HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

orhan yoldas_sehitTürkiye halkının büyük devrimcisi Orhan Yılmazkaya yoldaşı bizler 27 Nisan 2009 yılında faşist polis ve özel timlerine karşı tarihe örnek olan büyük direnişi ardından şehitler kervanına uğurladık.

Şahadete giderken bize miras olarak bıraktığı: “Teslim olmayan bir özel devrimci kuşağına layık olmaya çalışacağım. Devrimci karargâh savaşçısıyım. Yaşasın devrim ve sosyalizm. Yaşasın halkların kardeşliği. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının mücadele birliği. Biz düşeceğiz fakat bizden sonra bu kavga mutlaka sürecek. Yaşasın halkların kardeşliği. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının mücadele birliği. Biz düşeceğiz fakat bizden sonra bu kavga mutlaka sürecek“ sözleri her daim yüreğimizin tam ortasında hep yaşayacaktır.

Türkiye’de yeniden siyasal mücadele kızışmaya başlıyor. Siyasal mücadelenin kızıştığı bir ortamda sert mücadele yöntemlerinin geliştirilmesi yada yükseltilmesi zorunluğu da çoğu zaman doğuyor. Çünkü faşizm hiçbir özgürlük değeri tanımıyor. Faşizm tekçilik olduğunu ayan beyan dünyada herkes biliyor. Tek devlete, tek ulusa, tek bayrağa, tek vatana ve ne kadar böyle tek varsa bunlara tapanların olduğu yerde insanlık sağlık bir şekilde gelişme seyrini yaşayamaz. Çünkü tek’lerin olduğu bir yerde insanların boyları kadük kalır. İnsanlar verimsiz olur. Ve oralarda insanlık mutlu olamaz. Faşizm doğası gereği siyahtır, karadır. Çünkü faşizm tek renktir belki de renksizlik dememiz gerekiyor.

Evet, bizler yeni bir 27 Nisan gününe doğru giderken bunun için Orhan Yılmazkaya yoldaşın tek başına İstanbul’un tam ortasında sergilediği eşsiz direniş, bizlerin yolunu aydınlatan bir meşale oluyor.

Orhan yoldaşın çepeçevre etrafı kuşatılırken bile: “Biz düşeceğiz fakat bizden sonra bu kavga mutlaka sürecek. Nasıl binlerce yıldan beri sürdüğü gibi. Thomas Münzer'den, Şeyh Bedrettin'den, Mahir Çayan’lardan, İbrahim Kaypakkaya'lardan ve Deniz Gezmişlerden beri sürdüğü gibi” sözleri halen tap taze hem yüreğimizde hem de Türkiye’nin tüm adalet arayışçılarının kalbinde duruyor.

Çünkü Orhan Yılmazkaya bir bahar mevsiminde sömürgecilere karşı, onların metropollerinde tek başına saatlerce direnerek direnişin nasıl yürütülmesi ve nasıl yürütüleceğini bizlere görkemli göstermiştir. Ve bize birde Türkiye ve Kürdistan devrimlerinin birbirine bağlı olduklarını, etkilemelerinin yanı sıra Türk, Kürt, Ermeni, Laz, Arap, Çerkez ve Türkiye’de yaşayan tüm renklerin kardeşliğe olan inancı ve yaşanılacaksa ancak eşit, özgür ve ortak yaşama olan inancını da bıraktı. Unutulmasın ki Orhan Yılmazkaya, o metropollerde sömürgecilerin üniversitelerinde okumuş ancak o okumanın insanlığa bir şey kazandırmayacağını bildiğinden devrimciliğin en sertine gönül vererek dağların yollarını tutmuştu.

Üniversiteler aydınlanma merkezleri olarak bilinir. Genç beyinler buralarda gelecek için hazırlanır. Genç aydınlar, geleceğin yatırımları ve aydınlatıcı öğeleri olarak ele alınmışlardır. Bunun için tarihin–yazılı tarihin-şafak vaktinden itibaren önemle üniversitelerin rolü ele alınmıştır. Gençler özenle hazırlanmışlardır. Kim kendi gençlerini gelecek aydın yarınlar için ne kadar iyi hazırlamışsa, gelecek onların olmuştur. Ya da o gençler, içerisinde büyüdükleri toplumu ileriye götürebilmişlerdir.

Kürt toplumuna uzun yıllardır bu geleceği aydınlatma şansı verilmedi. Kürt gençleri inkâr ve imha siyaseti diye bilinen beyin yıkama savaşımıyla yüz yüze bırakılarak kendi toplumuna karşı birer kültür eritenleri olarak ele alınmışlardır. Öyle ki kendi toplumsal değer yargılarını, kültürel mirasını, tarihini dezenformasyon için kullanılmışlardır. Ve denilebilir ki bu konuda önemli görevler ve roller de düşmanlar tarafından oynatılmışlardır. İnkârcılar ve imhacılar beyaz katliam diye bilinen politikalarıyla da çok büyük başarılar elde ettiklerini söylememiz yanlış olmayacaktır

Uzun yıllar gerçeklik bu olsa da Orhan Yılmazkaya gibi devrimci militan gençlerin sergiledikleri devrimci dik duruş, sömürgecilerin üniversitelerini sonuna kadar okuyup bitirse de yine de yaşanan faşizmden dolayı yüreği adalet arayışıyla dolu olan insan sevdalıları dağların doruklarına çıkmayı bir dakika bile akıllarından çıkarmıyorlar. Çıkarmadıkları gibi dağların yollarını bu kez büyük bir vicdan, yürek ve bilinç uyanışla çıkıyorlar.

Kürt halk önderliği: “tarih bilincini yaşamsal yorumlara kavuşturamayanlar, günümüzün yorumunu da anlamlı yapamazlar” diyor. Orhan yoldaşımız güçlü tarih bilinciyle, geçmişi, bugünü ve geleceği en iyi yorumlayarak bize bilinciyle ve devrimci inancıyla çok güçlü, sarsılmaz bir miras bırakmıştır.

Devrimciler güzeli, iyiyi, doğruyu sevenlerdir. Bir şairin yazdığı gibi: ”İyiye, güzele, yeniye, doğruya dost; kötüye, çirkine, eskiye, eğriye düşmandım” misali. Güzel olan, kendi hazinesi olan, özünü koruyandır. Çirkin ise kılıktan kılığa giren, kişilikten kişiliğe girip kendisine yabancılaşandır.

Devrimcilik birde Orhan Yılmazkaya yoldaş gibi yüreğini halklar için ortaya koyabilmektir. Yüreğiyle halkların tüm renklerine içine alabilmektir. Onlara sadece saygı gösteren değil, onlara aynı zamanda sevgi de besleyendir.

Başkan Apo: “Kürdistan ve Anadolu tarihine yaraşır şekilde tüm halkların ve Kültürlerin eşit, özgür ve demokratik ülkesinin oluşması için herkese büyük sorumluluk düşüyor. Bu Newroz münasebetiyle en az Kürtler kadar Ermenileri, Türkmenleri, Asurları, Arapları ve diğer halk topluluklarını da yakılan ateşten kaynaklı özgürlük ve eşitlik ışıklarını, kendi öz eşitlik ve özgürlük ışıkları olarak görmeye ve yaşamaya çağırıyorum… Tüm ezilen halkları, sınıf ve kültür temsilcilerini; en eski sömürge ve ezilen sınıf olan kadınları, ezilen mezhepleri, tarikatları ve diğer kültürel varlık sahiplerini, işçi sınıfının temsilcilerini ve sistemden dıştalanan herkesi çıkışın yeni seçeneği olan Demokratik Modernite Sistemi'nde yer tutmaya, zihniyet ve formunu kazanmaya çağırıyorum” derken esasta söyledikleri Orhan yoldaşın Türkiye ve Kürdistan halkları için sarf ettiği sözlerin derinleşmiş halidir.

Bu sözlere verilecek cevap Orhan Yılmazkaya gibi bir dakika bile beklemeden dağların yollarına özgürlük haykırışı için çıkmak olacaktır.

“Teslim olmayan bir özel devrimci kuşağına layık olmaya çalışacağım” sözleri bu bağlamda dağlara akacak olan her gencin iddiası ve kararlılığı olmalıdır.

Orhan Yılmazkaya yoldaşımızı anarken 1 Mayıslara layık bir şekilde tüm devrim şehitlerine ölümüne de olsa sahiplenmek devrimci bir görev olarak karşımızda durduğu da açıktır.

Evet, “Biz düşeceğiz fakat bizden sonra bu kavga mutlaka sürecek. Nasıl binlerce yıldan beri sürdüğü gibi. Thomas Münzer'den, Şeyh Bedrettin'den, Mahir Çayanlardan, İbrahim Kaypakkaya'lardan ve Deniz Gezmişlerden beri sürdüğü gibi… “

Denizlerin, İbrahimlerin, Mahirlerin, Kemal Pirlerin ve nice böyle özgürlük sevdalısı gençlerin çığlıklarının gereklerini yerine getirmek için dağların doruklarına çıkarak, özgürlük uğruna bir şeyler yapmak dünyanın en kutsal işi ve çalışması olduğu da o kadar açıktır.

Evet, bu yıl ki 1 Mayıs’ı böylesine bir ruhla kutlamaya davet ederken, 1 Mayıs’ı bu kez daha büyük kardeşlik hayalleriyle tüm meydanlarda sesimizin çıktığı kadar kutlamayı dilerken yapabilecek gençleri de dağların doruklarına davet ediyoruz…

Kasım Engin