Baharı yaşıyoruz. Bahar yeniden yaşam ve yeniden diriliştir. Tabiatın canlanışı, insanın canlanışı öz itibariyle yaşamın canlanmasıdır, bahar.
Önderliğimizin deyişiyle: “Baharın Nisan ayı, canlanmanın alabildiğine hızlandığı ve yaşamak isteyenlerin büyük bir tutkuyla kendini aştığı ve anlam bulduğu birçok canlının yaşam günleri oluyor. Yıllardır bizde böyle Newroz günleri, Nisan günleri, ulusal çözümlenmeyi, onunla birlikte diriliş, yaşamı geliştirmeyi temel görev bellediğimiz günler oldu ve halen üzerinde duruyoruz...
Ne kadar düşürülmüşsek, ne kadar baharlarımız kavrulmuşsa, o kadar yüceltme ve kasıp kavrulan baharlarımızı kendimizde, savaşla yeşertmeye ihtiyacımız vardır… Benim her bahara vereceğim anlam, önce kendi baharımdır. Bir halk için bahar olmazsa, baharın gerçekten diriltici etkisini de duyamaz…”
Şimdi halkımızın baharını yaşıyoruz. İlk kez kaderimizi kendi elimize alarak, kaderimizi tayin edecek günleri daha doğrusu bir baharı yaşıyoruz. Böylesine bir baharı yaşarken, bir bahar günü aramızda ayrılan yoldaşlarımızı, bizi bugüne getiren silah arkadaşlarımızı, bizi biz yapan temel değerlerimize ilişkin birkaç söz söylemek-hem de bir yeni nisan yaklaşırken- hem görevimiz hem de borcumuz.
Bilinen ismiyle Xelîl Dağ, sivilde ise Halil Uysal yoldaşı, ben de dağların doruklarında tanıdım. İlk dağa gelişinden Botan’a yürüyüşüne, yola çıkışından şahadetine kadar, şöyle ya da böyle tanıdığımız, yer yer yakın kaldığımız, kimi zaman ise birlikte çalıştığımız Xelîl yoldaşı anlatmak onu tanımış, tanıyan her yoldaş gibi benim için de zor, hem de çok zor. Bir yoldaşımız Xelîl yoldaş için:
“Xelîl Arapça bir isimdir, anlamı en yakın arkadaş, en yakın samimi dost. Dağ; Türkçede görkemli, heybetli olmanın adıdır. Xelîl Dağ ise; dağ gibi bir arkadaş, dağın dostu, dağa en yakın, görkemli olanı ifade eder. Bu isim sana ne kadar da yakışıyor Xelîl yoldaş” demişti.
Gerçekten de dağ denildiğinde, insanın içine Xelîl arkadaş akıyor, aklına Xelîl arkadaş geliyor. Çünkü Xelîl arkadaş kadar dağ sevdalısı bir insana, bu denli coşkulu yaklaşan insan sayısı ne kadardır diye sorduğumuzda, vereceğimiz cevapta zorlanabiliriz.
Gerillalar elbette dağ sevdalısıdır. Dağa bu sevdadan dolayı binlerce, on binlerce Kürdistanlı, Türkiyeli hatta başka halklardan genç akmıştır. Ve bu akışın devam edeceği de kesindir. Dağ bir arınma yeridir, kirlerden, paslardan, hilelerden, hurdalardan arınmanın yeri. Az biraz temizliği, doğruluğu, güzelliği, güleçliği, onuru, gür haykırmayı, adaleti, eşitsizliği, paylaşımcılığı ve tabii özgürlüğü arayanlar, onların peşinde yürümek isteyenler hep dağlara akacaktır.
Ancak Xelîl arkadaş gerçek manada dağın ayrı bir güzelliğiydi. Coşkusu dinmeyen, coşkusu hep zirvelerde seyreden bir Dağ Sevdalısıydı.
Kürdistan tabiatıyla bu denli bir olmuş, ona hayran olmuş, onunla özdeşmiş bir kişilik olarak Xelîl gerçekten de Dağın Samimi Bir Dostu’ydu.
Xelîl’i elbette tanımak önemlidir. Ancak Xelîl yoldaş o kadar açık ve sade bir kişilikti ki, onu yazılarında, resimlerinde, fotolarında ve tabiatı ekrana taşıdığı karelerde, çektiği tüm kliplerde görmek mümkündür.
Dağı acaba Xelîl gibi yazan var mıdır(?) diye hep içimizde tartışmışızdır. Ya da bir tane daha Xelîl’i acaba çıkartabilir miyiz(?) hususunu da sıkça tartışmışız ve halen de tartışıyoruz.
Dağ’da basın denildiğinde akla ilk gelen Xelîl’dir, anı denildiğinde ilk akla gelen yine Xelîl’dir, film ya da sinema denildiğinde gerilla için yine akla gelen Xelîl’dir. Fotoğrafçılığını hiç dile bile getirmeyelim. Kendi sahasında tekti.
