HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

lice protestosuSon bir buçuk aydır; sırat köprüsünde ilerlemeye çalışan “demokratik siyaset ve özgür yaşamı inşa” süreci, gün aşırı artan şiddet sarmalına sürüklenmektedir.

Bir haftadan bu yana yapılan tartışmalar; hem hükümet cephesinden gelen açıklamalar, hem de akillerin çalışma raporlarının ardından yaşanan yeni polemikler, sürecin aslında ne kadar kırılgan ve ciddiyetsiz yaklaşımı kabul edemeyeceğini herkese ayan beyan göstermiş oldu.

Yine bunun yanında HPG’lilerin eylem bilançolarını ortalığa döken (!), çeşitli merkezler de yarayı daha çok kaşımaya, çözümsüzlüğü daha da keskin bir şekilde dillendirmeye çalışmaktadır.

Tüm bunların yanında askeri hareketliliğin artması, keşif/pusu atma vs benzeri faaliyetlerin devam etmesi, bunların devam edeceğine dair ilk ağızdan açıklamaların yapılmış olması gerçekten de durumun önemini ve hayatiyetini ortaya koymaktadır.

Geçtiğimiz günlerde İmralı’ya giden heyetin yaptığı açıklama da; Kürt Halk Önderliğinin “çözümü isteyenler de var, istemeyenler de” belirlemesi, işte ifade etmeye çalıştığımız bu noktalara dikkat çeken önemli bir vurgu olmaktadır.

Çözümü istemeyenlerin neden istemediğini anlamaya çalışmak, o konu üzerinde kafa yormak ayrı bir tartışmadır. Bizim üzerinde durmamızı gerektiren temel mesele; çözümü isteyenlerin ne yapması gerektiğidir!

Sürece bu şekilde yaklaştığımızda ve ne yapmak gerekiyor sorusuna cevap aramaya çalıştığımızda elbette toplumun/toplumsal dinamiklerin neler yaptığına, neleri yapması gerektiğine bakmak zorunda kalırız.

Gençliğin toplumsal sorunlardaki önemi ve dinamizmi çok iyi biliniyor. Toplumsal dinamiklerin bel kemiğini oluşturan gençliğin bu dönemde ne yapması gerektiği, neden kaçınması gerektiği de bu tartışmanın kapsamına giriyor.

Bu anlamıyla geçtiğimiz günlerde Cizre’de gençlerin gerçekleştirdiği; “diploma törenleri”, “kontrol noktaları” belki birçok yönüyle anlaşılırdır. Ne de olsa yıllarca özgürlük alanlarının kısıtlandığı, her türlü baskıya maruz kalındığı ve öz savunma gücünün yoksunluğu temelinde devleti temsil eden ceberutların bütün zulümlerini gerçekleştirdikleri mekanlara-sembollere duyulan öfkenin yanında, kendi olma’nın getirdiği bir özgüvenle gençlerin ortaya koyduğu bu görüntülerin anlaşılır olması, onların kabul edilir olduğu anlamına gelmez…

Özellikle Kürt Halk Önderliği tarafından başlatılan ve son dönemlerde her türlü saldırılarla boşa çıkarılmak istenen böylesi önemli bir süreçte, gençlerin böyle provokasyonlara açık/süreci zorlayabilecek eylemlerden uzak durması gereklidir. 

Gün aşırı çözümsüzlüğü bu kadar güçlü bir şekilde geliştiren, AKP’nin ve Erdoğan’ın da bu kesimlerin çanaklarına yağ tutacak yaklaşımları ve söylemlerinin olduğu bu dönemde; siyasi bilincini ve politik öngörüsünü daha zengin ve doğru bir şekilde gençlerin kullanması gerekiyor. Yoksa iyi niyetle yapılan bu tür eylemler, ilerletilmeye çalışılan bu süreci daha zora sokabilir, hatta tıkanmasına da neden olabilir.

Peki, böyle olduğu için gençliğin enerjisini kullanmasına/siyasi yaklaşımını ve taleplerini bu süreçte en açık bir şekilde ifade etmesine müsaade edilmeyecek mi? Elbette kast etmeye çalıştığımız husus kesinlikle bu değildir. Maneviyatını ve tüm mücadele coşkusunu; gençliğin ruhundan alan bir hareketin böyle bir iz’anda bulunması ne mümkündür, ne de düşünülebilecek bir şeydir!

Bu dönemde gençliğin yapabileceği en büyük eylemsellik; hiç kuşkusuz süreci sabote etme girişimlerine daha duyarlı olan-halkın mücadelesini koruyan ve yükselten bir tutum içinde olmalıdır…

Lice’de halka yönelik gerçekleşen saldırılarda ve daha farklı alanlarda halkın meşru taleplerine-demokratik istemlerine karşın, gelişebilecek her türlü saldırı karşısında Kürt gençliğinin başta her türlü örgütlü yapısı olmak üzere, bütün kesimlerince daha duyarlı olması ve halkı koruması gerekmektedir. Ancak bu şekilde sürecin ilerleyişini zorlamayan ve halkın kendisini koruyan bir öz savunma anlayışı ortaya çıkabilir…  

Toprak Cemgil