HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Devrimler toplumlarda köklü sosyal, siyasal ve zihniyet dönüşümü yaratırlar. Devrimlerin başarısı toplum sosyolojisinin doğru tahlilinden geçmektedir. Çünkü toplumlarda yaşanan sosyal, siyasal, ekonomik, ideolojik çelişkiler ve sorunlar doğru tahlil edilmeden doğru toplumsal mücadele de yürütülemez.

Devrim önderliklerinin yaptığı ilk eylem toplumsal çelişki ve sorunları doğru analiz etmektir. Çelişki ve sorunlar isabetli çözümlendikçe doğru siyasi ve askeri mücadele stratejisi belirlenebilir. Toplumsal dönüşümü hedefleyen ideolojik, politik ve örgütsel yapılar öncelikle değiştirmek istedikleri toplumun sosyolojik şekillenişini analiz etmeyle işe başlarlar. Sorunları çözüme kavuşturma işi sonra gelir. Örneğin, en etkili ideolojiler olan dinler toplumsal sorunların en çok yoğunlaştığı dönemlerde ortaya çıkmıştır. Sosyalizm kuramı da sınıf çatışmalarının en çok yoğunlaştığı ve kapitalizmden kaynaklı sorunların açığa çıktığı dönemde çözüm iddiasıyla gelişmiştir. Tüm ideolojik akımlar insanlığın sorunlarını çözme hedefiyle ortaya çıkmıştır. Fakat birçok devrim hareketi ağır bedellere rağmen toplumsal sorunların tahlilinde düştüğü hatalar nedeniyle amacına ulaşamamıştır. Önder APO’ da tüm mücadele deneyimlerinden çıkardığı sonuçlar doğrultusunda çağımızın sorunlarına çözüm olarak ‘’Özgürlük Sosyolojisi’’ bağlamında Demokratik Ekolojik Toplum ve Kadın özgürlük Paradigmasını alternatif olarak geliştirmiştir.  Toplumsal sorunların çözümü tarihsel bilinci içeren yüksek bir anlama ve kavrama düzeyi gerektirir. Eğitim faaliyetleri bu tarihi bilinç ve anlama düzeyinin kazanıldığı süreçlerdir. Zira tarih bilinci olmadan ne geçmiş ne güncel durum anlaşılabilir ne de gelecek inşası gerçekleştirilebilir. Çünkü eğitim süreçleri insanın tarihsel, felsefik, ideolojik ve bilimsel açıdan bilinç kazandığı ve paradigma oluşturduğu süreçlerdir. Dolayısıyla eğitim süreçleri özellikle toplumsal inşa hedefi bulunan devrimci kişiler için ertelenemez günlük çalışmalardır. Kişilikler eğitimle anlam gücü kazanır, bağımsızlaşır ve özgürleşirler. Hakikat algısının gelişimi eğitimle gerçekleşir. Felsefik, ideolojik, politik, sanatsal, edebi ve bilimsel bilinç düzeyi böylelikle gelişir ve paradigmaya dönüşür. Önderliğin eğitime verdiği önem bundan dolayıdır.