Bir de Xelîl derken, yoldaşlığını dile getirmeliyiz. İnsanın içine akan yoldaşlığını, alçak gönüllüğünü, sevda dolu yüreğini, güleçliğini, dağa olan bağlılığını ve de kayadan sert iradesel duruşunu…
Bizim yüreğimize böyle işlemiş olan Xelîl yoldaşı bir nisan günü sonsuzluk diyarına uğurladık. Xelîl yoldaşı anarken, nisan ayında yüreğimizi kora çeviren Nuda’yı anmamak olmaz. Dağların direnişçi kimliği olan Ferhat’ı anmamakta olmaz. Onların şahsında tüm nisan şehitlerini anmamak hiç olmaz.
Bir de Xelîl ismini andığımızda Arjîn’i, Arjîn Amed ismini dile getirmememiz olmaz. Hem de, sönmeyen yaşam ateşi olan, Arjîn’İ…
Arjîn yoldaş sözün tam manasıyla Sönmeyen bir Yaşam Ateşi, genç PKK kadın militanı olarak tanıdık. Yaşam coşkusu ile yaşam duruşu ile olgunluğu ile kıvrak zekâsıyla, mütevazılıği ve insana ruh veren yoldaşlık sevgisi ve saygısıyla hep yüreklerimizde taht kurmuş bir Kürdistan Özgürlük Savaşçısı olarak bizimle, içimizde, ruhumuzda, yüreğimizde ve tüm benliğimizde…
Arjîn yoldaşı ise hem yıllar öncesinde tanımış hem de çok uzun bir süre aynı mekânda, aynı çalışmada, aynı örgütsel işbölümünde birlikte yer almıştık.
Fiziki olarak oldukça zayıf ancak kişilik olarak granit gibi sert, sıcaklığı ve direngenliği ile ise hep bir örnek.
HPG BİM bünyesinde birçok çalışmayı en güzel bir şekilde yürüten biri olarak herkesin beğenisini kazanan Arjîn yoldaş, mesleki yetkinliğinin yanı sıra yoldaşlar içerisinde de özel ve özgün bir yeri her zaman olmuştur.
Kişilik olarak hem çok olgun ama ayna zamanda da çok espri yüklü bir yoldaş olarak, nerede neyi söyleyeceğini, eleştirecekse eleştirisini en doğru ve en etkili bir şekilde ifadeye kavuşturan bir yoldaş olarakta, yoldaşlar ortamında her zaman en çok değer gören yoldaşlardan olmuştur.
Özgürlük saflarına birçok yoldaşı gibi erken gelen biri değildi. Sivilde iktisat okumuş, yine sivil yaşamda birçok pratik işi yapan biri olarak yoğun tecrübelerle dağlara akan Arjîn yoldaş, bulunduğu ortamlara bu yaşam tecrübesini en iyi bir şekilde yoldaşlarına sunarak yoldaşlarına destek olmasını da hep en iyi bir şekilde bilmiştir.
Onun güçlü yaşam duruşundan etkilenmeyen acaba kaç yoldaş vardır? Yoğun düşünce gücü ve yaşama pozitif yansımasını imrenme düzeyinde hayranlıkla ben nasıl izlemiş isem, benzer bir şekilde onu tanıyan her yoldaş izlemiştir. Bir insanın iddialı ve direngen yönlerinin yanı sıra, nezaketi ile insanları bu kadar etkileyebileceğini, insanları incitmeden söyleyecekleriyle yön verebileni en çok Arjîn yoldaş şahsında görülmüştür. Bunun için bulunduğumuz ortamlarda onun söylediklerini, eleştirdiklerini, görüşlerini dikkate almak her zaman en doğru sonuçlara götürdüğünü edindiklerimizle öğrenmiştik.
Çalışma disiplini, çalışmanın temizliği, sonuç alıcılığı derken akla ilk gelen isimlerden biri her zaman Arjîn yoldaş gelmiştir.
25 Mart 2012 yılında Garzan Eyaletinde 15 kadın gerillamızla birlikte şehitler kervanına katılan Berfin Roza-Selma Avcı ile birlikte Arjîn yoldaş bu özellikleriyle tam muhteşem bir ikiliyi oluşturuyorlardı. Öyle ki yoldaşlıkları, çalışma disiplinleri ve azimleri, girişkenlikleri, yaratıcıkları, mütevazılıkleri, cana yakınlıkları, incelikleri birbirine çok yakındı. Her ikisi de seçkin militan özelikleriyle yüreklerimize işlemişlerdi.
Arjîn yoldaşın granit gibi sert olan iradesinden söz etmiştik. O’nun nasıl bir dağ sevdalısı olduğunu da. Ancak Arjîn yoldaş bir de Xelîl yoldaşın en iyi öğrencilerindendi. Ondan yazımı, ondan fotoğraf çekmesini, ondan kamerayı kullanmasını, ondan montajlamayı derken ondan basıncılığı ve muhtemelen bir de dağa sevdalanmayı öğrenmişti.
Bunun için Arjîn dediğimizde bir de Xelîl’i anlamalıyız, Xelîl’i anmalıyız. Xelîl gibi yapmak istediklerinin, hayallerinin, ütopyalarının peşine düşmekten asla geri durmayan Arjîn yoldaş fiziki olarak zayıf olsa da yönünü Botan’a vermişti. Botan’dayken kansere tutulduğunu ona söyleyen doktoru uyararak, örgüte ve örgüt yönetimine söylememesini istemişti hatta doktorun ağzından söz almıştı. Böyle olunca Arjîn yoldaşın kansere yakalandığını örgüt ve örgüt yönetimi çok geç öğrenmişti. Öğrenir öğrenmez de Arjîn yoldaşı Botan’dan tedavi amaçlı geri çağırarak tedavi olabileceği bir ortama göndermişlerdi.
Arjîn yoldaşı işte ben böyle bir ortamda yeniden gördüğüm de sözün tam manasıyla şok olmuştum. Hep kanser oluşuna hem de coşkusunun sonsuz oluşuna, zindeliğine, yaşam dolu bakışlarına, ışıldayan gözlerine, yerinde durmayan kişiliğine, hızla tedavi olup geri dönme istemine…
Arjîn yoldaş oldukça canlı ve zindeydi. Coşkusundan –her zaman olduğu gibi- bir milim bile bir eksilme yoktu. Tam tersine kuzey pratiklerini konuşurken oldukça coşkulu ve moral düzeyi yüksekti. Onun kanser olabileceğini inanmak çok zordu. Hele onun coşku seli dolu sıcaklığını yeniden gördükten sonra inanmak kesinlikle imkânsızdı.
Ne var ki; kanseri doğru çıkmıştı, ama onun coşku ve morali ise Arjîn’ceydi, sönmeyen yaşam ateşinceydi…
Ve böyle bize yürek olmuş, bize yoldaş olmuş, bize yön olmuş, bize yol olmuş, bize benlik olmuş, içimizde biz olmuş bir yoldaşın şahadeti bizde akıl tutulması ile kelimelerin söze dil arayıcılığıyla dökülemediği an misali, aklımız tutulmuş ve sözlerimiz dillimizde asılı kalmıştı. Gözlerimiz donup kalmıştı.
Dopdolu yaşam coşkusu ile sıcaklığı, tebessümü, insana ruh katan akışkan kişiliği ile direngen kadın militan heyecanı ve iradesiyle, iddiası ve inancıyla ve de sonsuz yaşam heyecanıyla bize ruh ve moral olan Sönmeyen Yaşam Ateşi yani ARJÎN yoldaş seni asla ama asla unutmayacağız, sana yol olmuş, sana can olmuş, sana yürek olmuş ve sana her zaman bir öncü olmuş olan Xelîl yoldaşı da asla ama asla unutmayacağız.
Yeni bir bahara girerken bahar ayında kanlarıyla özgürlük umudu yaratan tüm yoldaşlarımızı, tüm Kürdistan Özgürlük Savaşçılarını, insanlık için mücadele eden tüm yürekleri anarken, onların her zaman iyi bir takipçisi olacağımızı, onlara layık olabilmek için sonuna kadar kendimize yükleneceğimizi, yollarını kendi yolumuz bilerek o yolun iyi bir takipçisi olacağız.
Ve önderliğimizin bize atfen söyledikleri sözler temelinde yoldaşlarımıza bağlı kalarak: “Böylesine bir baharın canlanışına, görevlerde başarıyla ancak karşılık verilebilir. Bir halk için gerekli olan çalışmalara güç getirilmiştir, yeterlilik gösterilmiştir. Halkın temel ihtiyacı, şeref-onuru ortaya çıkarıldığı gibi savunulmuş ve hatta yenilmez bir noktaya getirilmiştir. Hiçbir dönemle kıyaslanmayacak kadar bu savaşım imkânlarını sizlerle de paylaşmak isteriz. Sizin de talebiniz budur ve buna göre savaşın imkânları da büyük bir değerdir. En az yaşam değerleri kadar, onun maddiyatı, maneviyatı kadar bir kişiye tutkuyla sahip olmayı, onu amansız paylaşmayı isteyen değerlerdir, onları size sunuyoruz.
Bu ne bir zorlayıcılık olarak görülmeli, ne de bir maceracılık olarak karşılanmalıdır. Yaşamımızın bu dönemi için bize en çok lazım olanının hazırlanıp size sunulmasıdır. Büyük bir saygıyla, büyük bir şükran duygusuyla da karşılayabilirsiniz. “Gerisi bize düşer” diyerek sizde yaşamınıza böylesine çok canlı bahar tazeliği kadar, taze, yaşam gücü kadar güçlü bir karşılık verir ve başarırsınız” sözünü yeniden Xelîl ve ARJÎN yoldaşlarımız şahsında tüm şehitlerimizin huzurunda veriyoruz.
KASIM ENGİN