HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Özgürlük ve sorunsallık, özgürlük sorunu toplumsal kriz vb’leri gibi birçok söylem öz itibariyle bir gerçeği (Hakikati) ifade etmekle beraber milyonları ilgilendiren bir gerçektir. Sorunun güncelliğini tartışmak kadar, tarihsel boyutunu da görmek mümkündür. Ancak açık bir gerçeklik ya da olayın trajik yönü ise herkesin peşinde koştuğu bu gerçeği neden tam anlamıyla ifade edemediğidir. Bu soruyla olguya bakıldığında, şöyle bir gerçeklikle karşılaşmaktayız: kurulu düzenin mikro tarih olarak formüle ettiği beş bin yıllık erkek egemenlikli tarih, insan zihninde ağır dogmalar oluşturmuştur. Ve mükemmele yakın bir ustalıkla doğal toplumu istismar etmiştir. Doğal toplum verili tarihte hep geri ve karanlık bir dönem olarak değerlendirilir. Mikro tarihle (egemenlerin tarihiyle) sanki tüm gelişmeler başarılar, güzel şeyler vb’leri bu tarihte iktidar olanlar tarafından yaratılmış gibi gösterilir. Çünkü erkek egemenlikli sistem yalan üzerine kurulmuştur. Ayakta kalması içinde yalanına devam etmek zorundadır. Bu yüzden de doğal toplum ilkel geridir, din geridir, felsefe hayalperesttir, öz itibariyle politik ve ahlaki toplum değerleri geridir. Sistemin bu yalanı kendini çeşitli yöntemlerle hep sürdürmüştür. Yeri gelince tanrılar icat etmiş, yeri gelince despotlar ve yeri gelince en yumuşak ve en uysal olmuştur. Buna tarihten bir örnek vermek hayli aydınlatıcı olabilir. Roma’daki arenalarda insanları aslanlara parçalatan sistem, zalim sistemin en vahşi halkası olmaktadır. Yine politik ve ahlaki toplumun bir halkası olan Hıristiyanlık vardır. Hıristiyanlık çok yönlü değerlendirilebilinir. Fakat konumuz açısından hümanist karakteri yeterlidir. Tabi Roma ne kadar zalimse, Hıristiyanlık o kadar insancıldır.

Ancak Roma nasıl oldu da önderini çarmıha gerdiği bir dini kabul etti? Bu dini resmi din olarak kabul etti. Elbette Roma bu dini kabul etmedi. Sadece ömrünü uzatmak için Hıristiyanlığı bir zırh olarak kullandı. Bu örnekte anlatmak istediğimiz sistemin gerektiğinde nasıl kılıf değiştirdiğidir. Tabi olguyu salt egemenlerin liberal karakteriyle değerlendirmek yanlış olur. Çünkü politik ve ahlaki geleneğe dayanan alternatif hareketler, sorunu çözmede kalıcı bir çözüm gücüne ulaştırmamaları sorunu ağırlaştırmıştır. Bu hareketlerin neden alternatif olmadıkları gerçeği ise sistemin mikro tarih anlayışını aşamamada yatar.

Reber Apo’nun son savunmaları üzerine eğitim görmeden önce bizde de sorunu köklü değerlendirme tam yaşanmıyordu. Örneğin pratiklerimizde eskiyi aşmama ve yeni paradigmayı yeterince pratikleştirmememiz kaynağında, mikro tarih kalıplarını aşamama vardır. Dolayısıyla zihniyet devrimini aşamama vardır. Örneğin özgürlük kavramını değerlendirme de hatalı yaklaşımlarımız vardır. Dolayısıyla çözüm yaklaşımımızda devletten, erkek egemenlikli sistemden tam anlamıyla kopamıyorduk. Ve cinsiyetçi paradigmadan kendimizi koparamadığımız için sistemi aşacak, dolayısıyla anti-uygarlık çözümünü teorik ve pratiğimizde tam anlamıyla uygulayamıyorduk. Tarihe bakıldığında anti uygarlık girişimlerinin bu yanılgılı yaklaşımlarını aşamamalarından kaynaklı yaratmış oldukları alternatifler sistemin mezhebi olmaktan kurtulamazdı. Dolayısıyla bu yanılgı bizi de bu tehlikeyle yüz yüze bırakıyordu. Bu da önderlikle aramızdaki mesafeyi gösteriyordu. Ancak özgürlük sorunsallığını Önderliğin son savunmalarının eğitimlerinden sonra şöyle bir gerçekliğe ulaştık; özgürlük arayışlarına girerken mutlaka erkek egemenlikli kalıpları kırıp, özgürlük olgusuna bu zihniyetle yaklaşmamız gerekiyor.

Önderlik son savunmalarda özgürlük için şu belirlemeyi yaptı; “özgürlük evrenin amacı mıdır?”, “özgürlük insan olgusuyla ele alınması dar ve hatalı bir yaklaşım olacaktır” yine “kafesteki kuşun çırpınışı özgürlük dışında neyle izah edilebilir?” ve daha birçok çözümleme, Önderlik tarafından geliştirildi. Bu gerçeklikte yaklaşmamızda insanın doğanın bir parçası olarak ele alıp, özgürlük sorunsallığını daha bütünlüklü ele alıp değerlendirmek gerekiyor.

Özgürlük sorunsallığının değerlendirmesine giderken şöyle bir soru ile karşılaşırız; ahlaki ve politik toplum ile uygarlık sistemi arasındaki mücadelede, özgürlük sorunsallığı neden bu kadar karmaşıklaştı? Doğal toplumu irdelerken bir özgürlük sorunuyla karşılaşmak mümkün değil. Toplumun yaşamanı sürdürme ve ayakta kalabilme sorununda, dolayısıyla mücadelesinden bahsedilebilinir. Ancak özgürlük sorunundan bahsedilemez. Klanlar arası çatışma dönemlerin de bile insanın özgürlüğünü elinden almak gibi bir durum söz konusu değildir. İnsanlar ya özgürce vardır ya da yoktur. Doğaya yaklaşımda bile tahakkümcü bir yaklaşım yoktur. Ancak ne zamanki kurnaz erkek ortaya çıktı, o zaman toplumu bin yıllarca uğraştıracak ve her türden katliam, ölüm, şiddet, köleleştirme vb’leri insanlık doğasıyla çelişen olgularla insanlığı yüz yüze getirecektir.

İktidar (erkek egemenlikli sistem) kendini süreklileştirebilmek için her tür hilekar ve baskı yöntemini geliştirirken, toplum ise sürekli bir direniş içinde olmuştur. Bu direniş, bazen dinle, bazen felsefeyle, bazen kurtuluş hareketleriyle, bazen feminizm ve çevre hareketleri ile bu direnişlerini sürdürmüştür. Politik ve ahlaki toplum olarak nitelendirilen bu oluşumlar özce bir gerçeği yani hakikati aramıştır. Hepsi de birbirine güçlü miraslar bırakmış, ancak toplumun özgürlük sorununa kalıcı ve köklü bir çözüm geliştirememiştir.

Reber Apo son savunmalarında Ortadoğu tarihi bir karşı devrim tarihidir belirlemesinde bulundu. Bu da bütün bir tarihin, bir direniş tarihi olduğunu gösterir. O zaman şöyle bir soru ortaya çıkar; toplum bu kadar direnişe rağmen, neden özgürlük sorununu çözemedi? Ve bundan sonra bu sorunu nasıl çözecek? Bu soruya Reper Apo’nun savunmalarında geniş cevap bulmak mümkündür. Özetle Önderliğin devrim tanımlamasına bakmak yeterlidir. “Benim için devrim uygarlık sisteminin alanının gittikçe daraltılıp, ahlaki ve politik toplumun niteliklerini genişleterek yeniden topluma kazandırmaktır”. Bundan çıkardığımız sonuç ise toplumumuz üzerinde politik ve ahlaki değerlerle çelişen her türlü etkiyle mücadele etmek ve yeni paradigma temelinde toplumumuzun inşa çalışmalarında rol oynamak, kendimizi ve toplumumuzu özgürleştirmek olacaktır.

Hüseyin Munzur