Basına ve Kamuoyuna!
1. 27 Ekim günü akşam saatlerinde Mardin'in Ömerli ilçesine bağlı Golê ile Nusaybin ilçesine bağlı Harbê karakolları arasında bulunan Yestê, Dercemê, Xırbeka, Kewarêxê ile Mışkîna köyleri ve çevrelerine yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır.Operasyona Merkeze bağlı Xırbêkeplo karakolundan da takviyeler yapılmaktadır.
2. 25 Ekim günü Amed'in Lice ilçesine bağlı Hedik, Manisor, Dizeyni, Akro, Karxê Tepesi, Şergemi, Karıncak, Barav, Mêrg, Kurmık, Zengeser ve mezraları, Kelê, Kıleber, Sılê ile Panav alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Heron desteğinde devam eden operasyonda gizli birlikler tarafından keşif ve pusulamalar da yapılmaktadır.
28 Ekim 2010
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 24 Ekim günü Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Cudi’nin Kulpê Çeta Tepesi, Şehit Adıl, Şıkêrê Kera, Spindarok, Gundik Remo ve Kulingdar alanlarında TC ordusu tarafından başlatılan opereasyon 25 Ekim günü saat 12.00 sularında sonuçsuz bir şekilde geri çekilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 24 Ekim günü Amed'in Hazro, Silvan, Kocaköy ile Lice ilçeleri arasında bulunan Şehit Kendal alanına yönelik olarak indirmelerle bir operasyon başlatılmıştır. 25 Ekim günü saat 05.00 sularında arazi arama taraması yapan düşman askerleri aynı gün saat 13.00 sularında zırlı araçlar desteğinde sonuçsuz bir şekilde geri çekilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 24 Ekim günü Şırnak'ın Silopi ilçesine bağlı Cudi'nin Kulpê Çeta Tepesi, Şehit Adıl, Şıkêrê Kera, Spindarok, Gundik Remo ile Kulingdar alanlarına yönelik Heron ve Kobra tipi helikopterler desteğinde TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Operasyon halen devam etmektedir.
Tokluk uğruna aç toprakları süren biz değil miyiz?
Güzellik uğruna çirkin savaşları veren biz değil miyiz?
Namlular gölgesinde aşkları,
ölümler denizinde dostlukları kuran biz değil miyiz?
Demek ki ölüm
korkutmuyor artık
Demek ki gelecek yakın
Ha bugün ha yarın, varacak olan biz değil miyiz?
Tüm şiirler, romanlar, türküler İstanbul Edebiyat Fakültesi'nden Yaşam Üniversitesi'ne taşınacaktı Gülnaz'ın çantasında ve edebileştirilecekti Bêritan'ın yaşamında.
İlk özgürlük havasını Cudi'de soludu Gülnaz. Bêritanlaşacaktı doruklara yakışırcasına.
Hiç bu kadar yürümemiş, hiç bu kadar yorulmamıştı. Onca yorgunluğa rağmen, yaşadığı duyguları her zamankinden farklıydı. Müthiş bir haz ve rahatlık vardı yüreğinde Bêritan'ın. Coşku ve morali en üst düzeyde yaşıyordu. İnsanlara karşı yaklaşımındaki kazanımcılığı ve sınır tanımayan paylaşımcılığı dikkatlerden kaçmıyordu. Bu özellikler yüreklerde derin bir iz bırakıyordu.
Bu yürek nasıl girdi her bir yoldaşın yüreğine? Neydi yürekte somut bulan ve derin iz bırakan? Gelin birlikte gidelim geçmişe. '92'in karesinde tek tek anılar ve yaşanılanlara geri dönelim birlikte.
Geliye Azadi denilir adına bu toprağın. Özgürlük Vadisi! Özgürlüğe susamış insanların özgürlükle kendini varetme savaşımları ülkenin her toprak parçasında yaşandığı gibi burada da yaşanır.
İlkler bu vadide yaşanır o insanlarca. Yıllar boyu yaşamlarında iz süren ilkler! İlk çelişkiler, ilk paylaşımlar, ilk güzellikler, ilk şaşkınlıklar, ilk kişilik çatışmaları, kendini varetme savaşımları yaşanır bu topraklarda.
