Kürt kadını günümüzde Kürdistan’ın dört parçasında güçlü bir örgütlülüğü sağladığını görmekteyiz. İşte en son Şengal ve Rojavada halkımıza dönük uygulanan çete saldırılarına karşı savaşın en sıcak cephesinde yer alan ve amansız mücadele ettiğini belirtebiliriz. Bu temelde görüldüğü gibi YJA Star güçlerinin akın akın savaş sahasına gidişleri halkımız arasında büyük bir moral ve motivasyona yol açmıştır.
YJA Star, YPJ ve YJRK kadın askeri birliklerinin Kürt halkının ulusal ve tarihsel değerlerine karşı gerçekleşen saldırıları boşa çıkarmak için sergiledikleri direniş ruhu dünya genelinde kadına ve toplumlara örnek teşkil edecek bir öneme sahip olduğunu belirtebilirim. Çetelerin en çok kadın ve çocuklara yönelimlerini baş hedefi yapması karşılığında kadın ordulaşması ve savunma birliklerinin harekete geçmesi anlamlı ve önemli bir tutumdur. Bu anlamda günümüzde hem Kürt halkı hem de kadını uluslararası emperyalist güçler tarafından varlığı ve kültürel değerleri ciddi tehditler altında olmaktadır. Kürtler geçmiş tarihte olduğu gibi, günümüzde de katliam ve imha eşiğine getirilmek istenilmektedir. Bu saldırıları boşa çıkaracak tek güç ve irade PKK öncülüğünde örgütlenen HPG ve YJA Star askeri güçleri olmaktadır. Bunun için tarihi dönemlerde tarihi yaratımları ve kazanımları elde edecek olan bu güçler olmaktadır.
YJA Star güçleri askeri ve ideolojik bakımdan önemli bir mirasa ve tecrübeye sahip olmaktadır. Elde etmiş olduğu bu tecrübe düzeyi ile üstesinden gelemeyeceği bir güç ve engel bulunmaktadır.
İşte çok yakından da görüldüğü gibi Şengal ve Rojavada YPJ ve YJA star askeri güçlerimizin sergilediği amansız direniş, Kürt kadınının ulaşmış olduğu düzeyi göstermektedir. Günümüzde kadın hareketini Ortadoğu toplumu üzerinde yaratmış olduğu etki oldukça büyük olmaktadır. Bütün kadınların sistem tarafından görmüş olduğu adaletsiz, eşitsiz ve cinsiyetçi yaklaşımlar karşısında kendini savunmak ve aşırı iktidarlarmış sistem gerçekliğine bir dur deme zamanının geldiğini vurgulamak yerinde olacaktır. Gerçekten de Kürt toplumu olarak çok tarihi bir dönemden geçerken bu tarihsel dönemin yanı sıra, içinde çok büyük riski ve tehlikeli olasılıkların da içinde bulunduruyor. Örneğin uluslararası emperyalist ve modernite güçler eliyle örgütlendirilen ve bir veba hastalığı gibi her gün yaygınlık kazanan İŞİD çeteleri Kürdistan’ın coğrafik ve kültürel zenginliklerine ve savunmasız halka saldırı düzenlemektedir. Öyle anlaşılıyor ki geçmişte olduğu gibi günümüzde de Kürdistan Ortadoğu’nun siyaset merkezini belirlemektedir, jeostratejik öneminden ileri gelen bu yönelimler ahlak ve insani değer tanımaktadır. Bu açıdan YJA star ve YPJ güneçlerini de çetin ve kutsal bir mücadele beklemektedir. İşte görüldüğü gibi binlerce kadın Şengal’de tacize, tecavüze ve katliama uğradılar. Bundan büyük bir vahşet olabilir mi? Binlerce katledilen masum insanların intikamı adına, yine yüzlerce çocuğun açlıktan ve susuzluktan dolayı yaşamını yitirmesi kadar bir insanlık suçu olabilir mi? Tabi ki olamaz ve bu şiddet politikalarına en çok sessiz kalan başta BM, bütün insanlık adına var olan kurum ve kuruluşlarının sessizliği bence en büyük terörizm suçunu işlemektedirler.
Kürt kadının mevzilerde büyük bir direniş ruhuyla amansız savaşımı günümüzde bütün ezilen halklar ve uluslar için bir umut ışığına dönüşü ifade etiği kadar, anlamlı bir güven kaynağına da yol açtığını vurgulayabilirim. HPG YJA Star ve YPJ güçlerimizin öncülüğünde gerçekleşen meşru savunma savaşı, Kürdistan toplumunda güçlü bir ulusal birlikteliğin sağlanmasına önemli bir katkıda bulunacaktır.
Umut ediyoruz şimdiye kadar her zaman dış güçlerin maşası ve kuyruğu konumunda olan işbirlikçi, feodal güney Kürdistan federe hükümetinin önde gelenlerin akılları başlarına gelmek için olumlu bir tutum içine girerler. Çünkü her zaman ulusal birlikten kaçan ve bu konuda özgürlük hareketinin bütün çaba ve girişimlerinin yanıtsız bırakan bir tutum ve davranıştan kaçınırlar. Eğer bu süreçte biz Kürtler arasında sağlam ve samimi bir zemine, ulusal çıkarlara dayalı bir dayanışma sağlansa bütün dünya bizim üzerimize gelirse gelsin, verilen güçlü mücadelenin sonucu zaferle taçlandırılmış olacaktır. Bu konuda Güney Kürdistan’ın da ortak savunma güçlerinin oluşması ve meşru savunma stratejisine denk düşebilecek bir savaş pozisyonuna geçilirse, sonuç Kürt halkının uluslararası çapta demokratik özerklik haklarının tanıtılmasına dönüşme olasılığı her zamankinden daha çok güçlü olduğunu belirtebilirim.
Bu bakımdan Özel olarak YPJ ve YJA star güçlerimizin, HPG YPG güçleri öncülüğünde geliştirilecek olan bu savaşın sonuçları bedensel anlamda her ne kadar ağır olsa da Kürt halkının geleceğini özgür temellere dayandırma ve uluslararası çapta kürdistan’ın bağımsız bir statü hakkının tanınmasında belirgin bir rol ve misyon oynanacağı kuşkusuz gözükmektedir.
Gerçekten de her zaman dünyanın her alanında yaşanan savaş ve katliamlardan en çok etkilenen kadınlar olmaktadır. Bunun nedeni ise kadınlar savunmasız ve çaresiz bırakılmaktadırlar. Sistem tarafından bilinçli bir şekilde erkeğin gölgesi altında bırakılan kadınların ne yasal ne de gayri yasal anlamda dilsiz ve mücadelesiz bırakılması trajedik ve acı verici bir durum olmaktadır. Eğer kadınların da sosyal, siyasal ve anayasal haklar anlamında kendini temsiliyet düzeyi olsaydı, bu kadar trajedik tablolarla karşı karşıya kalmayacaktık. Ancak gel gör ki ne siyaset alanında ne de politik zeminlerde kadına kendini savunacak hiçbir alan bırakılmamaktadır. Kürt toplumu ve kadını açısından bu durum tamamıyla değişmiş ve artık Kürt kadınları sosyal, siyasal ve özelde de askeri alanda kendilerini savunacak bir güç ve iradenin yaratılması söz konusudur. PKK Önderliği ve örgütü öncülüğünde yaratılan 5000 yıllık erkek egemenlikli sistem ve tabularının yıkılıp kırılması gerçeği vardır. Artık Kürt ve Ortadoğu kadınlarını, dünya kadınlarına direnişin öncülüğünü çekecek bir YJA star ve YPJ, YJRK askeri kanadı vardır. Bu anlamda kadınların hem sistemin cinsiyetçi eğilimlerine dur diyebilecek ve savunmasının güçlü sağlayacak önemli bir oluşumun varlığı söz konusudur.
Kürdistanda bütün kadınların ulusal birlikteliğinin sağlanmasının zamanıdır ve kürdistan toplumunun özgürlüğü kadın devriminden geçmektedir. Bu anlamda önder APO ‘unda büyük özen ve titizlik gösterdiği kadın özgürlüğünün sağlanmasının mekân ve zamanının geldiği gerçeğinden yolla çıkarak bütün kadınların el ele vermesi gerektiğini vurgulamak yerinde olacaktır.
Bu kadın özgürlük ideolojisini başta bütün Ortadoğu olmak üzere özelde de kürdistan’ın toplumunda yaymak ve bir çıkış kapısı olarak bütün kadınlara mal etmek en kutsal görevlerin başında gelmektedir.
Bu vesileyle kadın toplumsallığın temel kök hücresi konumunda olmasından ötürü, toplun ahlaki ve politik şekillenmesi konularında da kendini bu alanda yetkinleştirmek ve güçlendirmek kaçınılmaz bir vektör konumunda olmaktadır. Çünkü bir toplumun gelişmişlik düzeyi genelde kadınının gelişmişlik düzeyiyle eş anlamlı ele alınır bu konuda da Kürt kadınınınım hem sosyal hem de askeri alanda gelişmişlik düzeyi hiçbir tapulununkiyle kıyaslanamayacak düzeyde gelişim gösterdiğini göstermiş bulunmaktadır. Kendisinin dünyanın her alanında örgütleyen ve bir konumda olan Kürt kadınları artık bütün ezilen halklar ve kadınların umudu konumuna geldiğini belirtebilirim. Artık o eskiden içinde bulunduğu ölüm uykusundan uyanan ve her türden eğemenlikli sisteme karşı boyun eğen kadın gerçekliği adım adım tarih sahnesinden silinmiş bulunuyor.
Bu bakımdan da ciddi bir uyanış ve diriliş gerçekleşmektedir. Kuşkusuz tüm bu gelinen düzeyi her şeyden önce Kürt özgürlük güneşi Önder APO ‘un verdiği eşsiz emek ve katkılarına dayalı geliştiğini vurgulamak en gerçekçi yaklaşım olacaktır. Kürt özgürlük hareketi ve kadın özgürlüğü eksenin de sağladığı görkemli gelişmeleri görüp her anlamda moral ve güç almak gerekir. Hem YJA star, YPJ ve HJRK güçleri olarak yaşadığımız bu devrim atmosferinde güçlerimizi her zamankinden daha çok birleştirip sosyal, ideolojik ve askeri alanda güçlü bir direniş ve mücadele sahibi olmamız önem taşımaktadır. İŞİD çetelerinin eliyle yapılan bütün kadın katliamlarının intikamını almak en anlamlı cevap olacaktır. Her gün basında yapılan röportajlarda ve verilen ŞENGALİ halkımızın demeçlerinden de anlaşıldığı gibi yüzlerce ŞENGALİ kadınların çeteler tarafından satıldığı, tecavüze uğradığı, akıbetleri beli olmayan bütün Kürt kadılarının intikamı adına öz savunma konumuna geçmek gerekecektir. Onca savunmasız insanların suçu neydi ki, inançlarından dolayı bu kadar pervasızca yaklaşmak en büyük vicdansızlıktır.
Bakın her gün haberlerde ve basın bültenlerinde de geçtiği gibi İŞİD çeteleri tarafından yüzlerce kadın ve çocuk kaçırıldığı belirtiliyor ve hepsi de Kürt çocukları, kadınlarıdır. Bunlara karşı sesiz kalan bütün ülkeler bu insanlık suçunun ortağıdır anlamına geliyor. Bu nedenlerden dolayı Kürt kadının savunma gücü olan YJA star, YPJ, YJRK güçlerinin hem güney Kürdistan’ın ŞENGAL bölgesinde, yine Rojava kürdistan da verdiği silahlı mücadele meşru bir savaş anlamına gelmektedir. Bana göre Kürt halkının yiğit evlatlarının her tür zorlu koşul altında verdiği silahlı mücadele her kes tarafından desteklenmesi ve takdir edilmesi gereken bir gerçektir. İŞİT saldırılarından kurtulan ve zor bela canlarını kurtaran bir çok insanın anlatımlarından geçiyor. Sayısız kürt insanı ve kadını teslimiyeti kabul etmemek için kendi bedenlerini diri diri uçurumlardan atanların sayısı halen bilinmemektedir. Bu anlamda kürt kadını Dersimde, Geliye Zilan da ve daha sayma gereğini duymadığım bir çok yerde yapılan katliamlarda inanç ve varlığı uğruna gösterdiği direniş, sergilediği yurtseverlik duruşu, günümüzde de ŞENGALLİ Kürt kadınları bu ruhu temsil ediyor. Kürt kadın tarihinde her zaman adlandırılan Zarife, Bese, Beritan ve Zilan’ların düşman yönelimlerine karşı teslimiyeti kabul etmemeleri günümüzde bir kez daha canlanmaktadır. Kendi toprak ve gelenek, göreneklerine bağlı olmanın en somut ifadesi olmaktadır. Kürt kadını gerçekten de onurlu ve gururlu bir karakter yapısına sahip olması her bakımdan toplumsal gelişmeye önemli katkılarda bulunmaktadır. Kendinde temsil etiği kürtlük kimliği ve onun mücadelesi sayesinde kayıp olmamıştır. Her ne kadar var olan resmi ideolojilerin asimilasyon politikalarına uğrayan bir toplumsal Kürt gerçekliği olsa da, Kürt kadının bu konuda ki bağlılığı dilimizin, dilimizin ve toplumsal gerçekliğimizin tarihten silinmemesine önemli katkıda bulunmuştur.
