HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

reber apo2“Çağdaş Kürt ulusal gerçekliği iki zıt yönlü eğilim içinde kendini var kılmaya ve özgürleştirmeye çalışmaktadır. Birincisi, sömürge ötesi bir statü altında kapitalist modernite kaynaklı istila, işgal, imha, tenkil, tedip, asimilasyon ve soykırımlara dek varan yöntemlerden oluşan tasfiye etme, ulus olmaktan çıkarma, özgür ulusal toplum haline gelmekten alıkoyma ve sonuçta yok etme eğilimidir. Bu eğilimde dikkat edilmesi gereken temel husus, Yahudi, Kızılderili veya Ermeni soykırımları gibi fiziksel yanı ağır basan soykırımlardan ziyade, görünüşte Kürtlük yaşıyormuş ve kendisine dokunulmuyormuş izlenimi veren sahte Kürtçü ve bol hainli gruplarla meşrulaştırılarak yürütülen kültürel soykırım yöntemleridir. İkinci eğilim, birinci eğilime karşı kendiliğinden veya onunla birlikte bilinçli, örgütlü ve eylemli olarak yürütülen Kürt ulusu olarak var olma, varlığını sürdürme ve bu varlıkla birlikte onun bütün parçalarının bütünleştirilmesi ve özgürleştirilmesi, böylelikle özgür Kürt ulusal toplumunun inşa edilmesi eğilimidir. Çağdaş Kürt kimliğinde bu iki eğilim zıtlık halinde bulunmaktadır. Öldüren, yaşamı her geçen gün ortadan kaldıran ve anlamsızlaştıran eğilimin mi, yoksa yaşamı var kılan, bütünleştiren anlamlı ve özgür yaşam eğiliminin mi üstünlük sağlayacağını aralarındaki mücadele belirleyecektir. Ulusal varlığını koruma ve özgür kılma mücadelesi diyebileceğimiz, son iki yüz yıldır devam eden bu çağdaş süreci, Kürt kültürel varlığının ideolojik, askeri, siyasi, sosyal, ekonomik ve diplomatik alanlarda verdiği, vermekte olduğu ve vereceği, ölümüne bir direnişi esas alan özgürlük ve demokrasi güçlerinin kapsamlı strateji ve taktiklerle yürüteceği mücadele belirleyecektir.

 

Cumhuriyet Türkiye’sinde Kürt sosyal gerçekliği ağır tasfiyeyi yaşayan bir gerçekliktir. Kürt gerçekliği çelişik bir konumu yaşamaktadır. Var olmakta ısrar bir direnme gerekçesi iken, homojen toplum yaratma adına tasfiye planı da bir yok etme gerekçesidir. Dolayısıyla Kürt sosyal gerçekliği herhangi normal bir sosyal gerçeklik değildir. Üst tabakası tarihsel olarak Kürt sosyal gerçekliğinden kültürel ve siyasal kopuşu gerçekleştirmiş, işbirlikçi ve ihanetçi bir konuma savrulmuş iken, geriye kalan ideolojisiz ve öncüsüz ana kitle asimilasyona yatırılmıştır. Bu yetmezse, herhangi bir bahaneyle başlarının ezilmesi devreye girer. Hedef, Kürtlükten kolektif olarak tamamen vazgeçirmek, geriye hiçbir iddiası olmayan, Kürtlüğünden utanan, Kürtlüğe bulaştı mı başına en büyük tehlikeyi alan, işsiz ve beş para etmez bir duruma indirgenmiş bir Kürtlük (eğer geriye bir şey kalmışsa) bırakmaktır. Belki de çağdaş dünyada bu tür bir sosyal realitenin ikinci bir örneği yoktur. İşin daha da vahim tarafı, gerçeğin bu yönlü bilincine ya çok az varılması ya da hiç varılmamasıdır. Ortada bilinçli ve kültürlü olarak ne Kürt burjuvazisi (Zaten buna niyet bile edilmedi) ne de çağdaş proleter veya küçük burjuva sınıf vardır. Bu durumda gölge veya sanal sınıflardan bahsetmek gerekiyor. Kürt yurtseverliğini, ulusallığını ve toplumsallığını biraz da bu sanal hale getirilmiş gerçekliğe karşı inşa etmenin ne denli zor olduğu bu çözümlemeler temelinde herhalde daha iyi anlaşılacaktır.

Hareketin, özellikle PKK Hareketi’nin dayanmak istediği zemin, Kürt varlığının kendilik olmaktan çıktığı, hayal kabilinden bile olsa öz bilinç edinme cesaretinin gösterilmediği, Kürt insanının direniş konumuna geçtiğine bin pişman edildiği, anavatan, ulusallık ve öz sosyallik ideasının ya hiç edinilmediği ya da çoktan terk edildiği bir zemindi. Bu zeminde varlık ve özgürlük ideolojisi ile direniş-kurtuluş hareketi olmanın ne kadar zor olduğu daha iyi anlaşılacaktır

Hem küresel sermaye hem de Türk sermayesi bir Kürt burjuva oluşumuna yoğun ilgi göstermekte, adeta kendilerinin uzantısı, maketi durumunda olan bir sosyal oluşum inşa etmektedirler. Esas hedefte Kürdistan’da canı ve malıyla ve zihinsel olarak ağır bedeller ödemiş ulusal ve toplumsal güçlerin devrimci demokratik hareketini bölme ve etkisizleştirme vardır. Bunu başardıkları oranda, kendi geleneksel çıkarları kadar, yeni ortaya çıkan sermaye ve rant edinme imkânlarını koruyup geliştirebileceklerini sanmaktadırlar. Daha önce Kürtlüğü inkâr etme temelinde sağladıkları ve korudukları çıkarlarını bu sefer sahte Kürtçülükle (uğrunda hiçbir fedakârlıkta bulunmadığı gibi, bulunanları, can ve kan verenleri şiddet yanlısı ilan edecek denli pervasızlaşan bir Kürtçülük) hem devam ettirmek hem de büyütmek istemektedirler. Kürt işbirlikçileri bu konuda tarihsel olarak tecrübeli ve esen rüzgâra göre hareket etmede ustadırlar. Güncel tartışmaya sunulan devlet federalizmi ve Erbil merkezli küçük Kürt ulus-devletçiği küresel sermaye ile yakından bağlantılıdır. Türk ve Arap ulus-devletçiklerinin bir nevi Kürt versiyonu oluşturulmaktadır. Gelişen demokratik modernite perspektifli Demokratik Özerk Kürdistan projesine karşı bu temelde bir alternatif sunulmaktadır.”

 

Rêber APO’nun son savunması “DEMOKRATİK UYGARLIK MANİFESTOSU, Beşinci Kitap: KÜRT SORUNU VE DEMOKRATİK ULUS ÇÖZÜMÜ, Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunmak” kitabından bir alıntı;

Reber APO