Basına ve Kamuoyuna!
1. 8 Haziran günü saat 13:00 - 14:00 arasında Hakkari'nin Yüksekova ilçesine bağlı Oremar karakolu Medya Savunma alanlarımızdan Zagros bölgesi sınır hattında bulunan Tepê Derte alanına yönelik obüs ve havanlarla bir bombardıman gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 6 Haziran günü saat 12:30 ile 7 Haziran günü saat 04:00 arasında ve 7 Haziran günü saat 08:30 ile 8 Haziran günü saat 12:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Avaşin alanı üzerinde işgalci T.C ordusuna ait insansız hava araçları keşif uçuşları gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Seran Anatolia yoldaşı ilk kez 2006 yılında görmüştüm. Okul okuyan, hatta okulunu bitirdikten sonra İtalya’da stajyerliğini yaparak doktora tezi üzerine çalıştığını öğrenmiştim. Avrupa’da yurtsever kurumlarda çalıştığı, birçok dil bildiğini de biliyorduk. Henüz tanışmamıştık ama bir yurtsever olarak yürüttüğü çalışmaları az da olsa biliyorduk.
Böyle bir arkadaşın dağlara gelip, gerillayı tanıması, tanıdıktan sonra yeniden çalışmalara katılması özgürlük hareketi için bir kazanım olacaktı. Birinci husus buydu, ikinci husus ise Seran yoldaşın yazdığı raporları vardı. Raporları üzerine tartışmak onun hakkıydı. Ve öyle de yapılacaktı.
Seran yoldaşla ilişkilenecek olan ben olacaktım. Hem raporuna cevap verilmiş hem de bir müddet dağa gelmeden önce düzenli olarak görüşmüş ve gıyaben de olsa tanışmıştım. Ve dağa gelene kadar da belirttiğim gibi düzenli bir şekilde ilişki içeresinde olmuştum. Ve Seran yoldaş dağa gelmişti.
Bizim amacımız belli tartışmalar ardından onu yeniden bulunduğu alanlara yurtsever çalışmalara geri göndermekti. Ancak Seran yoldaş yürüttüğü tartışmalar ardından bir yurtsever olarak kalma yerine bir PKK militanı olarak katılmak istediğini örgütün gündemine koymuş ve bir süre sürdürülen tartışmalar ardından ise dağda kalabileceği, belli eğitimlerde geçebileceği ona söylenmişti.
İlk dağa gelişiyle birlikte hep şöyle ya da böyle ilişki içerisinde oldum. Düzenli olarak hep yazıştım. Seran yoldaş ise dağda birçok alanda kaldı. Xınere, Kandil’de çeşitli alanlarda kaldıktan sonra askeri çalışmalar içerisinde yer aldı. Zap, Zagros, Metina, Haftanin ve belirttiğim gibi birçok alanda savaşçı ve komuta düzeyinde aktif katıldı. Bir ara kuzey güçleri içerisinde yerini almak için ısrarcı olsa da, yanlış değilsem göz sorunlarından dolayı kuzey gruplarından alınmıştı. O zaman ne kadar zorlandığını benimle yazışma üzerinde paylaşmıştı.
Kendim, dile getirdiğim gibi tüm süreçlerde hep ilişki içerisinde olmuş ve her zaman en üst düzeyde bir paylaşımım da olmuştur. Yine ifade ettiğim gibi yazışmalarım ve büyük cihazlar üzerinde de ilişkilerim hiç eksik olmamıştı. Yaşadıklarını, önerilerini, eleştirilerini varsa rahatsızlıkları ya da şikâyetlerini de biliyordum. Onun ilk gerillada tanıdığı arkadaşı olarak bende hep bu gerçeği bilerek özenle yaklaştım, özel yaklaştım.
Seran yoldaşın en belirgin özelliği olarak herhalde dik duruşunu ifade etmem olacaktır. Seran yoldaş kendisine ileri düzeyde güvenen, bunun için de inandıklarında asla taviz vermeyen bir kişilik olarak gerçekten de büyük bir iradi duruşun temsili ve timsaliydi. Saflara katılırken yaşça büyüktü. Okulunu okumuş, bitirmiş biriydi. Yaşam tecrübesi yoğundu. Bu aynı zamanda belli bir bilinç demekti. Bu ise her şeye hemen evet demek olamazdı. Tersine belli bir bilinç sahibi olunduğu için olup bitenlerde ciddi ciddi tartışarak karara gitmek demekti. Bu Seran yoldaşın avantajıydı.
