Basına ve Kamuoyuna!
1. 22 Nisan günü 05.00-06.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Zawite ve Bazirgiran Köyleri ile Ava Guzê ve Barka Evdala alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 20 Nisan günü 12:30-20:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Sulê Köyü ile Milê Rabê, Nizurê ve Dola Kuliya alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Son dönemde halkımıza yönelik gerçekleştirilen saldırılar, Gabar, Cudi, Dersim ve Medya Savunma Alanları başta olmak üzere Kürdistan’ın tüm alanlarında gerillalarımıza yönelik imha operasyonlarının yapılması ve bu operasyonlarda şahadete ulaşan yoldaşlarımızın anısına bir birimimiz kendi inisiyatifiyle 17 Nisan tarihinde gece 22:00 sıralarında Samsun’un Ladik ilçesine bağlı Samsun Caddesi’nde bir misilleme eylemi gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Serdeşt bir zaman…
Yani öfke ve kardeşliğe yönelik beklentiler, duygu yoğunluğu iç içe… artık hangisi galip gelirse!
Münferit vakalar revaçta ve gaste köşelerinden, ekranların plazmatik coolluğundan dökülen sözler, edevatlar…
Ben o dönemleri görmedim ama anlatılanlara inandığımdan ve her anlatılanı beynimde tezahüre dönüştürdüğümden olacak ki, yaşanan sürecin ‘80’ler öncesiyle çok ama çok yapısal benzerlikler arz ettiğine inanmaktayım.
Toplumsal tansiyon buradan bakıldığında da çok rahat bir şekilde görülebildiği gibi kelimenin tam anlamıyla; keman yayı gibi gerilmiş durumda…
Tarihin 14 Nisan olmasının ve yaklaşık bir yıllık süre içerisinde bu tansiyonun bu şekilde yükseltilmesinin elbette ki, bu yazıya çeşitli boyutlarda aksını yansıtması söz konusu olmaktadır.
Son dönemlerde Kürt ve demokrat siyasetçilere dönük bu yönlü saldırıların yoğunlaştırılması ve ülkenin belirli kesimlerinde, coğrafyalarında toplumsal temayüllerin renginin daha belirgin haller kazanması dönemin hali pür melali olmaktadır.
Ama;
Bunlarla birlikte geliştirilen kapalı ardı toplantılar,
Yürütülen sevkiyatlar ve bunlara yönelik gizli pazarlıklar
Belki de tüm bunların üstüne çıkan bu “sudan sebep” faraziyeler, yani baraj planları var…
Yürütülen bu tartışmalara yönelik yapılan açıklamalarda bir nokta var ki, gerçekten de dikkat çekmekte ve birçok yönüyle normal bir mantığın algılamasında ciddi sorunları ortaya çıkartmaktadır.
Geçtiğimiz Pazar günü yapılan ve üçlü ittifak olarak yürütülen tartışmalarda ulaşılan temel sonuçlardan bir tanesi (en azından basına yansıdığı kadarıyla) Şırnak’tan Şemzinan’a kadar sınırı barajlarla doldurmak ve o şekilde PKK’ye yönelik bir mücadele yürütmek!
***
Daha önce bu şekilde olmasa da, benzeri noktalarda yani aklın yolunda oluşturulan bu ve benzeri hülyalı stratejilerin tutmayacağını belirtmiştik ve her defasında zaman bizi haklı çıkarmıştı. Sözün eylem olduğunu hatırlatmaya gerek var mı?
Yoksa, devam edelim!
Şimdi devlet geleneğinin ve onun hem yerli, hem de uluslar arası uşaklarının önünde bir baraj gerçekliği var. Ve bu baraj işletildiğinde birçok konuda ön açıcı ve sorun çözücü bir niteliği beraberinde getirecektir. Aksi takdirde devlet geleneğinde siyaseten değil sadece, toplumsal olarak da 30 yıl öncesine dönecek bir dönemin yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
Mesele o ki;
Sözde sınır hattına barajlar yapma ve bu şekilde PKK’yi yenebileceğini sanmak veya bu hülyalarla peşkeş siyasetini benimsemek yerine,
Anayasa tartışmalarında seçim barajlarına daha çok odaklanabilirler mesela.
Ya da toplumsal tansiyonda oluşturulan kutuplaşmaları ve bunların açığa çıkardığı barajları ortadan kaldırabilirler pekala!
***
Aksi takdirde;
Coğrafyayı barajlarla Waterworld’e çevirmeye çalışmak ne sonuç getirir, ne de ele avuca sığacak bir demokrasiyi ortaya çıkartır. Neden mi?
Böyle devam ederse;
Ne el kalır, ne de avuç!
Ne yumruk kalır, ne de Orhun abidelerine benzer kınama mesajları…
Ne deli kalır, ne de akıllı
Ne bent kalır, ne de baraj…
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 16 Nisan günü akşam 20:00-21:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Xantur ve Şeşdara ile sınır hattının geneline yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 15 Nisan günü akşam 19:00 ile 16 Nisan günü (bugün) gece 01:30 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Xantu ve Şeşdara alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Yaklaşık üç haftadır Şırnak’a bağlı Cudi alanında operasyon yapmakta olan TC ordusuna bağlı bir grup asker ile gerillalarımız arasında 14 Nisan günü akşam 17:30 sıralarında bir çatışma yaşanmıştır. Balveren (Gundik Mele) kırsalında kısa mesafede gerçekleşen çatışma sonucunda çok sayıda düşman askeri öldürülürken, ölü ve yaralıların sayıları netleştirilememiştir. Çatışma ardından havadan destekli olarak bölgede yoğunlaştırılan operasyon halen devam etmektedir.
15 Nisan 2010
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Çok değil daha dün akşam izlediğim bir filmin, bugünün gündemine bu kadar yoğun bir şekilde denk gelmesi başlı başına tesadüfi de olabilir, tabi sistem denilen o canavar göz ardı edilirse!
Gerçekten o canavar göz ardı edilirse ve buna istinaden gerçeğin arayışçısı olunmaya çalışılırsa güllük gülistanlık bir dünya kurulur mu?
Ya da karanlığa küfredercesine bir mumun yakılması sonucu, nereye tüküreceğini şaşıranlar, gerçeği bulmuş şimendifer gibi ortalıkta gezinmeye devam etseler dahi, gerçeğin bütün hikayesi (ki her hikayede olduğu gibi, bu hikaye de tüm çıplaklığını sonuna kadar gidenlere göstermeyecek mi?) daha çok tılsım kazanmayacak mı?
Soruları çoğaltmaktan ziyade izlemiş olduğum filmle konuya giriş yapmak daha makbul olabilir. “Ara sıra Nisan” ya da orijinal adıyla “Sometimes Aprıl”, Ruanda’da yaşanan bir iç savaşı bir yüz başının başına gelenlerle anlatmaya çalışıyor. Nisan 1994’de Titu’lar ve Hutu’lar arasında yaşanan, aslında iktidardaki Hutu’ların, Titu’lara yönelik yürüttüğü soykırımcı saldırıları, 2004’ün Nisan’ında, Titu olan eşinden, Rahibe okulundaki büyük kızından ve eşinin yanında canını kurtarmak için yollara düşen iki oğlundan yoksun bir şekilde güncel ile geçmiş arasında yolculuk yapan Yüzbaşının karelerinden anlatmaya çalışıyor.
Bunlar filmin temel öner semesi oluyor, bunun yanında ufak ve yan kareler de var. Belki de bunlar filmin bütünlüğündeki inandırıcılığı oluşturan ve orada yaşananlarda dahi buraları da gösteren temel fragmanlar oluyor. Faşist bir partinin üyesi olan ve ulusal radyoda, Hutu’ları her gün savaşa, yıkıma çağıran bir diğer karakter de yüzbaşının kardeşi oluyor.
Ve bir yerde iki kardeş arasındaki diyalogda; radyoda çalışan, “Senin ailen benim, unutma sen de, ben de Hutu’yuz” diyor.
Gerçekte yaşanan bir olayı bu şekilde yansıtan bu çalışmanın bir başka önemli özelliği de; o dönemde yaşananlarda ortaya çıkan bilançoları da aralara serpiştirmiş olmasıdır. O bilançolar bile insanı hayretlere düşürüyor;
İlk gün; sekiz bin Titu vahşi bir şekilde katlediliyor.
İkinci gün; öldüren Titu’ların sayısı on beş bine yükseliyor.
On beşinci gün de ise; öldürülen Titu’ların sayısı 280.000’ni buluyor.
Bunun da anlamı bir günde ortalama; 1.867 Titu’nun öldürülmesi oluyor. Onun da kabaca hesabı, bir saatte 78 Titu’nun öldürülmesi oluyor. Bunun da ötesinde yaklaşık olarak dakikada bir insan ya da dakikada bir Titu öldürmüşler Hutu’lar.
Filme yönelik merak duyanlar, ilk elden fazla zaman kaybetmeden bu filmi izleyebilirler.
Tabi burada pek ala bir şekilde denilebilir ki; bugünle ne alakası var bunların?
Gözler ve sözler 27 Mayıs’ta patlayan mayına ve onun gerçeğine çevrilmişken, Kasım ayının sonlarında Kürt Halk Önderliğinin çözüm konusundaki samimiyetini göstermek için çağrıda bulunduğu ilgililerin buna uyması sonucu, bilinen o meşhur Habur sendromunu bu ülkede yarattılar.
Şimdi o gruplara 20’şer yıllık taleplerle cezalar açılmakta. Ve herhangi bir yerde ciddi olarak, kayda geçecek şekilde herhangi bir sendrom da yok!
Yine gün aşırı Kürdistan’ın birçok bölgesine ve özellikle sınıra sıfır noktalara askeri sevkıyatlar son hızıyla devam etmekte. Buna yönelik de herhangi bir ses, görüntü ya da civanmert bir şekilde karşıt duruş söz konusu olamıyor.
Sözün özüne gelecek olursak;
Barış gruplarının yargılanmasının ortaya çıkaracağı sonuçlar üzerine düşünülmesi gerekir. Yine bunun yanında Zir, Poyrazköy vs soruşturmalarından ziyade Şırnak’ta, Cizre’de neden faili meçhul aramalara yönelik herhangi bir gelişmenin olmadığının sorulması gerekir. Günümüzde dahi bunların farklı ve aynı zihniyetle iş başında olduğunu daha gerçekçi bir şekilde görmek lazım!
Bunun yanında bölgede bu kadar yoğun askeri sevkıyatın ve lokal operasyonların, sözü edilen demokrasi hamlesiyle ya da değişen Türkiye’yle bağını iyi kurmak gerekiyor. Köşelerden ya da ekranlardan değişim sancısının yaşandığını söylemek yerine; nasıl bir değişim? sorusuna yerinde ve doyurucu cevaplar vermek gerekiyor.
Yoksa salt 27 Mayıs’ta Çukurca’da patlatılan mayınla gündem yaratmak ve belirli kesimlerin de “bizi yıpratmayın” edebiyatlarıyla, nereye tüküreceğini şaşıranların yapabileceği çok fazla bir şey de yoktur. Yukarıdaki sorular ve çelişkiler açığa çıkarıldığında ya da cevaplandığında karanlığa mum dikmek daha da anlamlı olur.
Böyle olmazsa, gün gelir Hutu’lar ve Titu’lar da olduğu gibi Kürt-Türk savaşında ne kadar insanın öldüğü, dakikada kaç insanın öldürüldüğü hesaplanır. Bunun da anlamı çok ama çok yazık olur!
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
12 Nisan günü akşam 19:00-20:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Xerib Tepesi, Bêzênîkê ve Deraşiş alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
13 Nisan 2010
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 11 Nisan günü (bugün) gece 00:00-02:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Xantur yamaçları ile Şeşdara alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar