Bir cumhurbaşkanının bölge ülkelerine yönelik geliştirdiği her türlü ziyaret, her daim önemli olmuştur. Fakat yapılan ziyaretlerde gerçekleşen açıklamalarda, o ziyaret edilen ülkenin de taraf olması göz önünde bulundurulması gerekilen bir durum olmaktadır. İran devleti son yıllarda geliştirdiği saldırı politikalarıyla, başta Türkiye devletine yönelik ikiyüzlü bir komşuluk ilişkisi içerisine girmiş ve bunun yanında kürt halkının da mazlum mücadelesinde, savaş konseptinde geliştirdiği yaklaşımıyla, tarihten getirdiği mirasını yani kirli devlet politikalarının çıkarı doğrultusunda her türlü yaklaşımı gösterme politikalarını çok çıplak bir şekilde sergilemekten geri durmamıştır.
İlk söylenen kelime üzerinden kabul etmek gerekir ki, türkiye kamuoyunda çok ciddi bir gündem oluşmadı. Seçimlerin öncesine denk gelen bu kelimeler türkiye’de çok ciddi bir etki yaratmadığı gibi seçim sonrası türkiye’sinde, DTP’ye yönelik geliştirilen saldırılarla, seçimin mağlubiyetini bu şekilde hafifletebileceğine ya da siyaseten üstün olamadığı DTP’yi, sözüm ona Hukuk maskesiyle alt etmeyi planlayan ve bunu pratikleştirmeye çalışan bir devlet politikası gündemi oluşturdu türkiye’de.
İşte ne olduysa bu dönemden sonra oldu. Bir gazeteci, KCK yürütme konseyi başkanıyla yaptığı röportajları bölümler halinde gazetesindeki köşesinde yayınlanmaya başladı. Türkiye gündeminde bu röportaj birinci derecede gündemi oluşturdu ve hatta birçok tartışmayı kendi ekseninde geliştirmeye başladı. Kimileri gerçekten de “ARTIK YETER” söylemini daha yüksek sesle ifade etmeye başladılar, kimileri taban politikasıyla 30 yıllık savaş gerçeğini iç içe görmede ısrar eden at gözlüklerini çıkarmayı hiç düşünmediler.
Yine bu dönemde balkanlarda geziye çıkan Gül, “bu sorunu çözmek zorundayız, devletin bütün kurumları bu noktada daha cesaretli bir şekilde tartışıyor” gibisinden açıklamalarda bulundu. Bunun yanında “fırsat” tan da söz etti. Ondan sonra herkesin diline dolanan bir fırsat kelimesi hayata gözlerini açtığı gibi bu hızlı söylemlerin arkasında ciddi bir açılımın olup olmayacağına dahi bakılmaksızın milliyetçisinin, ulusalcısının, hatta aydınının da ağzına farklı cephelerden gelip yerleşti.
Hükümette buna benzer söylemler geliştirildi. İsimlerin Kürtçe olabileceğinden tutalım da, anayasanın değişmesine yönelik kimin ne önerisi varsa açıklansın gibisinden açıklamalar yapılarak, aslında kürt sorununun türkiye’de sadece bir hükümetin değil, genel anlamda toplumun ve türk devletinin bütün dokularının ortaklaştırdığı akıllarıyla çözümü geliştirebilecekleri bir sorun olduğunu bu söylemlerle çok yakıcı bir şekilde hissettirmiştir.
Sonraki günlerde Gül, bu sefer de Suriye’ye yaptığı ziyarette yine çeşitli kelimeler kullanarak, türkiye’deki gündemler halkasına bir yenisini daha ekledi. “herkesi göreve çağırdı”, “bu konuda inisiyatif aldığını” söyledi. Bir cumhurbaşkanı olarak bunların söylenmesi elbette çok önemlidir. Fakat burada da dikkatten kaçmayan bir nokta var ki, iran’da yapılan söylem de geçerli olan bütün noktalar, Suriye içinde geçerli olmak zorundadır. Özellikle son yıllarda kürt halkına yönelik acımasız saldırılar geliştirilen Suriye devleti bu sorunda taraftır. İran’ın yaptığını Suriye’de neredeyse harfiyen uygulamaktadır. Bunların kürt halkına yürüttükleri temel politika, kürt-türk çatışmalarının derinleştirilmesidir. Eğer cumhurbaşkanı bunların farkında ve bu temelde oralardan bu söylemleri yaparak onlara da mesaj vermeye çalışıyorsa, bu politikayı ve girişimleri sürecin gelişmesine önemli katkılar sağlayacak tutarlı diplomatik adımlar olarak değerlendirmek ve algılamak kaçınılmaz olacaktır. Fakat söylemlerde bunların olması rağmen, bu devletler ile kendi köklü devlet geleneklerinin komplocu siyasetinde yeni bir saldırı konseptini hazırlamak amaç ise, bunun başarı kazanma şansı fil’in İngilizceyi öğrenebilme şansından daha azdır. Bu noktaları özellikle 29 mart’tan sonra gelişen dönemde daha iyi görmeleri gerekmektedir. O temelde şunu net bir şekilde görmek gerekir ki; bu sorunun çözümünde bir noktadan başlanılarak bütün düğümler peşi sıra çözüme kavuşturulmak zorundadır. Kendi dinamikleri içerisinde geliştirilecek çözüm her zaman daha kalıcı olacaktır. Bu temelde şimdiden felaket tellallığı yapmak gibi bir amacımın olmadığını belirtebilirim. Fakat açıklamaların çok olmasına rağmen, adımların biraz rötarlı olması da (en azından iyimserliğimle ben gelişmeyen adımları rötarlı olarak görüyorum) dikkat çekmektedir.
toprak cemgil
- Ayrıntılar
HPG Basın-İrtibat Merkezi
19 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
Şehit Orhan Yılmazkaya devresinde düzenlenen törende Mayıs ayının, Mahirlerle başlayan Hakilerle Ferhatlarla Necmilerle devam eden ve bugünde Orhan Yılmazkayalarla sürdürülen direniş geleneğinin yükseltildiği bir ay olduğu vurgulanmıştır. Bu büyük şehitlerin anılarına bağlılığının bir gereği olarak mücadelenin her alanda daha da yükseltilerek büyük Enternasyonalist Şehit Orhan Yılmazkayanın da söylediği gibi Kürt ve Türk Halklarının mücadele birliği için bundan sonra da bu mücadele devam edecektir sözüne bağlı kalınacağı sözü verilmiştir.
Törende bir konuşma yapan HPG Anakarargah komutanı Sofi Nurettin Yoldaş, Mayıs ayının şehitler ayı olduğunu ve bu anlamda “Haki Karer şahsında partileşen PKK, halkların kardeşliği ve Kürt halkının özgürlüğü temelinde binlerce şehidi olan şehitler partisi haline gelmiştir. Bu şehitler Kürt halkının varlığının ve geleceğinin teminatı ve özgürlüğünün güvencesidirler. Biz HPG olarak bugünkü direnişimizi böyle bir mirasa dayandırarak Agitler, Zilanlar, Adıllar, Sidarlar ve Nudalarla başta Rêber APO’nun özgürlüğü, Kürt halkının özgürlüğü ve halkların kardeşliği temelinde Özgürlük, Demokrasi ve Meşru Savunma gücü olarak üstümüze düşen görev ve sorumluluklarımıza sahip çıkacağımızı belirtiyoruz” dedi.
HPG Basın-İrtibat Merkezi
19 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna;
11 Mayıs 2009 tarihinde Esendere kırsalında Operasyon yapan İran ordu güçleri ile HPG gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır.
8 saat süren çatışmada İran ordusu tarafından ağır teknik silahlar kullanılırken, yaşanan şiddetli çatışmaların ardında tespit edilebilen 30 İran askeri öldürülmüş ve yaralanmıştır. Yine öldürülenler arasında 3 korucu başının da bulunduğu çatışmada 3 HPG gerillamız şehit düşmüştür.
Şehit düşen arkadaşlarımızın sicil bilgileri;
HPG Basın-İrtibat Merkezi
18 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna;
1- 15 Mayıs 2009 tarihinde Gabar’ın Çırav alanında TC ordusu tarafından kapsamlı bir operasyon başlatılmıştır.
HPG güçlerimizin eylemsizlik pozisyonunda olmasına rağmen başlatılan bu operasyon sonucunda, Güçlerimizin üzerine imha amaçlı gelen TC ordusu ile gerillalarımız arasında savunma amaçlı zorunlu çatışmalar yaşanmıştır.
Halen devam eden operasyon ve çatışmalar hakkında ayrıntılı bilgiler daha sonra kamuoyuna açıklanacağı gibi, yaşanan bu operasyon ve çatışmalar konusunda kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz.
