Basına ve Kamuoyuna!
1. 17 Temmuz günü Şırnak’ın Cudi alanına bağlı Kursê Keça, Tepê Yıldız ve Tepe Şehit Adıl alanları TC ordusu tarafından ateşe verilmiştir. Alanda yangın çıkmasının ardından kobra tipi helikopterlerle alanı bombardıman yapan TC ordusuna bağlı küçük timler alanda pusulama ve keşif faaliyetleri yürüterek operasyon yapmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 15 Temmuz günü öğleden sonra Hakkari’nin Faraşin ve Kela Cenge alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından başlatılan operasyon Kato Marinos, Mezra Marinos ve Meydana Zengelê alanlarına kaydırılarak devam etmektedir.
2. 14 Temmuz günü Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Mergezerê alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Operasyon aynı gün sonuçsuz geri çekilmiştir.
- Ayrıntılar
KCK’nin eylemsizlik kararını uzattığı gün ve onun arifesinde.
Fetul-Münafık’ın hurafeci, zilletçi Zaman Gazetesi, kulli alavere dalavere başlıklar atıyordu.
Mehmet Kamış diye bir Fetullah xulamcısı çıkıyor, bir yazı yazıyor.
İlk alavere dalavere zillet atışını O xulamcıka, yani O zatların zatı şahanelerine yaptırdılar.
Arkasından, diğer xulamcıklar başladılar, kulli alavere dalaverelere.
Neymiş de, PKK Erdoğan’a fi tarihlerinde suikast düzenlemeyi planlamış da.
Neymiş de, bilginin kaynağı da Fetul-Münafıkçı kal Vezir Atalaymış da.
Ateşkes kararının açıklandığı günün arefesinde ise Zindanlara doldurdukları DTP’lileri, tekrardan hedef gösterdiler.
Kendilerine bağlı xulam, evd hakim ile savcıların hazırladığı komplo iddianameleri bir yana bırakıp, HSYK’yi, KCK ile ilişkilendirerek, DTP’lileri zindanda tutma niyetlerini aşina ettiler.
Adeta atalarımızı doğru çıkardılar.
Bir atasözümüzde, -Kürtçenin Dımılki lehçesinde- atalarımız şöyle demiş:
“Şahide luye, dıme luye biyayış”.
Türkçesi “Tilkinin şahidi kuyruğudur”.
Atalarımız ne zekiymiş.
Ne ince zekalılarmış.
Söyledikleri tam tamamına Fetul-Münafıkçılara uyuyor.
Zaman gazetesi tilki, kuyruğu da Atalay ile Türk mahkemelerindeki hakim ile savcılar oluyorlar.
Kürtlerin soykırımında, kendi suç ortaklarını şahid olarak gösteriyorlar.
Bunlara bu zihniyeti veren de Fetul-Münafık -Fetullah Gülen-. Efendileri de, tanrıları da
Gülen’dir.
Türk Özel Harp Dairesi, Gladio ile CIA’nın kadim elemanı Gülen değil midir ki, Said-i Kurd-i’inin risalelerini tahrif eden.
Gülen değil midir ki, 12 Eylül askeri darbesinden önce 1980 Şubatı’nda fetva vererek, “Anarşistleri devletin asker ve polislerine bildirmeyenleri Allahın katında sorumlu olduklarını belirtiriz” diyebilecek kadar zulümkar olabiliyor. Ve toplumun birbirini Türk faşist rejimine gambazlaması ile ajanlaşmasına İslami kılıf bile getirebilecek kadar Yezitleşebiliyor ve münafıklaşabiliyordu.
Askeri darbe olunca da, askeri cunta ile zulmün, vahşetin tüm kapıları kendisine açılıyordu.
Kapılar açıldıkça O da, Erdal Eren gibi çocukların katili cunta başı Kenan Evren’e “evliya” diyebilecek kadar alçaklaşabiliyordu.
