Rêber APO
Bir yandan diyeceksiniz; 'en az Kürtler de Türkler kadar bu toprakların sahibidir, onlara da her türlü ulusal ve toplumsal haklar tanınacaktır.' Diğer yandan ise adımız bile yok. İşte şiddeti bu doğurdu. Ve eğer sorumlu tutulacak birileri varsa, herhalde en az sorumlu tutulacak çevre biziz. Biz kimlik istedik, biz demokrasi istedik, biz biraz kültür istedik. İnsan kültürsüz yaşayabilir mi? İnsan demokrasisiz yaşayabilir mi? Adımız bile ortadan kaldırıldıktan sonra peki ne yapmamızı istiyorsunuz? Buna rağmen yine de -çok korktuğumuz için, çok çekindiğimiz için değil- en iyi yaşamın birlikte yaşam olduğunu söylüyorum. Keşke her iki taraftan da bu kadar kan dökülmeseydi de, gerçekten yüreklerimizi her gün parçalayan bu durumlar olmasaydı da, meseleleri geniş bir demokratik platformda tartışarak çözüme bağlasaydık. Kim demokratik platformdan kaçıyor? Ne zaman istenildi de biz gereğini yerine getirmedik? Al bir İrlanda ölçüsü, al bir en kanlı düşmanlar olan Araplar ve İsrail gerçeği! Kürtler ve Türkler tarihi birlikte paylaşmışlar. Gerçekten Kürtler kadar Türklere yardım eden başka bir halk da yoktur. Açın, bütün tarih bunu böyle yazar. Ama bunun karşılığı gerçekten bu tek taraflı hak inkarı olmamalıydı. İşte bundan doğdu bu kan dökülmeler, bu şehitler.
Ben her iki tarafın da insanlarının kendilerine göre şehit olmasına saygıyla bir karşılık veriyorum, ama diyorum ki; 'yeter, bir tek damla kan bile artık dökülmesin!' Eğer Türk yönetimi veya TC'yi bugün yönetenler, işte 'kimliğini sildik, giderek hızla eriyorlar ve yakında bitecekler' kararlılığını sürdüreceklerse, bundan vazgeçmeyeceklerse; bana göre şerefli Kürtler varsa, biraz dillerine, kültürlerine bağlılarsa, atalarından günümüze kadar yüz binlerce insanın kanı dökülmüş, onlara saygının bir gereği olarak herhalde kendi elleriyle boyunlarını uzatmayacaklardır, bu çürümeyi kabul etmeyeceklerdir.
Siz onurunuza, ulusal onurunuza düşkünsünüz ve ben bunu kötülemiyorum. Her ulusun öyle olması gerekir. M. Kemal'in de büyük bir onur temsili olduğunu biliyorum. Bunu da saygıyla karşılıyorum. Peki, ama neden Kürtlerden aynı şeyi esirgiyorsunuz? Yalnız ben söylemiyorum, başlangıçta, cumhuriyetin temelinde Kürtler de var; onların da bir ulusal onuru, bir kimlik onuru olması gerektiğini neden kabul etmiyorsunuz? Kabul edilirse -ki deniliyor, kabul ediliyor- o zaman haydi durduralım bu şiddeti diyorum. Bir saniye bile sürdürmeyelim. Bunu ben istiyorum. Yineliyorum, bu bir korkudan ya da şiddeti geliştirme yeteneğinden uzak olduğumuzdan değil, gerçekten mecbur olduğumuz içindir. Ama bakın, bugün tekrar söylüyorum; şiddeti karşı taraf durdursun, bizim gerçek taleplerimizin ne olduğunu, gerçek kardeşliğin ne olduğunu göstereceğiz. Bu fırsat verilmiyor diyorum. Bu kan bunun içindir, bu anlamsız şiddet bunun için oluyor.
Çok üzülüyoruz, sizler de üzülmelisiniz. Bir an önce durması için neden basın kampanyaları düzenlemiyorsunuz? En temel sorun bu değil mi? Günde bazen 50 asker gidiyor, bazen 50 PKK'li gidiyor. Bunlar en dehşet verici rakamlar değil mi? Neden bunları açmıyoruz? Neden durdurulması için bir kampanya düzenlemiyoruz? Bir mafya kaçakçısı için basın her gün şu kadar manşet atıyor. Nedir onun kıymeti harbiyesi? 10-20-30 asker öldüğünde iki-üç satırla geçiştiriyorsunuz. Bir Türk askeri bu kadar kıymetsiz midir? Neden onun acısı üzerinde durmuyoruz? Neden yeter demiyoruz? Sanırım birinci husus bu.
Süreye ilişkin veya neden buna ihtiyaç duyuldu deniliyorsa; o da bir mecburiyetten ötürü değildir gerçekten. Bizim dikkate almamız gereken çevreler tarafından belki de olumlu yankı bulur diye bir iyi niyetli girişimimiz olarak anlaşılmalıdır. Yani tek taraflı olarak buna mecbur olmamızdan ziyade, bazı olumlulukların gelişebileceğine veya gelişebilmesi gerektiğine ve buna bizim de katkıda bulunmamızın yararlı olacağına dair bazı görüşler ortaya çıktığı için ve bunlar da bize dolaylı olarak yansıdığı için böyle bir adım atılmasını uygun bulduk. Bunu kesinlikle bu temelde açıklayabilirim. Doğru mu, değil mi? Gerçekten gelişmeler olumlu olacak mı, olmayacak mı? Sanırım bunu da önümüzdeki bir iki hafta içinde anlayacağız. Olumlu olursa çok iyi olur, olumlu olmazsa zaten yıllardan beri içinde yaşadığımız bu süreci sürdürmekten başka çaremiz yoktur.
* 1 Eylül 1998 tarihinde Med TV’de yapılan röportajdan alıntıdır.