Basına ve Kamuoyuna
1. 15 Ağustos günü saat 15:00'da Dersim'in Ovacık ilçesinde yeni yapılmakta olan Bilgeç karakoluna gerillalarımız ağır ve ferdi silahlarla uyarı amaçlı bir eylem gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna
1. 14 Ağustos günü işgalci TC ordusu Dersim'in Ovacık ilçesine bağlı Bilgeç karakoluna 5 skorski tipi helikopterle indirme gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna
1.10 Ağustos tarihinde Van Özalp ile Saray yolu arasında yoğun askeri hareketlilik geliştiren TC ordusu birliklerine yönelik 6 Ağustos tarihinde şehit düşen Şahan Gabar Arkadaşımız anısına Van Eyalet Komutanlığımız tarafından bir misilleme eylemi gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Anlatmaya ve yazmaya zorlansam da, şehitlerimize karşı olan yoldaşlık görevimiz gereği onların yaşamını anlatmaya çalışacağım. Her militanın kendisine örnek alacağı, böyle kahramanları tanıtmaya çalışacağım.
15 Ağustos atılımının 24. yıl dönümünde, Agit yoldaşla yola çıkan ve Kürdistan devriminin diriliş ve direnişinin ilk çıkışından şahadetine kadar yer alan, kahramanlık ve gerillacılığın simgesi olan yoldaşlardan, İbrahim yoldaşı anlatmak nice kahramanların yazılmamış ve söylenmemiş kavgalarını ve öfkelerini, sevgilerini, fedakârlıklarını, cesaretlerini, soylu direnişlerini anlatmaktır. Sarı İbrahim olarak tanınan İbo yoldaş, gerillacılıkta bir özveri örneğidir. Tüm ömrünü direniş içinde dağlarda geçirmiş, Lübnan’dan Kuzey’e, Karadeniz ve Aman OS’lardan, Güney Kürdistan’a uzanan, nefes nefese otuz yıllık APOCU militanlığın, kararlı ve inançlı emekçilerindendi.
Sarı İbo yoldaşın PKK’lilik ölçülerinde yaşam, ilişki ve kültüründe sade, doğal, dürüstlüğü, samimiyeti ile gerçek yoldaşlığı yaşatanlardandı. Her koşulda APOCU çizginin, Agit ruhunun ve direnişinin en öncü müfrezesinin komutanı ve militanı, savaşçısıydı. Dağlara ve gerillacılığa olan sevdası, genç yaşlarda katıldığı özgürlük mücadelesinde ömrünün son anına kadar da dağlara olan aşkı ve bağlılığı ile dağların kartalı olarak, Engizek kartalı olarak gönülden gönülle her zaman için yaşattığımız komutanlardandır. Kürdistan gerillacılığının simgesi olan, gerillacılığı her koşulda uygulayan ve başarı için yeni taktikler uygulayan bir komutan ve militandı. Gerillacılığı Türkiye’ ye taşımada, Güney Batı eyaletinde Binboğalara, Amnioslar ve Toroslara kadar açılım sahalarının vazgeçilmez gerillası ve komutanıydı. 90 yıllarında Amed’den Güney Batı eyaletine, terzi Cemal ihanetine ve provokasyonuna, gerillaya karşı tasfiye ve katliamlarına karşı en amansız gerillacılıkla en zorlu süreçlerde, 93-94 yıllarında Güney Batı eyaletinde APOCU militanlığı temsil etmiş, onun onuru ve direnişi için ve bu mevziiyi tekrar kazanmak için müthiş bir çaba harcamıştır.
Koçgiri ve Karadeniz sahalarının açılımı için, yine en önde savaşan İbrahim yoldaştı. Engin tecrübesi ve birikimi, yaratıcılığı ile bu mevzileri gerillaya açmıştır. Savaşın ve gerillacılığın Türkiye’ye açılmasının öncüsü olmuştur. Dörtlü çetenin ve Zeki unsurunun inançsızlığı ve gerillaya olan güvensizliği, kırılması, olmaz teorisi geliştirdiği süreçlerde, yine Avanoslarda direnişi örgütleyen ince Mehmet’in diyarı Toroslara, oradan da çakıcı efenin diyarı olan Egeye kadar açılım yapan, İbrahim yoldaştı.