Günümüzde Kürdistan ülkesi üzerinde sürdürülmek istenilen talan ve şiddet yönelimlerine boyun eğmeyen bir Kürt toplumsal gerçekliğiyle karşı karşıya bulunmaktayız. Elbette bu Kürt toplumunu nezlinde zihinsel anlamda ulaştığı aydınlanma ve ideolojik gelişmişlik düzeyinin belirlemektedir. Artık özgür kürdi demokratik ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigma ekseninde kendinde yaratmış olduğu ahlaki ve politik bilinçle yakından alakalı olduğunu vurgulamak gerçekçi olacaktır. Bu anlamda hem Kürt özgürlük hareketimizin öncülüğünde gelişen mücadelenin sonuçları olarak sağlanan siyasallaşa, diğer yandan da kürdistan toplumunda öyle eskisi gibi her sömürgeci ve işgalci güçlere karşı teslimiyeti ve çözümsüzlüğü kabul etmeme durumu söz konusudur. Kürt halkı PKK gerçeğinde kendi kurtuluşunu ve gerçek özgürlük yolunu görmüştür. Dikkat edilirse dünya toplumları içinde en çok haksızlığa, uğrayan, varlığı ve kültürü tehdit altında olan Kürt tapulumu olmaktadır. Bütün bunlara karşı en çok ta varlık ve yokluk savaşında direnen, pes etmeyi bilmeyen bir ulusal Kürt gerçekliğine tanıklık etmemekteyiz. Bunların en bariz örneği Rojavada yaşlı anaların babaların ve eli silah tutabilen bütün insanlarımızın, düşman yönelimlerine karşı savaşın ön cephesinde mevzilenmelerdir. Bu direnişi görmezden gelmek mümkün olabilir mi? Sağlanan bu gelişmeler tarihi ve önemli kazanımlara yol açmaktadır.
Diyana Amanos
- Ayrıntılar
Bu Eylül Xakurke alanında hava saldırısı sonucu yaşanan toplu şahadetin ikinci yılı tamamlanmaktadır. Şahadet yıldönümü vesilesiyle burada şehit düşen 11 yoldaşımızı saygıyla anıyor ve anılarına bağlılığı mücadele kararlılığımız olarak ele alıyoruz. Bu şehitlerimiz içinde devrim mücadelemizde önemli süreçlerin sorumluluğunu üstlenmiş, öncülük yapmış yoldaşlar olduğu gibi gelişme ve yetkinleşme aşamasında olanlar, yine devrimin yükünü omuzlamaya kararlı yeni ve genç arkadaşlarımız da bulunmaktadır. En eski ve en yeni arkadaşlarımızdan oluşan bu şahadet gerçeği PKK’nin özünü ve karakterini de ifade etmektedir. Bu şehitlerimiz hem mücadelemize yıllarca kattıkları emek ve yarattıkları örgüt gücü ile, hem de her birinde somutlaşan devrimci özgür kişilikle bizler için örnek alınması ve mücadele çizgileri yaşatılması şart olan kişiliklerdir. İzlerinden yürümek kadar onlardan güç ve mücadele azmi alıyoruz. Aynı zamanda mücadelenin bugünkü gücüne ulaşmasında büyük çaba sahibi yoldaşlarımız olmaları itibariyle mücadeleyi güçlendirmek ve onlar şahsında somutlaşan özgürlüğü tüm halka taşırmak onlara vicdan ve yoldaşlık borcumuzdur. Henüz genç ve gelişim aşamasında olan yoldaşlarımız şahsında da onların devrim ve özgürlük hayallerini kaldıkları yerden devam ettirmek ve özgür geleceği kurmak yoldaşlık sözümüzdür.
Rüstem, Çiçek, Rozerin, Alişer, Dicle, Nazlıcan, Xebat, Amara, Roj Amara, Eşref, Erdal yoldaşların her birinin mücadelemize kattığı büyük bir güç olmuş ve şahadetleri bizler açısından özgürlüğü mutlaka zafere taşıma gerekçesi olmaktadır. Her bir arkadaş mücadeleye kattıklarıyla her an örnek olarak önümüzde duran arkadaşlardır. Şahadetlerinin üzerinden iki yıl geçmiş olsa da, anıları, şahadetleri henüz dün olmuş kadar hafızamızda canlıdır. Bu yönüyle onlara yoldaşlık sözümüz günlük mücadelemize yön veriyor ve özgürlük düşmanı güçlere karşı öfkemizi biliyor.
Onları anlatmak ise birkaç satıra sığdırılamaz, her birinin mücadele yürüyüşü romanlara konu olacak, ezgilerle türküleşecek kadar fedakârlık ve kahramanlıklarla doludur. Her biri filmlere, konu olabilecek kişilik ve mücadele çizgisidirler. PKK’de yaşanan kahramanlıkları söze sığdıramayız. Bu yüzden her bir şehit yoldaşı anlatmak istediğimizde onları yıllarca tanıyor olsak bile söyleyecek tek bir kelime bulamayız. Bu aklımızdan sözler gelip geçmediğinden değil, aklımıza gelen sözlerin içimizdeki duyguları ifadeye yetmediğindendir. Kelimelerin onlarda somutlaşan kahramanlığı, devrim emekçiliğini, özgürlük ruhunu ifade etmeye yetmediğindendir. Bu nedenle onları anlatmak ancak sanat diliyle olabilir. Daha da anlamlısı onlardan öğrendiklerimizi mücadele çizgimizde ve yaşam tarzımızda somutlaştırmakla olur.Bu yazıda Onlara dair dile getireceklerimiz, her biri yirmi yıllık devrim militanı, özgürlük öncüsü olan bu arkadaşları anlatmaya yetmeyecektir.Dile getireceklerimiz şahadet yıldönümünde Onları anarak anılarına bağlılık sözümüzü yenilemek, mücadele çizgilerinin takipçilere olarak Onların mücadele ve kişiliklerinden daha fazla şey öğrenmeye çalışmak olacaktır….
Çiçek yoldaş, silahlı mücadelenin yeni başladığı ve hareketimizin henüz halk içinde yeni tanınmaya başladığı süreçte mücadeleyle tanışmış bir arkadaştır. Hareketi tanıdıktan kısa bir süre sonra aktif katılımı esas almış ve bir süre sonra da gerilla saflarına katılım sağlamıştır. Çiçek arkadaşta somutlaşan Botan kadınının özgür ruhudur. Botan kadınının doğal, kendine güvenen, yaşam derinliği olan özünü temsil ettiği gibi, gerilla olarak da çoğunlukla Botan’da kaldığı için temel şekillenmesini burada almıştır. Bu yönden de Botan gerillasının direngen karakterinin ifadesidir. Doğal toplum özelliklerinden kopmamış, doğaya ve insana karşı duyarlı ve incelikli yaklaşımı öne çıkan temel özelliklerindendir. Yine mütevazi olduğu kadar kendine güvenen bir duruşa sahiptir. Attığı adımların sağlamlığından ve doğruluğundan emindir, sonucun nasıl gelişebileceğinin yaşam tecrübesi ve deneyiminin gücüyle bilincindedir. Yaşam ve mücadele tecrübesi büyük bir birikim yaratmış ve bu da yaptığı her işte doğru yol ve yöntemle hareket etmesinin ve başarıyı sağlamasının temelini oluşturmuştur.