Devamında şöyle diyebiliyordu. “Asker tam zamanında yetişmese, bütün millet olarak inkisar içinde ağlamadan başka çaremiz kalmayacaktı”.
Böylece askeri darbenin zulmünü, işkencesini, katliamını meşrulaştırabiliyordu.
Kendisine “Nurcu” diyebilecek kadar hayasızca göz yaşı döken, bu hurafeci münafık nasıl olurda Saidi Kürd-i’in mirasçısıyım diyebilir?
Said-i Kurd-i’inin yaşamı zindanlarda geçerken, O ise sırça saraylarda yaşadı, yaşıyor.
Said-i Kurd-i her türlü mal, mülk, zekat, hediye, ev, bark ve maaşı reddediyordu.
Ama bakın ki, Fetul-Münafık 25 milyar dolarlık sermaye okyanusu üzerinde yüzüyor.
Amerika’da CIA’nın kendisine kurduğu karargahtan, fetva verebilecek kadar sahte Müslüman olabiliyor.
Oysa biliyoruz ki, Said-i Kurd-i militarizme karşı vicdani redçiydi.
Devamlı Kürtlerin özgürlüğü için içli içli konuşuyordu.
Ve diyordu ki, “Övünmek gibi olmasın, biz ki Kürdüz, aldanırız fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz.
Ey ulemaların ve şeyhlerin kaynağı olan Kürt milleti!...
Kendinize ayrı bir pınar yapınız.
Ey Kürtler!
Görüyorum ki bizde pınar yoktur”.
Said-i Kurd-i’nin özlemle beklediği pınar, bugün var. Tüm Kürtler, o pınardan kana kana su içiyor. İşte tüm Kürtlerin kana kana su içtiği, beslendiği kaynak, o pınar PKK’dir.
Fetul-Münafık gibilerini ise Said-i Kurd-i şöyle tarif ediyordu:
“Benden sonra düşman nur postuna girecektir”.
Nur postuna giren düşman, bugün Fetullah Gülen’dir. Ona bağlı xulam abiler ile ablalardır.
Bu tip münafıkları en iyi hiciv eden şairlerden biri, Kürt şair Nefi’den sonra, Figani’dir.
Figani, Kanuni 1526’daki Mohaç seferinden dönerken Sadrazam İbrahim Paşa Budin’den beraberinde getirdiği Apollon, Herkül ve Diana’nın tunçtan heykellerini Atmeydanı’ndaki (Sultanahmet) sarayının önüne dikmesine kızar. İbrahim Paşayı hiciv eder.
Figani bir beytinde sadrazamı şöyle yerer:
“Dû Îbrahîm amed bû, dîyarî cîhan.
Yekî bût şîkan şûd, yekî bût nîşan”.
Türkçe tercümesi,
“Bu cihana iki İbrahim geldi.
Biri put yıktı, biri put dikti”.
Figani bu beytiyle Hz İbrahim peygamberin özgür ahlak devrimini överken, devşirme İbrahim Paşa’nın zulümkarlığını ve putçu zihniyetini eleştiriyordu.
Bu hiciv Figani’nin canına mal olacaktı. Sadrazam Figani’yi idam ettirecekti.
Şimdi bu beyti Fetul-Münafıkçılar için şöyle uyarlayalım:
“Dû nurcî amed bu dîyarî cîhan.
Yekî bût şîkan şûd, yekî bût nîşan”
Türkçesi,”Bu cihana iki nurcu geldi. Biri put yıktı, biri put dikti”. Açılımı da şöyledir.
Saîd-î Kurd-î Kemalîzm putunu yıktı.
Fetul-Münafık ise Yeşil-Kemalizm “Türk-İslamo Irkçılığı” putunu dikti.
Üstelik nur postuna bürünerek.
Bu putçu zihniyetten dolayıdır ki, Fetul-Münafık’ın tüm medyası bu devri alemde, benzeri olmayan yalan dolanlara Kürtlere düşmanlık yapmakta sınır tanımamakta.
KCK eylemsizlik kararını alırken, malum hurafeci zihniyet ise aslı astarı olmayan haberler yapmakta.
Türk ordusunda daha fazla orducu kesilmekte. Türk ordusundan daha fazla savaş naraları atmakta.
Ancak öyle korkakça gidip, Burdur’da 25 gün bedelli askerlik yapmakla yiğit olunmaz.
Erdoğan’ın oğlu Bilal’in yaptığı gibi.
Birazcık da olsa ahlaklı olun, erdemli olun.
Irkçılık yaparak, fakir Anadolu evlatlarını Kürdistan’a sürmeyin.
Atalarımızın dediği gibi, “E ne di şerda be, şêre”. Türkçesi “kavgada olmayan aslan kesilir”.
Sizin zihniyetiniz ve insanlığınız tıpa tıp bu sözdeki gibidir.
Maskeniz düştü Fetul-Münafıkçılar.
Başka maske takmayın, o da düşer.
Osmanlının kanlı zihniyetini bırakın. Neo-Osmanlıcılık yapmayın. Buna Sadrazam İbrahim Paşa zihniyeti diyorlar. Ama şunu da unutmayın: Kürdistan’ın yenilmez gerilla ordusu HPG’nin her gerillası birer şair Figani’dir.
Hem de sizin gibi Yezitlere karşı da birer Hz. Ali’dir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 15 Temmuz günü öğleden sonra Hakkari’nin Faraşin ve Kela Cenge alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Kobralarla destekli devam eden operasyonla ilgili ayrıntılar daha sonra kamuoyuna duyurulacaktır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
14 Temmuz günü akşam saat 17:00’den sabah saatlerine kadar Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Kinyaniş alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
15 Temmuz 2009
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 11 Temmuz günü sabah saatlerinden akşam saatlerine kadar Şırnak’a bağlı Kato Xelila alanında bulunan TC ordusuna ait Pinge Karakolu’ndan rastgele olarak alana obüs ve tank atışları yapılmıştır. Yapılan saldırı sonucu alanda bulunan köylülere ait çok sayıda hayvan telef olmuştur.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 9 Temmuz günü gece 01:00-02:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Petrot alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır. Yapılan saldırı sonucu çıkan yangın halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 7 Temmuz günü akşam 18:00-18:30 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Zap Vadisi alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından hava saldırısı yapılmıştır. Yapılan saldırı sonucunda güçlerimiz herhangi bir zarar görmemiştir.
- Ayrıntılar
Vatanımın ormanları sessiz, üzgün ve mahmur bir şekilde zebanilerin potinleri altında ezilip top, havan ve kurşunlarla inliyorlar. Yüreğimizi yakıyorlar. Her yer sessiz. Vadilerimiz, koyaklarımız, boraklarımız, patikalarımız ve ormanlarımız sessiz. Hem de ne sessizlik! Her şey bu sessizliğin içinde boğuluyor.
Artık gecelerimiz karanlık değiller ve kurşunların parlama ve ışıldamalarıyla yıldızlarla beraber
parıldıyorlar. Yeni yeni bahar bizden hatır istedi, daha yeni yeni yaza selam verdik, güz ise çok uzaktan bizi seyrediyor ve kış ise çok ırak... Kar ve fırtına da yok ki Kürdistan coğrafyasının imdadına yetişsin. Cudi yanıyor, Besta yanıyor, Bagok yanıyor, Zap yanıyor, Abdulkovi ve Siro yanıyor. Ülkem yanıyor, halkım yanıyor... Tabi bu halen başlangıç, bir gün değil iki gün değil, bu kışa kadar böyle sürecek.
Türk Devleti hiç bir zaman mertçe bir savaş yürütmeyip hep alçakça ve kirli bir savaş yürüttü. Yine her yıl yaptığı gibi, Türk Devleti bilinçli bir şekilde ormanları yakarak, “Ekolojik Katliam” yapıyor. Türk Devleti Kürdistan Özgürlük Gerillalarına karşı her sıkıştığında, hıncını almak için Kürdistan’ın doğasına saldırıyor. Buna karşı herkes sessiz. Nerede çevreciler, nerede hümanist çevreler... Türk Devleti şunu demeye getiriyor; “Bana yar olmayanı, size de yar etmem” ve Kürdistan’ın en güzide ve en güzel dağlarını ve arazilerini yakıyor. Her yakma ile milyonlarca canlı varlık ve hayvan da yok oluyor. Buna karşı demokratik ve yaptırım gücü olan eylemler geliştirilip, buna karşı sessiz kalan dünyadaki tüm çevrecileri duyarlı kılma gerekiyor.
Kullandıkları kurşunlar yakan türden, cigerleri küf tutmuş ve yürekleri örümcek ağıyla kaplanmış. Ancak ve ancak bunların güçleri ağaçları ve kuşların yuvalarını yakmaya yeter, ancak ve ancak bunların güçleri güzelim keklik ve bülbüllerin sesini kesmeye yeter.
Ne de olsa yüzsüz ve utanmazların çağındayız. Bunlara karşı gönlümüz özgürlüğün ve barışın susuzluğunda savaşa mecbur bırakılmış. Geleceğin viran ve harabe olması için ellerinden geleni yapıyorlar. Bir ülkeyi boğup, geleceğini karartmaya çalışıyorlar. Artık ağaçların yanmaması için, çocukların ölmemesi için, annelerin ağlamaması için özgürlük dağlarında birer fidan olma zamanı.
Savaş debelenirken, misafirimiz oluyor ve ruhundaki iltihap ve kin ile duygularımızı süzüyor. Bu ölüme karşı barışı haykıranların dillerini mahçup... Susun! diyorlar. Fakat gün bu sessizliği yıkma günüdür ve bu sessizliği yıkacağız da.
Bu insanlık korkakları, güçlerini bombaların gümbürtüsü ve demir kuşlarından alırlar. Her şey kanunlara göre işler ve yaşanır. Ve onlar için bütün öldürülmeler meşrudur... Buna karşı ülkemin çocukları ne yapacak? Bir günde büyümeye mecbur bırakılıp ve bir günde de “terörist” oluyorlar.
Artık kulaklarımız sağır ve dillerimiz lal. Artık konuşma, anlatma ve anlama noktası tükenmiş. Tam silahların sesi bu noktada en güzel bir biçimde kendini yetiştiriyor. Bütün çabaları, ölümleri rüyalarımızdan ve gülüşlerimizden gözyaşlarını eksik etmemek. Yapılacak bir şey yok mu, bu teneke yürekli zebanilere karşı sessiz mi kalacağız!
Hayır! Hiç bir zaman!
Öyle bir süreçten geçiyoruz ki, barış ve savaş, ölüm ve yaşam, yenilgi ve zafer döngüleri birbiri ile yarış halindeyken, Türk Devletinin bu uygulamalarına karşı sessiz Kürt gençleri, demokratik çevreler ve çevreciler sessiz kalmamalıdır.
- Ayrıntılar
Türk ordusunun iki yüzü var:
Bir yüzü qer u qir.
Bir yüzü de qer u qir üzerine vurulan bir ciladan ibarettir.
Cilalı suratıyla ordugahların salonlarında vals yapar, tango yapar.
Qer u qir yüzüyle ise Kürdistan’da halay çekenleri katleder.
Katletmezse halay çekmeyi yasaklar.
Basar dilanları, basar nişanları.
Şirnex’in Elke ilçesinde basılan düğün bunun canlı örneğidir.
Cilalı suratıyla umumi alanlarda ağaç diker.
Olur çevreci.
Qer u qir yüzüyle ise Kürdistan’daki ormanları yakar.
Olur Kürdistan Neron’u.
Cilalı suratıyla Anadolu’da müze kurar, tarihi eserleri toplar.
Olur sanatsever.
Qir u Qer yüzüyle Kürdistani tarihi eserleri tahrip eder, harabeye çevirir tarihi abideleri.
Yıkamazsa yapar bir baraj, gömer sulara kadim köyleri, kentleri.
Olur hunerkujer.
Cilalı suratiyla Anadolu ile Trakya’da kurtarıcı gözükür.
Olur kurtarıcı.
Qer u Qir yüzüyle ise Kürdistan’ı yakıp yıkar.
Otundan merasına, bağından bahçesine, köyünden ilçesine kadar yakıp yıkar.
Olur çekirge sürüsü.
Cilalı suratıyla Anadolu ile Trakya’da katı laikçidir.
Karşısında durana mürteci, gerici, irticacı şucu bucu der.
Qer u Qir yüzleriyle ise ülkemizde şeriatçı kesilir.
Ayet_el kürsü okur.
Ya Allah ya bismillah Allahu Ekber nidalarıyla böğürür.
Teşkilatı Mahsusi’nin mirasını sürdürür.
Kurar sahte İslamcı bir teşkilat olan Hizbul-Kontra Teşkilatını -Türk Özel Harp Dairesi’nin Kürdistan’daki MHP versiyonu- Kürdistan’da olur Fetul-Münafikçı.
Subaylarının neredeyse hepsi NATO karargahlarında yetişir.
Tüm emir ve talimatlarını ABD, İsrail ile İngiltere’den alır.
Tankını, topunu, uçağını, uçaksavarını, helikopterini, roketini yine alır bu malum efendilerinden.
Kendisi ile malum efendilerine karşı kutsal direnişte olan PKK’ye dış güçler yardım ediyor der.
Haşmetli efendileri olmazsa PKK karşısında sırtı yerden kalkmaz, ayakları havadan yere basmaz.
Yine boş kabadayı gibi afradan tafradan kesilir.
Eğer böyle değilse bu Türk ordusu.
O zaman derim ki, tüm dünyanın gözü önünde buyursun.
ABD, İsrail, İngiltere ile AB ülkelerinden destek ile silah almayı bıraksın.
Ülkemizde Hizbul-Kontra ile Fetul-Münafikçıları örgütlemesin, ekonomi ile silah bakımından beslemesin.
Akabinde Kürdistan’da HPG ile Türk ordusunda baş başa kalsın.
Kim yiğit kim ödlektir dünya alem görür.
Kim anlı şanlıdır, kim savaşçıdır, kim savaş kaçkınıdır halkımızda yaşayarak görür.
Kim dış güçlerden destek alıyor, kim kendi öz be öz gücüyle direniyor aşina olur.
Bundandır ki, Türk ordusu Kürdistan’daki ormanları yakarken, HPG yapılanın alçakça ve ikiyüzlüce bir vaziyet olduğunu açıklamaktadır.
Irkçı Türk ordusu ülkemizin ormanlarını yakarken ve her tarafı ateşin alevleri ile toz duman içindeyken, yapılanlara iki yüzlülük ve alçaklık demeyeceksek daha ne diyeceğiz.
Çünkü yakıyorlar ormanlarımızı, yanıyor ülkemiz.
Yanıyor ciğerimiz, yanıyor geleceğimiz.
Ölüyor ormandaki böceğimiz, tavşanımız, yavrucuk kuşlarımız, yanıyor kuş yuvaları ve daha kuş yavrusu bile olamayan yumurtaları.
Yanıyor tüm canlılar bunu anlayabiliyor musunuz, algılayabiliyor musunuz?
Ormanlardan yanık et kokusu geliyor.
Dağılıyor her tarafta ağaç işleri.
Gökyüzü kömür karası bir tabaka ile kaplı.
Buna refleks vermemek insanı nereye götürür?
- Ayrıntılar