       Eğitimlerimizin amacı toplumsal ve örgütsel bilinç kazanmaktır.  Bunun diğer adı dünya görüşü edinmek ve bu dünya görüşüne göre yaşamak, çalışmak ve mücadele etmektir. Eğitimlerimiz, dünya görüşümüz olan sosyalist ideolojimizi anlamak kadar onu gerçekleştirme perspektifini de sunar. Devrimci eğitimlerin en önemli bir amacı kişiye ideolojik kimlik ve bunun ahlakını kazandırmaktır. İdeolojik kimlik; düşünce biçimini, yaşam tarzını, kültürünü, ahlakını, çalışma ve mücadele tarzını belirler. Eğitim faaliyetlerimiz; kabul ettiğimiz paradigmayı daha yetkince anlama, derinleştirme ve nasıl pratikleştirilmesi gerektiğini, yine pratiğimizdeki gerçekleştirme boyutunun analiz edildiği süreçlerdir. Yani eğitim süreciyle, dünya bakış açısı olan teorinin pratikle, pratiğinde teoriyle olan uygunluğu sorgulanır ve doğrultu kazanılır. Bu bakımdan eğitim süreci aynı zamanda bir muhasebe sürecidir. Eğitimle bir yandan nitelik kazanırken, diğer yandan yaptıklarımızın ne kadar paradigmamıza uygun olup olmadığının analizini yaparız. Dolayısıyla eğitim denen oluşum süreçleri sadece bir Akademi dönemiyle, birkaç kitap okumaya ya da salt teorik bilgilenmeyle sınırlı olmayıp devrimci yaşamın ve mücadelenin ilerleyişine paralel olarak daimi bir çalışmadır. Devrimci bilincin sürekli kendini dönemin gereklerine ve ihtiyaçlarına göre yenilediği günlük faaliyettir. Doğada ve insan gelişiminde ‘’tamamlanma’’ denilen şey olmadığına göre sürekli bir bilgilenme, öğrenme, bilinçlenme ve oluşum hali olacaktır. Bunun aracıda eğitimdir. Eğitimin sürekliliği ilerlemenin ve dönüşmenin sürekliliğine denk gerçekleşir. Dönüşüm ve değişim diyalektiğinde tıpkı doğa gibi insanın kendisi de sürekli bir oluşum halindedir. İnsan düşünsel açıdan niteliksel gelişmeler gerçekleştirerek bu diyalektiğe uyum sağlar. Uyum sağlamama, zamanın ruhuna ve karakterine uygun değişim momentumunu yakalamama çağın ve ilerlemenin gerisinde seyretmeye yol açar ki, buda başarısızlığa ve kaybetmeye neden olur. Bu açıdan kendini sürekli yenilemek demek sürekli eğitmek demektir. Yani eğitim bir devrimci için zaman zaman fırsat buldukça yapılan bir çalışma değil günlük alınması gereken gıda misali bir besleyici role sahiptir. Eğitim insanın beslendiği su ve gıda kadar gerekli bazen bunlardan bile daha fazla bir öneme sahiptir. Zira eğitimle kazanılan düşünce gücü ideolojik, siyasi ve askeri mücadele yürüten devrimciler için elzem bir çalışmadır. Stratejik düşünce zihniyet gücünün derinliğine bağlı olarak gelişir. Eğitim düşünce üretkenliğinin geliştiği alandır. Bireyin devrimci bilinçle iradeleşmesi, özne düzeyine gelmesi ancak eğitimle mümkündür. Nitelik kazanma; tarihsel, ideolojik, felsefik, sanatsal, edebi, estetik, politik, askeri, mesleki yönde yetkinleşme ve donanımlı olma anlamına gelmektedir. Bu nitelikte olan devrimci kadro, örgütselliği geliştirir, parti öncülüğü konumuna yükselir ve yeni toplumsal inşayı gerçekleştirir.

       İdeolojik Kimlik: Toplumun ve insanın kendi var oluş biçimini tarihsel, sosyal ve siyasal anlamda kavramlaştırması ve ifade etmesidir. Diğer bir değişle ideolojik kimlik hakikat rejimi olmaktadır. İdeolojiden kasıt kendini adlandırma ve anlamlandırmadır. Kuşkusuz buda ancak süreklilik kazanan bir eğitim çalışmasıyla gerçekleşebilir. Toplumsal doğa bağlamında tarih boyunca hakikat rejimi olarak geliştirilmeye çalışılan tüm yaşam tarzları bir ideolojik kimliğe dayanırlar. Bu bakımdan her yaşam ve toplumsal sistem bir ideolojik kimliği inşa eder. Başka bir ifadeyle eğitim çalışmaları ideolojik kimlik ve hakikat rejimi inşa çalışmasıdır. Önderlikle başlayan Kurdistan devrimi bir eğitim ve ideolojik devrimdir. Önderliğin ideolojik çalışması iki amaca dayanmıştır; özgür birey ve özgür toplum örgütlenmesini gerçekleştirmek. Kadın özgürlüğünü merkeze alan Demokratik ve Ekolojik Toplum paradigmamız ideolojik kimliğimizin sistemleştirilmesi ve hakikat rejimi şeklinde inşa edilmesi oluyor. Önderliğin ısrarla bir ilke ve ölçü olarak hakim kılmaya çalıştığı PARTİLEŞME (PKK’leşmek) hakikat rejimindeki kadronun yüksek anlama ve pratik düzeyini ifade etmektedir. Önderlik bunun tanımını, ‘’Kadro örgütlenmiş ve eylemsel kılınmış hakikattir” şeklinde yaptı. Demek ki, kadronun Partileşmedeki düzeyi, örgütlülük, özgürlük ve eyleme geçmiş hakikat düzeyini ifade eder. Dikkat edilirse bu tanımlamada bir yönüyle anlamsal boyut (teorik-ideolojik-zihniyet) diğer yönüyle yapısal boyut (örgütsel ve eylemsel düzey) vardır. Bu çerçevede eğitimlerimizin temel amacı ideolojik mücadele doğrultusunda birincisi; sömürücü, iktidarcı-devletçi, cinsiyetçi sistemlerin hakikat rejimlerini, onların kurguladıkları ideolojilerin aşılması iken, İkincisi; özgür zihniyet kazanılmasıyla partileşme düzeyinin yakalanması ve kadrosal hakikate ulaşmadır.  Bu nedenle Önderlik hakikatine ulaşmak Partileşmeden geçmektedir. Partiye bilinç, ruh ve duygu düzeyinde katılım Önderlik hakikatine ideolojik katılım olmaktadır. Burada önemli husus hem büyük duygu, ruh, samimiyet, dürüstlük ve hem de yüksek bilinç düzeyiyle katılım gerçekleştirmektir. Biri olmadan katılım tek yönlü olacak ve diğeri eksik kalacaktır. İdeolojik katılım derken ikisini bütünleştirmiş tam katılımdan söz edilmektedir. Bizim gerçekleştiremediğimiz ve yarım bıraktığımız bu boyuttur. Başarısızlığımızın temelinde ideolojik katılımdaki bu yetersizliğimizin olduğunu bilerek tüm yoğunlaşmamızı bu noktaya vermeliyiz. ‘’İdeolojik gerçeğe kendini bütün yönleriyle yatıran birisi PKK'de en büyük güçtür. PKK'nin ideolojik doğrularına kendini bütünüyle veren birisinin politikasında, örgütsel ve askeri pratiğinde önemli başarılara gitmemesi düşünülemez. Eğer bir kişi ideolojik, politik ve eylemsel alanda fazla başarılı olamıyorsa ya PKK ideolojisinden nasibini almamıştır ya ona inanmıyordur ya da onu çarpıtmaktadır.’’ (Önderlik) Duygularımız var ama politik değil, bireyseldir, yeterli tarihsel toplumsal düzey kazanmamıştır. Tam olarak bağımsız bir devrimci kişiye, özgür düşünce gücüne, yaşama, ilişkiye ve duyarlılığa ulaşmamıştır. Neden? çünkü sistemin yarattığı ideolojik etkilerden tümden arınmış değiliz

       İdeolojimiz salt fikirlerden ve bilgi birikiminden oluşmaz. Eğitimler bize bilinç, ilke, ölçü, disiplin ve ciddiyet kazandırıyor. Bunun adı Parti, militanlık-kadro, komutanlık ve devrimci savaş kişiliğidir. Parti ilke ve ölçüleri yaşam tarzı olarak kadroda, mücadelede somutlaşır ve yayılarak toplumsal devrime ve yeni toplumsal inşaya dönüşür. Dolayısıyla kadro hakikat savaşçısı ve yayıcısıdır. Eğitimler bizim için hem ideolojik mücadelenin yürütüldüğü hem de ideolojik çizginin oluştuğu alanlardır. Devrimci çizgi böyle gerçekleşiyor. PKK’deki en büyük savaş ideolojik savaştır. Önderlik bu hususu: ‘’PKK’de savaş, sadece silah sıkmak değildir, çizgi devrimciliğidir’’ belirlemesiyle dile getirmektedir. Önderlik demek ideolojik oluşum demektir. Önderliğe katılmak bu ideolojiye katılmak anlamına gelir. Bu konudaki yetersizliklerimizi doğru çözümlemeden doğru bir katılımı gerçekleştiremeyiz.  İdeolojik çalışma sürekli yoğunlaşma ve eğitim işidir. Eğitimden yani ideolojik çalışmadan kaçmak, kadroluğun özünden, devrimci yaşamdan ve Önderlik hakikatinden kaçmak anlamına geliyor. Eğitimlere yaklaşım Önderlik hakikatine yaklaşımdır. Çünkü eğitim Önderliğin en temel çalışmasıdır. İdeolojik çalışmaya en çok ihtiyaç olan bir halk olmamıza rağmen en çok kaçan konumdayız. İdeolojik çalışmadan kaçış kendi hakikatinden kaçış, özgürlükten kaçış, özne olmaktan kaçıştır. Sömürgeci egemen sistemlerin şekillendirdiği geri kişilikte ısrar etme anlamına geliyor. Oysa öğrenme merakı, hırsı ve tutkusu bir devrimci kişinin temel özelliği ve olağan alışkanlığıdır. Partimizin Kurucu Kadrolarından, MK üyesi ve eğitime her zaman büyük önem vermiş Mehmet Hayri Durmuş arkadaşın dediği gibi; "Öğrenme merakı insanı derinleştirir. Beyin tembelliği kötüdür. Tartışmayan, merak etmeyen, devrimcileşemez." 

       Çoğumuz Önderliğe politik ve ideolojik olmayan duygularla katılıyoruz. Önderliği ezberliyoruz, dile getirdiği kavramları çokça tekrarlıyoruz. Ama anlamada ve özümsemede yüzeysel kalıyoruz. Çok şey söylüyoruz, çok kavram kullanıyoruz ama çok az yapıyor ve çok ağır değişiyoruz. Kullandığımız kavramların anlamına varmıyoruz. Önderlik tanımımızda, Önderliğe katılımımızda ve uygulamamızda kendimize görelikler yaşanıyor. Oysa; “Önderliği tekrarlama değil, Önderliği anlama ve uygulama olmalıdır. Önderlik gerçekliğimiz, Önderlik çizgimiz anlaşılmak ve uygulanmak içindir. Her kadronun, militanın Önderliğe bağlılık ölçütünün esası Önderliği uygulamak, başarmaktır.’’ (Önderlik) Kendine görelik en fazla zihniyet boyutunda ortaya çıkıyor. Böyle olduğu için düşünce zayıf kalıyor, bilinç oluşmuyor ya da önderlik düzeyine göre çok zayıf, yetersiz kalıyor. Kuru bir ezber, çarpık yarım yamalak bir düşünce yapısıyla düşünce sistematiği yaratamıyoruz. Kendimizi yeterli düzeyde eğitmediğimiz için düşünce gücü ve ideolojik bilinç kazanmada yetersiz kalıyoruz.  Devrimci kültür ancak devrimci bilinçle oluşur. Kişiliğimizdeki yüzeysellikler devrimci bilinç ve kültürün zayıflığından kaynaklanıyor. Bilinç sadece olup biteni bilme değildir. Bilinç neyin nasıl yapılacağını da bilmekken, inanç ise; bilinen doğrulara bağlanmak, inanmak ve gereklerine göre hareket etmektir. İnanç demek; bilinen ve inanılan şeylerin pratik uygulamasında gösterilen kararlılık gücü ve iradesidir.  Eğitimlere doğru yaklaşmadığımızdan kişiliğimizde devrimci ölçüler ve disiplin yaratmada çok geride kalıyoruz. Bununda temelinde eğitimsizlik ve ideolojik sorunlar bulunmaktadır. Bu halimizle de kendimizi beğenme, yeterli görme ve sevdalanma bir paradoksu ifade etmektedir.

       Kendine görelik bizde çok fazla gelişkindir. Kendine görelik salt birkaç alışkanlık düzeyinden ibaret değildir. Sürekli tekrarlanan geri alışkanlıklar bir çizgi haline gelerek dogmatizme dönüşür ve ilerlemeyi engeller. Önderliğin devasa tarihsel ve kişilik ve toplum çözümlemelerine, büyük tecrübeler, on yıllara varan eğitimler, tartışmalar, okumalar, günlük talimat ve perspektiflere rağmen hala köklü bir ideolojik düzey kazanamıyorsak ve geri alışkanlıklarımızdan kurtulamıyorsak, kendimizi esas alıyorsak bunun temelinde önderlik ideolojisinde tam ikna olmama ve ona girmeme vardır. İkna olmak için kendini yeterince eğitmeme, anlama düzeyini geliştirmeme, bilinç düzeyini derinleştirmeme vardır. İdeolojikleşmeme yüzeysel düşünce ve kişilik yapısının ortaya çıkmasına yol açmaktadır. ‘’Tamam, anladık’’ diyoruz, sözünü de veriyoruz ama işe gittiğimizde yine bildiğimiz gibi yapıyoruz. Aslında tamam dediğimiz şeye içtenlikle ikna olmamışız. Resmi görüşümüz ile gayri resmi görüşümüz farklıdır. Bu nedenle de teoride kabul ettiğimiz Parti doğrularını pratikte kendi süzgecimizden geçiriyoruz, birkaç yoruma tabi tuttuktan sonra kendimize göre uyguluyoruz. Böylece parti içinde ayrı bir ideolojik çizginin temsiliyetini yapmış oluyoruz. Partileşmeyi, parti çizgisini zayıflatıyoruz ve yabancı ideolojilere alan açıyoruz. Bu açıdan kendine görelik bir anlayışa, tarza ve ideolojik çizgiye dönüşüyor. ‘’Parti içinde bireysellikte, kendisini özerk ve ayrıksı kılmakta aşırı ısrar, kesinlikle parti ideolojisini kabul etmemektir.’’ (Önderlik)

       Öncelikle ideolojinin ve ideolojikleşmenin tanımını doğru yapmak gerekir. Çünkü bu konuda da kendine göre tanımlamalar yapılmaktadır. Biraz bilgi edinmeyi, ya da teori birikim sağlamayı ideolojikleşme şeklinde ele alan anlayışlar çıkabilmektedir. Teori demek; analiz, yorum ve bakış açısı olarak sistemleşmiş bilgi demektir. Teori bilgi yığını değildir. Teori olması için bilgilerin sistemli hale gelmesi lazım. Yani bilgilerin bir hakikate ve yönteme kavuşması gerekir. Sistemli düşünce ve yöntem iç içedir. Teorik yetkinleşme olmadan ideolojikleşme ve politikleşme de gerçekleşmez. ‘’Teorik olmayanlar parti hareketine kolay kolay önderlik edemez. Teorik güçlenmeyi ne kadar sağlarsak, pratik çözümleyicilik de o oranda gelişir. Yapılanma başarılır.”  (Önderlik)

       Teorik analizler bir inanca, yaşam tarzına ve örgütlülüğe dönüştükçe ideoloji ortaya çıkar. Salt okumayla, yazmayla, konuşmayla sınırlı kalan teorilere ideolojikleşme denilemez. Teorinin ideoloji olması için sistematik olarak amaca bağlanması, inanca, bağlılığa, disipline, örgütlemeye ve ütopyaya dönüşmesi gerekir. İdeolojinin çizgi olarak tanımlanması bundandır. Örneğin, insanlığın zihniyet yapısını ve yaşam biçimini şekillendiren dört düşünce tarzı olan mitoloji, din, felsefe ve bilimsel düşünce tarzları hem hakikat rejimi hem de birer yöntemdirler. Aynı zamanda ideolojik kimliklerdir. Teorinin ideolojik nitelik kazanabilmesi için düşünce bütünlüğüne, hakikate, amaca, yönteme, yaşama, ilişki tarzına, ahlaka, kültüre, örgütselliğe özcesi toplumsallığa dönüşmesi gerek. Bu aşamaya gelmeyen teoriler çizgiye dönüşmezler, soyuttur ve sadece bir analizden ibaret kalırlar.  Teori, pratik bütünlük çerçevesinde amaca uygun olarak ahlaki ilke, ölçüye ve yaşam tarzına dönüşerek ideoloji haline geliyor. İdeoloji bilinç, örgüt, parti amaç, program, planlama, strateji ve taktiği de kapsıyor. İdeoloji anlamsal ve yapısal bütünlüğü ifade ediyor. Politika, ideolojinin ilke ve ölçüler temelinde pratikleştirilmesidir. Ahlaki ve Politik Toplum tanımlaması teori ile ideolojinin birlikteliğini ifade ediyor. İdeoloji, düşünce sistematiği, düşünce bütünlüğü ve yaşam ahlakı anlamına gelir. İdeoloji bireyin ve toplumun irade kazanmasıdır. İdeolojik güç örgütlemeyle irade, ahlak, karar gücü, politik organ ve öz yönetim şeklinde kendini uygulayarak bir zihniyete dönüşür.