Geri çekilme sonrasında da, gerillacılığı her koşulda bir özgürlük teminatı olarak gören ve bu temelde tekrar eski mevzilerin alınmasında ve örgütlenmesinde çalışan, birçokları gibi olmaz, yapılamaz denilen, sahte yaşam ve ilişkileri ile geri yaşam tarzı içerisine giren guruplara karşı, Amanoslara ve Türkiye’ye gerillanın gönderilmesi için o kadar emek veren yine İbrahim yoldaştı. Tüm imkansızlıklara ve zorluklara, ihanetin dayatmalarına rağmen, özgür yaşamda ısrarlı olduğunu, bundan en ufak bir taviz vermeden yaşam ve pratik duruşunda herkese APOCU militanlığının gereklerini göstermiştir.
Meşru savunma stratejisi temelinde, öz savunma gibi stratejik ve uzun vadeli halkın kendisini savunması ve örgütlendirilmesinin rolünü bildiğinden, bunun örgütlendirilmesinde en çok çaba harcayan İbo yoldaştı.
Bundan dolayı tüm tasfiyeci ve provokatörlerin hedefi olmuş, onu tasfiye edebilmek için her şeyi denemişlerdir. Önderlik militanlığı ve çizgisinde asla taviz vermeyen ve yalpalamayan, bireysel hesap ve çıkarlara girmeyen, kendisini kaygısızca devrime, halka ve mücadeleye katan, emekçi ve sade bir PKK’li ve gerçek bir APOCU komutandı. Halk adamı özellikleriyle halka hizmet etmeye gönül veren, halkı üslup ve yaklaşımlarıyla etkileyen, genciyle genç, yaşlısıyla yaşlı gerçek bir halk önderiydi. Girdiği her yeri etkilediği gibi bu etkisi geçmişten bu günümüze kadar hala da devam etmektedir, Örgütlediği kitle ve ilişkileri günümüzde de, Güney Batı ve Amanos’ lar da çalışmalara katılmaktadırlar. Yıllar ne kadar geçse de orada yaratmış olduğu izler ve etkiler hiçbir zaman etkisini yitirmemektedir.
Şahadetine kadar, Amansa’ lar da sürekli bu alanların oturtulması için tecrübesiyle sürekli destek veren, gerçek bir komutandı. En zor süreçlerde, tarz ve taktikte yaratıcı perspektifleriyle sürekli yanımızda olan vazgeçilmez bir yoldaş ve komutandı. Gerillacılığa olan aşkı, onun vazgeçilemeyecek bir yanıydı. Her koşulda daha fazla ilerlemeyi hedef alırdı. Antalya’dan Ege’ye, Marmara’dan Bolu dağlarına kadar gerillacılığı hedeflemiş, son nefesine kadar da bunun çabasında olmuştur. APOCU militanlığın, inancın ve kararlığın, moral ve maneviyatta simgeselleştiği ender yoldaşlardan biriydi.
Yoldaştı çünkü sade, doğal, dürüst, sevgi ve saygıyla etrafına yaklaşan, paylaşımcı, bütünleştirici, gerçek APOCU ruhla, onun moral ve maneviyatıyla, gerçek yoldaşlık ölçüleriyle PKK’liliği temsil eden ve sonuna kadar pratiğiyle güven veren bir yoldaştı. Örgüte sonuna kadar bağlı, hizmeti ve emeği esas alan, mevki ve yetki derdi olmayan, çizgi dışı anlayışlara karşı net tavrı olan APOCULARDANDI. Ve O APOCUYDU çünkü özgürlük ideolojisine sonuna kadar bağlı, işbirlikçiliğe ve tasfiyeciliğe taviz vermeyen ve kendi öz gücüne ve Önderliğin amacına kilitlenen, partisine ve örgütüne güvenen, inanan, onu koruyan, halkına hizmet için kendini adayan gerçek bir militandı.