2- Bu sabah (17 Mayıs 2009) saatlerinden itibaren Diyana’ya bağlı Xakurke bölgesinde bulunan Musoloke, Gunde Cennete köyleri ve Şehit Beritan alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs topu saldırısı başlatılmıştır. Saldırı halen devam etmektedir.
3- 11 Mayıs 2009 tarihinde yaşanan bir kaza sonucu Berxwedan ()ve Hogır () adındaki 2 gerillamız şehit düşmüştür.
Kaza Sonucu Şehit Düşen Arkadaşlarımızın Sicil Bilgileri;
HPG Basın-İrtibat Merkezi
17 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
Siz hiç gökyüzünü bilir misiniz? Gece yatmadan önce seyre daldığın milyonlarca yıldızı, daha kaybolmadan sabah vaktinde yerlerinde bulmanın heyecanını tattınız mı? Bir dağın zirvesindeyken, altında kalan bulutlarda her renge bürünen gün ışınlarını hiç hafızanıza kaydedebildiniz mi? Yoksa bunları sadece ünlü ressamların tablolarına mı borçlusunuz?
Siz hiç birbiri arkasına dizilmiş, her biri bir tarafa koşuşan ama bir o kadar da ahenk içinde çalışan karıncalardan emek dersi aldınız mı? Ya da hiç ummadığın yerde karşına çıkan ve bir anda da kaybolan yabani keçilerden hızlı ve gizli olabilmeyi öğrenebildiniz mi? Peki gece gündüz demeden oyun oynamaya doyamayan sincaplardan, tüm dünyayı bir kenara bırakarak çocukluk nasıl yaşanılır anlayabildiniz mi? Kuşların sesindeki, atların gözlerindeki mananın sırrına erebildiniz mi? Yoksa siz tüm bunları La Fontaine’nin fabllarına mı borçlusunuz?
Siz, düşen bir palamudun filiz vererek toprağa ulaşmasını ve ardından kök saldığını görerek bundan yaşam mücadelesinin nasıl verilebileceğini öğrenme başarısını gösterebildiniz mi? En basit bir canlının milyonlarca yıllık bir geçmişe sahip olduğunu doğanın dilinden dinleyebildiniz mi? Peki siz sıradan bir meşenin yaprağındaki desen ile kendi yaşamınızın akışı arasındaki bağı kurabildiniz mi? Yoksa siz tüm bunları ortaokuldaki biyoloji derslerine mi borçlusunuz?
Siz, kendisi aç iken ekmeğini size veren bir arkadaştan yeni bir toplum nasıl oluşturulur öğrenebildiniz mi? Ya da kendisi yaralıyken size gülümsemesini bilen bir yoldaşın yarattığı umuttan haberiniz var mı? Peki ufak bir çakı ile mevzi kazarken tüm insanlığı tasarlayan bir savaşçıdan insanlık bilinci aldınız mı? Tüm bunlara rağmen halkına karşı kendisini borçlu hisseden gerilladan vicdan nasiplenebildiniz mi? Yoksa tüm bunları çocukken okuduğunuz kahramanlık öykülerine ya da izlemeye doyamadığınız Hollywood filmlerine mi borçlusunuz?
Çok bilmişler okur mu bu yazıyı? Pek sanmam…
Çok bilmişler cevaplayabilirler mi bu soruları? Hiç sanmam…
Dağlar zaten bizim. Şehirler de sizin olsun diyeceğim ama kusura bakmasın çok bilmişler; herkese müjdeler olsun ki, yeniden düzenlemek için, şehirleri de alacağız kirli ellerinden.
16. 05.2009
Bışar Andok
- Ayrıntılar
14 Mayıs 2009 tarihinde TC ordusu tarafından saat 10:00 ila 10:30 arasında Zağros’a bağlı Riske alanına hava saldırısı gerçekleşmiştir.
HPG Basın-İrtibat Merkezi
15 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
12 Mayıs 2009 tarihinde Diyana’ya bağlı Xakurke bölgesinin Bermize, Şapana, Benavok köyleri ile Partizan ve Geliye Reş alanları TC ordusu tarafından öğleden sonra saat 16:00 ila 18:00 arasında obüs top’ları ile bombalanmıştır.
