HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

15agustos serhildanlasmaKürdistan Halkının Önderi Abdullah ÖCALAN’nın belirlediği strateji ve taktik temelinde 1984 yılının 15 Ağustos’unda Kürdistan  özgürlük gerillaları  şanlı bir  devrimci atılım gerçekleştirdiler. Ölümsüz Komutan ve büyük Kürdistan şehidi Mahsum Korkmaz’ın komutasında gerçekleştirilen bu atılım, Kürdistan’da  yeni bir süreci başlatmıştır.  Kürdistan özgürlük mücadelesi tarihine ilk kurşun olarak da geçen ve öyle adlandırılan bu atılım, on bini aşkın şehidi, binlerce gazisi, esaret altına alınan binlerce insanıyla,  yakılıp-yıkılan köyleriyle ve binlerce faili meçhullü arkasından bırakarak, yeni bir mücadele yılına büyük bir kazanma kararlılığıyla girmektedir.  Öncelikle şehit Ağıt başta olmak üzere tüm Kürdistan devrim şehitlerini saygı ve minnetle anıyor, anılarına özgür bir Kürdistan inşa edeceğimiz sözünü yineliyorum. Onların anısı, Kürdistan halkı,gençliği, kadını ve emekçileri için bir intikam ve Özgür Kürdistan yemini olmaktadır.

Agitlerin, Erdalların (Mustafa Yöndem), Cumaların (Yaşar Kahraman) ve Tekin (Bozan Oktayların) sömürgeci Türk devletinin zulmüne ve Kürdistan’daki varlıklarına sıkılan kurşun, aynı zamanda Kürdistan birey ve toplumunda yaratılan korku, kaygı,umutsuzluk ve  inançsızlığa da sıkıldığı gibi, özgüven yitimine de sıkılmıştır.  Böylelikle Kürdistan toplum ve bireyinde yeniden kendisine kaybettirileni bulma, özüne dönme ve kendine güvenmeyi öğrenmiştir. Bu temelde  bir  Diriliş süreci başlatılmıştır.  Onun için de Kürdistan özgürlük hareketi, bu atılıma Diriliş Bayramı olarak adlandırdı. Gerçekten de Kürdistan’ın karartılan ufuklarına bir güneş gibi doğan 15 Ağustos Atılım, Kürtlerin Newroz’dan sonra en büyük ulusal-toplumsal bayramıdır. Bu bayram, başta Kürdistan halk Önderi Abdullah ÖCALAN’a, PKK’nin tüm militan ve sempatizanlarına, kahramanlık destanları yaratan HPG’nin komuta ve savaşçıların, şehit annelerine ve halkımıza kutlu olsun.

Bugün Kürdistan’ın  tüm parçalarında elde edilen ulusal-toplumsal kazanımların temelinde 15 Ağustos Atılımı vardır. En son Batı Kürdistan’da gerçekleşen özgürlük devriminin temelinde de bizzat Önder Apo’nun emeği ve 15 Ağustos Atılımının yarattığı etki vardır. Ve bu etki öyle sıradan bir etki olmayıp bizzat belirleyen, sürükleyen, gerçekleştiren bir etkidir. 

15  Ağustos Şanlı atılımı  29.mücadele yılına, bu kez Eruh ve Şemdinli’de vur-kaç tarzını aşan düzeyde, vur-kal veya vur-savun, taktiğini hayata geçirme temelinde yeni bir süreci başlatmış bulunmaktadır. Bu  yeni dönemde devrimci halk savaşına  yapılmış bir giriş anlamına da gelmektedir. Sömürgeci AKP devleti ve Fethullah Gülen münafık  çetesinin Önder Apo’nun hazırladığı  demokratik çözüm protokollerini bir kenara fırlatıp, eskisinden daha alçakça ve vahşice Önder Apo’ya tecrit, Gerillaya ve halka saldırılarını artırınca, artık böyle bir mücadelenin yükseltilmesi zorunlu bir onur görevi haline gelmiştir. Sömürgeci Türk devletinin kuruluş felsefesi ve zihniyetinde Kürt ulusunun doğal haklarına, yani halk olmaktan kaynaklanan haklarına hiçbir biçimde yer vermediği-vermeyeceği bir kez daha görülmüş, açığa çıkmıştır. Bir halkı  ve ülkesini  tarihten silme, adeta hafızalardan kazıma anlamına gelen  soykırım sistemi karşısında  varlığını ve özgürlüğünü sağlama ve savunmaktan başka hiçbir yolun kalmadığı bir kez daha tüm yakıcılığıyla kendini ortaya koymuştur.

15 Atılım ruhu ve mücadelesi pratikte yaşanan tüm yetersizliklere rağmen, Güney Kürdistan’da bir siyasi statü yaratmıştır. Batı Kürdistan’da ise bu statü kuruluşunu 15 Ağustos ruhu ve bilinciyle gerçekleştirmektedir. Lozan anlaşması temelinde şekillenen  sömürgeci Türk devletinin Kürt ulusu için hazırladığı  Ölüm fermanını  Kürt ulusu bir paçavraya dönüştürmüş,  bugün dirilişini gerçekleştirmiş ve artık sıranın kurtuluş ve özgürlükte olduğunu haykırmaktadır. Bundan böyle  hiçbir uluslar arası veya bölgesel hegemon sömürgeci güç, Kürdistan halkına köleliği dayatamaz. Dayatanın yitirmekten başka kendisini bekleyen bir geleceğinin olmadığı ise her gün kanıtlanan bir gerçeklik olmaktadır.

Kürdistan Özgürlük gerillası özellikle 19 Haziran 2012 tarihinde Şıtazın, Oramar’da başlattığı, Şemdinli’de derinleştirerek süreklileştirdiği ve en son Eruh ve  Çukurca’da zirveye çıkardığı devrimci operasyon eylemleri Kürdistan özgürlük mücadelesinde yeni bir dönemi ifade etmektedir. Sömürgeci Türk devleti öncelikle kayıplarını gizlemeyi, üstünü örtmeyi denedi. Yaşanan devrimci halk savaşını “normal” göstermeye çalıştı. Özellikle son Eruh ve Çukurca eylemleriyle birlikte mızrak çuvala sığmaz misali  gerçeklik herkes tarafından görülmeye başlanınca, bu durum karşısında sömürgeci sistemin başbakanı ve medyası bir kez daha Kürt halkını ve öncülerini i tehdit eden  bir dil kullanmaya başlamışlardır. 15 Ağustos Atılımının başladığı ilk gün sömürgeci askeri, siyasi ve medya şeflerinin söyledikleri ne ise, bugün söylenenler de aynıdır. Dolayısıyla “it ürür,kervan yürür” deyip geçmek gerekir.

Üzerinde asıl durmak istediğimiz konu daha farklıdır. Diriliş bayramının 28. Yıldönümünde devrimci halk savaşının gerilla cephesi  rolünü önemli oranda oynamaktadır. Kendisini tekrarlamıyor. Yerinde saymıyor, ilerliyor. Daha da ilerleyecektir. Ancak gerillanın bu ilerlemesine Kürdistan halkının serhıldanları da eşlik etmek durumundadır. Artık belirli günlerle sınırlanan  halk eylemliliklerini ve kutlamalarını aşmak lazım. Yine belli saldırıları protesto ile yetinen düzeyin artık geride bırakılmasının zamanı gelmiştir. Halk olarak bizler de, artık sıradan protestolarla yetinmemeliyiz.  Bazı günleri kutlama ve anmalarla sınırlı eylemliliklerle geçirmemeliyiz. Önce  köylerimizi, sokaklarımızı, mahallerimizi, şehirlerimizi  sömürgecilerin kurumlarının etkilerinden korumalı, ardından da sömürgecilere karşı savunmalıyız.  Bunun için  her zamankinden daha fazla birlik ve örgütlülük gerekmektedir. Hiçbir sömürgeci sistemin memuru-amiri öyle elini-kolunu istediği gibi sallayarak Kürdistan’da dolaşmamalıdır. Buna izin verilmemelidir. Hiçbir millet veya ulus  kendi topraklarında sömürgeci  zalimlerin varlığına müsaade etmemiştir. Kürt ulusu da etmemelidir.

Kürdistan halkı artık hiçbir biçimde sömürgeci Türk devletinin kurumlarını, eğitim,hukuk,maliye, ekonomi, polis-ordu vb. ve AKP’nin Kürdistan’daki varlığını meşru, normal ve kabul edilir görmemelidir. Evet, bu kurumlar  bizi biz olmaktan çıkarmak üzere  oluşturulmuş, sürdürülmüş ve halen de devam ettirilmek istenen kurumlardır.

Eğer kendi Kürtlüğümüzden kuşkumuz yok ve eğer  üzerinde yaşadığımız toprakların ana-ata toprağı  Kürdistan olduğu gerçekliği konusunda hiçbir kuşkumuz yok ise,  o zaman durup, şu soruyu sormak lazım: Peki Türk sömürgecilerinin bu topraklarda işi nedir? Ne hakla burada bulunmaktadırlar? Bu ülkede zulüm,zindan, işkence, idam, sürgün, katliam-soykırım, açlık,yoksulluktan başka ne yapmışlardır? Dilimizi-kültürümüzü yasaklamaktan ve bizleri kendimize, tarihimize, halkımıza karşı yabancılaştırmaktan başka ne yapmışlardır?  Onlardan  bunun hesabını sormanın, burunlarından fitil fitil getirmenin zamanı gelmedi mi? Daha ne kadar bekleyeceğiz?

Unutmayalım ki, sömürgeciler isten iktidar, isterse muhalefet adına yapsınlar, ne yapıyorlarsa, ister ekonomik, ister siyasi,  ister sosyal, ister hukuki vb. ne yapıyorlarsa yapsınlar hepsinde ortak amaç Kürtlüğü ve Kürdistan’ı tarihten, hafızalardan silmektir.    

İşte en son Adana’da 11 yaşındaki Küçük Mazlum’un katledilişi ortadadır. Kürdistan halkının haklı olarak  Önder Apo için yaptığı en sıradan eylemlilik başta olmak üzere, en sıradan bir demokratik-ulusal talep karşısında dahi nasıl kudurganca saldırdıkları, katlettikleri hepimizin hemen hemen hergün şahit olduğu bir gerçekliktir.    

Yine Siirt belediye başkanının görevden alınması, açıkça Siirt halkının iradesini hiçe saymak ve Kürdistan halkına  hakarettir. “Siz kendinizi yönetemezsiniz, biz sizi yönetiriz”  demek istemektedirler. Bundan daha küçümseyici bir yaklaşım  ve hakaret olabilir mi? İşte Şemdinli de köyler yeniden boşaltılmaya başlamıştır. Daha bir çok sömürgeci zalimce uygulamalardan bahsetmek mümkündür. Şimdi bir kez daha Kürdistan halkı köylerin boşaltılması karşısında eski eylemlilikleri, serhıldanları aşan  bir  karşılık verilmeyecek  mi?

15 Ağustos ruhuyla, Agitlerin sömürgecilere sıktığı ilk kurşunun cesareti ve fedakarlığıyla sömürgeciliğe, onun Kürdistan’daki her türlü varlığına “ÊDİ BESE” diyerek serhıldanları yükseltmenin zamanıdır. Yani artık halk olarakta Agitçe“ÊDİ BESE” diyelim. Önder Apo’nun özgürlüğü ve   Batı Kürdistan devrimini korumanın ve savunmanın yolu da serhıldanların böyle bir düzeye yükseltilmesinden geçer.

Herdem Serhıldan