       İdeolojik gelişimimizin temeli zihniyet ve kişilik devrimine dayanmaktadır. Zihniyet devrimi; sömürücü, cinsiyetçi, devletçi ve iktidarcı sistemlerin geliştirdikleri resmi ideolojileri aşmayı ve devrimci zihniyet gerçekliğine ulaşarak, özgür insan, özgür toplum ve yeni evren anlayışına ulaşmayı ifade eder. Zihniyet devrimi yeni paradigma yaratımıdır. Bilinç ve inançtır. Kişilik devrimi; kişilikte şekillenen klasik ve geleneksel geri toplumsal alışkanlıkların, yaşam tarzlarının aşılması, Önderlik ve Parti çizgisinde devrimci kişilik ölçülerine ulaşmaktır. Kendisi ideolojik sorun yaşayan bir kadronun parti içinde ve küresel ölçekte etkili ve başarılı bir ideolojik mücadele yürütmesi ve öncülük etmesi beklenemez. Örneğin; kapitalist modernite sistemiyle mücadelemizin yüzde sekseni ideolojiktir. Hibrit savaş olarakta adlandırılan çağımızın savaş tarzlarının büyük yönü ideolojiktir. Yine Demokratik Modernite inşasının yüzde sekseni zihniyet inşasıdır ve bunu da gerçekleştirecek temel güç esasta ideolojik çalışmalardır. Eğer PKK, tüm uluslararası komplo ve saldırılara rağmen varlığını koruyabiliyorsa bu yarattığı ideolojik güç sayesindedir. Çünkü ideoloji sadece bugünü değil geleceği de kazanmanın bilincidir. Çünkü ideoloji aynı zamanda umuttur, moraldir ve ütopyadır. “İdeoloji, insanın geleceğe ilişkin umut, ütopya ve tasarımlarının toplamıdır.” (Önderlik)

 

       Yaşadığımız İdeolojik Sorunlara Birkaç Örnek;

       1-Yaşadığımız başarısızlıkların kaynağı ideolojik sorundur. Gelişme, örgüt ve mücadele sorunlarımızın temelinde çoğu eğitimden kaçıştan, kendimizi eğitmemeden ve ideolojikleştirmemeden kaynaklanmaktadır. ‘’İşin daha da olumsuzu, ekmek ve su kadar ihtiyaç olduğu halde, ideolojiden kaçış neredeyse bir alışkanlık haline gelmiştir. Bütün hatalarınızın kaynağında ideolojik yetersizlik vardır. İdeolojik zafer, ideolojik başarı bütün başarıların anasıdır.’’ (Önderlik) Kendini eğitmeme, yine yüzeysel ve ezbere bilgi edinme yöntemi zihniyette bilince dönüşmüyor ve kişilikte radikal değişim-dönüşüm yaratmıyor. Tarih bilincinin derin olmayışı birbirine bağlı olan, birbirini tamamlayan olguları, süreçleri bütünlüklü kavramama parçalı bir düşünce ve zihniyet yapısı yaratıyor. Parçalı zihniyet yapısı istikrarsız ve parçalı kişiliğin gelişmesine neden oluyor. Bir sisteme kavuşup organik bir bileşim haline gelmeyen, bir düşünce sistemine dönüşmeyen bilginin bırakalım ideolojik boyuta gelmesi teori düzeyine bile ulaşamıyor. Dolayısıyla değiştirici-dönüştürücü ve yapılandırıcı gücü zayıf kalıyor ve devrimci gelişmeyi yaratmıyor.

       2- Elde edilen bilgiler tek başına değiştirici güç değildir. Bilginin teorik ve ideolojik bakış açısında işlenerek bilince dönüştürülmesi lazım. Eğitim bunun aracıdır. Tartışma, buna ulaşma zeminidir. Bilinçte, bilgilenmede kavram ve kuramda eğitim, araştırma-inceleme ile oluyor.

       3- Benimsenen düşünceler teorik kurama kavuşturulsa bile bunu pratiğe dökecek yöntem ve araçlar ortaya konulmadan, bunun örgüt ve eylem çizgisi geliştirilmeden yaşam şansı bulamazlar.  Önderliğin, kadronun ve örgütün önemi bu aşamada belirir. Tüm toplumsal devrimlerin kadroları önce zihniyette kendilerini donattılar, inandılar, örgütlendiler ve öyle başardılar. Kısacası bilgiler kollektif düşünceyle, ortak ideolojiyle ve örgütsellikle bütünleşmelidir. Örgütlü olmayan ideolojik değildir.

       4- Ulaşmak istediğimiz bilgiler, yaptığımız okumalar amaçlı olmalıdır. Rast gele okumalar ve izlemeler yapmamalıyız. Paradigmamıza uygun, eğitim ihtiyacımıza göre okumalı ve araştırmalıyız. Dağınık bilgi edinme tarzı dağınık düşünce yapısına yol açar. Toplanan bilgilerin yararlı ve zararlı türler şeklinde ayrıştırılması için ideolojik süzgecimizden geçirilmesi gerekir. Bunu yapmadan edindiğimiz bilgiler bizi etkileyip yanlış bilince yol açabilir.

       5- Önderlik paradigmasını anlamama sorunları yanında birde tam benimsememe ve kendine göre katılma sorunumuz vardır. Ne tam paradigmaya girmişiz ne de tam dışındayız. İki paradigmanın da bazı yönlerini zihniyetimizde ve kişiliğimizde koalisyon şeklinde yaşamaktayız. Orta yolculuk ve oportünizm anlayışları buradan kaynaklanmaktadır. Önderlik çizgisinin revize edilişi (özünden çıkarılarak kendine göre yorumlanması) böyle gerçekleşmektedir. Doğru katılım Önderliğin dediği gibi; ‘’Madem özgürleştirici düşünce ve eylemimi değerli buluyorsunuz, sevginizin asıl kaynağının bu olduğunu iddia ediyorsunuz, o halde yaşamanız, katılımınız da buna göre olmalıdır.’’

       6- Dürüstlük ve samimiyet temelinde gelişen büyük sorumluluk her zaman büyük düşünmeye götürür. Düşünce gücü amaç ve hedefe bağlı olarak gelişir. Küçük hedef ve iddialar zihinsel tembelliği geliştirir. Büyük hedef, güçlü yoğunlaşmayı, etkili düşünceyi, büyük sorumluluk ve görev anlayışına ulaştırır.  “Ağır sorumluluk her zaman ciddi ve büyük düşünmeye götürür. Bu da büyük çabalara yol açar.’’ (Önderlik)

       7- Özeleştiri tarzımız yaşadığımız sorunların teorik-ideolojik kaynağına yönelik olmalıdır. Özeleştiri genellikle yaşadığımız sorunların pratik sonuçlarına ilişkin oluyor. Bu da gereklidir ama kaynağa yönelik olmayınca köklü tahlil ve çözüm getirmiyor. Köklü sorgulama yaratmıyor ve zihniyet değişimine yol açmıyor. Kendini tekrar eder hale geliyor. Biçimde farklılaşıyor ama özünde devam ediyor. Bu yüzden zihniyet değişikliği en büyük özeleştiridir. Zihniyette paradigmasal değişiklik yapılmadan gerçekleşen biçimsel özeleştiri ve değişiklikler kısa süreli olur, istikrarsızdır, davranış ve tutumda radikal değişimi yaratmazlar. Doğru sorgulama ve özeleştiri doğru bir ideolojik katılıma ve başarıya götürür.

       8- Sadece edindiğimiz bilgileri değil, kişilik olarakta kendimizi Partinin ideolojik ölçülerinden geçirmek partileşmeye giden yolu açmaktadır. Partinin ideolojik süzgecinden geçmeyen kişi eski alışkanlıkları, kiri-pasıyla katılım sağlar ki, buda sorunlu bir katılımdır. ‘İdeolojik süzgeç ayıraç gibidir; kim olduğunuzu, ne olduğunuzu ortaya çıkarır. Ondan olmayan üstte kalır, süzgeçten alta geçen ise partinindir. PKK'nin ideolojisinden geçmek, ideolojik süzgeçten geçmek demektir, en başta da PKK’li olmak demektir.’’ (Önderlik)

       Sonuç olarak; Parti; ideolojik, felsefik, politik ve ahlaki birliği olan bir bütünselliktir. Devrimciliğin kendisi de bu bütünselliği yakalamış kişidir. Ya da bu bütünselliğe katılmayı amaç edinmiş bunun için mücadele veren ve kendisini buna göre eğiten kişidir. PKK gerillasının çağımızın en gelişkin savaş tekniğine karşı yüksek bir iradeyle savaşması PKK ideolojisinin güçlülüğünü göstermektedir. Zira devrimcileri sömürgeci sistemler karşısında güçlü ve yenilmez kılan silah ideolojik donanımdır. Hakeza toplumlarda kendini ancak ideolojikleşmeyle savunup var kılabilir. İdeolojikleşmiş devrimci görev ve sorumluluğunun bilincindedir. İdeolojik katılımı sağlamış bir devrimci artık sadece talimatlarla, yetkiyle değil, çizgiyle ve devrimci sorumlulukla hareket eder.

       Tüketiciliği sadece maddi açıdan ele almamalıyız. İdeolojik, yani zihinsel bakımdan üretmemekte bir tüketim halidir. PKK Sosyalist ideolojisinde üretmek, üretileni korumak ve çoğaltmak esastır. İdeolojimizin dayandığı temel olgu emek olgusudur. Emekten kopma, ya da emekle yaratılan değerlere yanlış yaklaşım ideolojiye olan yabancılığı ifade eder. PKK Sosyalist kişiliği emekçi kişiliktir. İsraf etmez, var olanı korur, değerlerin yaratıldığı zorlukları bildiğinden mütevazi yaklaşır. Sosyalist kişilik hem ideolojide hem de pratikte üretici kişiliktir. Tüketici kişilik kapitalizmin şekillendirdiği kişiliktir. 4 Nisan’da Doğum Yıldönümünü kutladığımız Önder APO, büyük bir zihinsel, ideolojik ve felsefik devrim gerçekleştirerek insanlık için büyük bir entelektüel düzey yaratmıştır. Önderliğin fiziki doğuşu aynı zamanda zihniyet bakımından entelektüel ve ideolojik doğuştur. Nasıl ki, tarihte birinci entelektüel dönem Neolitikte, ikincisi; Sümer-Mısır’da ve üçüncüsü; Yunan felsefi sürecinde gelişmişse, dördüncü entelektüel dönem de Önderliğin doğuşuyla gelişmiştir. Önderliğin entelektüel devrimi insanlığa ve sosyalizme büyük aşama kaydetmiştir.

       Kapitalist modernite de anlam gücünün kaybedilişi özgür yaşam gücünün kaybedişine yol açmıştır. Anlam gücünü kaybeden bir toplum hakikatini de kaybederek kendisi olmaktan çıkmış, köleleştirilmiş, düşürülmüş ve başkalarının nesnesi durumuna gelmiştir. Sömürgeleştirilmiş Kürt toplumu tamda bu durumdaydı. Önderliğin eğitici, bilinçlendirici ve özgürleştirici tarzı insanı sadece açığa çıkartmakla kalmadı, aynı zamanda insanı hakikat yolunda anlam gücüne kavuşturdu. Önderliği evrensel kılan bu özelliğidir. Buna göre PKK’de şekillenen özgür insan anlam dünyası ve eylemi de büyük olan insandır. Kendi farkına varma anlam gücü sayesinde olur. Devrimci bilinçle doğru tarih anlayışını bilmenin en üst sınırlarıyla bütünleştirirsek, geleceğe ilişkin, anlama gücümüzü ve yapılanma tarzımızı yetkince belirleyebiliriz. Devletçi uygarlık sisteminin bilme ufkunun ötesine geçmek için onun paradigması dışında, evreni, doğayı toplumu anlama ve bilme tarzını geliştiren Önderlik paradigmasına tamamıyla girmemiz gerekir. Buda ancak eğitimlerle kazanacağımız tarihi, felsefik, ideolojik ve örgütsel bilinçle gerçekleşebilir.  

Heval Dijwar Sason