Muhtemelen başka bir özelliği olarak korkunç düzeyde zeka düzeyiydi. Okul okuduğunu biliyorduk ancak olup bitenleri birbirine bağlayarak, ilişkilerini kurarak, belli bir analiz ardından ne yapıldığını çok rahat bir şekilde anlayan, hatta neredeyse yüzde yüz bir isabetle ifadeye kavuşturan bir kişiydi. Gerçekten de bu Kürtler içerisinde muhtemelen çok ender rastlanılan bir durumdur. Soyutlama gücü ileri düzeyde olan bir Kürt kızı olarak hep yüreklerimizde yerini alacaktır.
Böyle zeka düzeyi çok güçlü olan biri olmasına rağmen ileri düzeyde de duygusaldı. Duygusallık bir insani özellik olduğu açıktır. Lakin duygusallık akıl ile arasındaki bağ koparıldı mı o duygusallık zarar da verebilmektedir. Seran yoldaşın duygusal yaklaşımları birlikte kaldığı yoldaşları üzerineydi. Yürek ile aklı buluşturan bir duygusallıktı. Bu bağlamda insana güç veren, güçlendiren bir özellikti.
Hatırlıyorum, 2008 yılında Hakkarili Bager yoldaş şehitler kervanına katılmıştı. Çok etkilenmişti. Çünkü Bager yoldaş gerçekten de seçkin bir PKK militanıydı. Ve muhtemelen dağa yeni gelmiş olan Seran yoldaşa, birlikte yer aldıkları eğitim devresinde ona en yakın duran arkadaşlardan olmuştu. Büyük tecrübe sahibi olan Bager yoldaş yeni olan Seran yoldaşa katkı sunduğunu kendim birçok eğitim ortamında Seran yoldaşı ziyaret ederken görmüştüm. Bager yoldaş şehit düştükten sonra bir ara Seran yoldaşla görüşmüştüm. Söylediği: “Tüm sevdiklerim şehit düşüyor, kaldıramıyorum” demişti. Yoldaşlarını çok seven, onlarla olan bağını ve ilişkilerini asla koparmayan bir yoldaştı Seran yoldaş. Ve onu dağa en çok bağlayan muhtemelen şehitlerdi, şehitler gerçeğiydi.
Seran yoldaşı anlatmak gerekirse muhtemelen bir de karar kılmış ise kararının arkasında duruş iddiasını dile getirmek olacaktır. O gerçekten de bir karar vermiş ise artık kimse onu o kararından geri alıkoyamazdı. Böyle söz ile eylemin sahibi olan bir kişilikti.
Seran yoldaşı sayfalara aktarmak zor olacaktır. Onu belki şiirlerle, öykülerle, türkülerle anlatmak gerekecek. Şair, yazar ve sanatçı olmadığımız açıktır. Şair olsaydık Seran yoldaşı şiirlerle anlatmak isterdik, onu bir Anatolia’lı olarak şiire dökmek isterdik. Tarihi köklerinde alarak bir destan haline getirerek ifade etmek isterdik. Biliyorum her türlü şiir ve söz Seran yoldaşı anlatmaya yetmez, öyle durumlar var ki sözler ifade edemez. Ve Seran yoldaş böyle bir gerçekliktir…
Seran Anatolia, Anadolu gibi sevgi dolu, saygı dolu, yürek dolu, sevda dolu bir Anadolulu Kürt kızı olarak hep yüreklerimizde bizimle olacak, onu hep özgürlük mücadelesinde yaşatacağımızın sözünü yeniden yeniden yoldaşlığımıza ve halklarımızın gelecek aydın yarınları için verirken, Anadolu’da yaşayan başta Kürt kızları ve erkekleri olmak üzere, baskılara, zorbalara, tekçilere karşı çıkmak isteyipte bir şeyler yapmak isteyen herkesi ama herkesi özgürlük dağlarına çağırıyoruz.