Çiçek yoldaş mücadelenin hep en zorlu alanlarında kalmıştı. Savaşın en kızgın olduğu anlarda hep savaşın ön cephesinde öncü ve komutan olarak katılmıştı. Kadın ordulaşmasının ilk günlerinden, kadın hareketinin partileşme süreçleri ve konfederal sistem olarak kendini örgütleyecek güce ulaştığı günümüze kadar kadın hareketinin en önde gelen militanlarından ve öncülerindendir. Komuta kişiliği olarak her işe önemli önemsiz ayrımı yapmadan büyük bir ciddiyet ve hassasiyetle yaklaşmayı esas almış, her görev ve sorumluluğu büyük bir coşku ve heyecanla yerine getirmeye çalışmıştır. Diğer taraftan, yorgunluk nedir bilmez, emekçilikte örnek olduğu gibi, ruh olarak gençlik ruhunu ve canlılığını her gün daha da büyüterek katılmıştır. Yaşam sevinci ve coşkusu yaptığı her işe yansımış, canlı bir karakter şekillenmesi yaratmıştır. Şehit düştüğünde 22 yıllık bir gerillaydı. O katıldıktan yıllar sonra doğup büyüyen genç gerillalara 22 yılın tecrübesiyle komutanlık ve öncülük ediyor ve tecrübelerini aktarıyordu.
Rüstem arkadaş da mücadelede geçmiş bir ömrün ifadesidir. Rojava’dan mücadelemize katılan en eski arkadaşlarımızdandır. Mücadelenin değişik çalışma sahalarında çalışma yürütmüş ve öncülük yapmıştır. Gerilla pratiğinden, siyasal çalışmalara ve ideolojik çalışmalara kadar değişik çalışma alanlarında öncülük düzeyinde katılmış ve sorumluluk üstlenmiştir. Bu alanlarda sağlanan gelişmelerde Rüstem arkadaşın emeğinin büyük payı vardır. Bu çok yönlü katılım hem büyük bir birikim ve yetkinlik gerektirdiği gibi Rüstem arkadaş da kendini çok yönlü yetkinleştirmiş ve birikim sahibi kılmıştır. Bu birikim ve tecrübeyle örgütün önemli bir yükünü omuzlamıştır. Diğer taraftan ise mütevazi ve sakin bir karaktere sahiptir. Kendine güvenli, ne yaptığını bilen, mütevazi, sakin karakteriyle ve yaptığı çalışmaya adanmışlık düzeyiyle günümüzün derviş kişiliği en fazla onda somutlaşmıştır demek yerindedir. Bir derviş gibi Önderlik paradigmasını anlamak ve anlatma çalışmasına kendini adamış ve ideolojik çalışmaların gelişmesinde büyük emek sahibi olmuştur.
Rozerin arkadaş, Çiçek arkadaş gibi savaşın içinde büyümüş ve özgürlüğü karakterine işlemiş bir kişiliktir. Çok genç yaşta katılmış ve savaşın çok kızgın olduğu süreçlerde hep ön saflarda yer almıştır. Savaş içinde iradesini bileyerek büyümüş ve kişilik kazanmış bir arkadaştır. Yok oluş dayatılan bir halkın varlığı için savaş vermek, özgürlüğü savaştan süzmek Rozerin arkadaşın karakterinin temel çizgilerini belirlemektedir. Rozerin arkadaş, yaşamın tüm yönlerine büyük bir ciddiyetle ve hassasiyetle yaklaşırdı. Olgun duruşuyla, mütevazi karakteri ve emekçiliğiyle tüm arkadaşlar üzerinde büyük bir ağırlığı ve saygınlığı vardı. Rozerin arkadaşa tüm arkadaşlar büyük bir saygı ve sevgiyle yaklaşırlardı. Yaşam tecrübesi ve olgun duruşuyla kendisinden çok şeyler öğrenilecek bir derya olduğu duruşundan hissedilirdi. Rozerin ve Çiçek arkadaşlar yıllarca aynı alanda Botan’da mücadele etmişler, savaşta en ön cephede yer almışlar ve kadın komutanlaşmasının örnek kişilikleri olmuşlardır. Adeta birbirini tamamlayan bir mücadele çizgisinin ifadesidirler. Onların tarzından ortak mücadele ve birbirlerini tamamlamalarının yarattığı gücün sınırsızlığını öğrendiğimiz gibi birlikte şehit düşmelerinin de bize anlattığı derin bir anlam var.
Alişer yoldaş, mücadelemizde bir direniş geleneği temsilcisidir. Koçgiri’nin direngen karakteri Onunla PKK mücadelesine akmıştır. Tüm zorluklara karşı direniş karakterinin temel özelliğidir. Dersim Koçgiri alanlarında gerilla öncülüğü ve komutanlığı yapmış, direngen karakteri ve cesaretiyle bir sembol olmuştur. Diğer taraftan ideolojide derinleşmeyi kendine temel bir mücadele alanı olarak esas almış ve bu konuda hep arayışçı olduğu kadar ulaştığı doğruları arkadaşlarla paylaşma ve aktarma konusunda çaba sahibi olmuştur. Önderlik paradigmasını anlama, anlatma ve uygulamada büyük bir ısrarın sahibi olmuştur. Yıllara varan mücadelesinde yılmak ve yorulmak bilmez bir azimle mücadeleye öncülük etmiş ve gerillanın ön saflarında yer almakta ısrarcı olmuştur. Bu azmi ona veren gerillacılığı yaşam çizgisi ve özgürlüğün tek umudu olarak görmesidir. Bu anlamıyla yılların yıpratmadığı, yoramadığı bir direnç ve irade ifadesidir Alişer yoldaş.
