Basına ve Kamuoyuna!
1. 9 Temmuz günü gece 01:00-02:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Petrot alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır. Yapılan saldırı sonucu çıkan yangın halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 7 Temmuz günü akşam 18:00-18:30 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Zap Vadisi alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından hava saldırısı yapılmıştır. Yapılan saldırı sonucunda güçlerimiz herhangi bir zarar görmemiştir.
- Ayrıntılar
Vatanımın ormanları sessiz, üzgün ve mahmur bir şekilde zebanilerin potinleri altında ezilip top, havan ve kurşunlarla inliyorlar. Yüreğimizi yakıyorlar. Her yer sessiz. Vadilerimiz, koyaklarımız, boraklarımız, patikalarımız ve ormanlarımız sessiz. Hem de ne sessizlik! Her şey bu sessizliğin içinde boğuluyor.
Artık gecelerimiz karanlık değiller ve kurşunların parlama ve ışıldamalarıyla yıldızlarla beraber
parıldıyorlar. Yeni yeni bahar bizden hatır istedi, daha yeni yeni yaza selam verdik, güz ise çok uzaktan bizi seyrediyor ve kış ise çok ırak... Kar ve fırtına da yok ki Kürdistan coğrafyasının imdadına yetişsin. Cudi yanıyor, Besta yanıyor, Bagok yanıyor, Zap yanıyor, Abdulkovi ve Siro yanıyor. Ülkem yanıyor, halkım yanıyor... Tabi bu halen başlangıç, bir gün değil iki gün değil, bu kışa kadar böyle sürecek.
Türk Devleti hiç bir zaman mertçe bir savaş yürütmeyip hep alçakça ve kirli bir savaş yürüttü. Yine her yıl yaptığı gibi, Türk Devleti bilinçli bir şekilde ormanları yakarak, “Ekolojik Katliam” yapıyor. Türk Devleti Kürdistan Özgürlük Gerillalarına karşı her sıkıştığında, hıncını almak için Kürdistan’ın doğasına saldırıyor. Buna karşı herkes sessiz. Nerede çevreciler, nerede hümanist çevreler... Türk Devleti şunu demeye getiriyor; “Bana yar olmayanı, size de yar etmem” ve Kürdistan’ın en güzide ve en güzel dağlarını ve arazilerini yakıyor. Her yakma ile milyonlarca canlı varlık ve hayvan da yok oluyor. Buna karşı demokratik ve yaptırım gücü olan eylemler geliştirilip, buna karşı sessiz kalan dünyadaki tüm çevrecileri duyarlı kılma gerekiyor.
Kullandıkları kurşunlar yakan türden, cigerleri küf tutmuş ve yürekleri örümcek ağıyla kaplanmış. Ancak ve ancak bunların güçleri ağaçları ve kuşların yuvalarını yakmaya yeter, ancak ve ancak bunların güçleri güzelim keklik ve bülbüllerin sesini kesmeye yeter.
Ne de olsa yüzsüz ve utanmazların çağındayız. Bunlara karşı gönlümüz özgürlüğün ve barışın susuzluğunda savaşa mecbur bırakılmış. Geleceğin viran ve harabe olması için ellerinden geleni yapıyorlar. Bir ülkeyi boğup, geleceğini karartmaya çalışıyorlar. Artık ağaçların yanmaması için, çocukların ölmemesi için, annelerin ağlamaması için özgürlük dağlarında birer fidan olma zamanı.
Savaş debelenirken, misafirimiz oluyor ve ruhundaki iltihap ve kin ile duygularımızı süzüyor. Bu ölüme karşı barışı haykıranların dillerini mahçup... Susun! diyorlar. Fakat gün bu sessizliği yıkma günüdür ve bu sessizliği yıkacağız da.
Bu insanlık korkakları, güçlerini bombaların gümbürtüsü ve demir kuşlarından alırlar. Her şey kanunlara göre işler ve yaşanır. Ve onlar için bütün öldürülmeler meşrudur... Buna karşı ülkemin çocukları ne yapacak? Bir günde büyümeye mecbur bırakılıp ve bir günde de “terörist” oluyorlar.