Anadolu ya da Anatolia isek o zaman Seran Anatolia yoldaş gibi-gerektiğinde okulları bitirmiş olsakta-yüzümüzü dağlara verip cümle cemaat tüm kötülüklere karşı durmak için dağlara diyoruz.
KASIM ENGİN
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 5 Haziran günü sat 11:30 ve 13:30'da Medya Savunma alanlarımızdan Avaşin alanı üzerinde işgalci T.C ordusuna ait savaş uçaklarının hareketliliği yaşanmıştır.
- Ayrıntılar
Ortadoğu da Kürtlerin giderek stratejik bir konum kazandığı ve siyasal anlamda bütün dengeleri etkilediği bir konum kazandığını görmekteyiz. İşte görüldüğü gibi Rojava diriliş devrimi ve DAİŞ çete örgütüne karşı YPG ve YPJ güçlerin verdiği amansız mücadelede de damgasını gündeme vurmuştur. Yine bunların yanı sıra, Kürt özgürlük güçlerin Şengal, Mahmur ve Kerkük sahasında konumlanması ve orada DAİŞ’in her türden halka yönelimlerini engellemesi önemli oranla insanlık için umut ışığı olma konumuna gelmiş bulunmaktadırlar. Bu gerçekler ışığında yaşanan gelişmeler her geçen gün hızından bir şeyi kaybetmemektedir ve DAİŞ çete örgünlerine büyük darbeler vurmaktadır. Kürtler; Ortadoğu’nun önemli bir siyasi aktörü olmuş bulunmaktadırlar.
Yeni oluşacak olan Ortadoğu gerçeğinde var olan kaos ve bunalımdan çıkmanın çıkış yolu, Kürt güçlerin demokrasi mücadelesinin perspektifi öncülüğü temelinde oluşturulmak zorundadır. Kürtlerin artık eski ve klişeleşmiş emperiyal güçlerin politikalarına yenik düşmeyecekleri görünür bir durumdur. Kürtlerin eline tarihte ilk kez böylesi bir tarihsel fırsat düşmektedir. Uluslararası çapta küresel anlamda verdikleri demokrasi mücadelesinin bu kadar yalın ve gerçekçi bir biçimde yankısını dünya güçleri üzerinde yapmaktadır.
AKP hükümeti 7 Haziran 2015 seçimlerinde Kürtlerin güçlü çıkış yapmasının önünde engel oluşturuyor. Çünkü Kürtler artık ideolojik ve kültürel anlamda devrimsel bir ilerleme kat etti. Ve bu dönem Kürt halkı için zihinsel bir devrimin yapılması için en belirgin karakterini taşıyan bir dönem oldu. AKP rejiminin en büyük korkusu Kürtlerin, uluslararası siyasal bir statü kazanmasıydı ve nitekim şimdi hem askeri hem de yaşanan bilimsel aydınlanma gücüyle bu düzeyi yakalamış bulunmaktadır. Türkiye’nin Cumhurbaşkanından ve onun bütün yandaşlarına kadar hepsi tek dille Kürt özgürlük güçlerinin teşriini yaparak anti demokratik bir dil kullanmaktadır. Özelliklede HDP’yi bu seçimlerde barajın altında bırakması için her türden sözlü ve fiziki saldırı altına almış bulunmaktadır.
Büyük emek ve çabayla Kürt halk önderi Abdullah Önalan’ın başlatmış olduğu Kürt sorununun müzakere sürecine everilmeye doğru ilerleme kat ederken, AK partinin bu süreci kendi pragmatik çıkarlarına kurban etmeye çalışmasıdır. Bu anlamda meydanlarda Türk ve Kürt halkına karşı yaptığı bütün açıklamalarında ne kadar yalan dolana dayalı bir tutum içinde olduğu görüldü. Bu gerçeği hem Kürt hem de Türk halkının ve demokrasi güçlerin doğrudan görüp okuması önemlidir. İşte görüldüğü gibi yaklaşık iki aydır imarlıya giden heyetinin Öcalan ile görüşülmesine izin verilmemesi dahi bu oyunun bir parçası olduğunu göstermektedir. Bu açıdan AKP hükümetinin somut pratiği deyim yerindeyse tükürdüğünü yalamak gibi bir duruma düşmüş olması çok vahim bir durum olduğunun göstergesidir. Bu süreci; demokratik ve barışçıl bir toplumsal huzurun oluşmasına çevirmek her kesin kendi elini taşın altına koyması ve AK parti hükümetine karşı güçlü bir muhalefet yapması kaçınılmaz bir görev olarak karşımıza çıkmaktadır. Sayın Öcalan tarafından başlatılan toplumsal özgürlük mücadelesini desteklemekle yetinmeyip gerçek anlamda sosyalizm mücadelesini yükseltmesi, sürece en anlamlı bir cevap olacaktır.