HPG Basın-İribat Merkezi
13 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
1 – 5 Mayıs 2009 tarihinde Siirt’e bağlı Şirvan ilçesinde Jandarma Özel Harekat birliğe yönelik olarak taciz ateşi açılması sonucu 1 askerin öldüğü iddia edilen olayla ilgili olarak HPG güçlerimizin her hangi bir ilgisi bulunmamaktadır.
2 – 10 Mayıs 2009 günü Rubarok’a bağlı Harran köyüne yönelik olarak TC ordu güçleri tarafından açılan ateş sonucu küçük bir kız çocuğu yaralanmıştır.
3 – 9 Mayıs 2009 tarihinde Şemzinan’a bağlı Kelate karakolu güvenlini tutan koruculara yönelik olarak TC ordusuna bağlı özel timler tarafından saldırı amaçlı bir sızma eylemi gerçekleştirilmiştir. Korucuların özel timleri fark ederek tepeyi bırakması sonucunda her hangi bir çatışma yaşanmamıştır.
HPG Basın-İrtibat Merkezi
11 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
Günlerdir medya gerçekleri yansıtmaktan, aramaktan çok salt olay muhabirliği yapıyor. Hatta gerçeğin anlaşılmaması için bin bir konuyu piyasaya sürüyor. Yapılan tam bir manipülasyon. Hukukta, bu yapılanlara bir tür delil karartması da denebilir. Karartma yapılan haberlerle, sunulan bilgilerle yapılıyor.
Olay ilk olduğunda söylenen şey ya terör ya da töre cinayetiydi. Sanki tüm basın merkezleri böyle bir şey için çoktan hazırlanmıştılar. Birkaç gün önce Genelkurmaylık tüm basını boşuna toplamamıştı. Yıllardır basın devlet ve orduca şuna alıştırılmıştı: Bölgede yapılan her türlü katliamın faili ya PKK ya da töredir. Yani sonuçta suçlu Kürt'tür. Kürt her zaman bir suçlu, Kürtlüğe dair her şey bir suçluluk potansiyelidir. Zaten yıllardır devlet pek çok politikasıyla bunu herkese yansıtıp dayatmıyor mu?
Olayın ne bir töre ne bir PKK saldırısı olmadığı çok nettir. Bunu o köyde sağ kalanlardan biri içişleri bakanına çok net söylüyor.
Bu yazı da değinmek istediğim başlıca iki nokta var.
Birincisi bu katliam devletin silahı ve mermisiyle sekiz “Kürt” tarafından yapılmıştır. Kürt birey ve toplum gerçekliği öyle bir hale koyulmuştur ki gözünü kırpmadan birkaç kuruş para için 44 akrabasını katledebilmektedir. Bu yüzyıllardır Kürt halkına, işbirlikçi Kürt bireyine dayatılan bir politikadır. Başkalarının tetikçisi olmak. Başkaları için yaşamak. Başkalarının kimliğiyle yaşamak.
Bunu destekleyen geri feodal toplumsal kalıplar halen Kürdistan’da mevcut. Ve bu yapıların koruyan güç devlet. Çünkü feodal toplumsal şekillenmelerle toplum bölünüp istendiği gibi yönlendirilebiliyor. Bunu devlet özellikle 12 Eylül süreciyle beraber yoğun bir şekilde yapıyor. En somut örneği Kürdistan’daki AKP milletvekillerinin büyük bir çoğunluğu aşiret reisleri.(örneğin Ağrı AKP milletvekili Yaşar Eryılmaz Hasansori aşiretinin ağasının oğludur. AKP Doğubayazıt belediye başkan adayı Ali Konyar Koti aşiretinin lideridir.) Bu salt AKP’nin değil TC’nin Kürdistan’daki yıllardır uyguladığı politikadır. (Bucak gerçeği en yalın örnektir.)
İkinci nokta da birinci noktayla bağlantılıdır. Hem feodal yapıları koruyacaksın(Kürdistan’ın örgütsüz kalması için, geri kalması için okulsuz, fabrikasız bırakacaksın) feodal egemenleri Kürt halkını ezmek için bir araç olarak kullanacaksın. Sonra da yapmış olduğun katliamları örtmek için bir araç olarak kullanacaksın. Osmanlıda oyun çok! derler. Son olanlar da bir oyun. Kirli bir oyun. Bu oyun deşifre olmuştur.
Şimdiye kadar tüm olanlara sessiz kalanlar ve kullanılan tüm kesimler olayı iyi görüp anlamalı, kendi olmanın savaşımına katılmalıdır.
Orhan Hamdi
- Ayrıntılar