İlklerin en güzeli ve en deriniyle burada Bêritan daha bir anlam kazandırır kendisine.
Yeniydi Bêritan da diğer arkadaşlar gibi. Savaşa yabancılığımız hat safhadaydı. Hep yolcu uçakları görmüştük yüksek semalarda uçarken ya da filmlerde izlemiştik birilerinin canına kastederken. O yüzden gariptik böylesinin yaşamımızda yer almasına. Daha yeni emeklemeye başlayan çocuklar misali yürümeye yabancıydık anlayacağınız. Demir pençeli kuşlara karşı nasıl korunacağımız noktasında da belirginleşen bir düşüncemiz yoktu.
'Heval no! Bir şeye ihtiyacınız var mı?
Bêritan'ın bu noktadaki farklılığı şuydu yoldaşlar! Kendisi giriyordu inisiyatiflice işlerin içine. Anladığı, kavradığı düzeyle doğru-yanlışı birbirinden ayırt ederek, öngörüyle mevzilendirmesini yapıyordu arkadaşların. Bir de tek tek dolaşırdı mevzileri. Kulaklar yürekten gelen sesi işitirken, gözler parıldardı:
-"Heval no! Bir şeye ihtiyacınız var mı?"
Çoğu kez 'yeni şervan' deyip sıyırırız kendimizi ya da bizden biraz kıdemli eski arkadaşlardan bekleriz birşeyleri. Bêritan yoldaş, yaklaşımlarıyla bunu kıran bir özelliğe sahipti. 'Uzun yol yürüyüşlerinde zaman zaman zorlandığımızda, yeni şervan olan Bêritan'ın silahlarımızı alıp, elimizden tutarak bizi yürütmeye çalışması ne kadar büyük moral verirdi biz yeni şervanlara.'
Bireyin devrimde karar kılarak kendini katması ve bununla kendini yaratmasının somut örneğini Bêritan yoldaşta görmedik mi tarihimizde? Kendini sonsuz adamışlık düzeyi insanı bu kadar güzelleştiren husus olmuyor mu? Bu kadar kısa ancak dopdolu, capcanlı geçen yaklaşık iki yıllık bu yürüyüşe neler neler sığdırılmamıştı ki, ne güzellikler, yücelikler içine almamıştı ki? Çıkan sonuç, bizler açısından devrime katılım konusundaki kararlılık düzeyinin belirleyiciliği oluyor. Ve bunu en yakıcı kendi duruşuyla gözler önüne seren BÊRİTAN GERÇEĞİ.
Yoldaşlık ruhunun en güzelini O'nun şahsında da gördük. Onda insana yaklaşım son derece yargıdan uzaktı. İncitmeden, zorlamadan ve dıştalamadan geliştirilen ilişkiler, yakalanan derin paylaşımlar, 'kavgalı olduklarıyla bile acı vermeyen bir ilişkiyi yakalayarak, yoldaşlığa yaklaşımın nasıl olmasını pratiğiyle çarpıcı koyuyordu.
Sol anahtarı bulmuştu
Artık kış gelmiş, Özgürlük Vadisi beyaz elbiselerini giymişti. Tüm birlikler eğitim sürecine girmişti. Eğitme noktasında kendisine ve çevresindeki arkadaşlara karşı olan duyarlılığıyla Bêritan arkadaşla başka bir anı karesinde karşılaştık.
Oluşturulan gruplara ders verirken, akşam saatlerinde konuk olduk mangalarına. Küçük fanusun etrafında daire şeklinde, yüzüstü uzanan arkadaşların o anki düşüncelerine tanık olduk, bir de oldukça sabırlı, istekli ve teşfikvari yaklaşımlarıyla Bêritan yoldaşa. Amaç net ve bunun için de karar kesin!