Artık kulaklarımız sağır ve dillerimiz lal. Artık konuşma, anlatma ve anlama noktası tükenmiş. Tam silahların sesi bu noktada en güzel bir biçimde kendini yetiştiriyor. Bütün çabaları, ölümleri rüyalarımızdan ve gülüşlerimizden gözyaşlarını eksik etmemek. Yapılacak bir şey yok mu, bu teneke yürekli zebanilere karşı sessiz mi kalacağız!
Hayır! Hiç bir zaman!
Öyle bir süreçten geçiyoruz ki, barış ve savaş, ölüm ve yaşam, yenilgi ve zafer döngüleri birbiri ile yarış halindeyken, Türk Devletinin bu uygulamalarına karşı sessiz Kürt gençleri, demokratik çevreler ve çevreciler sessiz kalmamalıdır.
- Ayrıntılar
Türk ordusunun iki yüzü var:
Bir yüzü qer u qir.
Bir yüzü de qer u qir üzerine vurulan bir ciladan ibarettir.
Cilalı suratıyla ordugahların salonlarında vals yapar, tango yapar.
Qer u qir yüzüyle ise Kürdistan’da halay çekenleri katleder.
Katletmezse halay çekmeyi yasaklar.
Basar dilanları, basar nişanları.
Şirnex’in Elke ilçesinde basılan düğün bunun canlı örneğidir.
Cilalı suratıyla umumi alanlarda ağaç diker.
Olur çevreci.
Qer u qir yüzüyle ise Kürdistan’daki ormanları yakar.
Olur Kürdistan Neron’u.
Cilalı suratıyla Anadolu’da müze kurar, tarihi eserleri toplar.
Olur sanatsever.
Qir u Qer yüzüyle Kürdistani tarihi eserleri tahrip eder, harabeye çevirir tarihi abideleri.
Yıkamazsa yapar bir baraj, gömer sulara kadim köyleri, kentleri.
Olur hunerkujer.
Cilalı suratiyla Anadolu ile Trakya’da kurtarıcı gözükür.
Olur kurtarıcı.
Qer u Qir yüzüyle ise Kürdistan’ı yakıp yıkar.
Otundan merasına, bağından bahçesine, köyünden ilçesine kadar yakıp yıkar.
Olur çekirge sürüsü.
Cilalı suratıyla Anadolu ile Trakya’da katı laikçidir.
Karşısında durana mürteci, gerici, irticacı şucu bucu der.
Qer u Qir yüzleriyle ise ülkemizde şeriatçı kesilir.
Ayet_el kürsü okur.
Ya Allah ya bismillah Allahu Ekber nidalarıyla böğürür.
Teşkilatı Mahsusi’nin mirasını sürdürür.
Kurar sahte İslamcı bir teşkilat olan Hizbul-Kontra Teşkilatını -Türk Özel Harp Dairesi’nin Kürdistan’daki MHP versiyonu- Kürdistan’da olur Fetul-Münafikçı.
Subaylarının neredeyse hepsi NATO karargahlarında yetişir.
Tüm emir ve talimatlarını ABD, İsrail ile İngiltere’den alır.
Tankını, topunu, uçağını, uçaksavarını, helikopterini, roketini yine alır bu malum efendilerinden.
Kendisi ile malum efendilerine karşı kutsal direnişte olan PKK’ye dış güçler yardım ediyor der.
Haşmetli efendileri olmazsa PKK karşısında sırtı yerden kalkmaz, ayakları havadan yere basmaz.
Yine boş kabadayı gibi afradan tafradan kesilir.
Eğer böyle değilse bu Türk ordusu.
O zaman derim ki, tüm dünyanın gözü önünde buyursun.
ABD, İsrail, İngiltere ile AB ülkelerinden destek ile silah almayı bıraksın.
Ülkemizde Hizbul-Kontra ile Fetul-Münafikçıları örgütlemesin, ekonomi ile silah bakımından beslemesin.
Akabinde Kürdistan’da HPG ile Türk ordusunda baş başa kalsın.
Kim yiğit kim ödlektir dünya alem görür.
Kim anlı şanlıdır, kim savaşçıdır, kim savaş kaçkınıdır halkımızda yaşayarak görür.
Kim dış güçlerden destek alıyor, kim kendi öz be öz gücüyle direniyor aşina olur.
Bundandır ki, Türk ordusu Kürdistan’daki ormanları yakarken, HPG yapılanın alçakça ve ikiyüzlüce bir vaziyet olduğunu açıklamaktadır.
Irkçı Türk ordusu ülkemizin ormanlarını yakarken ve her tarafı ateşin alevleri ile toz duman içindeyken, yapılanlara iki yüzlülük ve alçaklık demeyeceksek daha ne diyeceğiz.
Çünkü yakıyorlar ormanlarımızı, yanıyor ülkemiz.
Yanıyor ciğerimiz, yanıyor geleceğimiz.
Ölüyor ormandaki böceğimiz, tavşanımız, yavrucuk kuşlarımız, yanıyor kuş yuvaları ve daha kuş yavrusu bile olamayan yumurtaları.
Yanıyor tüm canlılar bunu anlayabiliyor musunuz, algılayabiliyor musunuz?
Ormanlardan yanık et kokusu geliyor.
Dağılıyor her tarafta ağaç işleri.
Gökyüzü kömür karası bir tabaka ile kaplı.
Buna refleks vermemek insanı nereye götürür?
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 7 Temmuz günü gece 21:30-23:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Şikefta Brindara alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından hava saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 6 Temmuz günü saat 13:30’da Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Çiya Reş ve tepe Ferhat alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 4 Temmuz günü Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine bağlı Kato Jirka, Meydan Kolya, Meydana Casus, Teşte Mergê, Suwarê ve Kurdo alanlarına yönelik TC ordusu tarafından kapsamlı bir operasyon başlatılmıştır. Operasyon halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Dört başı mamur bir gündem almış başını gidiyor. Sabah-akşam bir Çiçek tartışması neredeyse hayatın her yerine oturmuş ta, bunun dışında konuşulacak konu ya da ilgilenmesi gerekilen sorun kalmamış gibi memlekette… Hâlbuki işin özüne indiğimizde veya biraz dokunduğumuzda kendisinin hepi topu basit bir siyasi piyon olduğunu anlamak ve üzerinde yürütülen tartışmaların aslında en ucuzundan aba altından sopayı göstermek olduğunu anlamak, Cambridge mezunu olmayı gerektirmiyor. Yani yaşanılan gelişmelerin hepsi merkezin dışında yürütülen, uzun ve orta vade planların yavaş yavaş toplumsal alana angaje edilmesi olmaktadır. Her ne kadar Genelkurmay bu gelişmelerden ciddi rahatsızlıklar duysa da, elinden gelenin hepsini ortaya dökse de, yani bir anlamda restini çekse de, beklemeye kalmış durumda. Fakat karşısındakilerin ellerinin sağlam olduğunu anlamayacak kadar da avanak bir durumda. Ne diyelim ya akıl başa-söze, ya da kuzgun leşe!!!
Aslında son zamanlarda Y. Küçük’ün çıkardığı bir kitapta, yaşadığımız bu olgunun anlaşılmasında hayli öğretici noktalar satırların arasına gizlenmiş durumda. Yalçın Küçük’ün “Epilepsi ile Orgazm” kitabında değindiği nokta; Erdoğan’ın sara hastalığı üzerinden aslında ne kadar narsist bir kişiliğe sahip olduğuna yönelik belirli ayrıntılara değinmiştir. Bu konuda çok yetkin bir kaynak olmasa da bu çalışma, bazı ipuçlarını okuyucularına veriyor. Buradan yola çıkarak, günümüzde yaşanmakta olunan Çiçek veya böcek tartışmasına geldiğimizde; aslında AKP’nin Tayyip’i, askere yönelik rahatsızlıklarını ve nevi şahsına yönelik her türlü icraata ne kadar agresif olduğunu, maskesiz tanrı gerçekliğinde her yönüyle arzı endam etmektedir. Tabi Tayyip bunu yapınca şak-şakçıları uslu dururlar mı? Durum böyle olunca, işte bir devlet krizi! Ortaya çıkıyor ve tartışmalar, akıl yürütmeler de böyle gerçeklerin üzerine cila rolündeyken, Sivas yangının üzerinden o kadar zaman geçmesine rağmen, sorumluları yargılamak-cezalandırmak bir yana, otelin ve aydınların külleri üzerinde halen de ekmek arası döner satılmakta ya da acısı umarından ziyade Adana kebapları, yürek dağlayan közlerin üzerinde pişirilmekte.
