Erken baharda henüz yerler karla kaplıyken, en dikkat çekici bir şeyde uğur böcekleridir. Allı, kırmızılı, siyahi benekli, halkalı uğurböceklerine hemen her adımda rastlamak mümkündür. Nasıl üreyip, büyümüşler, nasıl bu kadar çoğalmışlar, hangi uzaklıkları geri de bırakıp gelmişler bilmiyorum. Bildiğim tek şey karşılaştığım bu uğur böceklerinin beni alıp hep çocukluğuma götürdükleridir. Xalxalok ismini sonradan öğrendim. Çocukluğumun kıyılarında biz Semasorik diyorduk.
Semasorik, Xalxalok, yani Uğurböceği çocukluğumun kutsal böceğiydi. Ezmez, incitmezdik. Bütün ruhumuzu ellerimize, parmaklarımıza akıtıp narin, itinalı, sevgi ve mutluluktan titreyen hareketlerle avuçlarımıza alırdık. Uğurböceğimiz durmaz yükseklere çıkarak kanatlanmak isterdi. Bazen bir elin parmak uçlarına ulaştığında, önüne ikinci elimizi bırakıp yeniden avuçlarımızdaki o yürüyen küçük dünyamıza bakardık. Renklerin canlılığı, halka halka desenler, parlak kaplumbağa sırtı, küçük siyah bacakları, seri adımları küçücük ve ilginç başı ve gözleri. Çocukluğumuzun tüm umut ve hayallerini ona yükledik. Uçmak isteyen ruhumuzu onun kanatlarında uçururduk.
Bir de tekerlememiz vardı. Uğurböceğimize okuduğumuz sonuna dileklerimizi ekleyerek ondan dilerdik. Bir nohut kadar bile büyük olmayan bu böceğin umut dilencileriyiz. Bu nedenle kimseyi yadırgayamaz ve kimsece yadırganmazdık.
Semasorik
Mata xorik
Ape Horik
Bifire biçe İstanbole
Ji minra cizmaka sorik bine
Semasorik
Mata xorik
Ape Horik
Bifire biçe İstanbole
Ji xwenga mınra
Çîzmak sorik bine
Uğurböceğim
Xane halam
Horik amcam
Uç İstanbul’a git
Bana kırmızı bir çizme getir…
Nedense tüm dileklerimizin rengi kırmızıya çalıyordu. Nadiren yeşil, sarı vardı. Sadece kendimiz için değil, sevdiklerimiz içinde dilekte bulunmayı ihmal etmiyorduk. Hayallerimizde, umutlarımızda, dileklerimizde hep ortaklık, hep paylaşım vardı. Çocukça aklımız başka türlüsünü düşünecek yetenekten yoksundu.
Uğur böceğimiz yukarı uzattığımız elimizden tırmanarak parmak uçlarına ulaşır, etrafında yarım veya tam bazen birçok defa döndükten sonra tek parça gibi görünen, hiç kanada benzemeyen o sert kabuğunu karpuz dilimleri gibi ikiye ayırır, hafifçe yukarı çıkarır. Altında incecik yaprak gibi kanatlarını çıkarır. Bazen uçmaktan vazgeçmiş gibi kendini bir daha kapatır ve sonra hızla kanat açıp “işte gidiyorum” dercesine uçmaya başlar. Uğurböceği dileklerimizi duymuştur. Sadece ve sadece bizim dileklerimizi yerine getirmek için uçmaktadır. Ve biz bundan asla şüphe duymazdık.
Bazen uğurböceğimiz gözden kaybolmadan çakılır gibi bir yerlere konar. Gider onu bulur ve ayrı heyecan aynı inançla bir kez daha uçururduk.
Uğur böceklerimiz o güne kadar, ne de o günden sonra, ne bana ne başkasına hiçbir zaman bir kerecikte olsa bir kırmızı çizme getirmedi. Ve biz neden getirmedin diye hiçbir böceğe sitem etmedik. Çünkü o bizim umut taşıyıcımızdı. Dileklerimizin küçüğüne büyüğüne, imkanlı ve imkansız olmasına bakmadan sevgiyle, istekle, inançla- gerçekleştirmek için- uçuyorlardı. Ve biz bunun tanıklarıydık. Daha ne diyebilirdik. Bu kadarı bize yeter de artardı.
Ve şimdi biz olduk uğurböceği. Halkımız tüm dileklerini kulağımıza fısıldayarak bizi dağlara uçurdu. Umut yüklendi, her yanımıza kandan kanatlar yaptık, kendimize halkımızın özlemlerine, umutlarına, dileklerine cevap olamazsak da vazgeçmedi, bizden. Sevgisini esirgemedi çünkü halkımız biliyor. Bir kırmızı çizme getiremezsek de, kendimizi çizme yapıp ayaklarına giydireceğiz, sonsuza dek çocukların parmaklarında mavi göklere uçan uğurböcekleri olarak yaşamaya devam edeceğiz. Ve biz hoşça kal demeden onlar güle güle uçan böceklerimiz diyecekler.
Şehit Zerdeşt Dersimi-Ali Gezer