HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Evet sonbaharda bile yaprakları dökülmeyen iki çiçekti onlar. Kışları kar’ın altında ölmediler. Yazların kavurucu sıcağında hiç…

Bütün zorluklara inat hep canlı kalmayı bildiler. Güzellikler, zorlukları tanımaz. Onlarda güzellikleriyle her zaman zorlukları yendiler. Sorxwin ve Nucan yoldaşlar hep İlkbaharın ve Sonbaharın çiçekleriydiler. Onlar yaşam ve doğanın birer ikizi gibi hep bütünlük sağlayıp yaşamda yenilik, canlılık ve tüketen değil yaratan oldular.

 Sorxwin yoldaş baharların mor menekşesi, dağlarımızın ceylanıydı. Bahar onunla canlanır ve renk bulurdu. Ağaçlar toprağa çağrı yapar. Tomurcuklara seslenip artık canlanın dercesine içtenlikle seslenirlerdi. O büyük coşkuyla yüzünü ay çiçeği gibi güneşe döner ve her şeye yeninden başlarlardı. Baharları sanki ondan canlılığın coşkusunu alırlardı. Onun yüreğindeki canlılık, sıcaklık ve coşkusu baharın her rengine, taşına, toprağına yansırdı.

 Nucan yoldaş ise sessiz, içten ise kaynayan bir volkandı. Kendi içinde coşan, her yönüyle ayrı güzelliklerle halaya durur gibi etrafa sevinçler saçardı. Bir sonbahar çiçeği gibi yazın kavurucu sıcaklığın sonrasında yağan yağmur taneleri süzülen damlaları, toprağa dökülmesi ile başkaldırırdı. Çiğ damlaları ile güzelleşene bu çiçek toprak kokusunda hissederdi içindeki gizli coşkuyu. Sonbahar hüznü tanımadan ayrılık mevsimi ile vedalaştı. Çünkü onlar doğanın kurallarını biliyorlardı. Ayrılık, zaman geldi dercesine vakit geçip gitti. Erkende olsa ayrılık vakti gelmişti. Bu ayrılık bir kopuş değil yeni yeni açan tohumlarını serpti. Mezopotamya’nın kutsal topraklarına. Biz de ayrılıklar yeni başlangıçları ifade eder, ölüm ise yeniden yaşam demektir. Bu her iki çiçek büyük aşkların arayışçıları ve özgürlük tutkusuydular. Özgür cennetin kapıları kapanmıştı. Yazılmayan tarihin karanlık sayfalarının bilinmezliklerine. Yazılmayan tarih cennetin kapılarını kapatmıştı. Öldürülen tanrıçaların yeniden canlanan iki tanrıça tohumlarıydı onlar. Hem cennetin tanrıçalarıydılar hem de iki çiçeğiydiler.

 Onlar kapanan cennetin kapılarını yeniden açan bu özgürlük bahçesini büyüttüler. Eğer ki yaşamın hepsi bu çiçekler renginde ve kokusunda olursa dikenler hiçbir şeyi acıtmayacaktır yaşam çiçeklerini. Çünkü güzellik güzelliği doğurur.

 Çok mutlu ve şanslıyım ki bu cennetin her iki çiçeğini tanıyıp kokularını içime nefes nefes çektim diye. Ve çok da hüzünlüyüm ki onlardan erken ayrıldım.

Devrimci Selam ve Saygılar

28-3-2009

Beritan Kamışlo

                                  DAĞ YÜREKLİ HALİL DAĞ’IN SEVDASINA “RÛMETNAME”DİR

“Botan Defteri”olarak adlandırılan bu deftere ikinci defadır yazı yazıyorum. Birincinin de bundan bir yıl önce Xelîl arkadaşın ısrarıyla Botan’la ilgili duygularımızı dillendirmiştik. Akabinde Xelil arkadaşında içinde olduğu 15 yoldaşın Hêzil vadisinde ölümsüzler diyarına gidişlerine içimiz burkularak tanık olduk.

Genelde arkadaşlar Botan’ı anlatırken coğrafyasından başlarlar. Coğrafyası şüphesiz anlatılmaya değerdir. Fakat ben Botan’ı Botan yapanlardan bahsetmek istiyorum. Bizce artık netleşmiş bir gerçek var. Yapmak ile anlamak arasında ışık hızında bir ilişki vardır. Botan’ı Botan yapanlar onun anlamını derinden hisseden ve bilince çıkaran kahramanlarıydı. Heval Xelil’in deyimiyle “ben kahramanlarım” yani gerillalarıydı. Bu kahramanlarla Botan bir coğrafyadan çok daha fazlası bir anlama kavuştu. İşte hevalê Xelil bu anlamın avcısıydı, arayışçısıydı ve şüphesiz sevdalısıydı.

 Anlama ya da mana, Xelil yoldaşın her olay ve olguda esas aldığı bir yaklaşımdı. Hiçbir şeyin anlamsız olmadığını, anlamla bir şey var olacağına kesin inanç getirmişti. Bundan dolayı da anlamsız gerçeğe ters yaklaşımlara öfkeliydi. Botan nasıl bir coğrafyadan daha öteyse gerillada onun için bir klasik askerden çok daha fazlasıydı. Gerilla anlayandı, anlam verendi, yaratandı, bir bütünen çağın büyük ihanetine uğramış söze, manaya, öze dönüştü.

 Botan’a tekrar gelişimdeki amaç; Botan’dan Dersim’e kadar yitik bir ülkenin çocuklarıyla hem yaşayıp hem de onları elleriyle yeniden yazılan insanlık tarihinin her karesini, her anını belgelemekti. Çünkü O, şu anda yaşanılanların tarihsel değerinin farkındaydı ve onu yaşayıp tarihe geçirmek anlatılmaz bir heyecandı. Bu heyecan derin bilinçten gelen anlamanın, sezginin coşkusuydu.

 Botan’ı Botan yapanlara saygının gereği başlığa rûmetname koymayı doğru buldum. Rûmet; saygı, onur, asalet anlamına gelir. Bir şehide bunları bahşetmek hem anlamı gereğidir hem de borçtur. Hele hele Xelil yoldaş gibi bir yoldaşın kavramların içeriğine denk duruşun hakkını vermesek de adına Rûmetname demek ve onun şahsında tüm şehitlere sunmak insani yaklaşımında gereğidir.

 Xelil yoldaşımızın Botan’ın son yıllarda yaşadığı sorunlara karşı da eleştirileri, sistemleri vardı. Kahramanlarım dediği gerillaların mevcut duruşuna sistem ve eleştirileri vardı. Sitemle eleştiriyordu. Daha doğrusu duygulu eleştiriyordu. Hem aklımıza hem de yüreğimize hitap ediyordu. Çünkü devrimci ve sanatçıydı. Duygunun da aklın da yasalarını biliyor, hitabında bunu harmanlıyordu. Özellikle anlamada yaşanan zayıf, ilgisiz yaklaşımlara tepkiliydi. Bir eğitimde Ehmede Xani’den anlama üzerine verdiğim bir şiir kitabı onun epey hoşuna gitmiş hem de geçen onca zamana rağmen aynı sorunun devam etmesine üzülmüştü. Hozanımız şöyle diyordu;

“Yakan gözler olmazsa dilberin ay yüzlü çehresi ne yapsın?

Kılıcı kından çeken olmazsa keskin kılıç ne yapsı?

Anlayan, yorumlayan olmazsa MANA ne yapsın?”

 Şüphesiz Xelil yoldaş, güzel, estetik olan her şeye büyük ilgi duyardı. O güzelliğe, estetiğe tanrısal, toplumsal anlam verenlerdendi. Simetrik bir yüz, cesur bir savaşçı, aydınlanmış bir kişilik, onun ilgi alanıydı ve ona göre kahramanları kendini, fiziken ve zihnen güzelleştirmiş cesur savaşçılar olmalıydı. Özcesi, sevmenin, savaşmanın ve anlamanın iç içeliğine vurgu yapıp bu temaları sanatsal faaliyetlerine işleme çabasını veriyordu.

Diğer yandan Avrupa’da büyümüş, kültürel olarak Kürt kültürünün etkisinde şekillenmesine rağmen özellikle bu anlamda kendi kültürel değerleriyle buluşma çabası son derece anlam yüklüydü. Öze dönüşün bu yönüne de ısrarla ilgi ve dikkat çekiyordu.

 Xelil yoldaştan Masiro Sidar yoldaşa kadar şehit düşen yoldaşların anısına bağlılığın yegane yakın anlamın gücüne inanmak Önderliğin halkı, şehitleri kavramada eksik kalan yanlarımızı güçlendirmektir. Anlama-bağlanma-inanma; zincirleme reaksiyona geçtiğine göre bu görev ertelenemez. Bu görevi yerine getirmenin ilk şartı da kendini bilmedir. Yine Ehmedê Xanî’nin dediği gibi.

“Lİ vi zemani de, herkes mîmarê diwarê xwe ye”

Şahadetlerinin birinci yıl dönümünde Hêzil şehitlerini saygıyla anıyoruz.

KURTAY FARAŞİN / 13-04-2008

ŞİYAR VAN / 13-04-2008

FAİK EFRİN /12-04-2008

PİLİNG COLEMÊRG/12-04-20089

BRUSK KOBANÊ/12-04-2008

XWEŞMÊR KOTOLÊ/12-04-2008

ŞİYAR EFRİN/12-04-2008

BERXWEDAN EFRİN/12-04-2008

EKİN SÊWAS/12-04-2008

FERHAT MARDİN/01-04-2008

NUDA VAN/01-04-2008

ARARAT NORŞÊN/01-04-2008

DOZA BEYAN/28-04-2008

XELİL DAĞ/30-03-2008

MASİRO SİDAR/01-04-2008

                                                                 FÎRAZ SERHEDÎ

BU YAZILAR BOTAN GÜNLÜKLERİNDEN ALINMIŞTIR…