Dicle yoldaş, bir gerilla direniş hikayesidir. Genç yaşta gerilla saflarına katılmış, hep sıcak savaş ortamında kalmış ve savaş içinde şekillenmiştir. Dicle yoldaş deyince aklımıza ilk gelen Zagros gerillacılığıdır. Gerilla mücadelesinin uzun yıllarını Zagroslarda geçirmiş ve Zagrosların asi ve engin coğrafyasına hayranlığını hep yüreğinde taşıyarak mücadele azmi biriktirmiştir. Zagrosların eşsiz güzelliğinden öte onlarca kahraman yoldaşla yoldaşlık etmiş olmanın, kahramanlıklara tanıklık etmenin getirdiği yürek derinliğiyle mücadeleye katılımı esas almıştır. Dicle yoldaş bir yandan ince bir ruh ve yoldaşlık bağlılığı, bir yandan direngen ve savaşçı bir kadın militanı, bir yandan herkesle alıp verebilen herkesin dünyasına girebilen bir paylaşımcı, bir yandan bazen esprileriyle herkesi güldüren, bazen de anıları ve örnekleriyle herkesi derin duygulara sürükleyen renkli bir dünyadır.
Nazlıcan yoldaş, mücadele içinde hızla kendini geliştirmiş bir yoldaşımızdır. Güler yüzlülük, cana yakınlık, herkesle alıp verebilen bir kapsayıcı karakter, sorunlar karşısında sabır ve yaratıcı çözüm bulma onun temel özellikleridir. Hemen her konuda yeteneği olan bir arkadaş olduğu gibi bilmediği konularda çekimser ve kaygılı yaklaşmaz, merak eder, ilgilenir, anlamaya yönelik sorular sorar ve kısa sürede öğrenirdi. Saz çalar, şarkılar dilinden eksik olmaz, şiir yazardı, dahası günlük yaşamda gerekli olan her bilgi ve beceri onda vardı. Her işe gönüllü ve moralli girer ve mutlaka üstesinden gelirdi. İnce ruhu ve paylaşımcılığıyla ayrıca yaratıcılığı ve çalışma azmiyle onu gören herkesi kısa sürede etkiler ve mutlaka herkeste onu hatırlatacak bir iz bırakırdı. Büyük bir ısrarla gittiği Botan’da kişiliğinin güçlü yanlarını savaşın sıcaklığında sınayarak daha da pekiştirmişti. Botan’ın coğrafyasıyla bütünleşmiş ve o coğrafyaya hayran olmuştu ve savaş yoldaşlığının sıcaklığında duyguda ve ruhta derinliği yakalamıştı. Şehit düştüğü zamanda Xakurke alanına henüz bir haftadır gitmişti, buna rağmen kaldığı bölükteki arkadaşları bir haftada etkilemiş ve ortak bağ kurmuştu.
Amara yoldaşta gelişme potansiyeli yüksek yoldaşlarımızdandı. Hareketimize katıldıktan sonra hızla pratik yetkinlik ve tecrübe kazanmıştı. Daha çok Zagroslarda kalmış, 1 Haziran hamle sürecinde savaşın tekrar kızgınlaştığı süreçte aktif rol oynamıştı. Pratiğe sağlıkçı olarak katılmış, bunu kendisi açısından devrimci sorumluluklarını yerine getirme ve yoldaşlık görevi olarak ele alarak, gerektiğinde hassas, gerektiğinde büyük bir cesaret ve fedakarlık göstermiştir. Sağlıkçı olarak birçok eyleme katılmış ve en kritik koşullarda yaralı arkadaşları kurtarmak için büyük bir cesaret ve fedakarlık göstermiştir. Bu çabasıyla birçok arkadaşın hayatını kurtarmıştır. Hassas, incelikli yaklaşımlarıyla ve cesaretiyle tüm arkadaşların güvenini ve saygısını kazanmıştır. Yine Xebat arkadaş adı gibi emekçiliğiyle yoldaşlar tarafından sevilen ve saygı duyulan bir arkadaştır. Roj Amara yoldaş ise zindandan çıktıktan sonra yönünü özgürlük mekanı dağlara dönmüş, fakat daha özlemini çektiği dağlara doyamadan şehit düşmüştür. Erdal ve Eşref arkadaşlar ise mücadele saflarına yeni katılmış, özgürlüğü yeni solumanın heyecanında ve mücadeleye güç katma iddiasında olan yoldaşlardı. Bu yoldaşların erken şahadeti bizleri Onların hayal ettiği mücadeleyi onlar yerine yükseltmeyi şart kılmaktadır.
Xakurke Eylül şehitlerini kişiliklerinde öne çıkan yönleriyle bu şekilde ifade ederken, başta da belirttiğim gibi bu satırlar onları anlatmaya asla yetmez. En eski arkadaşlarımızdan en yenisine her birinden öğreneceğimiz derya kadar gerçeklik var. Her biri kendi karakterinde somutlaşan özellikleriyle bir derya olduğu gibi bir araya gelişleriyle bir özgürlük deryasını PKK hakikatini ifade etmektedirler. Bizlere düşen onlardan öğrenmek ve mücadelemizi onlardan aldığımız güçle yükseltmektir.
Rojin Ruken
- Ayrıntılar
Anlatmaya ve yazmaya zorlansam da, şehitlerimize karşı olan yoldaşlık görevimiz gereği onların yaşamını anlatmaya çalışacağım. Her militanın kendisine örnek alacağı, böyle kahramanları tanıtmaya çalışacağım.
15 Ağustos atılımının 24. yıl dönümünde, Agit yoldaşla yola çıkan ve Kürdistan devriminin diriliş ve direnişinin ilk çıkışından şahadetine kadar yer alan, kahramanlık ve gerillacılığın simgesi olan yoldaşlardan, İbrahim yoldaşı anlatmak nice kahramanların yazılmamış ve söylenmemiş kavgalarını ve öfkelerini, sevgilerini, fedakârlıklarını, cesaretlerini, soylu direnişlerini anlatmaktır. Sarı İbrahim olarak tanınan İbo yoldaş, gerillacılıkta bir özveri örneğidir. Tüm ömrünü direniş içinde dağlarda geçirmiş, Lübnan’dan Kuzey’e, Karadeniz ve Aman OS’lardan, Güney Kürdistan’a uzanan, nefes nefese otuz yıllık APOCU militanlığın, kararlı ve inançlı emekçilerindendi.
Sarı İbo yoldaşın PKK’lilik ölçülerinde yaşam, ilişki ve kültüründe sade, doğal, dürüstlüğü, samimiyeti ile gerçek yoldaşlığı yaşatanlardandı. Her koşulda APOCU çizginin, Agit ruhunun ve direnişinin en öncü müfrezesinin komutanı ve militanı, savaşçısıydı. Dağlara ve gerillacılığa olan sevdası, genç yaşlarda katıldığı özgürlük mücadelesinde ömrünün son anına kadar da dağlara olan aşkı ve bağlılığı ile dağların kartalı olarak, Engizek kartalı olarak gönülden gönülle her zaman için yaşattığımız komutanlardandır. Kürdistan gerillacılığının simgesi olan, gerillacılığı her koşulda uygulayan ve başarı için yeni taktikler uygulayan bir komutan ve militandı. Gerillacılığı Türkiye’ ye taşımada, Güney Batı eyaletinde Binboğalara, Amnioslar ve Toroslara kadar açılım sahalarının vazgeçilmez gerillası ve komutanıydı. 90 yıllarında Amed’den Güney Batı eyaletine, terzi Cemal ihanetine ve provokasyonuna, gerillaya karşı tasfiye ve katliamlarına karşı en amansız gerillacılıkla en zorlu süreçlerde, 93-94 yıllarında Güney Batı eyaletinde APOCU militanlığı temsil etmiş, onun onuru ve direnişi için ve bu mevziiyi tekrar kazanmak için müthiş bir çaba harcamıştır.
Koçgiri ve Karadeniz sahalarının açılımı için, yine en önde savaşan İbrahim yoldaştı. Engin tecrübesi ve birikimi, yaratıcılığı ile bu mevzileri gerillaya açmıştır. Savaşın ve gerillacılığın Türkiye’ye açılmasının öncüsü olmuştur. Dörtlü çetenin ve Zeki unsurunun inançsızlığı ve gerillaya olan güvensizliği, kırılması, olmaz teorisi geliştirdiği süreçlerde, yine Avanoslarda direnişi örgütleyen ince Mehmet’in diyarı Toroslara, oradan da çakıcı efenin diyarı olan Egeye kadar açılım yapan, İbrahim yoldaştı.
Geri çekilme sonrasında da, gerillacılığı her koşulda bir özgürlük teminatı olarak gören ve bu temelde tekrar eski mevzilerin alınmasında ve örgütlenmesinde çalışan, birçokları gibi olmaz, yapılamaz denilen, sahte yaşam ve ilişkileri ile geri yaşam tarzı içerisine giren guruplara karşı, Amanoslara ve Türkiye’ye gerillanın gönderilmesi için o kadar emek veren yine İbrahim yoldaştı. Tüm imkansızlıklara ve zorluklara, ihanetin dayatmalarına rağmen, özgür yaşamda ısrarlı olduğunu, bundan en ufak bir taviz vermeden yaşam ve pratik duruşunda herkese APOCU militanlığının gereklerini göstermiştir.
Meşru savunma stratejisi temelinde, öz savunma gibi stratejik ve uzun vadeli halkın kendisini savunması ve örgütlendirilmesinin rolünü bildiğinden, bunun örgütlendirilmesinde en çok çaba harcayan İbo yoldaştı.
Bundan dolayı tüm tasfiyeci ve provokatörlerin hedefi olmuş, onu tasfiye edebilmek için her şeyi denemişlerdir. Önderlik militanlığı ve çizgisinde asla taviz vermeyen ve yalpalamayan, bireysel hesap ve çıkarlara girmeyen, kendisini kaygısızca devrime, halka ve mücadeleye katan, emekçi ve sade bir PKK’li ve gerçek bir APOCU komutandı. Halk adamı özellikleriyle halka hizmet etmeye gönül veren, halkı üslup ve yaklaşımlarıyla etkileyen, genciyle genç, yaşlısıyla yaşlı gerçek bir halk önderiydi. Girdiği her yeri etkilediği gibi bu etkisi geçmişten bu günümüze kadar hala da devam etmektedir, Örgütlediği kitle ve ilişkileri günümüzde de, Güney Batı ve Amanos’ lar da çalışmalara katılmaktadırlar. Yıllar ne kadar geçse de orada yaratmış olduğu izler ve etkiler hiçbir zaman etkisini yitirmemektedir.
Şahadetine kadar, Amansa’ lar da sürekli bu alanların oturtulması için tecrübesiyle sürekli destek veren, gerçek bir komutandı. En zor süreçlerde, tarz ve taktikte yaratıcı perspektifleriyle sürekli yanımızda olan vazgeçilmez bir yoldaş ve komutandı. Gerillacılığa olan aşkı, onun vazgeçilemeyecek bir yanıydı. Her koşulda daha fazla ilerlemeyi hedef alırdı. Antalya’dan Ege’ye, Marmara’dan Bolu dağlarına kadar gerillacılığı hedeflemiş, son nefesine kadar da bunun çabasında olmuştur. APOCU militanlığın, inancın ve kararlığın, moral ve maneviyatta simgeselleştiği ender yoldaşlardan biriydi.
Yoldaştı çünkü sade, doğal, dürüst, sevgi ve saygıyla etrafına yaklaşan, paylaşımcı, bütünleştirici, gerçek APOCU ruhla, onun moral ve maneviyatıyla, gerçek yoldaşlık ölçüleriyle PKK’liliği temsil eden ve sonuna kadar pratiğiyle güven veren bir yoldaştı. Örgüte sonuna kadar bağlı, hizmeti ve emeği esas alan, mevki ve yetki derdi olmayan, çizgi dışı anlayışlara karşı net tavrı olan APOCULARDANDI. Ve O APOCUYDU çünkü özgürlük ideolojisine sonuna kadar bağlı, işbirlikçiliğe ve tasfiyeciliğe taviz vermeyen ve kendi öz gücüne ve Önderliğin amacına kilitlenen, partisine ve örgütüne güvenen, inanan, onu koruyan, halkına hizmet için kendini adayan gerçek bir militandı.
Anısı önünde saygıyla eğiliyor, mücadelesini ve hedeflerini başarıncaya kadar bağlılığımızı, HPG’li gerillalar olarak yerine getireceğimizin sözünü tekrar yeniliyoruz.
Sefkan GEDİK
- Ayrıntılar
Bazı düşünceler vardır ki yazılmaz, sadece düşünülür. Ama bu konu yazılması gereken bir konu:
Yazacaklarımın yetersiz kalacağını biliyorum. Çünkü o kahramanlıkların önünde, bütün kelimelerin kifayetsiz kalacağı kanaatindeyim. Denizde olan bir damla kadar olsa da bu yazdıklarım, yine de görevimi yerine getirmek istiyorum. Bu yola baş koyarken büyük umutlarla başladılar. Amaçları yok sayılan bir halkın, aslında var olduğunu kanıtlamaktı.
Partimiz ayakta tutan şehitlerimizin döktüğü kan ve verdikleri mücadelede saklıydı bütün amaçlarımız. Yolumuzu aydınlatan yoldaşlarımızın yolunda yürümek değil koşmaktır amacımız.
Onlar; Özgürlüğe olan sevdaları için dağları seçtiler.
Onlar; Anaların feryatlarını dindirebilmek için umutlarından, düşlerinden vazgeçtiler.
Onlar; Kolayı seçmediler, zoru seçtiler ve başardılar.
Onlar; Canlı bir bombaydı, sabırla nokta vuruşu yapacakları günü beklediler.
Onlar; Ateş çemberiyle, yolları aydınlatmayı hedeflediler ve o gencecik bedenlerinde büyüttükleri devrim ateşini en zirveye taşıdılar.
Onlar; küçük bir gruptu önce, sağlam bir temel atmayı hedeflediler.
Şimdi ise milyonlar olduk, yok olduğu iddia edilen bir halk var olduğunu kanıtladı.
Koskocaman bir bina oluşturduk. Düşman yapılan emeği yıkmak istedi, her elini kaldırdığında yıkılan onlar oldu. Kimileride görür görmez pes etti. O bina bu günlere gelene kadar en zorlu savaşlardan geçti, katliamlara uğratıldı. Yinede verdikleri mücadeleye devam ettiler. Kururken o binayı çimentolarına sevgiyi, aşklarını, hırslarını, özlemlerini ve devrime olan inançlarını kattılar. Yorulmadık. Kimileri bu asil yolda asilce şehit düşerken kimileride kaldıkları yerden her an her dakika mücadelelerini büyütmeyi hedeflediler.
Bazen eski arkadaşlar, eskiden yaşadıkları zorlu günlerden geçip bu günlere geldiklerini anlatırken biz yeni katılanlar sanki hazıra konmuş gibi bir his kaplıyor içimi. Partimizin o kadar zorlu günlerden geçip bu günlere gelmesindeki temel 3 madde beliriyordu kafamda. Birincisi şehitlerimizin verdikleri mücadele, ikincisi; bize direnmeyi öğreten Önderimiz, üçüncüsü ise; halkımızın emekleriydi bileri bu günlere getiren. Ne kadar bahsetse biri o zorlu günlerden, dilim tutulur yaşadıklarını hissetmeye çalışırım, onu da tam anlamıyla başaramam ya. İşte o zaman durur her şey, tek odak noktan mücadeleni en zirveye taşımak olur. Ve yeni sürece layıkıyla cevap olmayı hedeflersin. Peki, bunu tam anlamıyla başarabildik mi? Önderimizin istediği gibi militanlar olabildik mi? Peki ya tam anlamıyla kadın militan olma mertebesine ulaşabildik mi? Yada bu çabaya girdik mi? Bu sorulara verebileceğimiz çok cevap var, fakat doğru cevabı verebiliyor muyuz kendimize. Yani olması gereken şu, söz ve eylemin bir olması gerekendir. Artık 2014 yılı ZAFER yılı olmalı. Güneşimize duyduğumuz özlem sona ermeli. Yeni sürece kendini yeniden yapılandıran, her türlü mücadele koşulana ve zafere şartlanan kişilikle girmeliyiz.
Bazen öyle düşüncelere giriyorum ki ne yapacağımı bilmiyorum, sonra şehitlerimizin perspektifleriyle çıkılmaz dediğin sokakların aslında binlerce pencereden oluştuğunu görüyorum. Şimdi yoldaşlarımızın perspektifleriyle bu asil yolda yürümekteyiz. Özgür yaşamı kurmaya olan sevdalarını omuzlayıp zafere doğru yürümekteyiz.
Onların içimi ısıtan gülüşlerinin kaynağı GÜNEŞEOLAN sevdalarıydı.
Hayatın her anında yaşatılmalı bütün şehitlerimiz. Bize verilen bu mirasa sahip çıkmalıyız.
Ben misafirliğe gelmedim bu dağlara
Ben, ben olmaya geldim
Kaybolan hallerimi bulmaya geldim
Kaybolmuş yoldaşlığı aramaya geldim
Kürt halkından alınan haklar için savaşmaya geldim
Ben Önder APO’nun yolundan yürüyerek meskenime geldim…
Kaybolan benlikleri, hayalleri, gerçek yoldaşlıkları, alınan hakları, Önderlik Gerçeğini, arayışlarımı sonlandırmadan yolumdan şaşmayacağım ve bu savaşta pes etmeyeceğim…
Pêşeng Jêhat Amed
- Ayrıntılar
Biz sınırı geçmenin heyecanını yaşarken, düşman tarafından ateş açıldı, pusuya düşmüştük. Atış yerlerinden anladığımız kadarıyla, düşman tüm stratejik yerleri tutmuştu. O an düşmanın dikkatini üstüme toplamak için hemen öne atıldım ve cevap verdim. Böylece arkadaşlar kurtulabilir diye düşündüm. O anda arkadaşlar da geri çekildi, ben de tam kalkacaktım ki, düşmanın arka yolu da tuttuğunu gördüm. Amaçları tam çembere almaktı. O esnada araziye yöneldim. Yolu tam bilmediğimden ötürü şaşırdım. Gün yavaş yavaş ağaracak, gün doğacaktı. Ben o an kendimi sağlama almak için oradan uzaklaşmalıydım. Karşımda derin bir vadi vardı. Hemen oraya sürükledim kendimi. Fazla uzaklaşmadım, yabani bir çamın yarattığı kuytuluk dikkatimi çekti. Ağacın arkasında mağara gibi bir yer vardı. Burası, düşmanın tuttuğu yerlerin aşağı tarafı oluyordu. O anda güneşin aydınlığı kendisini tepelerde belli ediyordu. Vadi az çok kamuflajlı sayılırdı. Fakat izlerime dikkat etmeliydim. Dört gün orada öylece kaldım. Yanımda su yoktu. Düşman seslerini rahatça duyuyordum. Her gün bir işkence gibiydi. Gece sızmalı bir şekilde suya indim ve bulduğum bir poşetle yanıma su aldım. Düşman arazideydi. Bense araziyi bilmiyordum. Çaresiz bekliyordum...
Bu süreçte bir de arkadaş buldum kendime. Her sabah bir kuş adeta yoldaşların selamını alıp yanıma geliyordu. Bu bana ümit ve moral veriyordu. Kuş ile sohbetimiz olurdu. Bir gün kuşa “buradan sıkıldım çıkıp şehit oluncaya kadar düşmanla çatışmak istiyorum” dedim. Dağ kuşu bilir gerillanın dilini. Yüreğimde kaynayan volkanı adeta görürcesine bana; "direnmelisin ki! Hasret kaldığın yoldaşları görebilesin" dediğini hissettim sanki. Yüreğimde bir kıvılcım gibi taşıdığım umuttu adeta. Sonra, seni bekleyen büyük görevlerin var. Ancak böyle üstesinden gelirsin dedi. Yanımda erzak kalmamıştı, bu yüzden takatsiz de kalmıştım. Ertesi gün küçük arkadaşım gecikmişti, etraf da sessizdi ve düşman geri çekilmişti. Ama arkadaşımdan hatırsız ayrılmak istemiyordum ve bekledim... Öğleden önce kuş geldi. Ona gitmek istediğimi söyledim. O da onaylarcasına kanat gerip uçtu. Akşamüstü yavaş yavaş oradan ayrıldım. Vadi çalılıklıydı ve bu da yürümeme engel oluyordu. Yamaçları ise sarptı. Arkadaşların istikametine doğru tahmini olarak yol alıyordum. Halsizlik bana hakim olmak istediyse de arkadaşların özlemi ve hasreti bana güç veriyordu. Bu düşüncelere dalmışken, önüme çıkan uçurumu tırmanmak zorunda kaldım. Biraz tırmandım, fakat başım döndü ve kayadan yuvarlandım. Kendimden geçmiştim. Gün doğumuna yakın uyandım, düşmanın sesini tekrar duydum. O esnada silahımın yanımda olmadığını fark ettim. Silahımı kayadan düşerken kaybetmiştim. Gerillada silahsız kalmak, ölümle kol kola olmak gibi bir duyguya kaptırıyor insanı. Civar tepelerden düşman sesleri geliyordu. Çaresiz akşama kadar orada kaldım. Akşamüstü düşman karşımdaki tepeyi bırakınca, sabah geldiklerini ve akşam bıraktıklarını anladım. O esnada önce silahımı bulmayı sonra da düşmanın bıraktığı yere gitmeyi düşündüm. Silahımı bulduktan sonra, düşmanın kullandığı yoldan oraya çıkma kararı aldım. Gittiklerinden emin olduktan sonra bitkin bir halde tepenin yolunu tuttum...