Kürt ve Türk halkını tarihte ilk kez birlikte yaşama duygusunun geliştiği ve bu konuda var olan her türlü milliyetçi girişimlerin kırıldığı tarihsel bir aşamayı, bizzat Cumhurbaşkanın kendisi, onun başbakan ve milletvekillerinin kullandığı üslup, izledikleri politikalar büyük yanlışlıklar içermektedir. Bu kadar Kürt karşıtlığı ve düşmanlığını beslemeleri kimin yararına, çıkarlarına hizmet ediyor diye düşünmek gerekir. Son dönemde seçim propagandası adı altında Türk milletçiliğini geliştirmek ve halkları bir birine kırdırma politikaları bizzat R.T Erdoğan şahsında geliştirmek istenilmektedir. Gelinen aşamayı geriye itmek ve tekrar bu süreci 1980 ve 1990 yıllara dönüştürmek istenilmektedir. Kürt, Türk düşmanlığını geliştirmek ve bu çatışmanın üzerinden siyasi rant elde etmek dışında kazanım ne olacak? Bu nedenlerden kaynaklı bütün demokrasi güçlerin bilirliğine büyük bir ihtiyacın olduğunu vurgulamak yerinde olacaktır.
Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan’la görüşmelerin kesilmesi ve bu sürecin dolaylı ve fili anlamda askıya alınması her iki halk içinde büyük bir riski taşıdığının kanısındayım. Ve bu dönem böyle devam ederse hiç tahmin edemeyeceğimiz bir savaşında her iki taraf arasında gelişebileceği olasılığının da güçlü olduğunu vurgulamak gerekir. Kalıcı bir barışın gelişmesi, Kürt ve Türklerin uzun yallardan beri örülen buzdan duvarların erimesi için Sayın Öcalan oldukça belirgin bir rol oynamaktadır. Bu konuda tek taraflı olarak verdiği emek ve çabanın anlamı, önemi her kez tarafından bilinmektedir. 16 yıldır büyük esaret koşuları altında da hiçbir dönem demokratikleşme mücadelesinde hiç taviz vermeden ilkesel, iradesel bir mücadelenin sahibi olmuştur. Bundan sonra gelişebilecek olası savaşın sorumlusu kesinlikle Kürt tarafı ve izlediği siyasal ve askeri mücadele çizgisi değildir. Bu konuda Kürtler çok bedel ödedi. Gereğinden fazlasını yaptılar. Bu süreçte herkes üzerine düşen sorumluluğu yapmış olsaydı eldeki sonuçlar daha değişik olacaktı. Fakat Cumhurbaşkanı ve başbakanın kendi açıklamalarında da görüldüğü gibi niyetlerinin kesinlikle bu sorunu çözmeye dönük olmayıp, açıktan taraflar arası savaşın gelişmesinin en büyük yanlısı olduğu açıkça ortadadır.
Yine Türkiye’yi daha demokratik bir yapıya çevirip, demokrasi kriterlerini güçlendirmenin yerine başkanlık sistemine geçip Türkiye’yi diktatör bir yapıya çevirmek istemeleri de açıktan anlaşılır bir durum olmaktadır. Dikkat edilirse bütün Türkiye ve Kürt halkının ve muhalefetin karşıtlık ettiği yasa ve başkanlık sistemini tek kendisi ve yandaşları savunmaktadır. Öyle halkın ve muhalefetin irade ve görüşlerini dinleme durumu yoktur. Bu gidişle Türkiye’yi gerçek anlamda bataklığa ve çıkmaza sürükleyecektir. Eğer HDP bu süreçte yapılacak olan 7 Haziran seçim barajını aşarsa AKP Parti istemiş olduğu başkanlık sistemine geçemeyeceği için önünde duran en güçlü parti olan HDP’ ye saldırmakta ve barajı tıkaması durumunda her türlü politika yürütmektedir. Bunun somut göstergesi de HDP’nin seçim sürecinde adaylarına ve açılan birçok il ve ilçe binalarına yapılan saldırıların altında AKP POLİSİNİN eli ve parmağı olduğu açığa çıktı. Her ne kadar bunun kabul etmiyor olsa da birçok oyalaya müdahale etmemesi ve sessiz kalması taraftarlığını gösteriyor.
