Ne şundanız, ne bundanız deyip de,
Alttan alta, gizliden gizliye tam tamamına Türk ordusunu destekleyip de, MİT, Fetullahçılar ile AKP adına kontralık yapan hiççi katil sürüleri.
Kurulu sistemle alakamız yok deyip de,
Aşine Katı Kemalizm yerine, Cilalı Yeşil Kemalizm (Türk-İslam Sentezi ile onun Turancı türevi Fetullahçılık) atına oynayan hiççi katil sürüleri.
Asimilasyona karşıyız deyip de,
Aşine Kemalist katı ulusçu soykırım yerine, Yeşil Kemalist Fetullahçı Turanizmin Türk ulusçuluğu anlayışıyla, Kürtlerin soykırımdan geçirilmesini meşru gören hiççi katil sürüleri.
Barışçıyız, eşitlikçiyiz deyip de,
Ordunun Kürtleri katletmesi yerine, polisin katletmesine daha insancıldır diyerek teresleşen hiççi katil sürüleri.
Kontr-gerillaya karşıyız deyip de,
Asker kontr-gerilla yerine, polis kontr-gerillasına alkış çalan hiççi katil sürüleri.
Ergenekona karşıyız deyip de,
Askeri Avrasyacı Ergenokon yerine, MİT ile Fetullah’ın Amerikancı Ergenekonunu ikame eden hiççi katil sürüleri.
Militarist Medyaya karşıyız deyip de,
Askeri militarizmin medyası Doğan Medya yerine, MİT ile polisiye militarizmin medyası Fetullahçı medyada vakanüvüsçülük yapan hiççi katil sürüleri.
Doğan medyasındaki asker kalemşörleri Fikret Bila ve Mehmet Ali Kışlalı yerine, MİT ile Fetullahçı medyada Prof. Dr. Zühtü Aslan, Önder Aytaç ile Emrullah Uslu gibi kontralarla Kürtlere karşı tetikçilik yapan hiççi katil sürüleri.
Liberal demokratız deyip de,
Partilerinin kapatılmasına tepki gösteren DTP’lileri desteklemek yerine, Dolapdere’deki MİT ile Fetullahçı polisiye kontraların silahla Kürtlere saldırmasına “mahalle tepkisidir” diye başlık atan hiççi katil sürüleri.
Muş’un Kop ilçesinde iki yurtseveri katleden ve onlarcasını yaralayan Zühtü Aslan ile Önder Aytaç’ın eğittiği polis ve Jitem elemanlarının yaptıklarını katliamdır deme yerine, “esnaf tepkisidir”diye başlık atan hiççi katil sürüleri.
Televizyon televizyon gezen Önder Aytaç gibi Önder APO’ya saldırıp, biz biat etmeyiz deyip de,
CIA ajanı ve ABD teşeronu olup da İslam kılıfıyla Turancılık yapan Fetullah Gülen’e kapıkululuk ederek biatlaşan hiççi katil sürüleri.
Irkçı Türk devletine xulamlık ederek biatlaşan hiççi katil sürüleri.
HPG, Güney Kürdistan’a gitsin deyip de,
Hem Kuzey hem de Güney Kürdistan’da, Türk ordusunun gerillayı katletmesini uluslararası hukuka uygundur diyen hiççi katil sürüleri.
Anadolu ve Kürdistan gençliğinin ölmesini istemiyoruz deyip de,
1999-2004 yılları arasında PKK tek yanlı ateşkesi sürdürürken 500’e yakın, bu yıl ki eylemsizlik sürecinden 80’nin üzerinde gerillanın şehit düşürülmesine tek ses çıkarmayıp, üstelik ordunun operasyon yapmasını desteklerken, Reşadiye’de 7 askerin ölümüne kıyamet koparan hiççi katil sürüleri.
Savaşa karşıyız deyip de,
AKP’nin savaş hükümeti olmasına karşı çıkmak yerine, AKP’nin Kürtleri fiziki ve kültürel soykırımdan geçirmesi ile Kürtlere saldırmasına karşı, Kürtlerin direnmesini barışa karşı provokasyondur diye sürmanşet atan hiççi katil sürüleri.
Militarizme karşıyız deyip de,
Kürtlerin işgalci Türk ordusunda askerlik yapmamasına karşı çıkıp da askere gitmeyi vatan görevi diye herkese yuttururken, asıl olarak Kürtlerin varlığının teminatı olan gerillaya katılımı militarizmdir diye reddeden ve gerillaya katılımı hiçleştirmeye, anlamsızlaştırmaya çalışan hiççi katil sürüleri.
Özellikle bu konuda başrolü üzerine alarak, Kürtlere seslenerek efendileriniz Beyaz Türk ırkçılarına kölelik ve askerlik yapın diyen Taraf gazetesinin hiççi, nihilist ve azgın Türk ırkçısı katil sürüleri.
Gönülleri fethetme ve sevgi seli deyip de,
Aslında yaptıkları gönülleri fethetme değil, onun yerine ruhları öldürmektir.
Sevgi çemberi, sevgi seli dedikleri özgürlük ahlakını öldürerek, onun yerine zulüm iktidarını yerleştirmek isteyen hiççi katil sürüleri.
Bireyciliğe karşıyız deyip de,
Kürtlerdeki özgürlük ve eşitlik değerleri yerine, Kürtlere bugünün modern bireyciliğini aşılamak, onları sisli ve düşsel bir dünyaya götürmek, soykırım öncesi öldürücü ve tehlikeli bir gönül ve fikir rahatlılığının olduğu mezarlığa atmaya çalışan hiççi katil sürüleri.
MİT ve Fetullahçı AKP medyasındaki -Taraf, Yeni Şafak, Star, Türkiye, Zaman, Sabah ve Bugün gazeteleri ile Samanyolu TV, Kanal-24 TV, ATV, Mehtap TV, Ülke TV, Kanal 7 TV, vb.- katil sürüleri siz Alman Nasyonalist Sosyalist Parti’den-Nazi Partisi- ne daha az kötü ne daha fazla değerlisiniz.
Ondan daha ırkçısınız.
MİT ve Fetullahçı ile AKP medyasının hiççi katil sürüleri, sizin gibi en kara ırkçı medya ne kadar özel savaş yürütürse yürütsün, hakikatleri ne kadar saptırırsa saptırsın, ne kadar bulanıklaştırırsa bulanıklaştırsın Kürtlerin özgürlükçü bir geçmişi, hareketi ve özgürlük hayalleri vardır.
Sizin gibi en kara ırkçılar, bunları hiçbir zaman yok edemez.
PKK ve HPG, Kürtlerin özlemleri için bir özgürlük sesi, ateşli umutlarının gerçeğidir.
PKK ve HPG gerillaları da bu özlemlerin ve ateşli umutların fedaileridir.
İşte tüm bunlardan dolayı, tüm Kürdistan gençliğine diyoruz ki, umut dağlardadır.
Özlemlerinizin stargahı, Kürdistan dağlarıdır.
Ateşli umutlarınızın gerçeğe dönüşme yeri de gerilla üsleridir, gerilla kamplarıdır.
- Ayrıntılar
Kürt siyasal tarihinde, Türkiye demokrasi tarihinde bir noktaya daha geldik. Demokratik açılımın düşünce özgürlüğüne, konuşma özgürlüğüne ne kadar önem verdiğini, gerçekten ne kadar demokratik olduğunu dünya alem gördü. Tabi bunda Türk devletinin hangi kanadının etkili olduğunu, Türkiye devletini, halkını hepsini suçlamanın doğru olmayacağını biliyoruz. Türkiye’nin demokratik açılım projesinin bir devlet projesi olduğunu herkes söylüyor. Bu devletin özelde yargı bürokrasisinin olmak üzere askeri ve pek çok alandaki bürokrasisinin gelmiş olduğu kirlilik düzeyini, monarşik, faşist zihniyeti bir sefer daha gördük.
Türkiye devleti 29 Mart seçimleri sonuçlarını, barış gruplarının, Kürt gerillasının halk tarafından karşılanma coşkusunu sindiremedi. Yetmiş yıla yakın bir süredir yok saydığı halen yokluğunda, yok etmekte ısrar etmektedir. İşte inkâr ve imhada ısrar ettiği bu Kürtlerin Anadolu hatta dünyada hiçbir halkta görünmemiş büyüklükte bir coşkuyla demokratik devrimi inşasını bu devlet içine sindirememektedir. Bu inşanın öncüsü PKK’dir. DTP bu inşa sürecinde halkın demokratik örgütlenmesinin bir aracıdır. DEP’ten başlayan geleneğin bir devamıdır. Bunu dost düşman herkes biliyor ki DEP ten bu güne gelişen, büyüyen bir demokratik halk inisiyatifi var. Bu tür kapatmalar mücadelemizi tasarladıklarının aksine büyütmektedir. Bazı milletvekilleri ve belediye başkanlarına yasaklar getirmeleri de aynı sonucu doğuracaktır.
Biz bir hareket olarak hiçbir zaman bireyler değil örgütlü gücümüz, örgütlülüğümüzle kazandık. PKK’nin Kürt halkını var etmesinin temel yolu örgütlü kılmasıdır. Öyle birey hakları vererek, Kürt halkını bireylerden oluşan bir yığın gören politikalara inat halk gerçekliğini güçlendiren Kürt halkı yürüttüğü demokratik mücadeleyle bu tür anti demokratik uygulama ve cezaları boşa çıkaracaktır. Siyasetin mecliste yapılanı sadece işin çok küçük bir kısmıdır. Asıl siyaset sokaklarda, mahallelerde halkın içinde yapılandır. Kürt gençlerinin günlerdir sokaklarda yükselttiği serhıldanlar, dağlarda yürüttüğü mücadele siyasetin en önemli ayaklarındandır. Mecliste Baykal, Bahçeli, Erdoğan konuşadursunlar. Bu vakitten sonra kimse -devlet bile- Kürt halkının, Kürt siyasetçilerinin bu tarz bir siyaset yapmasını engelleyemeyeceklerdir.
Bu mücadelenin gelmiş olduğu aşama budur. Herkes bunu biliyor. Bundan sonra daha da büyüyüp daha hızlı daha fazla sonuç almak için Kürt gençleri eylemlerini arttırarak sürdürmeli, bu anti demokratik uygulamaya devleti pişman etmelidir.
Bununla birlikte eğer Kürt halkına, Kürt gençlerine, Kürt kadınlarına siyaset yapma hakkı tanınmıyor, siyaset yapma alanları daraltılmaya, gözaltılar, tutuklanmalarla sindirilmeye çalışılıyorsa ki bu kesinlikle böyledir. Kürt halkını var eden siyasetin sahibi PKK’ye katılmak gençlerin tek çıkış yoludur. Otuz yılı aşkın süredir onlarca operasyon, yüzlerce komplo binlerce saldırıya rağmen büyüyen kapatılamayan, büyüyen halklaşan partiye girmek faşist Türk devletine verilecek en güzel genç tavırdır.
Kürt gençliği,
Kürt kadını, bir gerilla olarak size sesleniyoruz. Bizi halklaştıran, var eden, büyüten, güçlendiren PKK’nin gerillası olmanız bu süreci zaferle taçlanmaya götürecektir. Gelsin de kapatsın partimizi,
Görelim bir hele!
- Ayrıntılar
Laf fırıldağı olmak, kimseyi ne liberal ne de demokrat yapar.
Liberalizm, her ne kadar kelime anlamıyla özgürlükçülük olsa da, aslında liberalizm, faşizm ve ırkçılık ile kapitalist sistemin ideolojisidir.
Sonuçta liberalizmin tacı, ya faşizm ya da ırkçılık olur.
Liberal gözüken Türk yazarlarının tacı da, amiyane tabirle Türk ırkçılığıdır.
Kimse, onların laf oyununa bakmasın.
Kimse, onların, laf danslarına bakmasın.
Özgürlük gerillalarının Tokat’taki misilleme eylemiyle birlikte, liberal maskeli yazarların çoğunluğu azgın bir Türk ırkçısı olduğunu açığa vurdu. Amiyene bir şekilde laf danslarının Türk ırkçılığına vurulan bir cila olduğu anlaşıldı. Kürtleri suçlamaları ırkçı yönlerini açığa çıkardı.
Dünyanın hiçbir yerinde, özgürlük mücadelesi veren bir hareket ve halk suçlanmaz.
Aksine desteklenir.
Dünyada ki mücadeleleri bilmeyenler, gitsinler tüm özgürlük mücadelelerini okusunlar bu gerçeği öğreneceklerdir.
Tokat eylemini eleştiren liberal maskeli ırkçı Türk kalemşörlerine soruyoruz.
KCK, 13 Nisan 2009 tarihinde eylemsizlik kararı aldı mı?
Ben cevap veriyorum.
Evet.
Bu karara uyan HPG, o tarihten sonra tek bir eylem yaptı mı?
Hayır.
13 Nisan’dan sonra Türk ordusunun operasyonları durdu mu?
Ben cevap veriyorum.
Hayır.
Bu operasyonlarda 80’in üzerinde HPG gerillası Türk ordusu tarafından şehit düşürüldü mü?
Ben cevap veriyorum.
Evet.
Fırıldak ırkçı Mehmetçik kalemşörlere soruyoruz:
25 Ekim 2009 tarihinde, Dıjwar Partizan adlı HPG gerillası nerede şehit düştü?
Ben cevap veriyorum.
Güney Kürdistan’da.
Fırıldak ırkçı kalemşörler, size soruyorum:
Külliyetiniz yazdıkları makalelerde demiyor muydu, HPG gerillaları Güney Kürdistan’a geri çekilsin?
Güney Kürdistan’da bulunan bir gerillayı bile şehit düşürüyor sizin ordunuz.
Demek ki, sizin o düşüncenizde külliyen yanlış ve HPG’yi tuzağa çekme temelli!
Bu konuda ne hissediyorsunuz, liberal maskeli fırıldak ırkçı kalemşörler?
Ben cevap veriyorum.
Seviniyorsunuz, dans ediyorsunuz HPG gerillalarının şahadetine.
Size sormaya devam ediyorum.
Çevlik’in, Çawreş alanında, 26 Ekim 2009 tarihinde, Türk ordusu hangi HPG gerillalarını şehit düşürdü?
Ben cevap veriyorum.
Bunu okuyun fırıldak ırkçı Mehmetçik kalemşörü Türk ırkçılar.
Hamza, Necmi, Bager, Çiya ve Şervan adlı beş HPG gerillasını sizin kafatasçı ordunuz şehit düşürdü.
