Yazının başlığı çok tuhafınıza gidebilir. Benim de tuhafıma gidiyor doğrusu. Ancak TC devletiyle ilişkiler gerçekten bu minvaldedir. Ne savaşmasını biliyorlar ne de barışmasını.
Uzun yıllardır mücadelede yer alan biri olarak vardığım sonuç budur. Savaşıyorsun, olmayacak kirlilikler yapıyorlar. Kimyasal silahlardan tutalım da insanın aklına en gelmeyecek insanlık suçlarına kadar pis işler çeviriyorlar. Ölüm kuyularını bir düşünün.
Savaş konusunda dünyanın en kalleş devleti TC’dir desek herhalde yanlış söylemiş olmayız. Hani hatırlardadır: İki tuzaklı mayın kurduk diye kıyametti kopardılar. “Vay kalleşler, vay hainler, uzaktan tuzak patlatarak savaşıyorlar, gece vurup karanlıktan yararlanarak kaçıyorlar” gibi birçok laf salatası. Durmuyorlar. “Gelin karşımıza erkekçe çıkın da görelim” diye kıyameti koparıyorlar.
Eskilerde -yine de TC’nin her şeyi bize göre çok fazla ve teknolojisi ileriydi- ateşlerimizi geceleri yakardık. Közlerin intihar çığlıklarını dinleyerek güzelim halkımızın newallarını öyle içten söylerdik ki! Duyulmaya değerdi. Uzun gece yolculuklarımız ardından cihazlarımızla noktamızla ya da yol güzergahında bulunan bir grup yoldaşla irtibatlanarak bir demli Mardin çayı hazırlamaları için “Reşoyu hazırlayın” geliyoruz derdik. Kışın bir kaç metre karda kocaman kütükleri toplar üst üste yığarak kibritimizi çaktıktan sonra altımıza aldığımız bir kaç dal odunun üzerine uzanarak gür yanan ateşimizin etrafına boylunca uzanırdık. Ve sabah kalktığımızda bizim ateşimiz bir kaç metre aşağılara yani derinliklere kayarak karı eriterek bir çukur açar ve biz ise üstlerde öyle uyuya kalmışız. Romantizmin bundan daha güzelini düşünebiliyor musunuz?
Şimdilerde bunu yapamıyoruz. Neden mi? Kalleş bir devletin savaş tarzından dolayı. Biz irade ve fiziki dayanıklığımıza ve inanca dayalı olarak mücadele yürütürken onlar aşırı şişirilmiş bir teknik ve yoğun harcanan paralarla kirli bir savaş yürütüyorlar. Örneğin çok yoğun hava destek araçları kullandıkları için ateş yakmıyoruz, sabahlara kadar ateşlerin etrafında romantik takınamıyoruz, öyle newallerimizi eskisi gibi söyleyemiyoruz, söyleyemiyoruz lakin havalar soğuk. Ve ilginç ama romantizmin yerine romatizmalar alıyor.
Şimdi sormak gerekmez mi kim kalleşçe savaşıyor diye? Sen dünyanın en pahalı tekniklerini bir avuç inanç sevdalısı insana karşı aşırı güç dengesizlikleri ortamında kullan ve kalleş olan biz olalım. El insaf derler adama. Ve kendinizi yeterince alay konusu haline getirdiğiniz yetmedi şimdilerde doğrusu çok zevksiz oldunuz. Zevksiz olmanın da ötesinde çekilmez oldunuz. Öyle ki yalanlarınız artık dinlenemez oldu. En son yaşanan asker ölümlerinde sözde bir Tuğgeneral açıklama yapıyor; cihazlarını dinledik çok ölüleri var bir de yaralılarını öldürün demişler. Yalanın bu kadarına doğrusu yuh...
Devam edelim. Sen bizim romantizm’imizi sınırlarsan, engellersen ve zoraki bizi politikanın en sertinin içine atarsan kaybedecek olan kimdir? Herhalde bu inançlı duruşumuz ve üstün dayanıklı irademizle siz olacaksınız. Öyle ki, varsa zayıf yanlarımız bunları sizin zevksiz duruşunuz ve savaş tarzınızla biliyorsunuz. Bizi üşüten ve o güzel hayallerimiz yerine romatizmayı bize bırakırsanız, böylesine bir düşmana bizim ne yapacağımızı siz düşünün. Şaka bir yana. Sadece romantizmin hatırına da olsa size karşı direnişimizi görkemli kılmak bizim boynumuzun borcu olsun. Ne de olsa biz kendi hayallerimizi ihanet etmeyen cinsteniz.