Şimdi siyasi çevrelerin en çok tartıştığı önemli bir hususa daha vurgu yapmak istiyorum. HDP barajı aşmasa ne olur? Öyle abartıldığı gibi de değil. Bu husus salt Kürt güçleri için değil Türküye’ de var olan bütün demokrasi güçleri için büyük tehlike arz edecek bir durumdur. Özellikle demokratik bir sistemin oluşmamasının önünde yeni engel ve yasalar çıkarmış olacaktır. Bu anlamda seçim sürecinde her kesin kendi özgür iradesi ile kendini temsil edebileceği bir ortamın Türkiyeli halkaların ve demokrasi güçleri için önem taşımaktadır. Bu bakımdan 7 Haziran seçimlerinde doğru tercih yapmak ve sandığa gidecek tek bir oyu AK parti iktidarına vermemek lazım.
Kürtler ve Türkler için bu tarihi bir seçim olacaktır. Halkların yüz yılar boyunca özlemini çektiği barış ve kardeşlik isteminin gerçek bulacağı bir dönem olacaktır. Milliyetçi, dini ve ırkçılığın sona ermesi için Türkiye toplumunun özgür ve çağdaş yaşamaya ihtiyacı vardır.
DİYANA AMANOS
- Ayrıntılar
1993'ün sıcak kışına girdiğimiz bu aşamada, her bakımdan zafer umutları ülkede adım adım yükselen devrimsel yürüyüşümüzün çabalarıyla gerçekleşmeye yüz tutuyor. Öte yandan gerçekten bir gerileme veya başarısızlık ortaya çıkacaksa, bunun da düşmandan değil halen utanılası etkilerini kişiliklerimizde çeşitli düzeylerde sürdüren, ama yerle bir edilmesi, mutlaka aşılması gereken özelliklerden kaynaklanabileceği, tabii ki bu durumun da hiçbir gerekçeyle savunulamayacağı bir tarzda dönemi kavrıyoruz, gereklerinin ne olduğunu çok açık bir biçimde hem bilince çıkarıyor ve hem de bunu kendimize mal ediyoruz.
Denilebilir ki, tarih bizim için hiçbir zaman bu kadar bağımsızlaşmaya ve her sahada özgürleşmeye imkan vaat eden bir durumda değildi. Yine bilinçli, örgütlü ve tek irade haline gelen partimiz önderliğinde ordulaşmamızla halkımızı hiçbir dönem bu kadar kavramış, ayağa kaldırmış ve başarı yoluna sokmuş değildik. Ayrıca parti tarihimizde, hiçbir yıldönümü, bu kadar kendine güvenme, bunu doğrular temelinde yakalama, başarı için ne gerekliyse ona sahip olma ve böylece yürümeye güç kazanma özelliğine sahip değildir. Yine belirtilebilir ki, 15 yıl, bir çocuk da olsa ne olup olmadığını ortaya çıkarabileceği gibi, bir partinin de bir devrime yeterli olup olmayacağını, onun zaferini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini kanıtlayabilecek bir zaman kesitidir. Yani 15 yılda bir parti ya zaferi imkan dahiline sokar ya da bunun tersi olarak aşılır. Çok iyi biliyoruz ki, sadece ülkemizde ve bölgede de değil, dünyanın birçok alanında mevcut partiler başaramaz, hatta dağılırken, özellikle de reel sosyalistlik temelinde kurulan bütün partiler çözülürken, yaratıcı sosyalizmin en yetkin temsilcisi partimizin, bu yıllarda emperyalist kapitalist sisteme böylesine kafa tutması, bu sisteme karşı irade sergilemesi ve yine her türlü iç gericiliğe, tutuculuğa karşı kendini yenileyerek, yaratarak sürdürmesi sadece ulusal kurtuluşun sorumlusu bir parti olarak değil, oldukça enternasyonalist bir parti olmanın da seçkin örneğini sunmuştur.
Partimizin tarihini her bakımdan öğrenmekte, öğretmekte ve özümsetmekte sayısız yarar vardır. Şu çok açıkça söylenebilir ki; aslında bizim için tarih parti tarihidir. Bin yılların kaybedilmiş nesi varsa kazanılmış biçimiyle yeniden yaratılan tarih de bu parti tarihi içinde biriktirilmiş, gizlenmiş ve gün ışığına çıkarılmış bulunmaktadır. Kaybedilen tarih, kaybedilen kimlik, kaybedilen her türlü bağımsızlık ve özgürlük parti tarihimizle başlatılıyor, yüceltiliyor ve zaferin eşiğine kadar getiriliyor. Eğer insanlık diye bir davamız varsa ve eğer bu iddiamızdan vazgeçmemişsek, bileceğiz ki bunu ilk defa yakalıyoruz. İnsan olmak şerefinden asla vazgeçilemeyeceği, bunun ekmek, su ve havadan daha çok gerekli olduğu ve bizim de bu onurdan ne kadar yoksun bırakılıp hayvanlara yaraşır bir sömürge düzeni içinde tutulduğumuzu göz önüne getirirsek, bu parti tarihinin ne kadar diriltici, güçlendirici ve böylelikle başarıya götürücü bir kuvvet, çok kıymetli bir güç olduğunu sadece kavramak da değil, yaşamımızın ta kendisi, partililerle birlikte bütün halkımızın gerçek kimliği olduğunu kavrıyoruz, kabul ediyoruz ve adeta içimize işliyoruz. Ayrıca şu da çok açık ki elimizde aslında halk olarak fazla değer yoktu. Ülke zaten sadece harap olarak değil tanınmış olmaktan da çıkarılmıştı. Neye benzediği, kimin olduğu belli olmaz bir konuma getirilmişti. Kişi olarak her türlü alçaltıcılık, her türlü yoksullaştırıcılık kendine yakıştırılmıştı. Sadece yaşamın en basiti, en yüzeyselini değil, en hor görüleninin utanılası biçimini iliklerine kadar yaşamış bir toplumun içinden gelen bireyler olarak, aslında sadece bir partinin siyasi çizgisinin başarısı değil, bir insan olmanın, insanlığı başarmanın bizim açımızdan ikinci bir doğuş değil de, doğuşun ta kendisi olduğunun bilincine şimdi daha iyi ulaşmış bulunuyoruz. Unutmayalım ki bu doğuş, bu bilinç olmazsa aslında beş paralık değerimiz yoktur.
Hiç kimse yanlış bir yaşam felsefesiyle, "param olsa şöyle yaşarım, apartmanlarım olsa şöyle keyiflenirim, şu ülkede, şu yetkilerde, şu mevkilerde şöyle rahatlık vardır" deyip de kendini aldatmasın. Özellikle "şöyle keyfime göre bir aile yaşamı, cemaat yaşamı tutturursam benden daha iyisi yoktur" deyip de kendi kendini kandırmasın. Bütün bunların bir sahtekarlıktan, kendine ihanet etmekten ve en iyi ifadeyle bir gafletten ibaret olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyoruz. PKK tarihinin süzülmüş bir ifadesi aslında bu gerçeği dile getiriyor ve en doğrusu da bu tanımdır. Kaldı ki, eğer sen ismine bile sahip çıkamayacak, en basit kimlik bilincine bile yaklaşamaz duruma getirildiğini, insanlıktan çıkarılmaktan daha kötü bir duruma düştüğünü görmüşsen buna duyacağın büyük öfkeyle ve bundan kurtulmak için sergileyeceğin çok amansız bir çabayla karşı karşıya olduğunu da anlarsın ve böylelikle PKK denilen yola girersin. Bunu şunun için söylüyoruz: Büyük çabalar harcanıyor, büyük kahramanlıklar sergileniyor, insan soyunun ender görebileceği fedakarlık ve cesaret örnekleri ortaya çıkıyor. Eğer nasıl ve neye dayanılarak bunlar başarılıyor diye soruluyorsa cevap olarak bunun temelinde böyle bir yaklaşımın olduğunu söylüyoruz. Partimizin temelinde esasta böylesine bir amaç gizlidir ve bu çok açıktır.
