HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

15 agustos_dirilisTarih disiplininde bazı günler ve dönemler; tarihin seyrinde kalıcı etkileriyle sürekli yaşamsal olur. Özellikle sömürülen ve baskı altında tutulan bir halkın nezdinde, tarihin seyrine etkide bulunan bu dönemlerin kalıcılığı ve yaşamsallığı daha anlamlı ve derin olur…

Kabul etmek gerekir ki; Kürt halkının son otuz yılına damgasını vuran ve tarihin seyrini her yönüyle değiştiren bir tarih olarak 15 Ağustos’un anlamı ve yaşamsallığı bu minvalde hayli önemli olmaktadır.

Kürtler açısından ve Kürt özgürlük hareketi adına her yıl kendini güçlendiren ve bu yönüyle de yaşamsallığını daha da anlamlı bir hale getiren; 15 Ağustos’u kritik etmek ve bugünlerde yaşanan tartışmaları değerlendirmek gerekmektedir.

Yıl 1984 ve Siirt’in Eruh ilçesi ile Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde gerçekleşen ilk eylemler ile birlikte tarihin seyrinde önemli etki de bulunan ve gelişimini oluşturan 15 Ağustos atılımı gerçekleşir.

Dönemin başbakanı Turgut Özal, Muğla'nın Bodrum ilçesinde tatildedir…

Konu kendisine aktarıldığında verdiği tepki ve yaptığı ilk açıklama; “birkaç eşkıyanın işidir, yirmi dört saate kalmaz, devlet konuyu çözer!” şeklinde olur…

Aynı dönemde Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren ise benzeri bir tepkiyi Marmaris’te verir…

Kimse gelişen bu saldırının bugünlere ulaşacağını ve böylesi kitlesel bir güce dönüşeceğini öngöremez…

Devam eden yıllarda, gerçekleşen saldırılar ve eylemlerle konunun Başbakan Özal’ın öngörmeye çalıştığı gibi kolay olmadığı ve kazın ayağının gerçekten de çok farklı olduğunu ortaya çıkardı.

86/89 yılları arasında artan eylemler ve bölgede yaşanan alan hakimiyetinin ardından devlet aklı konuya ehemmiyet verir. Yine aynı dönemde Özal; “suyun kurutulması” denilen projesini hayata geçirmeye çalışır. Bunun sonucunda Köy boşaltmaları ve koruculuk sistemi geliştirilmeye çalışılır ve bu şekilde sorunun içinden çıkılacağı yönünde bir görüş devlet aklı olarak uygulanmaya konulur.

Ortaya konulmak istenen bu yaklaşımlar; 90 yılların mayası olmuştur.

91 yılında ilk Irak müdahalesi olunca, Özal “bir koyup üç alacağız” dedi… Devletin aklı; ne yaptı/neyi aldı diye yıllarca tartışıldı. Sonuç ise fiili olarak parçalanan bir Irak ortaya çıktı.

92 yıllarında özellikle Botan alanında yaşanan çatışmalar ve ortaya çıkan mevcut tablo devlet aklının, bir yerlerde hata yaptığını ve karşısındaki gücün artık bir halk hareketine dönüştüğünü net bir şekilde görmeye başladı.

Bunun üzerine de hem Nusaybin’de, hem Şırnak/Cizre’de ve hem de Kars’ın Digor ilçelerinde hedef gözeterek halk tarandı ve kitlenin bu şekilde sindirileceği ve PKK’nin halk tabanından yoksun kalacağı öngörüldü… Onlarca insan katledildiği gibi aynı dönemde insan hakları savunucuları ve bağımsız bölge siyasetçileri de hedef seçildi…

Yine aynı dönemde NATO'nun desteğiyle Kuzey Irak’a büyük operasyonlar düzenlendi… Kürtlerin gerici güçlerinden yararlanılarak, NATO'nun tüm desteğini arkasına alan devletin aklı bu şekilde de istediğini tam olarak elde edememişti.

Devam eden süreçte ise bölgede devlet odaklı yapılanmalar ile halk arasında korkutma/sindirme amaçlı saldırıları sokak ortasında işlerken, yine devletin resmi makamları tarafından kurulan çetevari yapılanmalarla faili meçhuller geliştirildi…

Binlerce Kürt insanı devletin dolaylı ya da direkt müdahalesi sonucunda yaşamını yitirdi… Devletin aklının bu dönemde ortaya koyduğu siyasi mantık; en yüksek seviyede güvenlikçi yaklaşımlar ve uluslar arası güçlerin desteğiyle daha da önemli hamleleri geliştirebileceğini sandı…

93 yılında ise dönemin Cumhurbaşkanı-Jandarma Genel Komutanı sorunun çözümüne dönük projeler üzerinde çalışmaya başladılar… PKK ile devlet arasında çeşitli düzeylerde görüşmeler yapılarak, sorunun siyasal zeminde çözümüne fırsat verilmek istendi…

Bu gelişmelerin ardından hem Cumhurbaşkanı, hem de jandarma genel komutanı ve diğer birçok üst düzey yetkili, şaibeli şekilde öldürüldü… Bu dönem devlet aklının esip/gürlediği ve karanlık güçlerin bir çok sorunda ortaya çıktığı net bir şekilde görüldü…

Dönemin Genelkurmay başkanı Güreş, sorunun çözümünden ziyade batılı güçlerin politik çıkarları doğrultusunda hareket etmeye başladı. Aynı dönemde üç kez darbeyle gönderilen ve dört kez de göreve gelen dönemin başbakanı Demirel, Çankaya köşküne çıktı.

ABD’den ithal edilen Tansu Çiller de başbakan oldu… “Kimseye bir çakıl taşı vermeyiz” diyerek, bu soruna yaklaşımını net bir şekilde ortaya koydu. Daha sonra “liste cebimde” diyerek, Kürt sermayesine ve iş adamlarına yönelik operasyonların işaret fişeğini ateşledi… Katledilme sırası Kürt iş adamlarına geldi…

90’lı yılların ortasında yaşanan bu karanlık tablonun ardından Refah-Yol hükümetinin dönemi başladı. 97 yılında tekrardan sorunun siyasi çözümü için girişimlerde bulunuldu… Ama yine sorunun silah gölgesinde kalmasını ve daha çok kanın akıtılması gerektiğine inanıldığından, meşhur 28 şubat süreci ortaya çıktı.

Sorunun uluslar arası alanda çözümü için yaşanan süreçte ise başta ABD ve İsrail olmak üzere Avrupalı güçlerin de etkisiyle 99’un Şubat ayında 15 Şubat komplosu ortaya çıktı. Türkiye adına pimi çekilmiş bir bomba gibi gelişen bu süreçte dönemin başbakanı “bize niye verdiler anlamadım” diyerek, siyaseten ne kadar aciz olduğunu beyan etti. Ve yaşananları anlamaya ahir ömrü yetmedi! 

Kürt halk önderinin sürece gösterdiği sağduyulu yaklaşımı sonucunda siyasi çözüme yönelik bir şans daha verildi. Yaklaşık 5 yıl boyunca tek taraflı ateşkes ilan edildi…

2002 yılında yaşanan seçimlerde AKP dönemi başladı…

Yakın siyasi geçmişte AKP’nin şeceresi ise malumun ilanı olmaktadır.

Bugün 15 Ağustos’un 29. yılına girerken yaşananların, yapılan değerlendirmelerin ve ortaya konulan görüşlerin ciddi manada değiştiğini söylemek güç… Özellikle devletin aklı kaldığı yerden devam etmeye çalışıyor ve gün geçtikçe daha çok batmaktan kurtulamıyor…

15 Ağustos’un seyrindeki derinlik ve anlam zenginliği ise daha da güçlenerek, kitleselleşerek devam ediyor…

Devletin aklı uygulamaya çalıştığı güvenlik politikalarıyla kendi kendine basit bir ötenazi yapıyor, bize de “Nice 15 Ağustos’lara” demekten başka bir şey kalmıyor…

Toprak Cemgil