(Elif Ana’nın anısına)
Elif Ana üzerine geçenlerde bir program yapılmış, izleme imkânımız olmadı. İzleyen yoldaşlar anlattılar. Ancak tuhaf olan ise devlet temsilcileri de katılmışlar.
Malum Türk devleti bu ara bolca açılımlar peşindedir. Açılımlar eğer geçmişin yanlış yetersiz yaklaşımlarını gidermek için ise iyidir. Ancak bunun böyle olmadığını da biz yaşadıklarımızla biliyoruz. Ali Cengiz Oyunları bol olan bir devletin ve zihniyetin izdüşümü olan yeni yetme 17 eğilimi içinde barındıran bir hükümetin herhalde ayak oyunları daha bol olacaktır.
Söz Elif Ana’dan açılmışken, Elif Ana’nın bir memleketlisi olarak birkaç söz de biz söyleyelim:
Öncelikle Elif Ana’yı tüm içtenliğimizle anıyoruz. Yeri nur olsun. Evimizde sürekli asılı duran o güzelim yöre kıyafeti ve kafasındaki özgün Kürt kofisiyle hafızalarımıza işlendiğini söylemem abartı olmaz.
Biz biraz Elif Ana’yla, Ali Kute’yle, Salmanipekle, Hemi Tazi’yle büyüdük, onların öyküleriyle gözümüzü dünyaya açtık. Ve kutsallıkları derinliklerimize işledi. Unutulmaları adeta imkânsız. Ek bilgiler olarak: Bir Hemi Tazi’nin “xwede kurde” demesini unutmuş değiliz. Ali Kute’nin her yerde ziyaretlerle anılmasının yanı sıra Pakistan’da katledilen Ali Buto olduğunu da hiç unutmadık.
Ben bir Kürdistan gerillası olarak 1991 yılında Pazarcık topraklarına ayak bastığımda ilk ziyaret etmek istediğim kişilerin başında Elif Ana geliyordu. Ne var ki bu şansı yakalamadan yörenin kutsal kişiliği rahmete kavuşmuştu. Ben bir gurup gerillayla Pulyana-daha doğrusu Pulyan’e jereye- gitmek isterken vefatını duymuştum. Çok üzülmüştüm. Anamın bana hep anlattığı ve görmem gerektiğini söylediği Elif Ana’yı o yaşarken görememiştim. Vasiyetler her zaman önemlidir. Vasiyetleri yerine getirmek bağlılıkların derinliğini gösterir. Ben bir ananın vasiyetini yerine getirememiştim.
Pazarcık topraklarında bir gerilla olarak çok uzun bir süre zarfı geçmeden mezarını ziyaret etmiştim. Sonraları birçok kez geceleri -ki bir gerillaya ancak bu ziyaretler geceleri nasip oluyor-, ziyaret etmiştim. Vefatının aynı yılında Elif Ana’nın yeşil bezinden de almıştım. Ve halen cebimde taşırım. Sorun batıl inançlara sahip olmak değildir. Yörenin en saygın olan Anasını anmak için de olsa onun bir parçasını yanında taşımak bir değer biçmedir. Ve biz hep Elif Ana’ya değer biçtik.
Yörede gerilla iken Elif Ana’nın bana hep moral veren bir sözünü Pazarcıklılarla tartışırken hiç dillimden düşürmemişimdir. O da; “EV GENÇ E BAŞARKİN.” Yani bu gençler başarırlar…
Evet, Elif Ana Kürdistan gerillası için “bu gençler başarırlar” demiştir. Ve bu sözünü herkes bilir. Kendim yöre insanıyla tartışırken Elif Ana’ya bağlılıktan söz açıldığında ilk söylediğim cümle “Elif Ana, ev genç e başarkin” diyor sen de ya da siz de Elif Ana’yı sevdiğinizi söylüyorsunuz o zaman sevginizin gereklerini yerine getirin, yani Elif Ana gibi bu gençlere, gerillalara güvenin, inanın” diyerek kendilerini geri çeken, ürken, hatta yer yer pasif duranları eleştirmişimdir. Bu bağlamda Elif Ana’nın maneviyatının bana çok destekleri olmuştur. Yıllar geçse de Elif Anayı unutmak mümkün mü?
Elif Ana gerillaya inanmışken şimdilerde gerillayı imha etmek isteyen, Kürt halkını yok etmekte ısrarcı olan bir devletin faşizan zihniyetli memurlarının gelip Elif Ana’ya ilişkin bir programa katılmaları tek kelimeyle kabul edilemez. Kabul etmememin de ötesinde buna karşı mücadele edilmesi gerekir.
Tekrarlayalım; bir Ana ki gerillaya inanıyor. Bir Ana ki gerillayı seviyor ve bir Ana ki mücadele edilmesinin gerekliliği ifade eden “ev genç e başarkın” sözlerini sarf ediyorsa orada faşist devletin inkârcı imhacı zihniyeti temsil eden ve bundan ısrar eden memurlarını karşılamak dediğimiz gibi tek kelimeyle kabul edilemez.
Kabul edilemez, çünkü Elif Ana’da bu durumu kabul etmezdi. O kendisini ölümüne seven gençleri sevenlerdendi.
O, ölümüne kendilerini bir halkın dertlerine derman olmak için dağların doruklarına en zor şartlarda vurarak yaşamayı tercih edenleri severdi.
O, gelecek güzel ve aydınlık günler için kendilerini feda edenleri severdi.
O, ahlaki ve politik bir toplum yaratmak isteyen gençlerin ölümüne, ahlaksızlığın diz boyu yayıldığı bu toprakları temizlemek için yollara çıkan ve bir hırka bir lokma felsefesiyle yaşayan dervişlerden daha dervişçe yaşayan gençleri severdi.
O, özüyle sözü bir olan, ne söyledikleri değil ama nasıl yaşadıkları daha önemli olan gençlerin sade, ahlaklı, yöre kültürünün yaşaması için binlerce kez ölüme hazır olan gençleri severdi.
Evet, o genç gerillaları severdi. Ve o yeniden Kürt halkını ayağa kaldıracak gençleri severdi.
O gençleri severdi, biz ise onu her zaman sevdik ve sevmeye de devam edeceğiz. Yüreğimizin en derinliklerinde ona yani Elif Ana’mıza bir taht kurduğumuzu da herkes duysun.
Ve onun o tüm gençlere ve gerillalara moral veren sözünü tekrarlayalım; “EV GENÇ E BAŞARKIN.”
Ve diyoruz ki; “ev genç e başarkın” sözü için de olsa dağlara. Kutsal mekânlara…
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
24 ve 25 Ekim günleri Medya Savunma Alanlarına bağlı Zagros’un Avaşin, Basya, Dola Şivê ve Hergûş alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından yapılan obüs ve havan saldırısı sonucunda Dijwar (Naim Çakar) isimli gerillamız şahadete ulaşmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
6 Kasım günü, gece 21:00-00:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Tepe Hawane, Tepe Colemerg, Sırtê Kovi, Boğaza Çiyareş, Etruş ve Erbiş alanları ile Petrot Köyü’ne yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
7 Kasım 2009
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
4 Kasım günü sabah saatlerinde Şırnak’a bağlı Cudi’nin Gire Çolya alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Korucuların yoğun katıldığı operasyon, 5 Kasım günü akşam saatlerinde sonuçsuz olarak geri çekilmiştir.
6 Kasım 2009
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
4 Kasım günü akşam 19:00 ile 03:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Çiyareş alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
5 Kasım 2009
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Çok hızlı süreçler yaşanıyor. Bu hız tarihi momentumla ilgilidir. Tarihi momentum değişimin ve dönüşümün tüm sancılarını içeren andır. Başka bir tanıdık kavramla dile getirecek olursak; kaos anıdır.
Yaklaşık on gün önce “Barış İçin Dağlara” demiştik. Doğru söylediğimiz birkaç gün içerisinde daha iyi anlaşıldı.
Kürt özgürlük mücadelesi tüm iyi niyet çabaları, ortamı şiddetten uzak tutmak istemesi ve büyük özveriler göstererek ve de kendisini zorlayarak zihnen değişim dönüşümü ısrarla dayatmasına rağmen yürekleri kararmış zihinler her seferinde kanlı ortamı, toplum kırımı, onursuzlaştırmayı bir yöntem olarak karşımıza dikmektedirler. Ve bunların dışında da başka herhangi bir şeyi Kürt halkına reva görmek istememektedirler.
“Barış Elçileri” olarak tanımladığımız bir grup gerilla yoldaşımızla, çok değerli analarımızın, gençlerimizin ve çocuklarımızın da içlerinde bulundukları başka bir gurubu birlikte yeter ki çatışmasız bir ortamın oluşturarak barışa katkı olsun diye gönderdik. Halkımız gönderilen bu Barış Elçilerini gerçekten Tarihi An’a layık bir şekilde karşıladı. Bağrına bastı, sahiplendi. Ve bir halkın yapması gereken ve göstermesi gereken en onurlu davranışı gösterdi; yani barışa susamışlığını.
Yüreği kararmış zihniyet sahipleri bir halkın barışa susamışlığını çok görmüş olmalıdırlar ki her yerde kışkırtıcı, provokatif birçok girişimi tahrik ederek barış ortamı için en büyük özveriyi gösteren bir halka karşı linç girişimlerinde bulundular.
Yüreği kararmışlık esasen insanlığından vazgeçmezlik değilse nedir? Onurlu bir barış ve kanın durması için gelen elçilerin karşılanma törenlerini gerekçe göstererek adeta diz boyu yüreği kararmış olanlar her yerde karşıt gösteriler, tahrikler, kızıştırmalar, derken linçler.
Tuhaf olan ise sözde demokrat geçinen, demokrasi söylemini dillerinden indirmeyen, barışçı geçinen, “sıfır problem” diye yola çıkanların gösterdikleri hezeyanlardır. Bir içişleri bakanı, bir başbakan, faşizan-ulusalcı ırkçı muhalefetten hiç söz etmiyoruz. Söz ettiklerimiz sözde “AÇILIMCILARDIR.” Açılımcılardır sözde ancak yüreği ve beyinleri kararmışlardır. Yüreği kararmışlık insanlıktan kopmuşluktur. İnsan olmaktan çıkmışlıktır.
Yüreği kararmış olmak kötü bir durumdur. Türkiye iç siyasetinde askerlerin-biz buna Ergenekoncular diyelim-kendilerince muhalif gördüklerini en iğrenç yöntemlerle tasfiye etme planları ve bunların belgeleri çarşaf çarşaf basında işlenmişken ve suçüstü yakalanmışken yüreği kararmışlar Kürt özgürlük hareketine ve onun halkına saldırmaktan vazgeçmiyorlar. Demokrasi ayıbı, insanlık ayıbı, siyasetin ayıbı ve komplo ayıbının üzerine gitmesi gerekenler barışı isteyenlere ısrarla saldırıyorlarsa orada bazı şeylerin görüldüğü gibi olmadığı netleşmiş demektir. Ve orada tarihi momentuma yaraşacak olan tavır ve davranışı göstermenin zamanı gelmiş demektir.
Yüreği kararmışlar bizim tek taraflı eylemsizlik kararımıza rağmen yoldaşlarımıza yönelmeyi kendilerine erdem biliyorlar. Bingöl’de şehit düşen 5 arkadaşımız özgürlük hareketinin her ferdi gibi Önder Apo’nun çağrısına gönüllüce fedaice katılım gösterecek olan gerillalardı. Barış fedaileri…
Ne var ki yüreği kararmışlar barış fedaileri yerine ısrarla savaşı istiyorlar. Eylemsizliğin sürmesini istemiyorlar. Kanın durmasını istemiyorlar. Özgürlük hareketini tasfiye etmek için diyar diyar dolaşarak karşıt projeler yaratmaya çalışıyorlar. “Sıfır Problem” yaklaşımını özgür Kürt’e göstermeyecekleri her fırsatta saldırılarından anlaşılıyor. Özgür Kürt'le barışık olmadıkları özgür kürde olan nefretlerinden görülüyor.
Öyle ki herkesle, herkesimle özgürlük hareketinin tasfiyesi için ittifaklaşmalar geliştiriyorlar. Her ittifaklaşmalarının altında yatan Kürt özgürlük hareketini pazarlamak vardır. Buna da-yani bu pazarlıklara-stratejik derinlik diyorlar. Stratejik derinlik bu bağlamda özgür kürdü yok etmenin, yok saymanın derinliği oluyor.
Onurlu olmak ise bu yok etme projesine karşı sapa sağlam özgürlük uğruna amansızca mücadele etmekten geçer. Kürt halkı bugün çok görkemli bir kalkışı yaşıyor. Ancak Kürt halkının en dinamik, en genç, en atik, en girişken, en arayışları yüksek olan, en her türlü baskıya karşı tahammülsüz olanlar, en kendisi olmak için dimdik ayakta kalmak isteyenler bir an önce dağların zirvelerine tırmanmalıdırlar.
Şehit yoldaşlarımızın defnetme törenlerini izlerken etkilenmeden olmuyor. O kadar yüreği kararmışçasına saldırıya rağmen bir Kürt anası başka bir Kürt anasına “ağlama, ağlayarak düşmanlarımızı sevindiriyorsun” diyerek düşmanın karşısında nasıl durulması gerektiğini herkese gösteriyor. Başka bir ana ise hiç duymadığımız bir cümle kullanarak şehit oğlunun arkasında onu ve onun yoldaşlarını “Tace Zerin” olarak isimlendiriyor. Hem de dik bir duruşla bunu yapıyor. “Tace Zerin” yani Kürdistan özgürlük mücadelecisi gerillayı “Altın Taç” olarak ele alıyor. Ve bu gerillaların nasıl birer “Altın Taç” olduklarını halkımız onları Habur’dan başlayarak karşılamalarında anlıyoruz.
Evet, yarınların özgür günleri için Dağlara. Altın Taç olmak için dağlara.
- Ayrıntılar
Bir Türkiye Cumhurbaşkanı var:
Kafası büyük, yüzü riyakar, bakışları da kemdir.
Ne hindir, bir ben bilirim, bir de Kürt halkı.
Çekirdekten orducudur.
Bilinir ki, babası Hamdi’nin peştemalinde ordu karargahında yetişmiştir.
Hem de Kayseri’deki ordu garnizonunda.
Denilir ki, Sebatayisttir, aslı Yahudidir.
Bunu ben demiyorum, Türklerin kendisi diyor.
Onların nüfus kütüğü böyle diyor.
Eşi Hayrunnisa için de denilir ki, öz be öz Yahudi’dir fakat sonradan Sebatayist olmuş.
Kendisi Sebatayist, eşi Sebatayist olan bu zatı reisi cumhur, gençliğinde kafatasçı ırkçı Necip Fazıl’ın mürididir.
Hakeza bu zat gençliğinde Gladio’nun bir örgütü olan Milli Türk Talebe Birliği’ne de üye idi.
Sadece geçmişi bu mudur bu zatın?
Tabii ki hayır.
Bu reisi cumhur Abdullah, tescilli İngiliz ajanıdır.
İngilizlerin, Ortadoğu ve Kürdistan’a hakimiyet kurmak için ajan yetiştirdiği Exeter Üniversitesi’nde İngilizler tarafından okutulmuştur.
Ona diploma veren de İngiliz istihbaratının başında yer alan Tim Niblock’tur.
AKP’yi Abdullah ile Tayip’e kurdurtan da CIA’nın Ortadoğu şefi Graham Fuller’dir.
Zatı Abdullah’ın İngilizler tarafından özel olarak yetiştirilen yeminli, diplomalı bir Kürt düşmanı olduğu bir gerçektir.
Zaten İngilizler, Sebatayist olmayanlar dışında hiçbir kimseyi alıp eğitmezler.
Türkiye’de Sebatayist ve mason olmayan biri dışında hiçbir kimse, ne dışişleri bakanı, ne de reisi cumhur olabilir.
Türkiye’de dışişleri ve cumhurbaşkanı olup ta Sebatayist ve mason olmayan tek bir kişi yoktur.
Bu makamlara gelen kim varsa, kesin ve kesinkes Kürt düşmanıdır.
Kesin ve kesinkes İngiliz ajanıdır.
Böyle olmazsa İngilizlerin Ortadoğu ve Kürdistan’da oluşturduğu statüko devam etmez.
Kürdistan sömürge olarak kalmaz.
Türkiye’ye verilen jandarmalık rolü devam etmez.
Tüm bunlara bakıldığında Abdullah Gül’ün niye Kürtler, Kürdistan ve PKK ile ilgili her konuda en düşmanca rol oynayarak, Kürde karşı düşmanlıkta nasıl koordinatörlük yaptığı anlaşılır.
Sakın ola ki, kimse bu çok sinsi İngiliz ajanına kanmasın.
Sakın ola ki, kimse bu diplomalı Kürt düşmanına kanmasın.
Hele bakın ne diyor, bu zat.
Dünyanın en hilekar, yalancı, süper aldatmacı adamı kalkıp bize diyor ki, efendi olun.
Asıl efendi olması gereken biri varsa o da sensin sayın zat.
Bizler seni gibi ne İngiliz ajanıyız, ne Arap düşmanıyız, ne de Fars düşmanıyız.
Bizler senin gibi en Türkçü görünüp de, esasında en fazla Türklere düşmanlık yapanlardan değiliz.
Asıl senin gibi zatı muhteremler Efendi olsun.
Sizin gibiler, bir zamanlar uykunuzda bile yırtık pırtık bir askerin siluetini rüyanızda gördüğünüzde kabuslar görürken, nefes nefese kalırken ne hale girdiğinizi iyi biliyoruz.
Ruhunuzu iyi tanıyoruz.
Eğer bugün birazcık bile olsa, orduya bir laf atma durumunuz varsa.
Bunu PKK gerillalarına borçlusunuz.
HPG gerillalarına borçlusunuz.
Ordunun tüm pisliklerini, ruhsuzluğunu açığa çıkaran, rahatlıkla yenilebileceğini ispatlayan HPG’dir.
Zap destanı, Oramar destanı ve onlarca direniş destanı buna örnektir.
Bundan dolayı size diyoruz ki, zatı reisi cumhur Abdullah Gül efendi ol, Kürdistan dağlarındaki gerillaya şükret.
Bunu da iyi bilesin ki, Kürdistan gerillası olmasaydı sen reisi cumhur olamazdın.
Sana o koltuğu vermezlerdi.
Kürtlere düşmanlık temelinde de olsa, eğer sana o koltuk verilmiş ise, yine de sana diyoruz ki, efendi ol, gerillaya şükret.
Şunu da iyi bil ki, gerillaya katılım arttıkça, Kürdistan ve Türkiye’nin demokratikleşmesi de daha da güçlenir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Hareketimizin almış olduğu karar doğrultusunda 21 Mart 2009 tarihinden beri tek taraflı bir eylemsizlik sürecinde bulunan güçlerimize yönelik olarak, Ekim ayı içerisinde TC ordusu tarafından 35 imha amaçlı operasyon gerçekleştirilmiştir. Gerillalarımızın büyük duyarlılığı sonucu bu operasyonların sadece 4’ünde zorunlu çatışma yaşanırken, gerillalarımız tarafından herhangi bir eylem gerçekleştirilmemiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 28 Ekim günü sabah 09:00-10:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Çiyareş alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Çok öteden beri bu Türkiye devletinin çok tuhaf bir karakter edindiğini yazıp çizmiştik. Yer yer Türklerin karakterinden bahsetmiştik. Tabii ki söylediklerimiz kendilerini Türk halkının ve Türkiye devletinin egemenleri ve sahibi gören kaymak tabakadır.
Barış elçilerini dağlarında renkli görüntülerle gönderdik. Ve giden tüm yoldaşlar kendilerini gönüllü önerenlerdi. Şüphe yok ki kendilerini çok daha fazla sayıda yoldaş da önerdi. Ama kabul görenler gelen yoldaşlar oldu.
Önder Apo Kürt halkının ve onun gerillasının kıblegahıdır. Kürt halkı ve gerillası ondan asla uzaklaşmaz. Uzaklaşmaz çünkü yoktan onu canlı hale getiren, korkakken cesaret veren, sinmişken dik durmasını sağlayan, unutulmuşken herkesin göreceği hale getiren, ölüyken can veren, bitmişken kendisi olan ve tabii ki bugün dünyanın en dinamik toplumu ve topluluğu haline gelmiş olması da Önder Apo’dan aldıkları arasındadır Kürt halkının.
Hal böyle olunca Önder Apo’nun çağrılarına yoldaşlarımız ve halkımız içtenlikle cevap vererek Türkiye’ye gelmişlerdir. Bir de yıllardır var olan bir sorun var, bu sorunun bir şekilde çözümünde taraf olmak için dönmüşlerdir.
Tuhaf işte bu ülke; bu devlet; bu egemenler ve bu cümle cemaat dogmatik siyasetçiler. Onlara göre bir doğru vardır; o da onların doğruları. Ama bu dünya da o kadar sizinkilerden daha farklı doğrular var ki!
Özgürlük doğruları var; ilkeli yaşam doğruları var, onurlu olmanın doğruları var. Ve başı dik, bakışları sert, vakur, direnişçi olmanın doğruları var.
Tuhaf ülke işte.
Bu devlete göre herkes suçlu, herkes pişmanlık içerisindedir, herkes aç susuz, herkes çorbacı, herkes çoluk çocuk peşinde, herkes ev bark kurmak için yaşıyor. Başka da yaşayacak olanlar olamaz. Olmamalıdır.
Yoldaşlarımız döndüler, ama sizin çorbalarınız için dönmediler. Döndüler, ev bark kurmak için değil. Döndüler, sadece ana babaların yanlarına dönmek için değil. Döndüler, suçlu oldukları için değil. Döndüler pişman olmak için değil. Ve döndüler ezik büzük durmak için hiç mi hiç değil.
Yoldaşlarımıza Türk basınında kimi terbiye noksanlığı yaşayan tipler tarafından bulaşıkçı, temizlikçi sıfatı yakıştırıldı.
Evet, yoldaşlarımız temizlikçidir. Kirlenmiş bulaşıklarınızı, elbiselerinizi temizleme zamanı. Türkiye devletini o kadar kirini pasını ancak temiz yerlerde temiz yaşayarak gelenler temizleyebilir. Türk egemenleri, faşist milliyetçi, militarist, şovenist, nazist karakter toplumu çok kirletmiştir. Tabiri caizse toplumun ve halkın kimyasını bozdu, kirletti. Bunların yaptıklarının temizleme zamanı.
Dönüyorlar yoldaşlarımız ama Türkiye’yi temiz bir topluma dönüştürmek için dönüyorlar.
Dönüyorlar yoldaşlarımızı kirlenmiş vicdanları yeniden dönüştürmek ve temizlemek için dönüyorlar.
Dönüyorlar yoldaşlarımız milyonlarca barışa özlemi haykıran sesleri siyasal bir güce dönüştürmek için dönüyorlar.
Dönüyorlar yoldaşlarımız kendisi olmaktan çıkmış, kendisiyle yüzleşmekten kaçan haydutları dönüştürmek için dönüyorlar.
Dönüyorlar yoldaşlarımız geleceğin aydın yarınlarını, kir pastan uzak bir yaşama dönüştürmek için dönüyorlar.
Ve dönüyorlar yoldaşlarımız onuru ayaklar altına alınan halklarının onurlarını yeniden onlara layık bir şekle dönüştürmek için dönüyorlar.
- Ayrıntılar