Ne oraya ne şuraya ne de başka bir yere bakmak önemli değildir.
Önemli olan PKK göre nerede durduğundur.
Hani bir söz var ya.
“Ne söylediğin değil nerede durduğun önemlidir”.
Her kim nerede duruyorsa O’dur ve durduğu yer kadardır.
Bu her insan için geçerlidir.
Hele Kürtler için daha fazla geçerlidir.
Kim ki, PKK sempatizanı ise kendisine ben insanım diyebilir.
Kim ki, PKK destekçisi ve aktif çalışanı ise O daha fazla diyebilir ki ben insanım.
Kim ki, PKK gerillası ve şehidinin annesi, babası, kardeşi ise başını dikçe tutabilir ve diyebilir ki, ne onurdur ki ben insanım.
Kim ki, PKK gerillası ise diyebilir ki, ben insan olmanın ulaşılmaz zirvesindeyim.
Yine diyebilir ki, ben insan olmanın ulaşılmaz ufkundayım.
Bu onura her kes nail olamaz.
Bu onura nail olmak yürek ister, beyin gücü ister.
Bu onura nail olmak her şeyden önce dağ duruşlu olmayı gerektirir.
Bu onura nail olmak her şeyden önce, ahlakın piri u pakına, fedailiğin emsalsiz kişiliğine sahip olmayı gerektirir.
Bu onura nail olmak her şeyden önce, para-pul-makam-mevki-şan-şöhret gibi ne kadar insana düşman satılık nemalar varsa onlardan arınmaktır.
PKK dışında kimse varmı ki, bu en insani değerleri içinde barındırsın.
PKK kuruluşunun 32.yılını geride bırakırken ne takdire şayandır ki, PKK olanlar.
Ne takdire şayandırlar ki, PKK destekleyeni, sempatizanı, çalışanı olanlar.
Ne takdire şayandırlar ki, onlar ki ben insanım çünkü PKK’liyim diyenler.
Çünkü kendine PKK’liyim diyenlerin nasıl bir efsanevi direnişi başlattıkları tarih tanıktır.
Tarih tanıktır ki, ilk insanlık nüvelerinin kalan kırıntılarına dayananarak PKK kuruldu.
Çünkü biliyoruz ki, ilk insanlık beşiğini bu topraklarda yaratıldı.
Çünkü biliyoruz ki, ilk insanlık nüvelerinin tohumları bu topraklarda atıldı.
Çünkü biliyoruz ki, ilk defa özgürlük,eşitlik ve direniş değerleri bu topraklarda oluşturuldu.
Tüm bu değerlerin üstünü betonla örtük diyen, devşirmelerin kurduğu batının devşirmesi T.C ye karşı PKK’yi kuranlara selam olsun.
PKK’yi kurarak en kahraman kişiliklerin direnişini dünya sahnesine çıkaranlara selam olsun.
Betona tohum ekip, betonu çatlatarak filizlenmesini sağlayanlara selam olsun.
Salkım saçak çiçekler gibi Kürdistan’ı, Mezopotamya’yı boydan boya çiçeklendirenlere selam olsun.
Mezopotamya’yı da aşarak dünyayı çiçeklendirip özgürlük bahçesini dönüştürmek için diş ile, tırnak ile, yürek ile, beyin ile direnenlere selam olsun.
Selam olsun Önder APO’ya.
Selam olsun Haki Karerlere.
Selam olsun Kemal Pirlere.
Selam olsun Xeyri Durmuşlara.
Selam olsun Mazlum Doğanlara.
Selam olsun Beritanlara.
Selam olsun Zilanlara.
Selam olsun Egitlere.
Selam olsun Egitlerin ardılları tüm HPG gerillalarına.
Bu dağlar yerinde durdukça, Kürdistan gerillası varoldukça ve bu halk serhıldan halkı olarak direndikçe daha nice yıllara ve asırlara sığacak bu PKK.
Nice yıllar ve asırlarca varolacak PKK’ye selamla olsun.
Özgür Bilge
- Ayrıntılar
Gençlik ruhunu anlatmaya gerek yoktur. Herkes bu ruhun ne olduğunu biliyor. Dinamikliği, atılganlığı, canlılığı derken yeniye olan özlemi hep dillendirilir. Ve tabii ki birde gençlik derken her şeyi hemencik kabul etmeyen, boyun eğmeyen olarakta bilinir. Bilinmesi gereken diğer bir özelliği ise herkesin onun yanında geçerken her şeyi yapamamasıdır. Gençlik onursuzlaştırmaya tahammülü en az olan kesimdir de. Başka bir deyimle doludizgindir.
Yukarıda söylenenleri hepimiz az çok biliriz, bilmemiz gerekir. Şöyle ya da böyle bizde gençlik yıllarını yaşadık. Belki de tümden yukarıda tarif edilen tarzda bir genç olamadık. Ancak her zaman böyle olmak için bir uğraş içerisinde olduk. Olmaya çalıştık.
Verilen devasa bir mücadele ardından yeniden içimizde tasarladığımız, hayal ettiğimiz gençlik ruhunu yaşama zamanı gelip geçmektedir. Binlerce Kürdistanlı genç belki de bu ruhu görülmeyecek bir şekilde kıyılarda, köşelerde yaşamaktadır. Belki de binlerce genç isimsiz kahramanlar olarak sadece bilinenlerin yüreğinde çoktandır yer edinmişlerdir. Ancak bilinen ve alenen herkesin gördüğü odur ki Kürdistan dağlarında belki de henüz bıyığı terlememiş, yüzlerce Kürdistan genci ölümüne milyonluk Türk ordusuna karşı kafa tutmuşlardır. Ve yine onlarcası bu uğurda canını gönüllü olarak feda etmişlerdir. Ve tabii ki bıyığı henüz terlememiş erkek gençlerin yanı sıra bu mücadelede kocaman emekleri olan yüzlerce genç gerilla kadın militanda yer almışlardır. Ölümüne faşizmin üstüne üstüne yürümüşlerdir ve kimisi ölümün çemberinde geçerek şahadet tacını da giymiştir.
İşte tüm direnişlerle yaratılan bir ruh oluşmuştur. Biz buna gençlik ruhu diyelim. Biz buna kendisini tanıyan ruh diyelim. Biz buna başı dik ve onurlu ruh diyelim. Biz buna boyun eğmeyen ruh diyelim. Ve tabi ki biz buna yeni şekillenen ve asla sömürgeci karakteri, boynu bükük köle kişiliği yaşamayan yeni ruhta diyelim. Siz buna özgürlük temelinde kimyası değişmiş yeni gençlik ruhu deyin. Biz ise yeniden yaratılmış bir halkın ruhu diyelim. Hem de direniş ruhu.
En son birkaç gün önce Nusaybin’de, polislerin gençlerimizin üzerine saldırmasında gördük. Beş yaşındaki bir çocuğa dahi tahammül edemeyerek tutuklamak isteyen bir faşist polis güruhuna karşı çıplak ellerle, birkaç taşla karşı koyan bu yeniden yaratılmış ruhu gördük. Faşist polisler alışmışlar halkımıza hor bakmaya. Alışmışlar küfürler savurmaya. Alışmışlar tokat çekmeye. Alışmışlar fırça atmaya. Alışmışlar höd çekmeye. Ve alışmışlar istediğini almaya ve istediğini kovalamaya.
Ama bu kez Nusaybin’de biz başka bir şey görüyoruz. Bu kez Nusaybin’de alınan çocuğu sahiplenen bir gençliği görüyoruz. Polisin küfrüne ve jop'una karşı yumruklarını sıkarak cevap veren bir yeni Kürt gençliği görüyoruz. Ve ardından da arka arkaya kaçan bir polis güruhunu görüyoruz.
İşte yeni gençlik ruhu dediğimiz olgu budur. Sömürgeciliğin yarattığı korkuyu kırarak hem de TC’nin silahlı, coplu polisine sadece yumrukla cevap veren bir gençlik. Geri adım atmayan bir gençlik. Kendisinden koparılmaya çalışılan bir parçayı, almaya çalışan bir gençlik.
Evet, işte bu yeni gençlik ruhudur. İşte bu özgüveni oluşmuş yeni gençlik ruhudur. Yeni bir kimyadır bu. Özgürlük kimyası daha doğrusu özgürlüğe kilitlenmiş özgürlük ruhu kimyası.
Artık Kürt gençleri nerede olurlarsa olsunlar, nerede bulunurlarsa bulunsunlar polislerin onlardan koparacakları bir parçayı geri almalıdırlar. Polise boyun eğmemelidir. Geri adım atmamalılar. Gerektiğinde üstüne aynen Nusaybin’deki o genç gibi yumruk sallamasını bilmelidirler. Taşlar, Molotoflar bilinen ‘silahlardır’. Artık yumruklarda birer ‘silah’ olmuştur. Artık topluca polislerin üzerine yürüyerek bizden aldıkları gençleri, çocukları, ihtiyarları ve anaları alma zamanıdır. Artı zaman gençlik zamanı ve gençlik ruhunu doludizgin yaşama zamanıdır.
Artık zaman bizim zamanımızdır.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Anlaşılan o ki gerillayı silahsızlandırmak için çeşitli çevreler çok yönlü propagandalarını derinleştiriyor. Bunun başarılabileceği düşüncesine iten de gerillanın tabanı denilerek, birçok zaman birleştirilerek yargılanan ve bu ağır baskı altında artık nerede durduğunu tam olarak kestiremeyen kesimlerden geliyor.
Silahların zamanının geçtiği tezi neoliberalizmin fikir babalarının “ideolojiler çağı kapanmıştır” düşüncesiyle gündeme hakim olan bir fikirdi. Herhangi bir grup, kesim, halkın haklarını talep etme ve bunları savunmak; kendi kültürel ve ahlaki öğelerini koruma mücadelesi yürütme yerine sisteme teslimiyetini ve parçalanmış bir toplum yaratmayı hedefleyen bu düşünce günümüzde üstü örtülü bir şekilde devam ediyor. Bunun yanında bin yıllardır silah kullanma yetkisini elinde tutan devletçi, savaşçı iktidarın tüm tehditlerini bertaraf etme, hak arama taleplerini sınırlandırma girişimi olarak da değerlendirilebilir.
İnsanın kominal toplumda savunma amaçlı kullandığı ve topluluğa ait silahların bir üst aşaması olarak fetih, talan ve saldırı pozisyonunda işlerlik kazanan silahlardan bu yana değişmeyen bir mantıkla karşı karşıyayız aslında. Madenlerin silah yapımındaki önemi ve bu madenlerin çıkartılması ve işletilmesindeki zorlukların giderilmesinde dahiyane kurnazlık sergileyen “kutsal ittifaklar” zamanından kalma bir alışkanlık.
Tabii artık silahların bir sektör haline gelmesi ve kolay ulaşılıyor olması bu işlevini yitirdiği gibi bir sonuç yaratmaz. Herhalde neredeyse onlarca anlaşma ve ittifakla birbirlerine bağlanmış ülkelerin birbirlerine karşı tırmandırdıkları silahlanma yarışları salt o devletlere gözdağı anlamı taşımıyor. Devlet geleneğinin güvenilmezliğinin yarattığı etkiler olsa da her iktidar erkinin bir başkasının elindekilere göz dikmesi gerçeği söz konusu olsa da artık egemenlik kurmak ve o değerleri ele geçirmek için o kadar zor yollara başvurulmuyor. Kısacası esasta iktidarların rahat ve huzur ortamını daim tutabilmek ve çıkarlarının kalıcılığını sağlamak için sömürünün kaynaklarını bastırmaya yarıyor silahlar.
Çıplak zor aracı olan silahların yanı sıra özel ve psikolojik silah kullanımı kapitalist modernitenin en yoğun ve güçlü aracı konumunda. Sınırsız ve sayısız medya ve iletişim aracının kullanımının özendirilerek tüm insanlığa yayılımıyla her eve hatta her cebe kadar sızabilen iktidar sahipleri artık silah kullanımına gerek duymadan insanları düşüncelerinden, savunduğu doğrulardan caydırabildiğinden bu yöntemi daha kolay, ucuz ve etkili bir silah olarak kullanıyor.
Bu etkiden kurtulabilen ve örgütlülük sahibi olan kesimler karşısındaki yöntem ise tabii ki çıplak zor. Şiddet, katliam, terör, işkence yöntem ve çeşit zenginliği yaşasa da vazgeçilmez temel bir yaklaşım olarak eldeki sopa olarak tutulmaktan vazgeçilmiyor.
Özcesi silah tüm insanlık tarihinde olduğu gibi günümüzde de egemen iktidarcı güçlerin temel bir ‘çözüm’ aracı olarak kullanılmaya devam ediliyor.
Silah kullanan ve tehditler savuran bir cenah karşısında yapılabilecekler sınırlıdır. Seçenekler azdır. Hatta iki yolla sınırlandırılabilir. Ya dayatmayı kabul eder, binyılların özgürlük arayışçılarının hayal ve seslerini yüreğinden ve beyninden silerek uydu bir kişilik olarak basit bir sistem taraftarı bireyci olarak yaşamaya çalışırsın ya da “Anlamını, hakikatini bilmeyen insanlık ya olamaz, ya en alçakçası, en barbarcası olur.” diyerek kendini ve toplumunu onurlu ve özgür bir gelecek yaratımına katmaya çalışırsın.
İşte PKK gerillalarının da seçimini bu iki yol üzerinden değerlendirmek gerekmektedir. PKK, Kürt halkının, tüm Ortadoğu ve insanlığın özgürlüğüne kilitlenmiş, çözmeye aday olduğu sorunları sistemsel olarak tanımlayan bir hareket. PKK’yi şiddete bulaşmış ve ne yaptığını bilmeyen insanlar topluluğu olarak değerlendirmek ve kendince kimi dayatma ve taleplerle halkını ve insanlığı savunma özelliğinden saptırabileceğini düşünmek herhalde en büyük aymazlık olsa gerek.
Amed zindanlarında Mehmet Hayri Durmuş ve Kemal Pir arkadaşların yaptıkları savunmalarda da karşı çıktıkları bir nokta buydu. “Bizi basit bir şiddet örgütü olarak tanımlayıp yargılayamazsınız. Biz, ideolojik bir hareketiz” diyerek sistem sahiplerinin kitlelerin gözünde karartmaya çalıştıkları hareketi savunarak gerçek uğraşılarını mahkeme salonlarında bir bir dillendirmişlerdi.
PKK, kapitalist sistemin dünya insanlığına uyguladığı politikaları eleştirip yargılayarak, yeni ve daha yaşanılır bir dünyanın eskinin çözüm yöntemlerini aşan bir keskinlik, kararlılık ve yöntem zenginliğiyle uygulama iddiasına sahip bir örgüt. Bin yıllardır insanların kafalarında sabitleştirilmiş tüm düşünce kalıplarını, insan iradesini yok sayan her türlü dayatmanın karşısında “özgür insan” yaratımını hedefleyen bir örgüt. Hedef ve amaç belirlediklerini kendi içinde ve Kürt toplumunda 30 yıllık bir mücadelede açığa çıkardığı sonuçlarıyla ortaya koymuş bir hareket. Ve daha fazlası.
PKK’nin uyguladığı mücadele yöntemlerinin bu hedefler doğrultusunda yaşayacağı zenginlik tabii ki kendi amaç araç ilişkisinin üzerinden yürüyecektir. Yoksa telkin ve dayatmalara boyun eğerek sözde demokratik sivil iradenin belirleyeceği hatta uydu bir örgüt olması beklenemez. Eğer PKK çevrenin söz ve dayatmalarına kulak kabartarak yönünü bulmaya çalışsaydı PKK diye bir şey hiçbir zaman olmazdı. Bir çift söz ve umut kırıntısı bile denilemeyecek kimi duygularla başlayan PKK hareketinin ve uyguladığı yöntemlerin bu doğrultuda değerlendirilmesi ilgililerinin doğru sonuçlara ulaşması açısından yerinde olacağı kesindir.
Biz, gerillalar olarak da bu silahın döneminin geçtiği tartışmaları içinde söyleyebileceğimiz şudur; Kürt halkı ve öncüsü Önder Apo özgürleşmedikçe, hakları garantilenmedikçe ve bunlar karşısında devlet şiddeti var oldukça silahların zamanı kapanmayacaktır. Herkesin böyle bilmesi ve okuması onurlu bir barışın yolunun açılmasında da etkili olacaktır. meşru savunma yapmak her canlının hakkı olduğu kadar bizlerin de en temel hakkıdır ve bu hakkı korumak adına dün olduğu gibi bugün de her türlü koşulda görevimizin başında olduğumuzu halkımızla paylaşmak istiyoruz.
Pir Kemal
- Ayrıntılar
Sıkılı yumrukları havada, tok ve bir ağızdan çıkan slogan sesleriyle sokakları çınlatırken veya bir duvara, uğruna koskoca ütopyalar kurulan kutsal harfler çizilirken görülür ya çoğu zaman; devrimci, o değil.
Koyu, askeri yeşili parkesi, uzamış sakalı ya da atkuyruğu yapılmış saçı ve makyajsız yüzüyle tam da parmaklarının avuç içine doğru birleştiği o yuvarlağın derinine sıkıştırdığı sigarasından derin ve keskin bir nefes çekerken görülür ya; devrimci, o da değil.
Cepte kalmış olan üç beş liranın hesabı yapılarak gelinmiş bir kahvehane ya da cafe köşesinde ısmarlanmış çayları yudumlayıp hararetle tartışırken görülür ya bir grup; devrimci, o, hiç değil.
Hayalleri ve geleceği tutsak alabileceğini düşünenlerin hapsettiği soğuk beton ve demir parmaklıklar arkasında inancı ve iradesiyle ölüme yatmış, bir deri bir kemik kalmış fotoğraflarında gözleri ışıl ışıl parlayan da değil devrimci.
Kapısına tekmesini vurarak içine girdiği ve o pastel renkli duvarlarında çarpan kararlı ve tok sesiyle tarihi yargılayan, yurtseverliği, fedakarlığı haykıran da değil devrimci.
Kim bilir nereden ele geçirdiği ve yavuklusu gibi bağlandığı o soğuk namluyu koltuk altında, kemer arasında, bir ahşap döşemenin içinde saklarken bir gün yaşatılmış ve yaşatılacak her türlü zorbalığa, haksızlığa, sömürüye, katliama karşı hesap soracak olmanın o dayanılmaz hazzını duyumsayarak, planlar yapan da.
Bunların hepsi olsa da çok daha ötesindedir devrimci. Aşamaları olsa da devrimcilik yolunun, aslı değildir davanın. Heyecanı, macerası biraz da biçimidir devrimciliğin. Ya da birçoklarına göre aslı, esası devrimciliğin.
***
Bir devrimciyi devrimci yapan olgunun onun süreklileşen ve istikrar arz eden yaşamıdır. Ya da Sosyalizm ideolojisine bağlılığı ve ideolojinin ortaya koyduğu yaşam tarzına göre bir ömür yaşamasını bilmesidir.
Her an ve her pratik ardından kendisini ve devrimciliğini, sosyalistliğini sorgulamalı insan. Yoksa kirlenir uğruna milyonların düştüğü kutsallar.
***
Sonbahar yapraklarının her esen yelde savrulduğu bir sonbahar gününde güneşi ufuk çizgisinde uğurlarken bir kez daha soruyorum, sorguluyorum devrimciliğimi.
Dik yokuşlarında soluklanmadan, bir nefeste, çevik adımlarla ilerlerken, soruyorum kendime; “Yeni değer teorisi nasıl şekillenmeli?”
Rüzgarın jilet gibi kestiği zirvelerde inadına ve tersine koşar adımlarla ilerlerken soruyorum “Kapitalizmin aşılma sorunlarında her bireye düşen görev ne?”
En yorulduğum ve bitkinleştiğim an’da bile inançlı ve kararlı adımlarla ilerlerken yine soruyorum “Devrim değerlerine nasıl sahip çıkmalı?”
Suyun başına iniyor, yaprakların kapladığı gölde açtığım küçük bir aralıktan su içiyorum ve yine soruyorum “Dilini, kültürünü, kimliğini eşit ve özgürce yaşamasında Kürt halkının tek çıkar yolu ve çözüm modeli nedir?”
Dağlarımızın, özgürlük mekanlarının her sonbaharının ressamların tuvallerine düşürdüğü o renkli tablonun asla canlandıramadığı güzellikleri seyre dalarken sorularımı çoğaltıyorum.
Cevaplarını bilsem ve tam da ortasında olsam da cevapların yine de soruyorum.
Bir gerilla olarak herkes en derin uykusundayken daha, rakımı bilinmez dağların doruklarında güneşi ilk karşılayan olmanın haklı gururuyla Kleşimi omzuma atarak nöbetine duruyorum özgürlüğün…
Bir daha farkına varıyorum ki sosyalizm ve devrim, sürekli arayışın, inancın ve eylemin eseri.
Pir Kemal
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
21 Kasım günü 12.00-13.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zagraos’un Stunê ve Kiyê köyleri ile Bira ve Avaşin vadilerine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır. Yapılan saldırılar sonucunda alanda başlayan yangın halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 23 Kasım günü 10.00-14.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Dêreşişê, Ava Gûzê, Mêrgeşîşê, Partizan Tepesi, Bêtalma, Kuliyan ve Sulê Vadilerine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 22 Kasım günü 13.00-14.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Xakurkê'nin Şehit Beritan, Şehit Kurtay ve Karker tepelerine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuyona!
19 Kasım günü 12.00-13.00 saatleri arasında Medya Savunma ALanlarına bağlı Zap'ın Merganış Kalesi, Şehit Colemerg ile Havan Tepesine yonelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Her şeyin kendini yenilediği zamanların biri de sonbahardır. Doğa kendini sadece ilkbaharda yenilemez, bunun ön hazırlığını yani değişimin başlangıcını sonbaharda yapmaya başlar. Fakat olayın güzelini ve sonucunu görenler, doğanın kendini sadece ilkbaharda yenilediğini sanırlar ki, bu başlı başına bir yanılgı olmaktadır. Bu gözardı edilen gerçeği özellikle özgürlüğün serin bir türkü gibi gezdiği bu dağlarda, çok çıplak ve net bir şekilde görmek mümkündür.
Bütün dillerin kendisinde olduğu gibi doğanın kendisi de ve yine kendi diliyle değişimi başlattı. Yeni bir zamana, devrana açıyor kucağını. Sarı ile kırmızı ve yeşil renklerin tonunda seyir halindeki yapraklar, gücünü tüketipde yerlere düştüklerinde belki de bir böceğin ya da bir tırtılın yuvasını oluşturuyorlar. Bazı ağaçların üzerlerinde kavak yeli esiyor durmaksızın.
Tüm bunların gösterdiği bir gerçek oluyor ki, doğa ve insan arasındaki en büyük etkileşim ve benzerlik düşünce gücünü belirli zaman dizinleri aracılığıyla geliştirebilmeleri oluyor. İnsanın bu konuda biraz da farklı bir yönü, çok statik bir düşünce olmamakla birlikte değişkenlik arz eden ve hayaller kurabilen düşünce formlarının da bulunmasıdır. Hatta çoğu insan, yaşamının büyük bir bölümünü hayallerinin ve ideallerinin peşinde koşarak geçirirler. O menzile ulaşmak için harcarlar bütün soluklarını.
Bunu bugünün dünyasında en çok vermeye çalışanların başında gelen kesim elbette ki Kürtler olmaktadır. Kürtlerin kendi olma istemleri, kendi kimlikleri ve onun mücadele gücünü vermeleri ne küçümsenebilir, ne de yadsınabilir. Tüm dünyanın, özellikle köleci sistemin efendileri olanların bu yönlü baskıları gün aşırı artsa da, Kürtler kendi hayallerinin ve ideallerinin peşinden gitmeye karar vermişler, adanmışlar bir kere!
Mesele son derece basit, fakat anlaşılır olması açısından;
Günün birinde yarıştan yarışa koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin oğlu varmış. Babasının işi nedeniyle çocuğun okul hayatı kesintilere uğramış. Orta ikinci sınıftayken, büyüdüğü zaman ne yapmak ve ne olmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını ister hocası… Bunun üzerine çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı, hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazar. Hayalini en ince ayrıntısına kadar anlatır yazdıklarında. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini bile çizer.
Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterir bu kompozisyonda. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evinin ayrıntılı planını da ekler. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesi olmaktaydı çocuğun…
İki gün sonra ödevini geri aldı çocuk. Kağıdının üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir “0” ve “dersten sonra beni gör” uyarısı vardı. Neden 0 aldım diye merakla sorar hocasına, bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal diye cevap verir hocası. Paran yok, gezginci bir aileden geliyorsun, kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir, önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu BAŞARMAN imkansız diye okkalı bir nutuk çekiyor hocası çocuğa. Sonrasında da ekliyor hocası; eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm diyor.
Çocuk eve döner ve uzun uzun düşünmeye başlar. Bu konu hakkında babasına dahi danışır.
Babası da, bu konuda kendi kararını vermelisin. Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim der. Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürür hocasına.
Ve hocasına şöyle der; siz verdiğiniz notu değiştirmeyin, ben de hayallerimi…
İşte bugün de meselenin dayandığı yer burası bu olmakta. Bugün bazıları Kürtlere durumu gözden geçirin ve gerçekçi olun safsatalarıyla yaklaşarak, buna göre tutumda ve yaklaşımlarda bir değişime gideceklerini söylüyorlar. Hayatın birçok karesinde ve alanında bunu görebilmek mümkün olmaktadır. Fakat Kürtlerin buna tenezzül etmesi mümkün değildir. İşte bu konuda Kürtlerin söylediği;
“siz vereceğiniz notu değiştirmeyin, biz de hayallerimizi” söylemi daha da gür duyulmakta!
Toprak Cemgil
- Ayrıntılar
Ji çapemenî û raya giştî re!
15 Kasım gününden beri 22.00-01.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin'in Şehit Viyan Vadisi, Kaniya Kala, Ava Guzê, Girê Heliz, Alanış Vadisi, Kaniya Siser ve Partizan Tepesine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmaktadır.
- Ayrıntılar