Devam edeyim. Dediğim gibi gerçekten TC devleti dünyanın en zevksiz devletidir. Savaşı bilmediğini yukarıda söyledik. Ama bu devlet ve kuru kafalıları barışı da bilmiyor. Biz aylardır silahların susması için dünya da eşi görülmemiş bir özveri sergilerken hergün hergün operasyonlar yap, legal Kürt siyasetine yönel, çocuklarımızı içeri tıkayın ve de “son ferdini yok edene kadar bitireceğiz” naralarıyla ortalıkları velveleye verin. Bu da yetmedi dağlara gel ve çarpıl git. Dağlara gel ve öl git.
Biz o kadar barışı dayatırken böylesine yönelimler sadece ve sadece provokatörce yaklaşımlardır. Biz tek taraflı ateşkesi aylardır ısrarla dayatmamıza rağmen ne işiniz var bizim dağlarda? Ne işiniz var en sert yükseklerde? Rahat duramaz mısınız? Kendi kışlanıza çekilemez misiniz? Aklınızı başınıza alamaz mısınız?
Doğrusu insan bu sanço pançoları anlamakta gerçekten zorlanıyor. Haydi sanço panço bir roman kahramanı onu anladık, ya size ne oluyor? Dünyanın hiç bir yerinde bu kadar etkili bir gerilla gücü ateşkesi tek taraflı aylarca dayatmaz. Tersine Filistin’de -o kadar zayıflamış olmalarına rağmen-, İsrail ilişki arıyor. İrlanda’da İngiltere ilişki aradı. İspanya’da İspanya devleti ilişki aradı. Afganistan’da ABD ilişki arıyor. Ve böyle sıralayarak dünya da çözümün hangi yönde olduğunu gösterebiliriz. Ama doğrusu Nasrettin Hoca gibi ayağına baltayı vuran, ya da oturduğu dalı kesen bir devleti görmek bu dünya da enderdir. Enderin de ötesinde böyle bir örnek yoktur. İşte turkish work buna diyorlar. Türk çözümü buna diyorlar. Bir örnek varsa o da İspanya’daki boğadır. Kırmızıyı nerede görürse oraya saldırıyor. Şimdi biz Kürtler kalkıp ay’a çıksak emin olun bu zevksiz devlet ay’a da çıkartma yapar.
AKP diye bir iktidar partisi var. Kürt Açılımı dedi, sonra Demokratik açılım dedi, sonra kardeşlik projesi dedi şimdilerde de milli birlik projesi diyor. Tanrı bilir daha ne diyecekler.
Dediğimiz gibi gerçekten bu devletle savaşmak ta bir mesele barışmak ta bir meseledir. Ne savaşı bil ne de barışı, bu olacak iş değil. Artık birilerinin bunu görmesi ve bu iki ucu b... değnekten TC devletini kurtarması gerekir. Bu iki ucu öyle olan bu devletin yöneticileri var oldukça sanki bu devlet zor ve zevksiz olmaya devam edecektir. Ve İspanya boğası olmaktan vazgeçmedikçe de bu sanki böyle devam edecek...
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 13 Eylül günü Bingöl’ün Genç ilçesine bağlı Akdağ’ın Küçük Haşber ve Büyük Haşber alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır. Yapılan saldırının ardından çıkan yangın halen devam etmektedir. Yangın çıkarılan alanların çevresine yönelik olarak TC ordusu askeri yığınak yapmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 12 Eylül günü sabah saatlerinde Amed’in Lice ilçesine bağlı Şehit Kendal alanına bağlı Sisê, Derxus, Goma Meryem alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Pusulama ve keşif faaliyetlerinin yapıldığı operasyon aynı gün akşam saatlerinde sonuçsuz geri çekilmiştir.
- Ayrıntılar
Burası Kurdistan.
Adı üzerinde dağlar ülkesi.
Adı üzerinde, yükseklikler ülkesi.
Kurd, yüksekli halk ve yüksek anlamındadır.
İstan yerleşim yeri anlamındadır.
Kurd ile istanın birleşmesinden yüksek yerlerde yaşayanların ülkesi ile yüksek ülke anlamına olan Kurdistan ismi oluşuyor.
Dedim ya, burası Kurdistan.
Burası, ilklere beşiklik eden ülkedir.
Burası, hem ilkin köylerin hem de şehirlerin kurulduğu bir ülkedir.
Burası, insanlığın hem ilk cenneti yarattığı bir ülkedir.
Burası, hem de ilk defa Kabil’in Habil’i öldürdüğü bir ülkedir.
Burası, savaşın ilk başladığı ülkedir.
Burası, hov Cengizlerin, hov Halaguların, hov bin Saidleri, hov Yavuzların gelip geçtiği ama hiçbir kimsenin de tam hakim olmadığı bir ülkedir.
Çünkü burası, her tarafı kartal yuvası.
Çünkü burası, her tarafı şahinlerin süzüle süzüle üzerinde dans ettiği doruklar yuvası.
Çünkü burası, her tarafı yalçın kayalar ve derin uçurumlardan geçerek zor bela yol veren geçitler yurdu.
Çünkü burası, asi dağların birbiriyle yarışa yarışa yükselişe geçtiği sıra sıra dağlar vatanı.
Çünkü burası, Yaşar Azamput’un itiraf ettiği gibi yiğit olmayanlar dışındakilerin yirmi dört saat bile dayanamayacağı platolar ve vadiler kaynağı.
Çünkü burası, özgürlük ve eşitlik fedailerinin, adanmışların mesken tuttuğu dağlar ülkesidir.
Çünkü burası, hele hele gerekirse sınırsız cesaretleriyle direnen Kürt genç kızlarının hiçbir zaman bırakılmayacakları kadar kutsallığa layık olmayı hakeden stargahlarla dolu.
Evvel Allah burası, zirvesine çıkana kuş kanadındaki uçuş misali özgürlük hissi veren zirvelerle dolu.
Evvel Allah burası, sinesini bizlere açan ve ceddimin ceddinin varlığımızın teminatı olarak bize yad ettiği herşeyimizin yeri.
Evvel Allah burası, sırtımızı dayamışken ruhlandığımız, şahladığımız ve cesaretlendiğimiz mevzigahlarımızdır.
Geceleri taşı, çılosu döşeğimizdir burasının.
Gündüzleri gölgemizdir, güneşimizdir, suyumuzdur, aşımızdır, ekmeğimizdir burası.
Bazen de her gece ile her gün gırme gırme gulle, bomba atışlarıyla düşmana nefes aldırmayan savaş cephesidir, siperidir burası.
Burası, tamı tamamına Kürdistan gerillasının altı defa tek yanlı ateşkes ile eylemsizlik kararını alarak uymasına rağmen qelleş düşmanın hovane saldırılarını durdurmadığı savaş ülkesidir.
Burası, ateşkesleri ve eylemsizlik kararlarını hiçe sayan qelleş düşmanın, “askerimiz fakirdendir” diyen halkın çocuklarını Kürdistan gerillasının üzerine sürdüğü cennet ülkemdir.
Bu cennet ülkemde bana da ölüm reva görülüyor, fakirden askere de ölüm reva görülüyor.
Ben direnişimle bir halkı diriltirken, adım adım özgürlüğü yaklaştırırken, fakirden asker ne yapıyor?
“Askerimiz fakirdendir” stranı ölümleri durdurumuyo ey “askerimiz fakirdendir” diyen halk.
Neden çocuğunu ölüme, öl ve öldüre gönderiyorsun?
Düşün kardeş halk dediğin Kürt halkını.
Düşün Kürt komşunu, İslam kardeşiyim dediğini, canlarız aleviz dediğini. Canlara kıyılmaz sözün nerede kaldı?
Bilmiyor musun ölüm var ölüm.
Görmüyor musun Kurdistan dağlarında olanları?
Bilmiyor musun burası neresi?
Burası Kürt halkının umudu ve hayalini besleyen kıblegahlardır.
Burası Kürdistan dağlarıdır.
Ovalısı, köylüsü, şehirlisi ve Kürdistan dışındaki tüm Kürtlerin sırtını dayadığı Kürdistan dağlarıdır.
Yine de bilmiyor musun burası neresi?
Ey “askerimiz fakirdendir” diyen halk.
Ne oğlunu bu dağlara gönder, ne de “askerimiz fakirdendir” stranını oku.
Görmüyor musun Kürdistan dağlarında ölüm var ölüm.
- Ayrıntılar
Demokratik (k)açılım, sel felaketi ve operasyona çıkarken ölen 8 asker ana haber bülteninin temel gündemlerinden. Bu üç konuyu birlikte bütünsel yorumlarsak demokratik (k)açılım ve sel felaketi ve asker ölümleri konusunda daha sağlıklı bir noktaya gelinebileceğini düşünüyorum.
Toplumsal olayları birbirlerinden kopartmanın bir egemen oyunu yöntemi olduğunu biliriz.
Bütünsel bir bakış açısı sağlayabilirsek gerçek politika yapabiliriz. Güncel yaratıcı düşünce politika için şarttır. Kaynak olarak, düşünce birikimi olarak ahlaka dayanmadan ne politik düşüncenin, ne de politikanın kendisinin yapılamayacağını biliyoruz.
Demokratik (k)açılım diye nitelendirilen özünde Kürt sorununu çözme ya da Kürt gerçeğini yok etme tartışmalarının olduğu bir süreci yaşıyoruz. Bir taraftan demokratik (k)açılım derken bir taraftan ordunun önü açılmış, dağlara sürülmüş bir politik açılım devam etmekte. Bu politikalar sonucunda 8 asker ölüyor.
Bir taraftan da bir yüzyıla varan imha-inkar politikaları ve devletin kanserleşmiş bürokratik sistemi sonucunda oluşan 20 milyona varan kentlerde birkaç saatlik yağmurdan sonra yaşamlarını yitiren onlarca kişi…
Haber bültenlerini izliyoruz: Politikacılar bir birlerini suçluyor. Halk biçare… gazeteler ve politikacılar hep suçluyu kendilerince suçluyu tespit etmişler. Doğa ve kaçak inşaat yapan halk…!
Bu ne ahlaktır şaşıyorum. Toplumun ‘kitleleştirilmesi’ sürüleştirilmesidir derken, bazı değerli yorumcular boş konuşmuyorlar. Aynı zamanda faşizmin toplumuna bu zihin sömürgeleştirilmesiyle gidildiği taze anılarımızdandır. Yakın tarihin kan banyosu da bu zihin fethinin sonucudur. Onlarca kişinin yaşamını yitirdiği bir sel felaketinin asıl nedenlerini doğru yorumlayacak bir zihniyet geliştirilmezse ne demokratik (k)açılım yapılır ne de refah içinde bir ülke yaratılır.
Demokrasilerde asıl olan zihniyettir. Demokrasi yalana dolana kurnazlığa dayanmaz. Sorunlar şeffaf tartışılır ve suçlu kimse cezası verilir. Neresi eksikse neresi yanlışsa orası tamamlanıp düzeltilir. Bunu düzeltecek de halktır. Halk, toplumsal mücadelenin demokratik mücadele ve açılımın asıl aktörüdür.
Bu sel felaketine bir “demokratik açılım”la bakarsak;
1. Kaçak yapılanmaya, kanserleşmiş kentleşmenin nedeni devletin bozuk sistemidir. Birkaç saatte yağan yağmurla onlarca kişinin yaşamını yitireceği bir kenti imar eden bu devletin kendisidir. Bu devletin her faaliyetinin halk tarafından denetlenmesi gerektiği, denetlenip düzenlenmezse Marmara depremi, Adana depremi ve Silivri seli gibi onlarca daha olayın yaşanacağını görmek gerekir. Bunun için toplumun daha etkin rol alabileceği bir politik sahanın açılması şarttır. Demokrasi sadece sandığa gitmek ya da oyunu verdiklerinin mecliste konuşması değildir. Halkın kendi yaşamına dair olan şeyler hakkında direkt söz hakkı olacağı alanların yaratılması şarttır. Merkezi bürokratik sistemler yerine yerel yönetimlere ve halka dayalı bir dönüşüm demokratik dönüşümün bir yanı olmalıdır.
2. 19. yüzyıl sanayi devrimiyle birlikte endüstriyalizmin eseri olarak ortaya çıkan kanserleşmiş kent yapıları yaşanan sel felaketinin en önemli sebeplerdendir. Kentin çevreden kopuk doğadan kopuk zihniyeti doğayı büyük oranda tahrip etmiştir. Kentlerin bu yapısıyla toplum gerçekten sosyal kansere yakalanmıştır. Aristo bile on bin nüfuslu kenti tahayyül etmemişti. Yüz bin, bir milyon, beş milyon, on milyon, on beş milyon, yirmi milyon ve hedef yirmi beş milyon nüfuslu kent! Bu, gerçek bir kanserolojik büyüme değil de nedir? Böyle bir kenti sadece beslemek için orta boy bir ülkeyi çevresiyle kısa sürede yok etmek mümkündür. Bu büyümenin hiçbir mantığı yoktur. Toplumun ve kentin doğasıyla birlikte Birinci Doğa’yı tahrip etmekten başka bir sonuç vermeyeceği açıktır. Hiçbir ülke ve çevre, halkıyla birlikte bu büyüklükleri uzun süre taşıyamaz. Çevrenin gerçek yıkım nedeni bu kanserolojik büyümedir. Artık bir kent kendi ülkesini halkıyla birlikte işgal, istila ve tahrip edip adeta sömürgeleştirmektedir. Yeni sömürgeci güç kenttir; kentlerdeki küresel ticaret, finans ve sanayi tekelleridir, onların plaza üsleridir. Bu plazaların eski kale ve surları aratmayan güvenlik tedbirleri bu gerçeği doğrulamaktadır.
Türkiye’de bu tür felaketlerle bir daha karşı karşıya gelmemek, kentleşmenin getirmiş olduğu binlerce sorunu görüp kent kırsal dengesini gözeten bir yerleşim politikası uygulamak gerekmektedir. Kır kent dengesi olmadan sağlıklı bir toplumsal yaşam imkansızdır. Metropollerin dolması köylerin kırsal kesimin, Anadolu’nun boşalması tüm yaşamı gelecekte düzeltilemeyecek oranda bozacaktır. Kuzey Kürdistan ve tüm Anadolu kırsalı boşalmış gibidir. Anadolu toprakları, Mezopotamya toprakları asıl sahiplerinin torunlarını dört gözle beklemektedir. Asıl ekonomik çözüm, toplumsal çözüm sağlıklı bir yerleşim ve ekonomi sistemiyle gelişecektir. Toplumsal ve ekonomik sorunların çözümünde yurduna, toprağına sahip çıkmak, yurtseverliğin gereklerini yerine getirmek esas olan yol olmalıdır.
3. Haber bültenlerinde konuşan bazı kimseler, bazı devlet yetkilileri adeta doğayı suçlamaktadır. Doğayı biraz bilen aklı mantığı olan herkes şunu bilir ki eğer böyle doğal felaketler oluyorsa suçlu doğa değil doğayı bozan sermaye güçleri, tekeller ve ortaklarıdır. Doğayı suçlu göstermek devletin yalanı, kurnazlığının çok açık bir ifadesidir. Aynı şekilde aylardır demokratik (k)açılım, Kürt (k)açılımı adı altında gelişen tartışmalara rağmen Kürt gerillalarını yok etmek için operasyona çıkmış askerlerin ölümünde de bu ölümlerin asıl nedenlerini sorgulamak, ortaya koymak yerine saldırılara karşı kendini koruyan gerillayı suçlamak sel felaketi sonucu yaşamını yitirenlerin faillerinin doğa olduğunu söylemeye benziyor.
Daha pek çok noktadan değerlendirilebilecek bir olaydır. Süreci olanları sistemin verdiği gibi kabul edeceğimize her şeye neden sorusunu sorarak yaklaşmak ve ona göre gerekeni yapan bir zihniyeti oluşturmak demokratik açılımın esasıdır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 11 Eylül günü gece 23:00-00:00 saatleri arasında Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Xapuşkê alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır. Yapılan top saldırısının ardından aynı alana yönelik olarak kobra tipi helikopterlerle bombardıman yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Barış günü anlamlı bir gündür. İnsanlık tarihinde en karanlık olan bir savaşın başlatıldığı gündür. İkinci Dünya Savaşı ardından akıl tutulması yerine akıl ve zihin açılması yeniden yaşanmaya başladığında, yaşanan bu acıları derinden yaşayan ve bir daha bu savaşların olmaması ve bir nevi lanetlenmesi için seçilen bir gün. Böyle yapıldı mı yapılmadı mı sorusuna takılmadan özünün böyle olduğu ve bu özünün de korunması gerektiğinin bilincine varılmasının kendi başına bile büyük bir anlamı vardır.
Böylesine günleri yaşarken Kürt Özgürlük Hareketi Önderliğinin başlattığı "barışa bir şans", "onurlu bir barış" söylemleri esasen herkesi akıl tutulması yerine vicdan uyanmasına sevk etmesi gerekirken halen kömürlenmiş vicdanlarla karşılaştığımızı söylemekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Halen kararmış zihinler, kirlenmiş zihniyetler, körelmiş gözler, sağırlaşmış kulaklar ve tutulan dillerin ne kadar çok olduğuna şaşıp kalıyoruz.
Doğrusu bu Türkiye ilginç bir yer. Anlamakta insan gerçekten zorlanıyor. Türk egemenlerinin, Türk iktidar güçlerinin, Türk siyasetçilerinin ve birçok "aydınının" sığlıklarını bilmez değiliz. Ne de olsa onların tarihini iyi öğrenerek mücadelemizi sürdürüyoruz. Mücadele ettiğin kesimlerin siyasetini bilmeden mücadele etmenin zor olduğunu bildiğimizden bunu yapıyoruz. Doğrusu bunlar, öyle sığ, dogmatik, çapı düşük, akıl ve zekadan uzak ki çoğu zaman anlamakta insan zorlanıyor, dedik.
El alemin siyasetçileri öncelikle kendi ülkelerinin çıkarlarını gözetirler. Bunu yapmasalar da en azından kendi menfaatlerini gözetirler. Ne var ki Türklerin egemenleri, iktidar odakları, siyasetçileri bırakalım ülkelerinin çıkarlarını, kendi çıkarlarını dahi yukarıda izah edilen akıl tutulmasından dolayı savunmaktan acizdirler. Acizleşmişler.
Kürt Özgürlük Hareketi en büyük fedakarlıkları sergileyerek bugüne kadar savaşı durdurmak için birçok denemelerde bulundu. En büyük ve uzun vadeli olanı ise Mart ayından bu yana devam ediyor. Onlarca provokasyona, saldırıya, hakarete rağmen bu ısrarını özgürlük hareketi sürdürüyor.
Niçin bu kadar zorluklara rağmen barışta ısrar ediyoruz?
Savaşın durmasını düşünün; Kürt halkı başta olmak üzere Türkiye’de yaşayan tüm halklarla barışık bir Türkiye'yi düşünün, dıştalanmış inanç guruplarının rahatlamasını bu topraklara getireceği pozitif enerjiyi de düşünün ve tabii ki birleşmiş, ruhen bütünleşmiş ve tepkileri dinmiş, dindirilmiş milyonlarca insanı düşünün. Tedirginliğin, gerginliğin, rahat olmama durumunun ortada kalktığını düşünün. ortaya çıkacak sonuçları da düşüne biliyor musunuz? işte, biz bu ortaya çıkacak muazzam sonuçları gözeterek bu inanılmaz fedakarlığı sergiliyoruz.
Biz ve halkımız herkesin ama herkesin akıl tutulmasını bir an önce terk etmesini, insanlığın ortak değeri olan 1 Eylül barış gününe denk bir zihinle sürece yaklaşmasını bekliyoruz. Aksi herkese ama herkes zarar verir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 9 Eylül günü Dersim’in Hozat ilçesinde TC ordusuna bağlı Akirê ve Sırtkan karakollarından kendi çevrelerine ve Girê Nergis alanına yönelik olarak obüs ve havan saldırısı yapılmıştır. Saldırı yapılan alanda başlayan yangın kısa bir süre sonra kendiliğinden sönmüştür.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 8 Eylül günü Hakkari’nin (Colemerg) Çukurca (Çelê) ilçesine bağlı Tiyarê, Herşefê, Gisê, Zavitê ve Helvesîs alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Operasyon devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
7 Eylül günü Hakkari’nin (Colemerg) Çukurca (Çelê) ilçesi kırsal alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Gerillalarımızı imha etmeye dönük yapılan operasyon sırasında 8 Eylül akşamı zorunlu olarak çıkan çatışma sonucu 1 astsubay öldürülmüş, 2’si uzman çavuş olmak üzere çok sayıda asker yaralanmıştır. Güçlerimizin herhangi bir kayıp vermediği operasyon halen devam etmektedir.
9 Eylül 2009
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar