve kulaklarını kapatır, kimsenin görmesini ve duymasını istemez. Saklamaları neyi gösteriyor? Bu, Türk ordusunda maneviyatın, birbirine bağlılığın zayıflığın gösteriyor. Bir asker, komutanının bu yaklaşımı karşısında nasıl bir moralle savaşabilir, nasıl savaş cephesine gidebilir? İsrail gibi bir devlet, esir bir askerini alabilmek için kendi karşıtının yüzlerce savaşçısını bırakabiliyor. Tek bir askeri için bunu yapması, askerine olan bağlılığını gösteriyor. Oysa Türk ordusu ve hükümeti, bu büyüklüğü, feraseti ve asaleti göstermiyorlar. Bu da onlar için Türk askerinin bir araç, bir silah olduğunu, vatan ve bayrak savunması edebiyatının ne kadar boş olduğunu, toplumu bununla kandırdıklarını gösteriyor.

Esirler için de şunu söyleyebilirim. Açıkladığımız gibi esirler elimizdedir ve sağlık durumları yerindedir. İnsanı bir muameleyle onlara yönelik hiçbir olumsuz yaklaşımımız olmamıştır. Hatta uluslararası sözleşmelerdeki kurallardan daha insani bir yaklaşımımız söz konusudur.

Oramar çatışması ardından Türk devletinin daha önce’de gündeme getirdiği ve bunun için meclisten tezkeresini aldığı Güney Kürdistan’a yönelik operasyon tartışmaları en üst boyuta çıktı. Türkiye’nin Güney Kürdistan’a olası bir operasyonu istediği çözümü getirecek midir?

Türk hükümeti, yanlış yerlerde çözümü aramaktadır. Sorunun kaynağı, Türkiyedir ve çözümde ordadır. Türk hükümeti, ister bölge ve dış güçler üzerinde baskı kursun, ister taviz koparmak için her şeyi satsın, yine de hiçbir sonuç alamayacaktır.

Eskiden ABD çok aktif olarak Türkiyeye yardım ediyordu, Güney Kürdistanlı güçler çok aktif olarak Türk ordusuyla bize karşı savaşıyorlardı ama bir sonuç alabildiler mi? Hiçbir şey elde edebildiler mi, hareketimizi tasfiye edebildiler mi? Bugün eski koşullar değişmiştir artık. Bugün Kürt halkının, bölgede siyasi bir güç olarak ağırlığı var ve tüm uluslararası güçlerin dikkatini çekmekte, Kürt sorunu çözüm sürecine girmiş ve klasik inkar siyaseti artık aşılmıştır. Artık Türk devleti Kürt halkına karşı saldırılarında herkesi kendisine ortak yapamaz. Bu güçler de, artık Türk devletinin istediklerini yapamazlar.

Türk devleti, gerilla güçlerinin sınır bölgelerinden çıkarılmasını ve öncü kadroların yakalanıp kendisine teslim edilmesini istiyor. Buna karşı şunu sormak lazım, sen 25 yıldır, tüm gücün, ordun ve imkanınla bu harekete karşı kuzeydeki savaşında kaç öncü ve sorumlu düzeyde kadro yakaladın ki, şimdi diğerlerinden istiyorsun. Sen Kürdistan gerillasını, HPG gerillasını Kuzey Kürdistan’dan Türkiye toprağından çıkarabildin mi ki, diğerlerinden bunu istiyorsun. Türk devleti, Irak ve Güney Kürdistan bölge hükümetinden istediklerini kendisi yerine getirebildi mi? Getirememiş ki, başkalarından isteyebilsin.

Biz burda esir ve rehin değiliz ki birileri bizi alıp teslim etsin. Kürdistan gerillası, kendi iradesi olan, bir özgürlük gücüdür. 23 yıldır bu dağlarda mücadele yürütmektedir. Bazı dönemler oldu ki, herkes bu güce kadar savaştı ama iradesini kıramadı ve tek bir insanı da teslim alamadı. Bu yüzden, asi Kürdistan dağları bize yeterdir. Halkımızın yardımı bize fazladır. Bugün sadece Kuzey Kürdistan değil Güney Kürdistan’daki halkımızın da duyguları bizimledir ve bu da bize yeterdir. Türk devleti, yanlış ve yerine getirilemeyecek istekleri diğer güçlerden istemektedir. Burada amacı farklıdır. Amacı, tüm Kürtleri zayıflatmaktır.

Bu arada şunu da söylemek istiyorum. Bazı kesimler “AKP hükümeti, Kürt sorununda yeni bir yaklaşım geliştirmek istiyor, şans tanınmalıdır” diyorlardı. Bu konuda şunu söylemek istiyoruz, AKP hükümeti seçimlerden önce bazı sözler verdi, bazı adımlar atacağı intibasını yarattı ancak bu sözlerine sahip çıkmadı ve Türk genelkurmayı ile halkımıza karşı bir savaş siyaseti geliştirdi. AKP hükümeti bugün Kürtleri birbirine düşürmek istemektedir. Kuzey Kürtleri üzerinde siyaset yürüterek, Kuzey halkımızı parçalayarak zayıflatmak istemektedir. Diğer yandan da Kuzey ve Güney Kürtlerini birbirine düşürmek istemektedir. Irak ve bölge hükümeti üzerinde uyguladığı tüm baskının amacı budur. Yine Kürdü kürde öldürtmek istiyorlar. Ancak bunun koşulları artık kalmamıştır. Bunu, herkesin bilmesi gerekir.

Geçen 23 yıllık süreçte Türk ordusu 30’a yakın kez Güney Kürdistan’a operasyon yaptı. Bu operasyonların hiçbirinde bir sonuç elde edemedikleri herkes tarafından aşikardır. Bugün artık koşullar, o dönemin koşulları değildir. Kürt halkı, uyanmış, ulusal duyguları, ulusal uyanışı, ulusal birlik ruhu en üst düzeydedir. Kürdistanlı güçler, artık bir kez daha bizimle savaşma pozisyonunda değildirler. Hatta kuzeydeki korucular için bile bu böyledir. Bölge koşulları da eskisi gibi değildir. Bütün bunlardan dolayı, Türk ordusunun bir kez daha Güney Kürdistan’a girmesi durumunda, eski operasyonlar gibi sonuçsuz kalmamakla kalmaz, aynı zamanda karşısında sadece HPG gerillasını değil, tüm Kürt halkını görecektir. Güney Kürdistan’a böyle bir operasyon, Kürt ulusal birliğini yaratacaktır. Askeri açıdan ise gelişebilecek böyle bir operasyon, Türk ordusu için 23 yıllık savaş tarihinde yaşayacağı en büyük yenilgiyi ve kayıpları doğuracaktır. Son Oramar’da gerillamızın sergilediği direniş ve bunun sonucunda ortaya çıkan bilanço bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Kuşkusuz hareketimiz, temel gücünü halkından almaktadır. Hareketimiz, bugüne kadar hiçbir ülkeden, tek bir silah ve bir kuruş para dahi almamıştır. Bir halk hareketi olarak bu mücadele tamamen halkın gücü üzerinden yürütülmüştür. Bu hareketin doğuşundan bugüne kadar Kürt gençleri, önceleri Kuzey Kürdistan’da, daha sonra ise dört parça Kürdistan’da, hatta dış ülkelerden grup grup harekete, gerilla güçlerine katılarak büyüttüler. Bu onurlu direniş içerisinde yer aldılar. Kuşkusuz bu büyük bir güç verdi bize. Bu mücadelenin önemli yanlarından biriydi. Bugün de Kürt gençleri yine böyle bir görev ve sorumluluk karşısındadırlar. Türk devleti bu gerçeği gördüğü için özellikle gençlere yönelik yeni bir konseptler yaratmaktadır. Türk devleti kültürel olarak yürüttüğü asimilasyon politikalarıyla gençlerimizi ulusal gerçeklikten, toplumdan ve kendi değerlerinden kopartmaya çalışıyor.

Kürdistan gerillası, 24’üncü yılında, halkımızın özgürlüğü için üzerine düşenlerin hepsini yapmak için tarihi bir direniş sergiledi. Son 23 yıl, Kürt halkının tarihinde, kahramanlıklarla dolu bir efsanedir. Bugün, HPG içinde örgütlenen Kürdistan gerillası, bu direniş mirası ve tecrübesi üzerinden, bundan sonra halkımızın özgürlüğü için üzerine düşeni tereddütsüz yapmaya devam edecektir. HPG bu karar ve iradenin sahibidir. Bugün Kürdistan’ın her dağında, HPG gerillaları konumlanmış ve büyük bir hazırlık içindedirler ve direniş kararları tamdır. Bu yüzden biz, halkımıza, Kürdistan’ı işgal edenlere ve dış güçlere de şunu söylüyoruz; hangi güç ve devlet olursa olsun, halkımız üzerinde kötü niyetleri olan, halkımızın umutlarını karartmak isteyen, özgürlük hareketimizi yok etmek isteyenler, karşısında HPG gerillasını bulacaktır. Bugün HPG, Kürdistan dağları gibi asi ve sağlamdır, halkını savunacaktır. Kato, Gabar ve son olarak da Oramar’daki direniş ruhuyla, saldırılara cevap verecektir. Halkımızın bundan hiç kuşkusu olmasın ve herkes de bunu bilsin. Halkımız ve hareketimize yönelik hiçbir saldırı cevapsız kalmayacaktır.

Türk askerleri için de bir çağrı yapmak istiyoruz. Onlara diyoruz ki, siz kendi gözlerinizle gördünüz ki, sizin elinizle yürütülen bu savaş, vatan savunmasıyla, Türkiye’nin savunmasıyla, Türk halkının çıkarlarıyla bir ilgisi yoktur. Kendinizi bu kirli savaşa alet etmeyin. Görüyorsunuz ki, bir asker ölüyor, ölümünü halktan saklıyorlar; esir düşüyor, sahip çıkmıyorlar. Bu yüzden Türk askerlerine çağrımız; operasyonlara çıktığında güçlerimize karşı savaşmasın, HPG gerillalarına teslim olsunlar. Savaşmayan ve HPG gerillalarına teslim olan askerler, bu son 8 asker gibi yaşamları garanti altına almış olur. Biz bunlara hiçbir zarar vermeyeceğiz ve sonunda da serbest bırakacağız ve ailelerine kavuşacaklardır.

Kürt askerler içinde bazı şeyler söylemek istiyoruz. Bu devlet, senin bir insan olarak varlığını kabul etmiyor. Sen nasıl, böyle bir devletin silahını alarak halkına ve kardeşlerine karşı savaşacaksın? Askere giden Kürt gençleri, devletin silahını gerillaya karşı kullanmasın, silahlarının yönünü savaş ve operasyon kararlarını verenlere çevirsinler. Operasyonlara gitmesinler. Operasyonlara katılıp ölmek yerine, askerlikten kaçarak gerilla saflarına katılsınlar.

Buradan özellikle Kürt askerlerin ailelerine de bir çağrı yapmak istiyorum. Çocuklarınızın askere gitmesine izin vermeyin. Sizler, çocuklarınızın askere gitmesinden sorumlusunuz. Askere gönderdiğiniz çocuklarınız, 1, 5 yıl sonra döneceğinin garantisi olduğunu düşünmeyin. Kürdistan’ın her yerinde savaş var ve siz çocuklarınızı savaşa, ölüme gönderiyorsunuz. Kendi elinizle çocuklarınızı öldürtmeyin. Türk ordusu, operasyonlarda Kürt askerleri öne veriyor, bazılarını arkadan vuruyor, bazılarını intihar adı altında, bazılarını ise kaza adı altında öldürüyor. Bu yüzden, Kürt aileleri, kendi elleriyle çocuklarını ölüme göndermesinler. Çocuklarınızın sağ olarak size geri döneceği garantisi yoktur. Bu duruma düşen ailelerin bu tutumu, ihanetten kötü bir durumdur. Bu düşmanın bir oyunudur. Bu yüzden, tüm yurtsever Kürt ailelerine, çocuklarının gerillaya katılımlarını teşvik etmeye, katılımlarının önünde engel olmamaya çağırıyorum.

Son olarak da halkımız için bazı şeyler söylemek istiyoruz. Bugüne kadar HPG, halkımızın özgürlük mücadelesinde, halkı savunmak için kendi üzerine düşenleri tereddütsüz bir şekilde ve büyük bir fedakarlık ve cesaretle yerine getirmiştir. Bundan sonra da daha güçlü bir şekilde bunu yerine getirecektir. Ancak sadece gerillanın görevini yapması tek başına yeterli değildir. Türk devleti, bir milyonluk bir ordusu, her türlü ağır savaş araçları olmasına karşın, bizimle sadece orduyla değil, tüm devlet kurumlarıyla, pek çok toplum kesimini de bu savaşın içine katarak kirli bir savaş yürütüyor. Buna karşın bizim de halk olarak, özgürlük hareketi olarak, bu savaşı sadece gerillaya bırakmamamız gerekir. Tüm halkımızın bu sürece katılması gerekir. Bu mücadele ve direniş, sadece HPG’nin değil herkesin savaşıdır. Sadece “HPG cepheye, intikam almaya, cevap vermeye” demek yetmez. HPG bunu yaptı ve bundan sonra da bunu daha etkili yapacaktır. Ama 7’den 70 her Kürt bireyinin yapması gerekenler vardır. Sessiz kalmaması, çalışmadan durmaması gerekir. Her şehit düşen gerillaya binlerle sahip çıkması gerekir. Devletin baskılarına karşı sesini yükseltmelidir. Halkımız, örgütlülüğünü, birliğini her yönden güçlendirmeli, baskılar karşısında sessiz kalmamalı ve pasif pozisyonundan çıkmalı, değerlerine, birliğine ve kurumlarına sahip çıkmalıdır.

Hiç kimse, kurumlarda çıkan eksiklikleri bahane ederek kendisini mücadeleden uzak tutmamalıdır. Eksiklikler olsa da bunlar, kişilerin eksiklikleridir. Ancak bu kurumlar ve yaratılan bu değerler, 30 yıllık bir mücadele ve şehitlerin kanları ile yaratılmıştır. Bu, halkımızın umudu, varlığıdır, halkımızın özgürlüğünün garantisidir. Halkımızın her sahada, kendi değerlerine, kurumlarına sahip çıkmaya çağırıyoruz. Bu mücadele onundur ve herkesten fazla kendisini katmalı, geride tutmamalı, hiç kimsenin ve hiç bir dış güç ve devletin beklentisinde olmamalıdır. Şimdiye kadar biz bu mücadeleyi halkımızla birlikte bugünlere getirdik, bundan sonra da özgürlüğe kadar halkımızla birlikte götüreceğiz.
 

HPG ANAKARARGAH KOMUTANLIĞI

 

 

HPG ARŞÎV

 
   
 

 

 
 

ANAKARARGAH AÇIKLAMALARI

 

İRTİBAT

(HPG ile iletişim - Site Hakkında

Genel Bilgiler - Haberler)

 

HPG BASIN İRTİBAT AÇIKLAMALARI

 

HRK BASIN BÜROSU AÇIKLAMALARI

 

 



2 11 2007