Anısı önünde saygıyla eğiliyor, mücadelesini ve hedeflerini başarıncaya kadar bağlılığımızı, HPG’li gerillalar olarak yerine getireceğimizin sözünü tekrar yeniliyoruz.
Sefkan GEDİK
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna
1. 8 Ağustos tarihinde Amed Eyaletimizde eğitim çalışmalarını sürdüren Harun Koçer ( Hakim Çoban) ve Brusk Amed ( Yusuf Birsen) adlı gerillalarımız burada yaşanan kaza sonucu şahadete ulaşmışlardır
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna
1. 7 Ağustos gününden bu yana işgalci TC ordusuna ait insansız hava araçları Medya Savunma Alanlarımızdan Zagros bölgesi üzerinde belli aralıklarla keşif uçuşları gerçekleştirmektedir.
- Ayrıntılar
İnsan toplumu için genel anlamda önderlik demek, gelişme için bir imkân demektir. İlkel klanlardan en gelişkin toplumlara kadar gelişmeye baş olmak, yol göstermek, buyruk olmak, güç olmak, yasa olmak, çekici olmak kudretin ve yeteneğin sahibi olmak demektir. İnsan, toplum haline gelmek istiyorsa ancak bu, önderliğiyle olacaktır. Bir canlı organizma için baş, beyin neyse, bir toplum için de önderlik odur. Kısacası insan-toplum gerçeğinde önderlik’ siz olmaz. Ama tarih boyunca önderlik çok bireyselleşmiştir. Buna da despot, kral, padişah, imparator denir. Bu kavramları bile açtığımızda görülüyor ki, insan toplulukları çok zayıfsa önemli bir gelişme aşamasıyla yüz yüzeyseler, bireysel irade için bir gelişme ortamı ve potansiyeli var demektir. Birey neden çok büyümek zorundadır? Aslında bir toplum büyümek istiyor. Örneğin bir klan, aşiret olmak; bir aşiret daha geniş bir halk topluluğu olmak istiyordur. O zaman bir görev daha ortaya çıkar, bu gelişme potansiyeline cevap vermek gerekir. Birey öngörü, yüksek çaba, ustalığı, bilinç ve örgüt yeteneğiyle o topluluğu gelişmiş bir ortama, seviyeye taşırabilir. Böylesi bir bireye ‘önder birey’ denilir. Bu, aşiret şefi, kral, bey, paşa, padişah olur.
İlkel komünal topluluk aşiret şefleri biçiminde, kölelik dönemi ise imparatorlarla kendini ifade eder, tanrı krallara kadar götürür. Ortaçağ, kral ve padişahlar dönemidir. Bunların nedenleri vardır. Çünkü ilkel komünal toplum çok geri olduğundan köleci topluma yükselme büyük bir olaydır. Bunun için imparatorlar neredeyse tanrı ayarındadır. Yine kölecilikten feodalizme evrim göstermek insanlık için çok önemlidir, buna öncülük edenler de neredeyse yarı tanrıdır. Zaten tanrı kavramı bu aşamalarda ortaya çıkar. Toplum kendi geriliklerine, doğanın zorluklarına bir imajla karşılık vermek iste-mektedir. Bu imaj da tanrı olarak karşısına çıkar. Hem yaratır hem de ondan çekinir ve başına buyruk yapar. Bu böyle bir çelişkidir ve günümüze kadar gelmektedir.
Bu, yalnız siyasi gerçeklikte değil, sanatta, dinde ve ekonomik faaliyette de böyledir. Hemen her faaliyet dalının bir kralı, bir önderi, bir yol göstericisi vardır. Siyaset bunun en gelişmiş biçimidir. Her türlü yol gösterenin, her türlü otoritenin en yüce biçimi siyasi otoritedir. Siyasi önderlik, en gelişkin önderlik oluyor, sanatların en yücesi anlamına geliyor.
Şüphesiz diğer bir önderlik türü, baş aşağı giden dönemlerin önderliğidir. Nasıl ki yükselten önderler varsa, aşağı çeken önderler de vardır veya aşağı doğru yuvarlanan toplulukların, toplumların önderleri de büyük olur. Örneğin Roma çağının düşüş döneminde Neronlar; feodal toplumun düşüşüne denk gelen Osmanlı sultanları; kapitalizmin bunalım dönemlerine denk gelen faşist önderlerin de büyüklüğü o toplumlardaki gericiliğin, tükenişin, zorbalığın ve dayatmanın büyüklüğünü temsil eder. Bunlar da en az diğerleri kadar otoriter, kurnaz, yetenekli olurlar. Yüceltmek kadar düşürmenin de bir sanat olduğunu, hem de aralarında çok az bir farkın bulunduğunu görüyoruz.
Bir de demokratik önderlerden bahsedilebilir. Demokratik önderlikler; halka en yakın, halkın içinden fazla kopmamış; kendini tanrısal özelliklerle değil, halktan gelen özelliklerle dile getiren, açığa vuran bir önderlik türü olarak tarif edilebilir. İlk çağdan günümüze kadar demokratik nitelikli önderlikler ne tanrısal özelliklerinden bahsederler, ne de çok despotik özelliklerden yararlanırlar. Önderliklerini, özel ayrıcalıklarını kullanarak sürdürmezler. Daha çok halkın bağlılığı veya aşiretse aşiretin bağlılığı; ulussa ulusun bağlılığı, hatta daha geniş bir topluluksa onun bağlılığını esas alırlar. Onun için zorbalık gerekmez. Özel yönetim aygıtlarını; istihbarat, emniyet, işkence mahkeme, yargı vb. fazla gerektirmez.
Bu tip önderlikler, demokratik halk iradesi ve halk yöneticisi olarak değerlendirebilirler. Daha çok halkların bağımsızlaştığı, özgürleştiği ortamlarda ortaya çıkarlar. Halkın gücüyle ayakta dururlar; halkın içinden çıktıkları ve halkla bağlantıları güçlü olduğu için halktan kopuk yöntemlere, özel aygıtlara ihtiyaçları yoktur. Bu kadar halk bağlılığı varsa, neden zora başvursun! Gücünü zaten halktan alır ve zora başvurmasına gerek yoktur. Bu tip önderlikler oldukça yaygındır. Her dönemde ve tarihin her aşamasında karşımıza çıkarlar. Günümüzde de hayli demokratik nitelikli önderlikler söz konusudur. Bu tiplemeler göz önüne getirildiğinde, herhangi bir ülkede, bir devletin yöneticisinin demokratik mi olduğu, gerici bir diktatör mü olduğu anlaşılabilir.
Bizim konumuz, hiç şüphesiz siyasi önderlik çözümlemesidir, yine askeri önderlik çözümlemesidir. Sanatın, ekonomik çalışmanın ve hemen her dalın da önderliği olur. Küçümsememek gerekiyor. Ama siyasi önderlik son tahlilde; ekonomik, sanatsal, askeri önderliği de bağlayan, esasta onlara çıkış sağlayan en temel kurum ve otorite kaynağıdır. İyi bir siyasal otorite olan bir önderlik, askeri önderliğe de yol gösterir; sanatsal ve ekonomik faaliyet önderliğine de imkan verir. Bir yerde iyi bir siyasal önderlik yoksa orada sağlam bir askeri önderlik gelişemez. Askeri-siyasi önderlik olmadı mı, başkalarının askeri olunduğunu kendi örneğimizde iyi biliyoruz. Bizde sanat önderliği olmaz, çünkü bizim sanatımız diri değildir, ölüdür. En azından siyasal önderliğin olmadığı dönemlerde bu iyi bilinir. Yine ekonomik önderlik yoktur, düşmanın talanı vardır.
İyi bir siyasi önderlik geliştirilmeye başlandığında peşi sıra sanat, ekonomi, askerlik ve diğer bütün toplumsal etkinlikler gelişmeye başlar. Siyasi önderlik durmaya, gerilemeye, çözülmeye başladığında diğer bütün alanların önderliği de çözülür. Bu nedenle siyasal önderliğin belirleyici olduğu her zaman belirtilir. Siyasi önderlik kilit önderliktir. Siyasal önderlik başat önderliktir ve bütün önderliklerin, etkinliklerin kaynağını teşkil eder.
Daha çok kendi tarihimizi gözden geçirebiliriz. Bizim tarihimizin bu konuda bir ihanet, gaflet önderliği veya onu doğurtan bir düşman önderliğiyle tamı tamamına kaplı olduğunu söylemek zor değildir. Bir ülkeyiz, bir halkız, ama hüküm verme, otorite; yani önderlik başkalarının oluyor. Yabancının, işgalcinin, talancının oluyor. Bu tarz bir hüküm veya bir hükümranlık altında gelişen tarihi; halkımızın içinden çıkan hainlerin önderliği, hainlerin tarihi, halkın tarihinde de karanlık, lanetli ve gafil bir durumun tarihi olarak değerlendirebiliriz. Bunun bilinen nedenleri vardır. Nasıl işgal-istila edildik, buna kim yol açtı? Bu, karşı tarafın gücü, bizim gücümüz, coğrafya gibi hemen her türlü etkenle izah edilebilir. Mühim ve geçerli olan önderlik tipi yabancı önderlik tipidir. Halkın içinde otorite kurarak onun siyasal önderi olmaya çalışanların da hain nitelikli, başkaları adına halkı tutsak etmede yardımcı niteliği olan önderler olmasıdır. Ona yardım eden, bilmeyerek de olsa bunu yapan, halkına bağlı olduğunu sanarak düşmanına yardım yapanların yardımı da gaflet türündendir. İyi yaptığını sanır, ama öyle değil, düşmana hizmet ediyordur. İyi niyetlidir, fakat bu onu düşmana hizmet etmekten alıkoymuyor. Bunlar da gafiller kapsamına girer ve bu bizde yaygındır. Büyük bir gaflet kütlesi var. Yaşanan tamamen bir gafil yaşamdır.
Hain nitelikli bu tip önderler halka; “Geriler, alttakiler sürüdür, istediğim gibi çalıştırır, istediğim gibi savaştırırım” mantığıyla yaklaşırlar. Belki de bu tip önderler, “sürü” dediklerinden daha fazla düşmana hizmet eder. “Sürü” dedikleri halk, hiç olmazsa daha değişik bir uygulamaya tabidir. Yabancılar, halkı düşman olarak gördüğü için onu daha kötü bir konumda tutar.
Halk gerçeğimizin bu kadar çarpık ve geri olmasının al-tında böylesi bir tarihi gerçeklik vardır. Düşmanına bu ka-dar hizmet eden, işgalciye bu kadar alet olan bir işbirlikçi önderin neden bütün kişisel maharetine rağmen lanetli olduğu anlaşılıyor. Yine bütün çabalarına, çok çalışmasına rağmen bir halk, neden bir sürüden daha değersiz görülüyor? Bu da anlaşılıyor. Halk gerçeğimiz, hiçbir halkla ve hatta hiçbir tarihi dönemle karşılaştırılamayacak kadar işgalciye boyun eğdirilmiştir. Ve en çok da işbirlikçilik edenlerin dayatmaları ve çıkarları gereği bu duruma getirilmiştir. Bu halkın gafili boldur ve kendisine de çok ağır bir yaşam kabul ettirilmiştir. Bu, öyle bir gerçek olarak ifadesini buluyor ki, kişi olarak da düşürülmüşümüz oldukça derindir. Yeteneksiz, çaresiz, bilinçsiz, cahil, neyin kendisi için olduğunu, neyin düşman için olduğunu kestiremeyen; neyin özgür yaşam, neyin kölelik olduğunu bilemeyen ve hatta çok katmerli haince bir yaşamı özgürlük sayan; haini normal insan sayarak kendini özgür insanlarla bir tutan bir anlayış içinde olmak bizim bir gerçeğimiz olur ki, en tehlikelisi de budur. Özgür olmadığı halde kendisini özgür bilmek, düşmanı başının tacı etmek, gafilini önder saymak ve kendini bu konuda hemen hemen her şeye alet olan birisi durumunda tutmak bizim isyan ettiğimiz, daha ilk günler-den itibaren pek yanaşmadığımız bir yaşamdır. Bu yaşamı teşkil eden topluluklarla, kişiliklerle çelişkimiz buydu ve böyle başladı. Büyük eleştiriyle, büyük isyanla, büyük sa-vaşımla ifadesini buldu ve mücadelemiz böyle yürüyor.
Bu ana çerçevede değerlendirmeyi geliştirirsek göreceğiz ki, kendisine bu kadar kötülük eden, düşman gerçeğini bu kadar yaşayan, ihanet ve gaflet gerçeğine daha da sarılarak yaşayan, sürü psikolojisini tümüyle buna temellik edercesine kendisinde yaşatan kişilik ancak en lanetli, en yaramaz, en sefil bir kişilik olabilir. Neden zorlandığımız, neden bu kadar çözümlemeyi geliştirdiğimiz şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bu kişilik çözümlenmeden yaşanılabilir mi? Bu kişilik, az-çok tartışmaya sunulmadan, sert bir eleştiriye tabi tutulmadan onunla ne yapılır? Ne köy olur, ne kasaba derler. Bu kişilikle bırak köy-kasaba olunmasını, bir kulübe bile kurulamaz. Bunlardan bir çoban kişiliği bile çıkamaz.
1993 Derlemeler
Reber APO
- Ayrıntılar
Bazı düşünceler vardır ki yazılmaz, sadece düşünülür. Ama bu konu yazılması gereken bir konu:
Yazacaklarımın yetersiz kalacağını biliyorum. Çünkü o kahramanlıkların önünde, bütün kelimelerin kifayetsiz kalacağı kanaatindeyim. Denizde olan bir damla kadar olsa da bu yazdıklarım, yine de görevimi yerine getirmek istiyorum. Bu yola baş koyarken büyük umutlarla başladılar. Amaçları yok sayılan bir halkın, aslında var olduğunu kanıtlamaktı.
Partimiz ayakta tutan şehitlerimizin döktüğü kan ve verdikleri mücadelede saklıydı bütün amaçlarımız. Yolumuzu aydınlatan yoldaşlarımızın yolunda yürümek değil koşmaktır amacımız.
Onlar; Özgürlüğe olan sevdaları için dağları seçtiler.
Onlar; Anaların feryatlarını dindirebilmek için umutlarından, düşlerinden vazgeçtiler.
Onlar; Kolayı seçmediler, zoru seçtiler ve başardılar.
Onlar; Canlı bir bombaydı, sabırla nokta vuruşu yapacakları günü beklediler.
Onlar; Ateş çemberiyle, yolları aydınlatmayı hedeflediler ve o gencecik bedenlerinde büyüttükleri devrim ateşini en zirveye taşıdılar.
Onlar; küçük bir gruptu önce, sağlam bir temel atmayı hedeflediler.
Şimdi ise milyonlar olduk, yok olduğu iddia edilen bir halk var olduğunu kanıtladı.
Koskocaman bir bina oluşturduk. Düşman yapılan emeği yıkmak istedi, her elini kaldırdığında yıkılan onlar oldu. Kimileride görür görmez pes etti. O bina bu günlere gelene kadar en zorlu savaşlardan geçti, katliamlara uğratıldı. Yinede verdikleri mücadeleye devam ettiler. Kururken o binayı çimentolarına sevgiyi, aşklarını, hırslarını, özlemlerini ve devrime olan inançlarını kattılar. Yorulmadık. Kimileri bu asil yolda asilce şehit düşerken kimileride kaldıkları yerden her an her dakika mücadelelerini büyütmeyi hedeflediler.
Bazen eski arkadaşlar, eskiden yaşadıkları zorlu günlerden geçip bu günlere geldiklerini anlatırken biz yeni katılanlar sanki hazıra konmuş gibi bir his kaplıyor içimi. Partimizin o kadar zorlu günlerden geçip bu günlere gelmesindeki temel 3 madde beliriyordu kafamda. Birincisi şehitlerimizin verdikleri mücadele, ikincisi; bize direnmeyi öğreten Önderimiz, üçüncüsü ise; halkımızın emekleriydi bileri bu günlere getiren. Ne kadar bahsetse biri o zorlu günlerden, dilim tutulur yaşadıklarını hissetmeye çalışırım, onu da tam anlamıyla başaramam ya. İşte o zaman durur her şey, tek odak noktan mücadeleni en zirveye taşımak olur. Ve yeni sürece layıkıyla cevap olmayı hedeflersin. Peki, bunu tam anlamıyla başarabildik mi? Önderimizin istediği gibi militanlar olabildik mi? Peki ya tam anlamıyla kadın militan olma mertebesine ulaşabildik mi? Yada bu çabaya girdik mi? Bu sorulara verebileceğimiz çok cevap var, fakat doğru cevabı verebiliyor muyuz kendimize. Yani olması gereken şu, söz ve eylemin bir olması gerekendir. Artık 2014 yılı ZAFER yılı olmalı. Güneşimize duyduğumuz özlem sona ermeli. Yeni sürece kendini yeniden yapılandıran, her türlü mücadele koşulana ve zafere şartlanan kişilikle girmeliyiz.
Bazen öyle düşüncelere giriyorum ki ne yapacağımı bilmiyorum, sonra şehitlerimizin perspektifleriyle çıkılmaz dediğin sokakların aslında binlerce pencereden oluştuğunu görüyorum. Şimdi yoldaşlarımızın perspektifleriyle bu asil yolda yürümekteyiz. Özgür yaşamı kurmaya olan sevdalarını omuzlayıp zafere doğru yürümekteyiz.
Onların içimi ısıtan gülüşlerinin kaynağı GÜNEŞEOLAN sevdalarıydı.
Hayatın her anında yaşatılmalı bütün şehitlerimiz. Bize verilen bu mirasa sahip çıkmalıyız.
Ben misafirliğe gelmedim bu dağlara
Ben, ben olmaya geldim
Kaybolan hallerimi bulmaya geldim
Kaybolmuş yoldaşlığı aramaya geldim
Kürt halkından alınan haklar için savaşmaya geldim
Ben Önder APO’nun yolundan yürüyerek meskenime geldim…
Kaybolan benlikleri, hayalleri, gerçek yoldaşlıkları, alınan hakları, Önderlik Gerçeğini, arayışlarımı sonlandırmadan yolumdan şaşmayacağım ve bu savaşta pes etmeyeceğim…
Pêşeng Jêhat Amed
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna
1. 8 Ağustos günü işgalci TC ordusu Bitlis'in Norşin ilçesi kırsalında zırhlı asker araçlarla bir operasyon başlatmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna
1. 6 Ağustos tarihinde akşam saat 22.00'de Van'ın Özalp ilçesine bağlı Qeyseran ve Paçoğlu köyleri arasında görevde bulunan bir gerilla birimimiz işgalci TC ordusu tarafından pusuya düşürülmüştür.
- Ayrıntılar