Peki, niyedir bu restleşmeler, gece yarılarına kadar süren toplantıların ve zirvelerin nedenleri? Durum son derece basittir; ABD’de yer alan G. Soros ve ekipmanları, Ortadoğu rezaletinde tam destek vermeyen, Genelkurmay’ı gözden çıkarmış durumda. Bunun farkına varan ve out olmak istemeyen İlkesizliğin Başbuğu, sağda-solda ortalığı velveleye vererek, durumun farkındalığından duyduğu endişeyi izanı beyan etmektedir. Bunun yanında boş atıp dolu tutmak isteyerek de, işte bir belge ve Çiçek gerçekliği ajanslara servis edildi. Ondan sonrasında da Narsistliğin ve biraz da batı endeksli Nakşîciliğin AKP’si ile Tayyip’i, bundan son derece rahatsızlık duydular. Olayın üzerine gitme iradesini göstererek! Gece yarısı düzenlemeler, mahkemeye atanan üye ve sonrasında tutuklanan on sekiz albayın delil yetersizliğinden salıverilmesi ile Genelkurmay’ı ve avanaklığın başbuğunu tüm cümle âlem önünde terbiye etmeye çalıştı. Açıkçası bu durumdan son derece de kendi pragmatist politikalarının doğrultusunda sonuç da aldı. Fakat şunun anlaşılması gerekiyor ki, AKP’nin ve Tayyip’in bu külhanbeyliğinin arkasında kesinlikle CFR, Trileatral gibi oluşumlarda kararlaştırılmış planlar vardır. Yani Tayyip’in ve hükümetinin kendi yağında atacağı adımlar değildir bunlar.
O zaman şöyle bir soru çıkıyor ortaya: Daha geçtiğimiz günlere ülkenin temel gündemi olan Kürt sorunu karşısında yaşanacak açılımlara ne oldu? Neden gündem bu kadar tepkimeli bir şekilde değişmekte? Bunun cevabını da kısaca izah etmek gerekirse; PKK’nin ve onun Önderliğinin yürüttüğü politik-siyasi mücadele de, devletin bu konu hakkında ne kadar samimiyetsiz olduğunu gösterdiği gibi yine bilinen sermayedar kuruluşlar, sorunun çözümü noktasında sabit bir plana sahip olmadıklarından dolayı siyasi boşluğa düşmüşlerdir. Tabi bunların gelişmesi, onların ya da karga olan kılavuzlarının pek de hesaba katmadığı bir durumdu. Bundan dolayı da ortaya çıkan gelişmeler, aslında dönemi kurtarmaya yönelik geliştirilen operasyonların dışında herhangi bir anlama sahip değildir.
Bunlardan dolayı da memleketin sorunlarında bu külhanbeyliklerinin geleceğe yönelik ciddi anlamda bir mealinin olması söz konusu olamayacağı gibi asker-sivil çatışması da, aslında yabancısı olmadığımız bir senaryo olmaktadır. Soros’un 2003’te Sabancı Üniversitesinde söylediği gibi “Türkiye’nin ihraç edeceği tek şey ASKER’dir”. Geriye kalansa gerçeklere cila sürmek değil, gerçeklerin savaşçılığını, siyasetini ve önemlisi de adamlığını yapmak oluyor. Bugün meydanlarda denildiği gibi “ASIM-burada, HASRET-burada, MUHLİS-burada” demek değil de, “HASRET-katilleri orada, ASIM-katilleri orada, MUHLİS-katilleri orada” diye haykırmak ve mücadelesini yürütmek, bir nebze de olsa memleketteki döner-kebap tarihini değiştirilebilir. Gerisi ise laf-ı güzaf olmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 3 Temmuz günü gece saat 22:00-01:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Gundê Şive alanına yönelik olarak hava saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 30 Haziran günü Mardin’e (Merdin) bağlı Bagok ve Keserê alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. 2 gün boyunca herhangi bir sonuç alamayan TC ordusu 2 Temmuz günü alanda yangın çıkartarak yakarak geri çekilmiştir.
- Ayrıntılar