Basına ve Kamuoyuna!
15 Kasım günü 14.30-16.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Bêtalma, Haftanin Köyü ile Künişka alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 14 Kasım günü 14.00-14.45 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Xakurkê'nin Şehît Beritan, Şehit Kurtay ile Karker Tepelerine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldrısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 12 Kasım günü Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin köyleri ile Kunişka alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 10 Kasım günü Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Cudi Dağının Banê Fêrga, Banê Xınıs, Banê Şemka, Aynıka, Kêre, Girê Çolya ile Girê Bışêrê alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Operasyon 11 Kasım günü sonuçsuz bir şekilde geri çekilmiştir.
- Ayrıntılar
Uğur’umuzu vurdular önce yaşından fazla mermiyle
Ardından Ceylan’ımızı. Gezme! Uyarısı yapmadan hem de bir seher vakti aldılar.
Tüm abi ve ablaları gibi yaşamı, sokaklarda yaşadığı risklerle öğrenen ve direnişteki Diren’i sonra.
Sevdalı yüreklerin Canan’ını aldılar sevdiklerinden bir piknikte.
Umud’umuz gitti sonra biber gazından kaçarken.
En son Nûjîyan’ımız ‘bilinmeyen’ bir cisimle oynarken ayrıldı daha anlayamadığı bu yaşamdan.
Türk ordusunun ve devletinin kirli savaşında yiten körpe canlardan birkaçı sadece bunlar. Öylesine vakalar deyip geçmek de var. İsimlerinde gizli anlamların izinde farkındalığı derinleştirmek de.
Kürt çocuklarının yaşamları bu kadar ucuz, bu kadar tesadüfler zincirinin ucunda mı? Nereden geleceği belli olmayan ölümün riskiyle kestirilemeyen bir zamanın beklentisinde mi büyümeli çocuklarımız?
Filistin’de İsrail bombalarından, Pakistan’da selden, Afrika’nın nice ülkesinde açlıktan kırılan çocuklar kadar değeri yok mu çocuklarımızın?
Yoksa kendilerinin farkında olmadığı “Kürt” kimliğine verilen cezanın, acı faturanın hesabı mı onlara kesilen?
Hepsi son yılların acı kayıpları. Ya da siyaseten değerlendirecek olursak Akp hükümetinin iktidarında yiten nice Kürt çocuğundan birkaçı sadece. Nereden bakılırsa bakılsın bir acı iz bırakıyor ya yine de cevapsız soruların ve gizli anlamların peşinden gitmeden edemiyor insan.
Akranlarına gücü yetmeyen bir cenahın işi mi bu?
Yoksa geleceğe ümit bağlamış bir halkın yarını mı çalınan?
Şüphesiz Türk devletinin direkt ya da dolaylı yürüttüğü katliam politikasının farklı uygulamaları bunlar. Kürt Özgürlük Hareketi etrafından kenetlenmiş yurtsever halkımızın geleceğini karartmak, başarı umudunu kırmak çabası.
Yatılı okullarda tecavüzlerle, asimilasyon politikalarıyla cebelleşen çocuklarımızla Kürt halkının onuru ve haysiyeti zedelenmek istenirken bu gibi katliamlarla da geleceğe dair beslenen tüm ümitler köreltilmek ve yaşamın bir kader döngüsünden ibaret olduğu düşüncesi oturtulmaya çalışılıyor.
Medya ve okullarıyla Kürt çocuklarını kültüründen, kimliğinden uzaklaştırmaya çalışan devlet, artık bir Akp politikası olduğu gün gibi açığa çıkan bu katliamlarla bunun etkisinden çıkmaya çalışan topluma açık uyarılar oluyor.
Devlet, savaşı, mücadeleyi bilen Şerzan, aydınlanmaya ve erdem kazanmaya adanmış Aydın Erdem şahsında Kürt halkının bilinçlenme hareketine darbe vurarak bu yoldan döndürme çabasını uyguluyorken yeni bir yaşamı kanıyla, teriyle oluşturmaya çalışan onurlu Kürt halkını da Nûjîyan şahsında katlediyor.
Tüm bu şantaj ve tehditler karşısında şüphesiz daha tavırlı olunması gerekiyor. Fakat çeşitli sebeplerden ve takıntılardan dolayı bir türlü esas odaklanılması gereken yerden gelişmiyor refleksler. Bir an hüzünlenip, ardı sıra dönebiliyoruz normal yaşamlarımıza.
Karşımızda her anı ve tüm mekanları sinmiş insan toplulukları ile donatmaya çalışan bir iktidar ve erk varken, geçmişi karartıp, gelecekten umar beklenmesinin önünü alan böylesi gaddar, vahşi ve kana susamış bir demagojik yönetim varken normal olan ne kalabilir ki? Nasıl normal bir yaşam ve insan olabilir ve devam edebilir ki yoluna?
Yoksa halen bireysel kurtuluşun mümkün olduğuna inanan var mı? Yoksa halen gözünü kapatarak, kendisinden uzaklığı oranında mutluluk dansına kalkan beyni sisli bir insan yaşamının en doğru tarz olduğunu düşünenler mi var?
Daha ne kadar gerçek olabilir ki? Daha nelerin olması ve daha kaç körpe canın yitmesi gerekir?
Hangi okulda, hangi ekonomik gelişmişlikte özgür olmayı bekleyebilir insan halen?
Ya da,
Ebeveynleri olarak, abisi, ablası, babası, anası, akrabası olarak yanı başımızda duran ve bizlere yaşam ışığı aşılayan çocukların geleceği için ne yaptığımızı oturup düşünmemizin zamanı çoktan gelmedi mi? Yarın bu çocuklar büyüyüp de bizden hesap sormaya başladığından ne cevap vereceğiz? Bunları soruyor muyuz kendimize?
Yiten, parçalanan bebeler rüyalara girip “Neden?” diye sorduğunda hangi vicdan, hangi duygu, hangi akıl cevap verebilir?
Dayatılan ve empoze edilen iyi ve güzel yaşam hayallerini bir kenara bırakarak bebelerimizin, çocuklarımızın geleceğini garantiye almak için mücadele etmek, eyleme kalkmak, her anı ve her mekanı özgür geleceğin garantisi çocuklarımıza cennet yapmak ertelenmez görev olarak herkesin önünde duruyor.
Önderliğimizin dediği gibi; “Önemli olan çocuğun, doğduğu günden bugüne içinden geçtiği sürecin anlamını kavrayabilmesi, kendi ana dilini ve kültürünü özümseyerek kültürel soykırıma karşı kendini koruyabilmesidir.”
Bunu yaratmak için çalışmak, çalışmak, çalışmak…
Mahir Cudi
- Ayrıntılar
Ya inanılmaz bir iyimserlik ya da korkunç bir kötümserlikle bakmak zorunda değiliz. Her olay ve olguyu bin yılların biriktirdiği duygu yoğunluğu ve neredeyse bir sigara yaprağı kadar incelmiş bir ruh haliyle değerlendirmek kimseye fayda sağlamaz. Yaşanan her olay, karşımıza çıkan her olgu -hele bir de günümüz gibi karmaşık toplum yapılarında- çok uç değerlendirmelere gebe olduğundan kesinlikle bu yaklaşımlarla anlaşılamaz.
İyimserlik ve kötümserlik arasında gelip gitmek karşıda bulunan tehdit ve tehlikenin farkına varılmamasına yol açıyor. Bu konuda belirli bir yetkinliği yakalayanların da bunu nasıl bertaraf edebileceği konusunda yeterli bir fikir üretkenliği ve mücadele zenginliği yakalayamadığı ortada. Neticede karşı tarafın günlük propaganda bombardımanı içerisinde kendi haklı taleplerini dillendirme ve “Çoğalma” eylemini gerçekleştiremiyor. Şikayetçi ve beklentili üslup neredeyse tüm demokratik, yurtsever kamuoyuna hakim oluyor.
Bir anlamda beklentili bir ruh halinin yarattığı bu sonuç şüphesiz en çok da hayatını ve tüm varlığını barış için adayan Kürt halkı açısından olumsuz bir duruma yol açıyor.
Birilerinden beklenen hiçbir talep istenen düzeyde ve ölçüde elde edilemez.
***
İşte görüyoruz, “Anlaşılmayan bir dil” sözüyle sergilenen ikiyüzlülüğü.
Buna rağmen olayı münferit bir iki hakim ya da meclis başkanının kişisel değerlendirmeleri olarak yansıtmaya çalışanların çabaları da çok açık bir yalakalık düzeyinden geri kalmıyor.
Düne kadar Akp’nin Kürtler açısından TC tarihi boyunca karşılaşılan en iyi fırsat olduğu yönlü düşünceleri en açık ve cüretkar bir şekilde Kürt Özgürlük Hareketi karşısında savunanların bundan sonra nasıl bir tutum sergileyecekleri de tabii ki merak konusu.
Koskoca anayasaya rağmen gidip Kürtçe TV kurma ‘cesareti’ gösteren bir ‘yürekli’ bir siyasi hareket Kürtlerin kendi ana dilleriyle savunma yapmaları karşısında kullanılan dili “Anlaşılmayan bir dil” olarak değerlendirenlere çıkıp “biz yaptık oluyor, siz de kabul edin” demeyecekleri herhalde artık anlaşılmıştır.
Demek ki inkar ve imha politikalarını halen Kürtler karşısında bir sopa gibi kullanan bir siyasi irade söz konusu.
Demek ki halen Kürtlerin toplum olmaktan kaynaklı haklarını talep etme ve uygulamaya koyma imkanları yokmuş.
Demek ki Akp ve yalakaları tarafından dillendirilen “Biz Kürtlerin dostuyuz, onları en iyi biz savunuruz” sözleri de koca bir balonmuş.
***
Bu gerçeği görmezden gelerek bu saatten sonra yine de Akp eksenli politikalara itibar etmenin Kürtler açısından daha ne gibi sonuçlar doğuracağı önümüzdeki günlerde daha iyi açığa çıkacaktır. Fakat bunun deşifresinde yurtsever ve demokratik kamuoyunun yapması gerekenlere sahip çıkma düzeyi bunun süresini belirleyecektir. Yani öyle kendiliğinden deşifre olmasını beklememek gerekir.
Bir iki iyi söze kanıp iyimserlik rüzgarına kapılmak da, bunlardan adam olmaz deyip kendini kapatmak ve soyutlamak da bir sonuç doğurmaz. Bu anlamıyla aktif bir mücadele içine girmek gerekiyor. Fakat bu konuda da beklentili bir duruşun hakimiyeti kesinlikle gelecek açısından kaygı uyandırır bir düzeyde seyrediyor.
Gerilladan beklenen son şans da verilmiş olmasına rağmen adeta susan silahlarla birlikte suskunlaşan bir toplum kesinlikle Kürtlerin barışçıl, demokratik mücadelesine yakışmayan bir duruş. Kendi haklarının temini için belirli bir süre daha demokratik ve barışçıl yöntemlerin önünü açmış olmak, bir şekilde kısmi diyalogla Önderliğimizle görüşülüyor olması kesinlikle Kürtlerin haklarını garantiye alacak bir düzey değildir.
Her zamankinden daha fazla haklarını elde etmek için ayakta olunması gereken bir dönemde beklemek, gözlemek ve iradesini sokakta, eylemde gösterememek Kürtler açısından kazanılmış hakların kaybedilme riskini de yaratıyor.
Bir dönemler Önderliğimiz “Kürtlüğü de elinizden alacaklar” şeklinde bir değerlendirmesi olmuştu. Günümüzde sergilenen politika ve söylemler buna tekabül ediyor. Dilimizi kullanma hakkını dahi elimizden almaya çalışan bir siyasi irade ile yüz yüzeyken hakların kendiliğinden geleceğini beklemenin hiçbir sonuç yaratmayacağının bilinciyle bir dakikanın bile boşa harcanmadan örgütlenmenin ve eyleme geçmenin zamanıdır şimdi. Böylesi ikiyüzlü bir iradenin Kürtlerin dillerini elinden alma çabalarını durdurmak dili daha güçlü sahiplenmek ve bunu ekmek su kadar önemsemekten geçiyor.
Gençlerimizin öncülüğüne asıl bu dönemde ihtiyaç var. Kürt gençlerinin sokak eylemlerindeki cesaret ve öncülüğünü kendi ana dilini öğrenme, öğretme ve savunma konusunda da yürütebilmesi hem asimilasyon politikalarına hem de böylesi ikiyüzlü yaklaşımlara son ve keskin cevabı verecektir.
Pir Kemal
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 8 Kasım günü 14.00-15.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zagros’a bağlı Şişêbîrê köyüne yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Eskiden okurken ya da dinlerken bir şeyleri görünen anlamının ötesini araştırma gibi bir merakımız vardı. Derine gizlenmiş manaları çözmek çocukça bir merak olduğu kadar kaşifçe bir haz da veriyordu. Öyle bilinemez olduğundan değil. Daha çok kendi düşünce emeğine dayalı araştırmanın, bilinmezi ortaya çıkartmanın, sonucuna ulaşmanın verdiği bir coşkunluk hali. Kış gecelerimizin vazgeçilmezi bilmece ve bulmacaların verdiği zevk de bundan olsa gerek. Bilmenin verdiği tatmin ve bilginin insana verdiği güvenin yaratımı olan bu coşku bir yanıyla da merak ve emek olgularının düşüncelerdeki yeriyle ilgili.
***
İktidarların söz ve bilgi üzerindeki egemenliğin gücü herkesçe bilinir. Ve bu bilgilerin insanları nasıl alıklaştırdığı. Yersiz ve ağır bir eleştiri olarak algılanabilecek olan alıklaştığımız tezi yeni değil. Yıllardır, on, yüz yıllardır önde gelen birçok fikir insanı bunu defalarca tekrarladı. Çoğunun başına gelen talihsizlikler gözler önünde.
Daha eskilerden de örnekler bol. Bir kelimenin, bir cümlenin militanlığını yaparak ölümsüzleşen nice isim var dimağımızda. Bilgi ve hakikat tutkusu öyle bir şey ki sırf geleceğe aktaracağım diye nice “aşavan”* yandı hakikatin aşkıyla.
Gel gör ki günümüz insanlarında anlam verilemez bir bilgisizliğe susamışlık var. Bilinçli bir cahillik akımı. Verilen, öylesine sorgulamadan ve öylesine kabullenmişlikle alınıyor ki verenin de öyle ustalık aramasına, bin bir dereden su getirmesine ihtiyaç duyulmuyor.
Haliyle ortam “daravan”lara** kalıyor.
***
Teröristlik suçlaması Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin sıkça karşılaştığı bir yönelim olarak resmi ideolojilerin, iktidarların temel argümanlarından birisi. Öyle ki sırf Türkiye’de yaşayanların belki de yüzde 80’inin haberdar olmadığı bir ülkeye PKK’yi terörist denilmesi için sunulmayan fırsat, peşkeş çekilmeyen değeri kalmadı halkların. Gerçek terörün ne olduğu konusu öylesine girift ki doğrusunu anlatmak da öyle kolay değil. Buna rağmen Kürt halkı, hareket ve Önderi etrafında oluşturduğu örgütlülükle zorlama terör tanımlarının beyhudeliğini tüm dünyaya duyurdu.
Artık günümüzde söyleyenlerin bile inanmadığı bir tez PKK’nin ‘teröristliği’.
Çok usta bir şekilde kafalara kazılan bir olgu olan teröristlik otuz yılı aşkındır halkının kimliği ve kültürü için mücadele yürüten bir harekete yapıştırılmaya çalışılıyorsa bu savunduğu gerçeklerin devlet ve iktidarlar nezdinde taşıdığı tehlikeyle bağlantılıdır. Binyıllardır kim ki iktidar odakları karşıtı hareket içine girmiş ise kafir, zındık, hain, cadı, şeytan olarak adlandırıldılar. Günümüzde de kapitalist modernite keşfi olan teröristlik bu olguların yerini aldı. Devlet ve etrafında örgütlenmiş olan medya ve bürokrasi ise birinci görevi olarak bu düşünceyi kesinleştirmek, doğal ve sıradan bir gerçekmiş gibi halkların düşüncelerinde hakim kılmak için elinden gelen çabayı sergiliyor.
Hal böyleyken ‘terörist’ olarak lanse edilmeye çalışılan Kürt Özgürlük Hareketi’nin yürüttüğü siyaset ve uygulamalarla devleti köşeye sıkıştırdığı bir dönemde bu hareketin yarattığı ortamda örgütlenen kimi dost ve demokrasi yanlılarının bu yaftadan kendilerini sıyırmaya çalışmaları dayatılan gerçekliğin kabulü anlamına gelmiyor mu?
Kürtler ve demokratik halk inisiyatifleri bu tezin anlamsızlığını ispatlamış olsa da yoğun bilgi kirliliği ve manipüle artık cümlelere sıkışmış kimi gerçekleri göz ardı ettiriyor. “Terör örgütünden talimat alıyor musunuz?” sorusuna genelde verilen cevapların çoğuna hakim bir üslup olarak “Biz asla teröristlerle ilişki kurmayız” tarzında verilen cevaplar tam da yapılmak istenen oyunlara gelmek anlamına geliyor.
Bir olguyu, bir soruyu olduğu gibi, verildiği gibi algılama ve düz yaklaşmanın bir sonucu olarak geliştirilen refleks kabilinde cevaplar kimi zaman savunulan doğrunun karşısında yer almayı da getirebiliyor. Belki de Kürtler olarak Türkçeye hakim olmakta yaşadığımız gensel bir zayıflığın sonucudur. Fakat daha fazla politikada yüzeyselliğin bir sonucudur yaşanan durum. Oysaki Kürt Özgürlük Hareketi ve Önder Apo yıllardır Kürt halkında politik hassasiyet oluşturmaya çalışıyor. Fakat görünen o ki daha alınması gereken çok yol var.
Her sözün, her hareketin, hemar sorunun geldiği yer ve kimlikle birlikte taşıdığı maksatlılık görülmez, iyi niyet ve duygusal tepkimelerin sonucu yaklaşım sergilenirse günümüz tartışmalarında olduğu gibi tersten bir kabulü yaşamış oluruz.
Kürt Özgürlük Hareketi ‘terörist’ değil ve bu nedenle herhangi bir kişi ‘terörist’ örgütten talimat alamaz. Onun perspektifleri doğrultusunda hareket edemez. Demokratik modernitenin yaratıcı gücü olan Kürt siyasi hareketi ve çalışanları da bu gerçekliğin bilincinde olarak cesurca yaklaşabilmeli. Bir demokratik ulus yaratım mücadelesi yürüten, halkının savunmasını yapan bir hareket savunulacak, fikirleri, dağlardaki özgürlük savaşçıları desteklenecekse bu gerçeğin etrafında oluşturulacak netlikle sağlanabilir. Yoksa duygusal, manevi bağlılığın yaratacağı bir düzeyle ancak kendi birliğini korumak mümkün olabilir.
Önderliğimizin “çağın bilgi sınırlarını aşmak” söylemi doğrultusunda her kavrama kutsallık derecesinde anlam verip yeniden anlamlandırarak, söylenen her sözü gözden geçirerek, dayatılan her söz ve fikri savunduğumuz düşüncenin süzgecinden geçirerek yaklaşmak hayati önemdedir. Yoksa savunulan en büyük ve haklı doğruların altı doldurulamaz ve zayıf argümanlar olarak karşıtların kullanımına açık hale gelir.
*aşa: doğruluk, hakikat. Aşavan: Doğruluk taraftarları.
**Druj: yanlış, yalan. Daravan: Yalan taraftarları
Pir Kemal
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
6 Kasım günü 16.00-17.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Kela Bêdê alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapımıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 4 Kasım günü Bitlis'in Şêx Cuma, Kember ile Siser alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. 6 Kasım günü gücünü kısmen geri çeken TC ordusuna ait gizli birlikler tarafından alanda keşif ve pusulama faaliyetleri yürütülmektedir.
- Ayrıntılar