Size sormaya devam ediyorum:
4 Aralık 2009 tarihinde, Cudi ve Gabar dağlarında hangi HPG gerillalarını Türk ordusu şehit düşürdü.
Ben cevap veriyorum.
Liberal maskeli fırıldak ırkçı Mehmetçik kalemşörler.
Zafer, Harun ve Amed adlı gerillaları şehit düşürdü sizin o taptığınız ırkçı ordunuz.
Taraf gazetesinde yazı yazan, hem CIA ve MİT elemanı hem de akademisyen ırkçı polis müdürleri olan Önder Aytaç ile Emrullah Uslu’nun, eğittiği polislerin, Cizre’de vurduğu 18 aylık bebek Mehmet Uytun’un katledilmesine ne diyorsunuz?
AKP hükümetinin icra ettiği bir soykırım planı devredeyken, bir de kalkıp Kürtlere diyorsunuz ki, bizim taptığımız Türk ordusu ile polisi Kürtleri tek tek, grup grup katletsin, sizde uslu uslu kellenizin uçurulması için boynunuzu uzatın.
Siz, Kürtlere ve HPG’ye diyorsunuz ki, hiç meşru savunma hakkı ile misilleme hakkını kullanmayacaksınız. Siz diyorsunuz ki, Kürt halkı hem siyasal, hem kültürel, hem sosyal, hem ekonomik, hem de fiziksel soykırımı, HPG gerillaları da öldürülerek şehit olmayı kabul etsin.
Özcesi diyorsunuz ki, “en iyi Kürt, ya ölü ya da köle Kürttür”.
Soruyorum size fırıldakçı ırkçı Mehmetçik kalemşörler.
Eğer insan suratlı canavar değilseniz, sizde zerre kadar vicdan ve ahlak varsa cevap verirsiniz herhalde.
Üstelik Önder APO ölüm çukuruna da atılsın, tüm bunlardan sonra siz hangi vicdanla, hangi ahlakla kalkıp, HPG’nin, Tokat’taki misilleme eylemini “alçakça ve kalleşçe” diye tanımlıyorsunuz.
Size soruyorum, Mehmetçik kalemşörler, 80’in üzerinde HPG gerillası ve onlarca sivil, AKP hükümetinin talimatıyla şehit düşürülürken siz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımı başlatmış”!
Binin üzerindeki DTP yöneticisi ve üyesi, AKP hükümeti tarafından zindanlara doldurulurken siz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımını başlatmış”!
Önder APO’nun, yol haritasına AKP el koyarken, siz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımı başlatmış”!
AKP hükümetinin talimatıyla, Önder APO’nun son savunmaları toplatılırken siz ki, düşünce özgürlüğünü savunduğunuzu iddia ediyorsunuz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımı başlatmış”!
Sizler bu konuda tek bir satır yazdınız mı?
Size soruyorum Mehmetçik kalemşörler.
Ahmet Altan gibi liberal maskeli nihilist Türk ırkçısı kalemşörler, hiç Kürdistan’ı ve Kürtleri tanımazken sadece ve sadece 2008 yılında bir defalığına Amed’e giden biri olarak nasıl diyebiliyorlar ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımını başlatmış”!
AKP hükümetinin talimatıyla DTP kapatılırken ve şimdiye kadar bu konuda tek bir değişiklik yapmayan AKP ortadayken ve aynı AKP, 2005’te 1 Haziran Kanunu, 2006’da TMK, 2007 Koruculuk ile Polis Kanunu, 2008 yılında Kontr-gerilla Kanunu çıkararak ülkeyi faşizme götürürken siz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımı başlatmış”!
Tüm bunlar oluyorken hepinizin Kürtleri suçlaması, maskenizi düşürdü.
Irkçılığın döl yatağı ile ideolojisi olan liberalizmi savunup da ırkçılıklarını gizlemeye çalışan tüm liberal Türk ırkçılara Edi Bese diyoruz.
Ve sonuçta diyoruz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımını başlatmamıştır”
Bunun aksine “AKP, bir savaş ve faşizm açılımını başlatmıştır.”
AKP, maskeli ve inceltilmiş bir tarzda yeşil Kemalizmin yolunda, yeni bir soykırım planıyla Kürtleri, Türkleştirme açılımını başlatmıştır.
Tezkereyi meclisten geçirmek, koruculuk sayısını artırmak, kontr-gerillayı yasallaştırmak, Kürdistan’ın her tarafında barajlar yapmak ne anlama geliyor?
Ben cevap veriyorum:
Kürtlerin daha inceltilmiş bir tarzda soykırımdan geçirilmesinde,“AKP, bir savaş ve faşizm açılımını başlatmış” anlamına geliyor.
AKP’nin bu soykırımcı savaş ve faşist planı son bulmayana kadar, gerillanın daha nice Tokat tarzı eylemleri olacak.
Daha nice yiğit genç kız ve erkekler dağlara akın edecekler.
- Ayrıntılar
Gerillaya gelmeden önce de hayallerim vardı. Ama derinlikli düşündüğümde gerçekleşmesi ihtimal dahilinde bile olmayan hayallerdi. Şimdi o hayallerime sahip çıkan ve gerekli insani duruşumu sergilemeye çalışan bir insan olarak gururluyum. Yaşadığımız dünyada bazıları kendisini hiç sanır, bazıları da her şey. Ne hiçbir şeyiz ne de her şey olabiliriz. Sadece bir şey olmaya çalışıyoruz. Herkesin yaşadığımız dünyada bir şey olmak isteme mücadelesinden bir tanesiyiz.
Sivil yaşamımızda insanların bize sevgi ve saygı göstermesinin altında her zaman bir çıkar vardır. Eski yaşamında ailede ve çevrede seviliyor muydun diye bir soruya istisnalar dışında hemen hemen herkes evet çok seviliyordum diye yanıtlar. Biri evin en küçüğü olduğu için, biri en büyüğü olduğu için, biri tek kız ya da tek erkek çocuğu olduğu için. Baba ve anne emek verdikleri için ve aslında emeğin karşılığını ileride alacakları için çocuklarının üzerlerine titrerler. Bundan hem anne-baba hem de çocuk memnundur. Çünkü karşılıklı sevmek ve sevilmek güzeldir.
Peki bu durum nereye kadar ve kaç kişiyle oluyor? Birileri onlarca ve yüzlerce rakam verebilir ama ben daha büyük bir aileden, binler ve milyonların seni tanıdığı, sevip saydığı ve sonuna kadar bir sistem olarak böyle olduğu bir dünyadan bahsediyorum. Anne ve babamız bizi büyüttükten sonra sana baktığı yılların karşılığını, şimdi sen bana bakmalısın diyerek karşılığını almaktadır. Bu yaşadığımız önemli bir gerçeklik. Çıkar yaklaşımı olumlu olan bir gerçeklik de diyebiliriz. Varsın öyle olsun ama bütün dünyası küçük bir mekan, sınırlı insanlar ve belli işlerle kuşatılmış bir yaşama nasıl tahammül edebiliriz.
Sosyal aktivitelerle uğraşman, farklı insanları tanıman ve kendi geleceğini hazırlaman o kadar kolay değil. Herkes bunları isteyebilir ve hayal edebilir ama gerçekleşmesi hem politik hem de mali bir sorun. Başta paran var mı ve kimliğin nedir, nereden geliyorsun ve kimlerdensin? Soruları, yapmak istediklerinin önünde en büyük engeldir. Parası olmayan bir Kürt isen zaten halin haraptır. Parası olan bir Kürt isen o zaman da Kürtlükten çıkmışsın demektir. Kendi yağında kavrulanların ve ortada bulunanların ise, devrime, düşmana, çevresine ve kendisine de bir faydası dokunmaz. Bu halleri kabul edecek kadar yüreksizleşmediğimizi düşünüyorum.
Ben de bütün gençler gibi uğraştım. Okulları başarıyla bitirdim, kendi emeğimle harçlığımı çıkardım. Bir gencin kendi avare ve delilik zamanlarında yaptıklarının hepsini yaptım. Sonuçta ne oldu? Huzurlu ve anlamlı yaşamanın sırrını kaybettim. Yaşadığım çelişkilere kimse yanıt olamadı ve doğal olarak yardımcı olamadı. Annem ve babam sistemin gazabı altında oldukça çaresizdi, çevre ve dostlar ise bir yere kadar dost.
Yaşadığımız dünyada sadece bir şey olabilmek, sevgi dolu bir şey, engin diyarlara açılan bir şey, kendi kimliğini savunan bir şey. Çünkü ancak bu erdemlerle yaşamaya layığız. Birilerinden beklemektense, binlerce insan gibi özgür koşullarda yaşamayı öğrenerek, tecrübe sahibi olarak ve en önemlisi yaşamın bir mücadele olayı olduğunu kavrayarak var olmak, en kutsal ve ölümsüz yaşam biçimidir. Bundan zevk alan ve coşkusu hiç azalmayan insanlar tanıdım. Bu kadar moralli ve direngen duruşları nasıl ediniyorlar diye düşünürdüm. Basit ama bir o kadar da zor olan cevabı kısa sürede öğrendim. Bıkkınlık yok çünkü tekrar yok, Sıkkınlık yok çünkü sabitlik yok. En güzeli; küçük görülme, aşağılanma, dışlanma, unutulma ve yok sayılma yok. İnsani ve toplumsal değerlerin vicdanlı ve adaletli savunulduğu, yürütüldüğü mekanlar var. Hem de müthiş bir sevgiyle..
- Ayrıntılar
Sanki ilk günahkarlar Kürtlermiş.
Sanki patlak veren felaketin sorumlusu Kürtlermiş gibi azgın bir atmosfer yaratılıyor.
Bundan Kürtler sorumlu tutularak, zulmü süreklileştirmek için koşullar son derece elverişli bir duruma getiriliyor.
Savaştan ve kötülüklerden sorumlu tutulacak birileri aranıyor.
Bunlar aşağılık, sahte, kötü ve hain diye lanse ediliyor.
Savaş çıkarılıyor hem de AKP tarafından.
Ve bundan Kürtler sorumlu tutuluyor.
Kürtler kıyımdan geçiriliyor hem de AKP’deki cehşleşmiş Kürtlerin eliyle.
Kıyım kararını verenler, bu yaptıklarının zorunlu ve adaletli olduğuna dünyayı inandırmaya çalışıyorlar.
Zulmü başlatmakla, zulme karşı çıktıklarını ifade ediyorlar.
AKP’li Türk ırkçıları kendilerinin ve milletlerinin başındaki en alçaltıcı kötülüklerin sorumluları olarak Kürtleri gösterirler.
Bunu yaparak, çıkardıkları savaştan kendini kurtaracaklarını zannediyorlar.
Ama AKP’li Kürt düşmanları Kürdistan, Anadolu ve Trakya’daki düzenin eksik ve yanlış olduğunu keşfetmekten korkarlar.
Üstelik kendilerini, kendi yargılarının efendisi olarak ortaya çıkarlar.
Kürtleri soykırımdan geçirerek, ülkedeki düzenin düzeleceği inancına kapılırlar.
Kürtlere savaş açarken, evrensel hukuku çiğnemekten geri kalmazlar.
Ötekileştirdikleri Kürtleri her türlü kötülükten dolayı suçlarken, kendilerini her türlü sorumluluktan muaf tutarlar.
Kürtleri kurban seçerken sorumluluk altına girmeden, onlara göre Türklerin yaşayabilmesi ve kalabilmesi Kürtlerin kurban edilmesi gerekir.
Kürt düşmanı putçu Türk ırk rejimi kurumsallaşmış, yapısallaşmış ırkçılıkla Kürtleri savunmasız bir duruma sokmak istemektedir.
Açlık, yoksulluk ve cinnet sarmalı toplumu alt üst ediyorsa, bundan Kürtleri sorumlu tutarlar ve Türk ırkçılığını beslerler ve sularlar.
Bununla Kürtler kontrol altına alınmak istenir. Bundan dolayı sinen ve uşak olan Kürt tipleri de çıkar.
Bejan Matur, Ümit Fırat ve M.Metiner gibi vakanüvis cehşler, AKP’li siyasi ve silahlı cehş gibi tipler..
Kendini alçaltan, sürekli yağcılık yapan, özüne karşı şaklaban olan ve bu yüzden de Kürt düşmanlarının yeni saldırılarına daha da açık hale gelen Kürt tipi ortaya çıkıyor.
Veyahut bazı Kürt tipleri de hepimizin insan olduğunu ve hangi kimliği taşırsa taşısın bir kişinin insan olması açısından çok büyük önem taşımadığını söyleyen liberal ve sahte evrenselci ve demokratik doktirini kabul ederek devşirmeliği kabul eden tipler.
Burada şunu söyler.
Kürt olmayı bıraktığı sürece evrensel bir insan olarak devşirme ve ihanetçi olabilir.
Kürt bir kez daha kendini deneme ve uygarlaşma yoluyla kendi öz kimliğinden arınmaya ve kendine ihanet etmeye davet edilir.
Burada sorun Türk ırkçıları tutkuyla ve öldürme histerisiyle dolup taşarken, Türk ırkçıların resmi müttefiki devşirme Türkler-Kürt çehşleri- bilmezler, müttefiklerinin-PutçuTürk ırk rejimi-demokratlık ve evrencilikten yoksun olduklarını.
Bu envai türden cehşlerin kılavuzluğunda, Kürtlere ve Kürdistan’a işgal ile Türkleşme tek seçenek olarak sunulur.
İşte şimdi AKP eliyle sahte açılım adı altında bu seçenek cilalanarak çok ince bir tarzda yutturulmaya çalışılıyor.
Erdoğan ABD’deki kabesine giderek, perçinlemeye çalıştığı bahse konu olan bu soykırımdır.
Bu amaçla Önder APO’yu ölüm çukuruna koydular.
Operasyon üzerine operasyon düzenlediler. Son bir ayda tam tamına dokuz HPG gerillasını şehit düşürdüler.
AKP bunları yaparken bilmeliydi ki, Kürtler Önder APO’nun fedaisidir. Bilmeliydi ki, tüm zamanların en radikal serhıldanı gelişir.
AKP bunları yaparken bilmeliydi ki, HPG bunun misillemesini yapar, intikamını alır.
AKP ve AKP’deki cehşleşmiş AKP’nin Kürtleri bilmeliydi ki, yanlış hesap Kürdistan dağlarından geri döner.
Kürdistan kentlerinden geri döner.
- Ayrıntılar
Çok cehş gördük.
Ama bu AKP’li cehşler gibisini görmedik.
Ne kadar hilebaz, ne kadar dolandırıcı, ne kadar talancı, ne kadar katil cehş varsa hepsi AKP’de toplanmış.
Tüm Kürtler etrafınıza bakın AKP’li cehşlerin hiçbirinde miskal kadar ne ahlak kalmış ne de insanlık kalmış.
Hele hatırlayın, Çiller’in cehşleri bile bu kadar pişkin değildiler.
Çiller’in üç serok cehşi vardı.
Biri Colemerg’li serok cehş Mustafa Zeydan, biri Şırnex’li serok cehş Süleyman Tatar, biri de Siwerek’li serok cehş Sedat Bucak idi.
AKP’nin serok cehşlerine bakın tam tamamına 9 serok cehş:
Çiller’inkine göre tam tamamına üç kat.
Colemerg’li serok cehş Rüstem Zeydan, Merdin’li serok cehş Süleyman Çelebi, Riha’lı serok cehş Sabahattin Cevheri ile Eyüp Canip Gölpınarlı, Çewlik’li serok cehş Kazım Atoğlu ile Yusuf Coşkun, Xarpet’li serok cehş Faruk Septioğlu, Amed’li serok cehş Abdurrahman Kurt ile Xıyi eşirinin serok cehşi kont-gerillacı İhsan Arslan gibi silahlı serok cehşler var.
Serok katil Erdoğan’ın eğer dediği gibi 75 sayısı doğruysa, geriye kalan 66 kişilik cehşlerde siyasi cehş oluyorlar.
Şimdi siyasi serok cehşlerden biri olan Mehdi Eker diye biri var.
Kürt halkının Önder APO’ya ölümüne fedaice sahip çıkmasına hazmetmemiş ki, DTP’ ye “niye direniyorsunuz” diyor.
Kürtlerin direnişini ihanetle suçluyor.
Bu siyasi cehşin, söyleminden yola çıkarak, bazı sorular soracağım:
Filistin’den bazıları, halkına ihanet ederek, KADİMA partisine katılsalar.
Bunlardan bir kaçı, İsrail’de siyasi serok cehş yapılarak, vezir yapılsalardı.
Bunlardan birinin de adı Mehdi Eker olsaydı.
Ve İsrail, bu serok cehşi Tarım ve Köy işleri Bakanı yapsaydı.
Diğer yandan İsrail, Filistin lideri Arafat’ı esir düşürerek bir hücreye koysaydı, ardından yarısı büyüklüğünde bir hücre yapıp oraya yerleştirseydi.
Tüm Filistinliler, buna karşı çıkarak, İNTİFADA’ya kalksaydılar.
Batı Şeria’da Filistin siyasi cehşlerin Kadima bürosundan Aydın Erdem’in Amed’te öldürüldüğü gibi ateş açılıp, bir Filistin’li genç öldürülseydi.
Bunun ardından, İsrail’in siyasi serok cehşi vezir Mehdi Eker, kalkıp kendi halkında bir genci katletme ve binlercesini yaralama ile zindana atma emrini verse.
Tüm bu yaptıklarını tersine çevirip, ihanet ettiği halkının direnişini ihanetle suçlasa, buna Filistinliler ne derdi?
Tüm yurtsever Kürtler bu şekilde tüm Kürtlerle tartışsınlar ve Mehdi Eker’in şahsında AKP’deki silahlı ve siyasi cehşlerin ne yaptığını teşhir etseler ne olur?
Hele bir planlama dahilinde bu kampanya yürütülürse, AKP’nin Kürdistan’daki hali ne olur acaba?
Tüm Kürtlere bu soruyu sorarak her Kürdü Önder APO’yu özgürleştirme serhıldanına katılmaya ikna etse.
Önder APO özgürleşene kadar Özgürlük Serhıldanını kesintisiz bir şekilde yükseltirse.
Ben açıkça söylüyorum.
Türk ırkçı sömürgeciliği ile soykırımcılığının Kürdistan kolu olan hem AKP, hem de Türk ırkçı sömürgeci sisteminin kendisi biter.
Kürdistan özgürleşir.
Kürdistan özgürleşir.
- Ayrıntılar
Siyaset, günlük ya da uzun vadede yaşanan, yaşanacak olan sorunlara çözümler arar ve bulur. Siyasetin çözemeyeceği bir problem olamaz. Nedeni ise siyasetin tabiatıyla ilgilidir, o da siyasetin dinamik karakteridir. Siyaset çözüm üretme sanatıdır.
Ortadoğu'da siyaset esasen çelişkiler yaratma üzerine kuruludur. Ayak oyunları, hile, şantaj, arkadan vurmalar, kuyular kazarak düşürme, tahrik ederek rakiplerini akıl dışı hareketlere sürüklemek hep bu temel mantıkla bağlantılıdır.
Ortadoğu'da sömürgeci güçler Kürtleri yürütmenin bir yolu olarak hep hileye ve kandırmaya dayalı siyasetler uygulaya gelmişlerdir. Bunun yetmediğini gördüklerinde ezme, sindirme vazgeçilmeyen bir metot olarak her zaman devreye konulmuştur. Özcesi bu topraklarda iki yöntem yan yana iç içe Kürtlere karşı kullanılmıştır; ez ve kandır. Ez ve kandırarak yanına çek, ez ve ezdiklerinden kendine adam ayıkla. Bu bir politika, lakin çok çirkin bir politika; ahlaki olmayan bir politika…
Bir müddettir açılım tartışmaları yürütüldü. Kürt açılımı, demokratik açılım, dayanışma derken milli birlik projesine kadar gitti. Ve eni sonunda da tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dile kadar yükseldi. Ve tuhaftır ancak açılıma başlarlarken de çıkış noktaları burası olan Türk devleti ve hükümeti neden böylesi bir yol izledi diye sormak gerekir?
Ortadoğu'da Türk devleti İran devletinden sonra belki de hileyi, aldatmayı ve ezmeyi en iyi bilen devlet geleneğine sahiptir. Bu tecrübe Osmanlılardan belki de Orta Asya'dan gelirlerken atalarından kalmıştır. Onu bilmiyoruz ama karşıtlarını böyle taktiklerle alt etmede usta olduklarını ve bu hususta yoğun tecrübeli olduklarını biz biliyoruz. Sadece biz de değil aslında siyasetle uğraşan ve bu devlet geleneğiyle uğraşan herkes biliyor.
Türk devleti ve hükümeti Gabar, Oramar, Zap ve 29 Mart seçimleriyle geleneksel imha ve inkâr sistemiyle yürüyemeyeceğini idrak etmiştir. Bu belki de 15 Ağustos eylemliliğinden sonra ilk kez yaşanan bir durum olmuştur. Geçmişte de bazı siyasetçiler bu durumu fark etmişlerdir. Ancak devletin bu siyasetçileri nasıl tasfiye ettiğini herkes biliyor. Bu kez farklı olanı ise cümle cemaat devletin bu durumu böyle idrak etmesidir. Yani inkârın ve imhanın bu şekilde sürdüremezliğini…
Açılım tartışmaları bu aşamadan sonra başlamıştır; tıkanmanın dip noktasının yaşandığı anda. Normal devletler ya da siyasetler tıkanmanın dip noktalarında yaşananlara çözüm ararlar, lakin Ortadoğu'da devletler -bunu siz katılaşmış siyaset olarak algılayın- yalana, dolana, hile, ayak oyunlarına başvurarak kendilerince rakiplerini ezme yolunu ararlar.
Nitekim Kürt özgürlük hareketinin tüm iyi niyet, barış, uzlaşma adımlarına Türk devletin nasıl yere çalarım mantığıyla yaklaşımları eksik olmamıştır. Kürt özgürlük hareketi ve en belirleyeni olarak Rêber Apo, bu sorunun çözümü için elinden geleni yapmıştır. Teorik olarak yapmıştır, ideolojik olarak yapmıştır, siyaseten yapmıştır, askeri olarak yapmıştır, kültürel olarak yapmıştır ve sosyal olarak yapmıştır. Ve en önemlisi de oluşması gereken barış ortamının felsefik bakışını yol haritasıyla sunmuştur. Rêber Apo'nun çözümlü yaklaşımlarından dolayı belli bir umut havası doğmuştur. Halk umutlanmıştır, aydınlar umutlanmıştır, Türkiye'de demokratlar umutlanmışlardır. Özcesi içi kirli olmayanlar, eğri otursalar da doğru konuşanlar, rant peşinde koşmayanlar umutlanmışlardır.
Bu umudun kırılmaması için, devletin çözümsüzlük ve yine tekçi dayatmalarını kırmak için Rêber Apo barış guruplarını devreye koymuştur. Barış gurupları gerçekten de Kürt halkına yaraşırcasına karşılanmışlardır. Kürdistan adeta 5 gün boyunca bir bayramı yaşamıştır. Barışın gelmesi için Kürdistanlılar sokaklara dökülmüşlerdir. Tümden bir referanduma dönüşen gerilla karşılamaları tarihi bir an'ı ifade etmiştir. İşte bu tarihi an'da biraz mütevazi, biraz çözümlü siyaset, biraz hoşgörü, biraz iyi niyet ve biraz da vicdanlı bir yaklaşım sergilenmiş olsaydı siyasetin çözüm gücünün ne olduğunu herkes görecekti.
Ne var ki çözümsüzlüğü bir siyaset geleneği haline getiren bir devlet, teslim almayı hep marifet bilen bir zihniyet, tekçiliğe alışmış bir kararmış vicdan, tüccarların ayak oyunlarını marifet bilen közleşmiş bir yürek ve rant yemekten nemalanan bir avuç orta sınıfçı siyaset sahipleri, bu süreci baltalamak için yalan ve dolana yeniden başvurmuşlardır.
Kürdistan'da yaşanan referanduma ilk verdikler tepki hakaretler olmuştur. Linçler olmuştur. Tahammülsüzlük olmuştur. DTP'ye yönelme olmuştur. Askeri operasyonlara girişmek olmuştur. Ve Kürtlerin en büyük hassasiyeti olan Rêber Apo'yu cendereye alma olmuştur.
Sürecin tümünü adeta en büyük özveriyle üstlenip yürüten Rêber Apo'ya yönelmek, gerillaların geri dönüşlerinde yapılan karşılamalarda Kürt halkının topyekûn -kuzey, güney, doğu ve batıda- kucaklarını açarak tek yüreklerine basmalarına TC'nin kirli cevabı olmuştur. Kürt halkı kandırılamayacağını bu gerilla karşılamalarında göstermiştir. Devlet ve hükümet paniklemiştir. Kendilerince Kürtler onların ellerinden çıkmıştır. Halbuki Kürtler onurlu bir barış için milyonlarla ayağa kalkmışlardır. Türkiye ile kardeşlik temelinde ayağa kalkmışlardır. Gerillanın dönüşünü barışa için bir şans olarak değerlendirerek ayağa kalkmışlardır.
Ne var ki çözümsüzlük üzerine kurulu, çelişki yaratmaya dayalı TC zihniyeti oluşan bu ortamı sabote etmek için çok çirkince tahrikleri eksik etmeden kendince müdahale etmişlerdir. Ve ne var ki birçok saygın yazar bu oyuna düşmüşlerdir. Ne var ki birçok barış yanlısı bu oyunu görememişlerdir.
Barış sürecinin neredeyse tek mimari durumunda olan Rêber Apo'ya yönelmek gelişecek olan barış sürecini sabote etme girişimidir. Kürt halkını şikane etmek sadece ve sadece savaşı kışkırtmaktır. DTP'ye bu türden yönelmek linçlerin önünü açarak kutuplaşma yaratmaktır. Ve bunların tümünü AKP ve devlet politikaları yapmıştır.
Kürt halkının bu durumu kabul etmeyeceği açıktır. Kürtler tarihlerinde yeterince kandırılmışlardır. Yeterince imha ve inkârla yüz yüze gelmişlerdir. Yeterince Ali Cengiz oyunlarıyla aldatılmışlardır. Ancak Kürtler eski Kürtler değildirler. Öz benlikleri oluşmuş ve kendileri olmuşlardır. Onurlarını hiç kimseye çiğnetmeyecek kadar kendileridirler. Hele hele Kürt gençlerini görmek gerekir. Kadınlarından hiç söz açmayalım. Küçük generaller diye tabir ettiğimiz gelecekleri için dağların doruklarında mücadele ettiğimiz çocuklarımız -benzerleri oyuncaklarla oynarken- taşlarla cesaretli olmanın ilk deneyimlerini yaşıyorlar. Analarımız, nurlu ellerinden öptüğümüz analarımız. Benzerleri evlerinde yemek yaparken, onlar tahammül edilemeyecek havalarda meydanlarda yüreklerimizi ısıtıyorlar. Ve onların ısısı her türden soğuğu ve buzu eritecek kudrettedir.
Analarımızın bu yürek dolu ısılarını saygınlığını yitirmemiş Türkiye yazarları ve barış sevdalarının görmeleri dileğiyle…
- Ayrıntılar
Bu aralar birileri barış olmalıdır, geleceğimizi karartmayalım, geçmişi bırakalım diye duyarlı olduklarını sanmakta. Savaş koşullarının acılarından bir tad almayan, babası cezaevinde olmayan, annesi katledilmeyen, kardeşi dağlarda olmayan, evi barkı olmayıp metropol kentlerinin varoş köşelerindeki atölyelerde karın tokluğuna çalışan ve geleceğini sorduğunda cevap alamadığı akrabaları olmayan, en önemlisi bu savaşta bedel vermeyenlerin ucuz ve gündelik söylemlerini okuyorum. Aslında başta isimlerine bakarak okumaya değer diyorum ama sonra pişman oluyorum. Çünkü isimlerine layık olmaları ve düşüncelerinin tarafsızlığına sevdalılıklarını bırakmaları gerektiğine inanıyorum.
PKK değişti. Ama birilerinin istediği gibi ya da beklediği gibi olacağını nereden çıkardınız. Birilerine göre olacak ise o zaman dünyanın tek bağımsız örgütü olma unvanını nasıl koruyacak? Geçmişte bireylerin yaptığı hataları ve eksiklikleri, bir halkın uyanışını sağlayan, yol gösteren, her zaman onların yanında olan ve sonuna kadar da olmaya devam edecek olan bir örgütün üzerine yıkmanın alemini ancak çapsız birileri yapar. Onları da insan olmasına rağmen maalesef kimse ciddiye almaz.
Geçmişi olmayan halkların metropollerde ne hale getirildiklerini ve bazılarının romantizmin mekanları olarak tanıdığı yerlerde Kürt halkının nasıl kültürel soykırım altında tutulduklarını bilmiyorlar mı? O sade, güzel, saf, dürüst ve sevgi dolu beyinlerini kirleten düşüncelere karşı savaşan Önderinin kandırma ve oyalama yani haince nefessiz bırakıldığını duyması sonrasında evinde güzelce oturamayacağını, bir vicdanı ve ahlakı olduğunu bilmiyorlar mı? Biliyorlar ama, çizgisi belirsiz sözde sosyalist mantıkları, vicdanlarının ve hislerinin önüne geçiyor.
PKK örgütünün savaşı istemediğini, insani ve yaşamsal haklarını ve özgürlüklerini yakalamak için, soykırımdan kurtulmak için binlerce canını dağa gönderen ailelerimizin gönül birliğiyle onurluca bu işi sonlandırmak istediğini bile bile saçma cümleler ve söylemlerle aydın duruşlarını zedeleyenlere yazıklar olsun.
Siz ne anlarsınız bu işlerden diye çok ayrıntılara girip, sayfalarca yazıp bazı yaşı ilerlemişlere haksızlık etmeyiz. Türk milliyetçisi geçinen de, solcusu da bu yöntemlerle artık olmaz diyor. Nedir sizin yöntem olarak sunduğunuz? Çok basit ve ezberlenmiş söylemlerle, mazlum insanların -bazı hataları da olsa- haklı taleplerine şikayet yaparak mı yaşayacağız yoksa şiddetten bir türlü vazgeçmeyen rantçılardan mı kendimizce hesap soracağız?
Başta herkes kendini bir yere koysun ve ona buna laf yetiştirip hep isteyenler arasında yer almasın. Biz de yıllarca istedik, barışın olmasını istedik. Geçmişte ne yaşanmışsa yaşanmış, karşılıklı müzakereler ve uzlaşılar ile özeleştirilerin pratik olarak verileceği çalışmalar içerisine girilmesini istedik. Peki, cevap nedir? Siz ölmekten başka bir şey hak etmiyorsunuz. Siz sadece iyi ölürsünüz, gerçekten bunu sizden daha iyi başkası asla yapamaz deyip gerekli senaryolar ve anlaşmalar devreye koymadılar mı?
Bir yandan aşağılayarak ve ince esprilerle rezil ederek, diğer yandan hep güçlü diye, kutsal diye tabir ettiğiniz devlet babanızdan neden bu kadar talepte bulunmuyorsunuz? Gücünüz hep güçsüz diye gördüklerinize yettiği için olsa gerek.
Uzlaşarak geleceği karanlık halden çıkaracak tarihi bir sürece, strateji değiştirerek giren bir hareketin, savaşını kontrollü bir halde, demokratik eylemliliğini kontrollü bir halde, inisiyatifleri, özgün ve bağımsız duruşları kontrollü bir halde tutabilmesi başlı başına zor ve bir o kadar da ustalık isteyen bir husustur. Bu ustalığı, kendisini devlet diye tabir edenlerden de istemesi gayet doğaldır. İnsanlara özgürlüklerinin kısıtlandığını hissettirecek yanlışları yapan devletin işlemez hale gelmesini istemek de gayet doğaldır.
Birilerinin size yaptıklarından onları sorumlu tutmadan önce, bana karşı olmasının nedeni nedir diyerek değerlendirmeye başlanmalıdır. Her şeyin bir nedeni vardır. Herkesin de sabrı bir yere kadardır. Sadece sonuçlara ve magazinvari haberlere bakarak dünyayı değerlendirecek çapsızlıklara da gerek yoktur.
Toplumsal barışı sağlayacak kişiyi öldürme girişiminin toplumsal savaşı isteyen bir zihniyet tarafından yapıldığını bir an bile unutmadan, soykırım tehdidini hissederek özgürlük mücadelesine atılan binlerce gencin bu zihniyeti durdurmak için savaştığını unutmadan, her iki halkın aydınlık geleceği için gerekli yol, yöntem ve metodların hepsini cesaretlice deneyecek bir örgütün varlığını unutmadan yaşamak her vicdanlı insana gerekir.
- Ayrıntılar
Hayat tatlıdır doğru. Kimse kolay kolay ne bundan vazgeçebilir ne de tadını bozmak isteyebilir.
Bütün bu onursuzluk içinde olan ama biraz da olsa arayış içine girmesi an meselesi olan insanlarımızın bu halkın ve gelecek kuşakların yaşamını düşünecek büyüklüğe gelmiş olmalarını var sayarak bencilliği bırakacaklarına inanıyorum.
Hep ben rahat olayım, bana kimse dokunmasın deyip ya da, aman şu yanlışı yapmayayım gibi sürekli ensesinde biri onu izliyormuş gibi hayatını zindan edenlerin, artık kendisinden başka insanları da düşünmesi gerekmez mi? Biz ki nice önder kişilikler ve halk öncüsü sanatçılar tanıdık, şiirler okuduk, ezgilerle coştuk, sloganlarla kendimizden geçtik. Direndik, mücadele ettik. Biraz oturup düşündüğümüzde bütün yapmak istediklerimiz, ancak biraz yük ve sorumluluk altına girdiğimizde gerçekleşiyor.
Bir Kürt genci kendince bir yoruma gittiğinde ben genç ömürlü taptaze bir insanım diyebilir. Ama mazlum bir halkın evlatlarından biriyse, kitap okumuyorsa, yanındakine Kürt halkının acılarını paylaşalım, duyarlı olalım demiyorsa, dilimizi inkar edenlere karşı sen hangi hakla halkıma böyle dersin demiyorsa, onun sadece içi boş, lümpen, vaktini haylazlıkla geçiren sıradan biri olduğu kanıtlanır.
Hayat çok tatlıdır evet. Ama tadını çıkaramadıktan sonra ne anlamı vardır. Hayatına kast eden durumlardan uzak durmak için aileden aldığın nasihatlerin yardımıyla pür dikkat olabilirsin. Ancak farkında olmadan bir sistem içerisinde nasıl yaşattırıldığını görmenin zamanı geldi.
Yapılan bazı propagandalarla; hayalini gerçekleştirmek senin elinde, ileride ne olmak istiyorsun, zengin olmak için çalış vb.. safsatalara inanacak kadar cahil ve basit insanlardan biri olmamak için artık bazı söylemlere kulak tıkamanın faydası olduğunu düşünüyorum. Güzelim hayatı insanlar için çekilmez, stresli ve ömrü boyunca hamal gibi çalışma mekanı haline getirenleri fazla dinlemeden, geçmişine, diline ve kültürüne bağlı her demokrat insanın yaptığı gibi yüreğinin sesini dinleyerek, anlamlı, sade ve dürüst yaşama gelmenin başlangıcını yapmak, haysiyetli ve onurlu bir davranış olacaktır.
İçinde mücadele olmayan bütün yaşam biçimlerinin tadının olmadığını yeni anladığımızda bizlere sunulan ve koca bir yalandan ibaret olup, temelinde seni köle gibi ölene kadar sömürme üzerine kurulmuş bir sisteme karşı özgürce bir duruşu sergileyeceğimizden kuşkum yok. Paranın ve bazı mevkilere gelmenin peşinde ha bire koşturup duran büyüklerimizin pişmanca ve mecburi yaşamını kabul edenlere söylenecek pek cümlemiz yok. Özgürleşmediğimiz sürece hiçbir yaşam biçiminin sağlıklı ve huzurlu olacağına inanmayanların mekanına, mazlum insanlarımızın onur ve haysiyetlerinin her şeyden daha değerli olduğuna inananların mekanına varmak gibi bir özlemi gidermek bizim ellerimizde.
Maddi ve manevi olarak sadece bazı kesimleri güçlü kılan ve diğerlerini güçsüzleştirerek kendilerine hizmetçi yapan bu düzenin değersiz bir hizmetçisi olmak ya da olmamak tercihe bağlı. İş sahibi bir baba ya da ev sahibi bir ana olmadan önce içinde yaşadığımız toplum için bir şeyler yapmak gerekiyor. Hırsızlığın, açlığın, fuhuşun, cahilliğin, ölme ve öldürmelerin, karşılıklı saygısızlık ve küçük düşürmelerin olduğu bir yaşam için tatlıdır, güzeldir, iyi günler göreceğim konusunda umutluyum demek kendini kandırmak olur.
Ben mi kurtaracağım, bana ne başkaları yapsın deyip kendi acılarını uzatan binlerce sürü içinden, sadece birileri için değil, kendisi için de anlamlı ve onurlu yaşama imza atacak genç yüreklerin akın akın gelişini izlediğimizde onları çok şanslı görüyorum.
Bütün tasfiye etme planları ve anlaşmalarına rağmen kendi değerlerine kilitlenmiş ve düşmanını bu yönlü dize getirmenin arifesini yaşayan bir örgüt içine gelerek aslında kendi hayatlarını oluşturuyorlar. Başkalarının istediği gibi değil de, kendi özlem ve amaçlarını istediği gibi yerine getirmenin demokratik ortamına gelerek kendi hayatlarına ayrı bir tad katıyorlar. Yeme içmeden daha değerli olan sevgi ve saygının karşılıklı ve düzeyli olduğu hayatın tadını birlikte yaşamak dileğiyle………..
- Ayrıntılar
İmralı algısı Kürtler için çok önemli bir konudur. Kürtler bunu değiştirmek zorundadır. İmralı çok özel ve özgün bir yerdir. Dönemsel acı ve sevinçlerin...
Bir algı olarak kafalarda yer etmesi özel bir psikolojik uygulamanın sonucudur. Hükümet ve devletin çok ötesinde olan bir durumu arz eder. Önder Apo'nun bırakılması ya da tutulması ikilemine dayanan çok geniş bir siyasi çevrenin bulunduğu ortaya çıktı. Dikkat edersek Önder APO'nun bırakılacağı siyasetini yapan MHP ve CHP'dir. MHP İmralı hukukunu ve siyasetini iktidardayken yapamaz, işleyemezdi. MHP tek bir gün bile Önderliğe hücre cezası verseydi Türkiye allak bullak olurdu. Gerçek başka, uygulama başkadır.
İdam ve tecrit arasında gerçek nerdedir? Tecridi bile beceremeyen ya da yapamayan bir partinin sürekli idamdan bahsetmesinin nedeni nedir? Önderlik en son buna, buna ölümü gösterip sıtmaya razı etme dedi. İmralı’nın özü budur. Dolayısıyla İmralı için en uygun pozisyon AKP'nin iktidar MHP ve CHP'nin ise muhalefet olmasıdır. Bu yolla güya ideolojik parti olan MHP ve CHP bol keseden ideolojik laflar edebilir, iktidarda yapamadıklarını bu yolla rahat yapabileceklerdi. Zaten ideolojiyi söz durumuna düşürme de bu oluyor. Muhalefet söyler iktidar yapar. Dolayısıyla İmralı ve Kürt meselesinde bu partiler anlaşmıştır.
AKP birleşik kaplar siyasetini yapıyor. Halkın barış istemlerini ya da Türkiye’nin eski günlere dönme kâbusunu demokles kılıcı gibi kullanıp nedenlerini hiç sorgulamayıp sonuçlarını kullanıyor. Halktan kopuk, dış güdümlü radikal hareketler gibi yakıştırmalarla, kendilerince savaş ve gerginliklerin gerekçelerini de onlara yığarak yine kendilerince savaş istemediklerini söylemek istiyorlar.
Siyasetten kopuk bir barışın masrafı yoktur. Oysa savaşın nedeni siyasettir. Anaların ideolojisi yoktur. Gözyaşını durdurmak istiyoruz gibi aslında alçakça olan bu yaklaşım genelkurmay başkanının Mardin de anadil için söylediği “çocuklar dili anadan öğrensinler” yaklaşımından farksızdır.
Bu siyaset İmralı’dan bize bizden de İmralı’ya döndürülen bir siyasettir. Analar ağlamasın sözü analarını ağlatacağız yaklaşımları yanında suyla yıkanmış gibi gözüküyor. İdamın yanında tecrit daha kabul görür. Dolayısıyla bir algı savaşı haline getirilen bu durumu Kürtler iyi anlamak zorundadır. Bu durum Kürtlerin siyasi realitesinin gerisinde bir durumdur. İdamdan tecride inen ve oradan da özgürlüğe gidecek bir durum değildir.
Tecridi yönetmek en büyük Kürt düşmanlığıdır. Türkiye siyasetinde AKP dışında bunu başaracak bir parti yoktur. Kürt tepkilerini de kontrol edecek başka bir parti yoktur. Dolayısıyla AKP her gün algımızı kontrol ediyor. Kürtler bunu iyi değerlendirmezse, sert tavır koymasa, AKP'nin siyasi kuşatmasının içinde kalacaklardır. Sözle önderliğin özgürlüğü, algı ve fiiliyatta ise tecrit sınırında kalma AKP oyununa gelmek oluyor.
Algıyı suratla değiştirmeliyiz. Ters çevirmeliyiz. AKP Kürtlerin pozitif duruşuyla ayaktadır. PKK nice partiyi alaşağı etti. Savaş ve gerginliği demokles kılıcı gibi kullanmak hayatımızı mı kurtaracak? AKP mi bunu durdurmuş? Savaş olacaksa AKP kaybeder. Dolayısıyla Kürtler birinci hedef olarak fiiliyatta Önder Apo’nun özgürlüğü için seferber olmalı.
Dolayısıyla Türkiye’nin her yerinde yaşamı durdurmayı hedefleyen eylemsellik sürecine girmiş bulunuyoruz. Bu bir haftalık direniş bile göstermiştir ki, tepkimiz yayılırsa kısa zamanda amaçlarımıza ulaşabileceğiz.
Ancak önce algıyı değiştirmeliyiz. AKP’nin Kürtler üzerindeki siyaseti, sıcak suyun sonrasında soğuk su dökmek oluyor. Kürt halkının tepkilerini ve direnişlerini bu yolla uyuşturuyor. Küçük eylemler, küçük tavizler yaklaşımı bundan sonra Kürtlere kaybettirecektir; bu nedenle büyük düşünmeli ve büyük eylemselliklere girmeliyiz.
Önderlik fiziki olarak da özgürleşmeyene kadar ev hayatını kendimize zindan edersek, binlerce insanla-hatta bütün Amed, bütün Batman, bütün Van-bir hafta boyunca biz Önderliğimizi istiyoruz diye şehir yollarında oturabilirse, gençlik nefessiz kalıyoruz diye yoğun bir şekilde hareketlenirse, İmralı algısının değiştiği söylenebilinecektir.
Siyaset nasıl algılanırsa öyle yapılır; algımız Önderliğimizin mutlak özgürlüğü olmalıdır.
- Ayrıntılar