Tepeye girdim, mevzilerde açılmamış bir kaç konser buldum. Gün doğmadan buradan uzaklaşmalıydım. Epey uzaklaştım. Artık sabaha doğruydu ve gün ağarıyordu. Seher yıldızı o esnada Xantur'un zirvesinde gözüme çarptı. Asi Xantur’u ve genel coğrafyayı hemen tanımıştım. Gözlerim gülüyor, yüreğim titriyordu. Çünkü Xantur karşımdaydı. Nice yıllar koynunda gerillayı saklamıştı ve hala da saklıyordu. O sarsılmaz duruşuyla gerillaya hep cesaret veriyordu Xantur. Her zaman gizemli bir duruşu vardı. İşte o an güneş Xantur tepesinden bana gülümsüyordu. Arkadaşları özleyen, Xantur’u gören gözler gözyaşlarını tutamadı.
Ş.Reşit Bozan
- Ayrıntılar
ŞEHİT ZERDEŞT DERSİMİ-ALİ GEZER
Başarmanın en iyi bir yeri ve yolu da dağlardan geçiyor. Dağlar daha ölmemiş. Dağın koşulları bütün zorluklarına rağmen mücadele için daha elverişlidir. İnsan dağa çıktığında ben ne kadar yükseğim(?) diye tepeden aşağıya bakıp başkalarını küçümsemez. Tersine önce dağlara ve dağlardan kendine bakar. Ne kadar küçültüldüğünü, ne kadar doğasından uzaklaştırıldığını, ne kadar aşağılara itildiğini daha iyi fark eder. Bunun nedeni kuşkusuz hem edindiği bilinç, hem de doğanın burada bir başka duruşudur. Hava, toprak, ses, renkler, canlılık, soğuk ve sıcak, gece ve gündüz… Her şey insanı yeniden özüne döndürmeye teşvik eden ilham kaynaklarıdır. Zayıf hallerimizle bile bu dağlara geldikten sonra tepeden tırnağa direniş kesilmemizin bir önemli sebebi de bu olsa gerek. Ve insan dağların yüceliğinde kendine baktığında “yüreğimin bir mezarlık olmasına asla geçit vermeyeceğim” diyesi geliyor. Taşlar, kayalar, kuşlar, böcekler, otlar, hava, toprak her şey ama her şey insana böyle söylettiriyor.
Şimdi şunu da görmeliyiz. Bunu bize söylettiren kimdir? Rêber APO ve PKK’nin ruhudur. O büyük mücadele, o büyük ruh olmasaydı bunu böyle anlam söyleyebilir miydik? Dağlara böyle anlam yüklenebilir miydi? Yoksa kendiliğinden, gaipten mi biz buna erdik, kendini kandıranlar da çıkmadı değil? En aşağılık duruma düşmekten kendilerini alıkoyamadılar. Çünkü onlar dağlara hakkını vermediler. Bütün değerleri hor görüp lanetlemek istediler. Lanetlik duruma düştüler.
Dağda olmak, dağa dayanmak dağa çıkmak, dağlarda kutsanmak ne anlama geliyor, bunun bilincine varmalıyız. Dağın salt fiziki olarak değil artık manevi değer olarak varlığımız, tarihimiz, kültürümüz açısından yerini, rolünü manasını idrak etmek önemlidir.
İnkar etmemek lazım. Dağlar o büyük bir mücadele ve çok ağır bedellerle yeniden yaratıldı. PKK “bu dağları ben yarattım” derse bu yanlış değildir. Can çekişen, adı- varlığı hissedilmez olan, geri- köhne ilkel mekanlar olduk algılanmaya başlanmış dağları direnişin, mücadelenin, aydınlanmanın, özgürleşmenin mekanlarına çeviren PKK değil mi? Kim inkar edebilir?
Toplumun yüz karası, baş belası sayılan mağara adamlığında, toplum öncüsü, fedaisi, yol göstericisi, ışığı ve kutsalına erişmek ne de inanılmaz ve etkileyici, ama bir gerçek! Gerçekleşmiş bir mucize. Tabi bu kendiliğinden ve kolay gerçekleşmedi inanılmaz zorluklara, dayanılmaz acılara, büyük emeklere, onca cana- kana karşılık olarak gerçekleşti. Kana bulanmamış kayalık, mevzi kalmadı, neredeyse her parça toprağa belki de birkaç direniş sığdırıldı. Silahla, bombayla, düşünceyle, sözle, kalemle, türküyle, kazma ile kürekle, açlıkla, soğuklukla, yara- bere içinde kalarak ve daha nicesiyle bu düzey yakalandı. Halka ve tarihe mal edildi. Kutsallık burada, yücelik burada, güzellik burada, inanç burada, coşku, heyecan, sevinç burada. Yaşam burada yeşilleniyor. Ve dalga dalga ülkemin dört bir yanına akıyor.
Ve altı mayıs gelir,
Deniz olurum.
Gemerek’te çevrilip Ankara’da asılırım.
Mahir olur Kızıl dere’de on kere vurulurum.
İbrahim olur işkencelerde katledilirim.
Karasungur ve Bilgin olup Kandil Dağında ihanetin kurşunlarıyla toprağa düşerim.
Ferhat olup Amed zindanında ateş topuna dönerim.
Antep’te Haki,
Urfa’da Çavgun olur çiçek açar tohuma dururum.
Ve daha nicesiyle kol kola girip halaya durur
Özgürlüğün dilinde intikam yemini olur içiliriz.
Soza we sonda meye!
Mücadele Arkadaşları
- Ayrıntılar