-Eğer okuma-yazmayı öğreneceksek, o halde sistemini oturtmalıyız, derken, kendisini kırmak istemeyen arkadaşların farkındadır. Tabii sıkılan ve bu işi istekle yapmayan arkadaşların tepkilerini de alıyordu. Alttan alta gülüş ve bakışıyla köşede oturan bir arkadaş dikkatini çekiyor, hemen "Ne oldu, sen niye okumuyorsun?" derken arkadaşın sıkıldığını anlamıştı.
Sıkıldığını söylememiş, keyfi yaklaşımlarını da kamufle edememiş, utangaç bir çehre yansıtmıştı ortama. Hemen arkası geldi bunları dağıtmaya yönelik.
-Başkanın bir çözümlemesini okuyorum. Haydi gel, sesli okuyorum, sen de dinlersin, derken, ona okumayı sevdirmenin başka bir yolunu bulduğu için de keyifliydi Bêritan. Çözümsüzlüğü görmedik, hep bir alternatif vardı. Buna karşı yaşam sevgisi güçlü olan bir insan ancak bu kadar kararlı bir yaklaşımın sahibi olabilirdi.
Birçok kez Bêritan'ın tok sesiyle Dersim türküleriyle oduna gittik. Mevzi yaptık, mangalarımızı onardık, dik tepelere vurduk su getirmek için. En çoksevdiği; hep doğallığıyla türkü söylemekti.
Sol anahtarını bulmuştu Bêritan. Yaşamın, sevginin, yoldaşlığın ve paylaşımların sol anahtarıyla söylediği türkü, ne büyük bir ezgili direniş türküsüne dönüşmüştü sonraları.
Günleri, sesleri, dakikaları geçirdik. 'Keşke yapsaydık, keşke tanısaydık' dedik bizler de. Ormanlığın içinde yürürken, en güzel gülüşlü fotoğrafı hayalimizde bir kez daha canlanırken, anılarda belleğimizde yer edindi Bêritan yoldaş.
En sıcak zamanlarda bile ateş yakıp, önünde oturduğu, ateşin sevdasını yüreğinde hissettiği başka bir kareye gittik, başka bir arkadaşla. Ateşe karşı duyulan sevgi de farklıydı Bêritan'da. O'nu izlemek ne büyük sabır veriyordu, ne güzelliklere gidiyordu her bir alevin savruluşunda. Kızıl közleri avuçlama istemi doğuyordu yüreğinde. Kırık figürleri tek tek yorumluyordu çevredekilere. Figürlerde gizlenen dans edişlere daha bir anlam yüklüyordu. Renkler yaşamda, sevdada en güzelini çağrıştırıyordu Bêritan'ın beyninde. Kırık figürlerin renk kuşağında, en çok sevdiği eflatun renginde neler görmüştü, neler hissetmişti sizce?
'Özgürlükle nişanlandı'
Yüreğinin dökümlerini yazma istemi gelişince karanlık gecelerde, yardımına çok sevdiği ateş gelmez miydi? Topladığı odunlardan yaktığı ateşin önünde saatlerce yazdığı yazıları, şiirleri kendi sesinden sonrasında yüreğimizi ısıtırcasına dinlemez miydik? Ya da geceye arkadaşlık eden dolunayla paylaşımları, acıları yazmaz mıydı deftere? Ne büyük huzur duyardı ayışığında. Dolaşmak, yazmak, ay ışığıyla, saatlerin, günlerin arkadaşlığı ile ulaşmak derdi Başkan'a.
"Savaştıkça güzelleşir insan be yoldaşlar" diye girdi manganın içerisine neşeyle. Meraklı bakışlar arasında kendisini hazırlamaya başladı gideceği eyleme. Karanlık ve puslu gecelerde, türkü tadında öfkesini dillendireceği silahını aldı. "Temiz!" diye geçirdi içinden. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu, yüreğin yansıması misali! Ancak güzel olan sevilir, öyle ya güzelleşmek için çabalayan da.
Eylem dönüşü uzaktan gördük Bêritan Yoldaşı. Yüzünün sarılı oluşunu görünce, bir tuhaf oldu yüzler. Tepeden kendisini arkadaşların yanına bıraktığında, gözlerinden hüzün, umut, mutluluk karışımı aynı anda okunuyordu. Buruk bir ses tonu hakimdi. Buruktu, çünkü geride 44 özgecan yoldaşını bırakmıştı. Ne de coşkulu halay çekmişlerdi eylem öncesi, "ez xelefim" parçasıyla. Ortama bir hüzün çöktü. İlk elden pansuman yapmak için geldiler Bêritan yoldaşın yanına. Kafasını iki yana salladı ve yara alan yanağını çevirip, gülümseyerek,
-"Nasıl güzelleşmişim değil mi?" derken, savaştıkça varolan, savaştıkça güzelleşen, daha çok yüreklere dem vuran özgecanlara götürdü bizleri.
Ta Cudi'den başladık, Geliye Azadi'ye kadar geldik Bêritan Yoldaşla. Coşkusu, özlemi, acıları, kararı, inadı, doğallığı, paylaşımları ve derin yüreği ile türküler tadında yaşamını dinledik yoldaşların ağzından, sevgi yüklü sözcüklerle.
Bazen iç çekişlerle başlayan gözyaşlarına tanık olduk, bazen de O'nu tanımanın gururuyla buruk bir ses tonuna. En temelde onların yüreğinde iz bırakan; yoldaşlarına karşı gösterdiği ilgi ve paylaşımcılığıydı Bêritan yoldaşın.
Özlemle anıyorlardı, EYLEM GÜZELİNİ!
Her bir nota ne kadar da güzelleştirmişti söylenen türküyü. Ustaca kullanılan müzik aletleri ne kadar güçlü bir sesi ortaya çıkarmıştı. Hep kulaklarda çınlayan ve ritmiyle yüreklerde somutluk bulan....
Bütün kalıpların parçalanmışlığını, doğallığın yanısıra ölçülü ve ilkeli bir duruşu görmedik mi O'nun şahsında? Onca geri yaklaşımlara karşı incinse de güzel yüreği, onların karşısındaki inatçı ve iddialı yaklaşımlarını anımsadık yine. Bağımsız duruşuydu aykırı olarak görünen ya da korkuyla yaklaşılan. Hep bastırma istemi yaşıyordu kadının gerilikleri, Bêritan'ı. Kendisi gibi olmaktan uzak, birileri gibi olmaya karşı ne kadar mücadele verdi Bêritan. Acılar yaşansa da yüreğinde, güzellikler hep kamçılıyordu, çirkinliklere ve geriliklere karşı durduğu için. Özgürlüğün gerekleri daha da somutluk bulmuştu bu yaşamda. Başkan'ın kadında yüzyılların köhnemişliğini nasıl atom misali parçalara ayırdığına bu yaşamda tanık olmuştu.
Özgürlükle nişanlanıp sözleşmesini O'nunla yenilemişti toplumun tüm çirkefliklerine inat! Arayış ve özlem dolu yüreğiyle sevdasının yönünü ülkeye çevirmişti.
Günler geçtikçe sevdası daha bir belirginleşti Bêritan'ın düşüncelerinde, akıp giden coşkulu bir nehir oldu yüreğine. 'Yaşamın ve sevdanın nasılı' somutluk kazanmıştı, Munzur'un paklığı ve coşkusu misali!
Bir istem gelişti, kilometrelerce öteye taşındı beyaz sayfanın sırtında.
-"Önderliğin çözümlemelerinden yararlanarak, bir roman denemesi yapmak istiyorum."
Yaşama, insanlığa, özgürlüğe olan ilgisini bir şekilde çözmeye çalışarak ifade edecekti Bêritan Yoldaş. Daha bir anlam kazandıracaktı yaşananlara tarih açısından. Bir belge olarak da günümüze taşırılma amaçlanmıştı belki de, kim bilir?
Bembeyaz doğa geride bırakılırken, baharın açan kaç renginde pratik heyecanı sarmıştı yürekleri. Ne yoğun istekti? Savaşa aktif katılma, komutanlığında yetkin bir duruşu sergileme noktasında iddialı ve kararlıydı Bêritan. Daha düzenlemeler okunmadan, neler yapacağına dair en küçük bir ayrıntıyı bile kafasında netleştirmişti. Savaşın ezgili türküsünü söyleme düşüncesi ile dolup taşıyordu yüreği. Silahla, savaşla daha bir yakınlaşacaktı özgürlüğe.
Düzenlemeler okunduğunda, Bêritan'ın adı basın kurumunaydı. Kaldırmakta çok zorlandı, ama reddetmedi.
- "Örgütün ön gördüğü şekilde katılım sağlayacağım. Gereklerini layıkıyla yerine getirmeye çalışacağım. Fakat savaşa daha aktif katılmayı istiyordum." dedi.
Teslim olacağını sandılar!
Buruktu, çünkü çok uzun süredir birlikte olan yoldaşlarından uzak kalmak, ayrı düşmek zorlamıştı O'nu. Çelişkiyi görmüş, iyi çözümlemişti. Ne yoldaşlarını ne de örgütü zora sokmayacaktı. Yapılmak istenen geriliklere karşı kararlı duruşu sergileyerek, daha bir mana kazandıracaktı Bêritanlığına.
Zaman tünelinde yolculuğumuza devam ediyoruz. Son durak, Ekim 92 dilimi!
Coşkuların en büyüğünü, paylaşımların en derinini, güzelliğin en yücesini, direnişin en şahikada seyredişini duyumsuyoruz.
Özgürlük doruklarında ihanetçilere karşı söylenen türkülere yenileri eklenecekti. Tok sesleri çınlayarak yayılacaktı Lelikan'ın uçurumlarından ülkeye.
Bir türkü olacaktı direniş, dillerden dillere. Doruklarında boy veren, Bêritanca söylenen. Özgürlük çiçekleri bu türküyle daha bir coşkulu halaya duracaktı, reyhan tadında.
Bir farklı güzelleşmişti Bêritan o gün! Raxtını, silahını kuşanmış, diline doladığı türkünün ezgisiyle koşar adımlarla yaklaşmıştı, tepeye gidecek olanların yanına.
Günlerdir süren çatışmalarda nice özge canı yitirmişti bu yürekler, 44'ler gibi. Onları ve paylaşımlarını düşündükçe, ihanetçilere karşı kini ve öfkesi daha da derinleşiyordu yüreğinde ve beyninde. Mevzide otururken, birden yılların kokuşmuşluğunun tüm çirkinliğini aymazca üzerlerinde taşıyan peşmergeleri gördü. Attığı ilk kurşunla ihanete hedef oldu. Ardı arkası geldi.
Teslim alacaklarını düşündüler utanmazca. Beselerden, Mazlumlardan kalan direniş ruhuydu Bêritanlarda da somutluk bulan. Ülkeye sevdası, en önemlisi de kendini bütünleştirdiği, çözümlediği özgürlüktü Bêritan'ı Bêritan yapan! Attığı her mermide güzelleşen yanları çarpıcı görüyordu, öldürülen çirkinlikleri de. Mermilerinin yavaş yavaş azaldığını farketti.
'Bijî Serok APO'
Peşmergeler yakınlaşıyordu kendisine. Son mermileri de kullandıktan sonra, silahını parçaladı Bêritan. Özgürlükten yana herşey tertemiz kalmalı dercesine.
Şaşırıp kalmıştılar. Böylesi bir direnişle karşılaşacaklarını ummamışlardı.
Son hayaline dururken Bêritan, umut ve sevda yüklü yüreğiyle, özlem duyduğu Özgürlüğe bir kez daha haykırdı:
"BİJİ BAŞKAN APO!" ve zılgıtlarla güzelliğin doruğunda seyretti savaşında da.
Korkmuştu peşmergeler böylesi gidişten. Korktukları kadar etkilenmişlerdi de yiğit Dersim kızının eyleminden. Ve Bêritan utandırmıştı onları kendilerinden.
Ve bugün,
O'na duyduğumuz özlemlerimizin ve sevdamızın simgesi olarak;
Ülkemizin en güzel çiçeklerinden yapılmış bir buket gönderiyoruz Lelikan diyarına, o güzel insana, KOMUTANLAŞAN BÊRİTAN'a.
Ve diyoruz ki,
'Onurumuzun korunağı uçurumlar
BÊRİTAN'ı
İhaneti solumayan solukların havası
BÊRİTAN'ı
Naftalin kokulu geçmişlerin çatlağı
BÊRİTAN'ı
Ölümünde BAHARIN TEK ŞARKISI
BÊRİTAN'ı
SEVİYORUZ!'
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
23 Ekim günü 11.00-14.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Alaniş Vadisi, Geliyê Pisaxa, Êrê köyü, ile Heliz Tepesine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 19 Ekim günü Bingöl'ün Genç ilçesine bağlı Dallıtepe, Akpim, Kalyam ve Warê Sirvan alanlarına yönelik olarak TC ordusunun başlatmış olduğu operasyon, 23 Ekim günü (bugün) kobra tipi helikopterler desteğinde kısmı geri çekilmiştir. Ayrıca arazide düşmanın halen keşif ve pusulama amaçlı gizli birlikleri bulunmaktadır.
- Ayrıntılar
“Taş atma gol at” diye bir kampanyayı Türk özel savaş sistemi başlatmış. Hem de yurtseverliğin ve devrimci direnişçiliğin giderek boyutlandığı Hakkâri’de. Kendilerince bu yolla Kürt çocuklarını pasifize ederek yanlarına çekecekler. Kendilerince Kürt çocuklarını rehabilete edecekler. Ve kendilerince çok akıllı olduklarını düşünüyorlar.
Ve yine bu kampanya yürütücülerinden daha da kendilerini akıllı bilenler de varlardır. Bunlarda Hakkâri’de TC sistemini neredeyse yüzde yüzlük bir oranla ret eden ve bunu da boykotla irade beyanına giden halkımızın nasılda “zoraki silahlarla” buna zorlandığını dile getirerek, yazarak işliyorlar. Bir de utanmadan bunları yazarlarken hiç mi ama hiç renk atmıyorlar, kızarmıyorlar, morarmıyorlar. Ve ilginçtir ama ses tonları bile değişmiyor. Sadece gözleri söyledikleri büyük yalanı biraz ele veriyor ancak o gözlere de gözlük takarak bunun üstünü örtüyorlar.
Sanki Hakkâri şehir merkezinde o gözleri mahsum, mavi renkli olan gencin kollarını kamaraların içine baka baka kıran başkalarıymış da, sanki faşist bile diyemeyeceğimiz salyalı, kuduz köpekler gibi yüzleri maskeli, ızbandutların dipçikleriyle yine kamaraların karşısında ölümüne Hakkâri çocukların kafasına vuranlar başkalarıymış… Ve sanki bir şey olmamış gibi bu kez de Hakkâri çocuklarını Avrupa’lara götürüp sözde ne kadar Hakkârili çocuklarıyla ilgili olduklarını gösterecekler. Ve yine bu faşizan zihniyete karşı çocukların taş atmasını engellemek için utanmadan birde “Taş atma Gol at” kampanyası başlatmışlar.
Şunu açık söyleyelim: Hakkâri deyip geçmeyeceksiniz. Hakkâri derken biraz durup düşüneceksiniz. Hakkâri çocukları da sandığınız gibi bir şekerle kandırılacak çocuklar değildir. Bu çocuklar sizlerin o faşist yüzünüzü görerek büyüyorlar. Bu topraklarda faşizmin ne anlama geldiğini öğrenmek istiyorsanız önce Kürt çocuklarına sorun. Onlar size faşizmin ne olduğu anlatacaklar. O Kemal Sunal’ın Kibar Feyzo’sunda “bele puşt, bele namusuz, bele…” tanımını faşizm için her Kürt bilir. Hele hele sokaklarda dipçiklerle büyüyen Kürt çocukları daha da iyi bilir. Bunun için sizin o taş yerine gelin gol atın hikâyeniz tutmaz.
Dediğimiz gibi bu kampanya gibi tuhaf hatta daha da absürt olan sözde Hakkârilerin zoraki boykota katılmaları imiş. Ve bu beyler bu boykotun şehir merkezinde yapıldığını unutuyorlar. Ve bu şehir merkezinde kocaman bir tugay var. Bu Tugaya bağlı etrafı tellerle örülü devasa bir güvenlik taburu var. Bunlar yetmiyor alayları var, alay tepeleri var. Bir sürü tepecikte kendilerini koruma güçleri var. Ve yine bu beyler, 9 tane canımızın katledildiği ve geçmişte 250 korucusu olan Peyanis’te bile yüzde 90’ların üzerinde boykotun çıkmasını acaba nasıl izah ederler? Birde Peyanis’te yüzlerle ifade edebileceğimiz askeri güçlerinden söz bile etmiyoruz.
TC devleti kendince kendisini akıllı bilerek Hakkâri’ye özel yükleniyor. Çocuklarına şeker uzatarak kendini taşlardan korumak isterken, yalan dolanla yürüyen kalemşorlarına ise sözde özgürlük hareketini karalama görevini vermiş. Ve tabii ki bir sürü gözle görülen görülmeyen sinsi oyunlarda cabası.
TC devleti şunu bilecek: Hakkârili çocuklar hem taşlarını faşistlerin kafalarına atmaya devam edecekler hem de gol atacaklardır. Taş atmayla gol atmak birbirini yadsımıyor. Çocuklarımız karşı takımın sahasına geçtiklerinde düşmanlarının yüreklerine korku salacak taktikleri bulmuşlardır. Bundan vazgeçerler mi? Çocuklarımız, Hakkârili çocuklarımız 16 metrelik sahanın içerisine girdiklerinde taş atmanın, hatta Molotof atmanın faşistleri nasıl çileden çıkardığını hem gözleriyle görmüşlerdir hem de eylemleriyle öğrenmişlerdir. Görülen, öğrenilen ve üstelik düşmanlarını ürküten bir de sonuç alınan bir eylem türünden vazgeçilir mi? Asla…
Birde bu kadar yalan söyleyen bir basın ya da basıncılık-bu tür yalan habercilik yapan kimisi kendisini birde akılı gazeteci görüyor-okunur mu? Herhalde okunmaz. Böyle kendisini çok akıllı sanan sahtecilikle iş yapan tipler Hakkâri’de yaşayabilir mi ya da yaşama hakları var mıdır? Herhalde olmaz. Aslında olmamalıdır demeliyiz. Ve bu tür tipleri Hakkâri’den hızla atmalıyız.
Ve işte bu Hakkâri’den atma işini biz Kürt çocuklarına bırakalım. Böylelerine hem taş atmalılar hem de kendi sahalarında gol atmalıdırlar. Öyle gidip polisin, askerin, valiliğin oluşturduğu ne takımlarında ne de bunların yarattığı imkânlarla top oynamalıdırlar. Nasıl ki Hakkâri artık Kürdistan’da bir onuru temsil etmenin simgesiyse aynen öyle çocukları da bu simgeyi onurluca temsil etmesini bildikleri gibi bundan böyle de onur bayrağını daha da yükselterek Kürdistan’ı temsil etmesini bileceklerdir.
Kürdistan’da tüm gözler sizde bunu bileceksiniz, tabii gerillanın da hem gözleri hem de yüreği sizde bunu da bileceksiniz…
Hayri Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 20 Ekim günü Amed'in Lice ilçesine bağlı Pêçar, Guzelek ve Nebat, Kulp ilçesine bağlı Xıraba, Xırboçk, Zıktê ve Maşdav ile Bingöl'ün Genç ilçesine bağlı Pirans ve Riz alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. 21 Ekim günü kısmi geri çekilen düşman güçlerine ait gizli birlikler tarafından arazide halen keşif ve pusu faaliyetleri yapılmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 20 Ekim günü 23.30-24.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Warê Kemal, Şêva Mêza ile Şêlaniş köyü çevresine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar