HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

antikorBiyoloji de Antikor diye bir kavram vardır: “Çok hücreli hayvansal organizmaların bağışıklık sistemi tarafından; kendi organizmalarına ait olmayan organik yapılara karşı geliştirilen glikoproteinin yapısındaki moleküllerdir. Bu moleküller organizmayı yabancı moleküllerin yol açması muhtemel zarar verici etkilere karşı erkenden uyararak koruyuculuk sağlarlar” demektedir sözlükler. Tanımı nettir. Antikor: Vücuda yabancı olan, vücudun kabul etmediği bakterilere karşı savunma mekanizmasıdır. Özcesi vücuda zarar verecek, verebilecek her türlü yabancı moleküllere karşı çok sert bir şekilde direnişe geçerek, kendi varlığını sağlama alan bir direnç mekanizması.

Biz Kürtler hatta Kürdistanlılar günlük olarak büyük saldırılarla karşı karşıya olduğumuz bir gerçektir. Saldırılar bizim öz kimliğimize, öz benliğimize yöneltilmiş saldırılardır.

Dikkat edelim: Sağlıklı olmak ne demektir? Öncelikli olarak kendin olmak demek değil midir? Bir kimlik sahibi, kişilik sahibi olmak demek değil midir?

Aydınlanmanın ve modern demokratik ulus olgusunun öncü filozoflarından olan Jean Jacques Rousseau (1712–1778) Toplumsal Sözleşme isimli kitabında yıllar önce: “Yalnızca gücü ve güçten doğan etkiyi dikkate alacak olsaydım, derdim ki bir halk eğer boyun eğmek zorundaysa ve boyun eğiyorsa iyi ediyordur. Fakat boyunduruğunu silip atabilecek duruma gelir gelmez silip atarsa daha iyi eder. Çünkü özgürlüğü elinden alınanın, bu hangi hakka dayandırılarak yapılmışsa aynı hakka dayanarak onu geri alma hakkı vardır. İnsanın özgürlüğünden vazgeçmek demek insan olma niteliğinden, insan haklarından hatta ödevlerinden vazgeçmesi demektir. Böyle bir vazgeçiş insan doğasıyla bağdaşmaz. Çünkü özgürlük elde edilebilir, ama kaybedildi mi bir daha ele geçmez” demiş.

Peki, özgürlüğümüz günlük olarak ne kadar ayakaltına alınıyor acaba? Günlük olarak ne kadar insanlığımızdan, insan olma ödevlerimizden uzaklaştırılıyoruz?

Çok fazla insan olma vasıflarımızdan uzaklaştırıldığımızı söylememiz herhalde yanlış olmayacaktır.

Dilimize müdahale var, kültürümüze müdahale var, siyasal yaşamımıza müdahale var, kendimiz olmamıza müdahale var, toprağımıza, suyumuza, enerjimize müdahale var, halk olmamıza ve bundan kaynaklı haklarımıza müdahale var. Müdahale var da var! Hem de yıllarca…

Dikkat edelim ve tarihe bakalım. Sadece son yüz yılı ele aldığımızda bizlere ve bizim topraklara ne kadar müdahale hatta tecavüz edilmiştir. Küçük bir dökümü yapılsa belki de insanlığın en trajedik gerçeği ortaya çıkacaktır. İnsanlığın belki de en biricik katliamı, soykırımı ortaya çıkacak. İnsanlığın başına hiç gelmemiş olan en büyük felaketi ortaya çıkacak. Ve bir de düşünelim ki bu müdahale ve tecavüz günlük olarak yapılmış ve yapılıyor. Bunlar az görülüyor ki; yok sayarsan olmaz diyerek, tüm varlığımıza kast ediliyor.

Böylesi bir gerçekliğe karşı yapılması gerekli olan nedir, ne olmalıdır diye sorulacak soruya verilecek cevap: Müthiş bir Direniş, karşı koyuş, Direnç, kendin olma mücadelesi. Yani: “özgürlüğü elinden alınanın, bu hangi hakka dayandırılarak yapılmışsa aynı hakka dayanarak onu geri alma hakkı vardır” diyerek bizden alınanları geri almak.

Bunu yapabilmemiz için önce bir kere bize ait olmayanları kabul etmeyecek bir karakteri kendimize edinmemiz gerekiyor. Yani bize yabancı olana karşı refleksimiz olacak. Karşı duruşumuz olacak. Dışarıdan dayatılan karşı tepkimiz olacak. Öyle ki bize ait olmayan o düşürücü, bitirici kültüre kendimizi kapatarak, gerçekten de bu coğrafyanın en öz kültürü olan halkların ortaklaşma, paylaşma ve hoşgörü kültürünü kendimize ekeceğiz. Başka bir deyimle demokratik ulus kültürünü kendimize ekeceğiz. Diğer tüm kültürlere karşı kendimizi kapatarak bir nevi bunlara karşı kendimizi savunmaya alacağız. Bunun için savunma mekanizmamızı güçlendireceğiz. Yani Antikor oluşturacağız.

Hani biyoloji de, Doğal Bağışıklık denilen sisteme benzer bir şekilde :“Organizmaların enfeksiyonlarına karşı spesifik olmayan yolla koruma yapan ev sahibinin savunmasındaki hücreleri ve mekanizmaları kapsayan” bir bağışıklık sistemi geliştirerek.

Bu öz savunma sistemi birileri söylediği ve söyleyeceği için değil; varlığımıza, ruhumuza, duygularımıza, kültürümüze, benliğimize dönük nerede ve ne zaman bir yönelim olursa, bunlara karşı tüm hücrelerimizi ayaklandırarak aynen Antikor üretmek gibi karşı koymalıyız.

Örneğin Polis bize mi yöneliyor, bizim de yapacaklarımız olabilmeli. Devlet mi yöneliyor yapacaklarımız olabilmeli. Hükümet mi yöneliyor bunlara karşı da yapacaklarız olabilmeli.

Özcesi; her yerde her cephede ve her zaman öyle bir kendimizi yapmalıyız ki, bizim varlığımıza yönelmiş en inceltilmiş yönelimlere karşı bile savunmamız olmalı. Doğuştan Bağışıklık sistemi gibi, Antikor üretmek gibi. 

 Kasım Engin