Tüm bunları şunun için söylüyorum: Ulusal kimliğin kanıtlanması, herkesin meseleye az çok ilgi göstermesi, "ben bu işte varım" diyebilecek noktaya gelmesi ve "başarılı da olabiliriz" diyecek bir yüreğe ve inanca sahip olması yine partinin bu özelliği sayesindedir. Yani şu noktaya geliyoruz: Bu aşamada parti bizim için her şeydir. Teneffüs ettiğimiz hava, içtiğimiz su kadar yaşamımız için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Eğer başaramayacaksak, bu söz konusu ihtiyacın gereklerini yerine getiremediğimizden ötürüdür.
Parti davasında iddialı olmak demek, bu temelde insanlığı yüceltmede iddialı olmak demektir. Parti gerçeğini yaşamak demek, insan olma durumunu yakalamak veya yaşamak demektir. Hiç kimse bunu sadece bir siyasal, örgütsel olay olarak anlama darlığına düşmesin. Ve özellikle de "partinin dışında da bir yaşam mümkünmüş, partinin özelliklerinden fazla etkilenmemiş bazı bireysel tutumlarla aslında kendimizi yaşatabiliriz" demek gafletine düşmesin. Eğer bu mümkün olsaydı, bin yıllık tarih herhalde böyle gelişmezdi. Ve yine herhalde bu kadar sadece dünyanın gerisinde de değil, altında kalmazdık.
Çok iyi biliniyor ki, PKK var ediyor. Şimdi dostun da düşmanın da çok iyi gördüğü ve bizim için de tam bir yaşam tarzı olan bu gerçeği böyle kavrayıp anarken, hiç şüphesiz geçmiş başarılarımızla övünemeyeceğimizi, böyle bir partimiz var diye kendi kendimizi yeterli görmek durumunda olmadığımızı biliyoruz. Daha çok da kazanılması gerekenin bir gelecek olduğunu, önümüzde başarılması gereken görevlerin yaman olduğunu, bu temelde parti tarihinin bir anlam ifade ettiğini bunun da doğru bir parti militanlığı olarak anlaşılması gerektiğini unutmuyoruz.
Sorunlar ağır, büyük çaba istiyor. Ulusal düzeyden tutalım uluslararası düzeye, ideolojik sorunlardan tutalım askeri sorunlara ve hatta pratikte yaşadığımız küçük maddi sorunlardan tutalım ruhi sorunları aşmaya kadar, bütün bu sahalarda çok kapsamlı sorunlar kendini dayatıyor. Ama burada bir şansımız vardır, o da, bütün bu sorunlara çözüm gücü olabilecek olanaklara sahip olmamızdır. Tarihimizde hiçbir zaman sahip olamadığımız bu olanakları sorunları çözecek tarzda elde etmiş bulunuyoruz. Bu büyük farkı görmek çok önemli, görüp de gereklerini yerine getirmek daha da önemlidir.
KÜRT HALK ÖNDERİ ABDULAH ÖCALAN
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 3 - 4 Haziran günleri Medya Savunma alanlarımızdan Kandil bölgesi sınır hattında bulunan Casusan, Şehit Mordem ve Qesra Spî alanlarında bulunan İran ordusu yoğun askeri sevkiyatlar gerçekleştirirken;
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Şengal’de süren direniş kapsamında;
- Ayrıntılar
Halkımıza ve Kamuoyuna!
Şengal'deki direniş güçlerimiz Şengal'de DAIŞ çetelerine karşı etkili eylemler geliştirirken aynı zamanda çetelerin de saldırıları sürmektedir. Bu kapsamda;
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 27 Mayıs günü Hakkari'nin Yüksekova ilçesine bağlı Esendere'nin Bilindbasan ve Avyan köyleri alanında işgalci T.C ordusu bir operasyon başlatmıştı.
- Ayrıntılar