HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Kendimizi tamamlamak.
Doğanın insan ve topluma ait değerlerin, Sümer Rahip devleti tarafından mitolojilerle manipüle edilerek çarpıtılmasıyla, kendini toplumun değerleri üzerinde yükselterek kurumlaştıran yeni sınıfın ahlaki-vicdani çöküntüsüne karşı, insanlığından ve onun doğasal yaşama biçiminden vazgeçmeyen, bunu dayatılan tüm zihni, ruhi ve fiziki zorluklara göğüs gererek günümüze taşıyan büyük direniş gerçekliği, İmralı’da Önderliğimiz, şehitlerimiz ve halkımızın kutsal direnişiyle güçlendirilerek devam ettirilmiştir. Bu duruşla komplocu güçler amaçlarına ulaşamamış, boşa çıkarılmışlardır. Önderliğin, şehitler ve halkımız şahsında kazanan insanlık olmuştur.
Güneşimiz Reber Apo’nun iç etmen olarak yetersiz yoldaşlıktan da kaynaklı uluslar arası küresel-kapitalist güçler tarafından kahpece bir komplo ile İmralı’da esaret altına sekizinci yılı dolarken, bu sekiz yıl boyunca Reber Apo her gün, her saat, her dakika, her saniye halkı ve insanlık için tek kişilik tutuk cezaevinde ruhen-zihnen zindeliğini kaybetmeden, Eyüb sabrını aşan bir sabırla, yalnızlığını kutsal bir inziva süreci olarak değerlendirmiş, insanlığı tarihle aydınlatan ‘Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru’ , ‘Özgür İnsan Savunması’ ve ‘ Bir Halkı Savunmak’ adlı yapıtlarıyla Kürt, Türk ve Orta doğu halkları için; komployu kaybettirerek, barışlarının güvencesi olmuştur.
Kardeşini öldüren Kabil’i devam ettiren kanlı gelenek, bu günde kaybettikçe azgınlaşarak saldırılarına devam etmektedir. Kaybettikçe bukalemun gibi renk değiştirerek kendini Önderliğimiz şahsında insanlığa dayatmaktadır.
Reber Apo komploya karşı hiç kaybetmediği enerjisiyle büyük direnişi sergilerken bizde de; Önderliği zamanında anlayamama ve uygulayamama, yetersiz yoldaşlığın ifadesi olup komplonun çeşitli renklerde devam ettirilmesine de cesaret vermektedir. Emekle ortaya çıkan gelişmeleri inkar etmiyoruz ama yeterli olmadığı da aşikardır. Zaten yetersiz yoldaşlıkta bundan kaynaklanmaktadır.
Önderlik, 21. Yy çağ gerçekliğinde en üst bilinç düzeyi ile bütünleştirdiği ve anlamlı kıldığı militanları tarafından tarihte eşine ender rastlanan bir sahiplenişi yaratmıştır. Tüm komplo süreçlerinde bedenleriyle Önderlik etrafında ‘ateşten bir çember’ oluşturarak sahiplenmiş halk ve önderleşen yoldaşlık gerçekliği, bizim de Önderliği 24 saat yaşayarak, emekle nasıl sahipleneceğimizin cevabını vermektedir. Bu özgürselliğini, anlamsallığını, sezgiselliğini ve bilgiselliğini azami seviyede işlevselleştiren bir çağdaş müminler ordusudur. 21.yy’ın yedinci yılında mücadeleyi Önderlik etrafında zafere taşıyan Apocu militan gerçekliğidir. Bu geleneğin son halkaları Serdar ve Viyan’larda ifadesini bulan bu ahlaki, vicdani tutum, bizde de yakıcı bir şekilde doğru sahiplenişin emrini vermekte ve sorumluluğumuzu artık üslenmemiz gerektiğini ifade etmektedir.
Viyan Soran yoldaş Reber Apo’ya hücre cezasının verildiği tarih olan 15 Ocak 2006’ da şunu yazmaktadır; ‘ yoldaşlar, dostlar ve acı çeken kadınlar... sizler içinde bir kaç değerlendirme yapmak istiyorum. Üzülmeyin, halay çekin! Biliyorsunuz ki ben halay çekmeyi çok seviyorum. Halay çektiğim zaman kanatlanıp uçtuğumu hissediyorum.
Ben doğanın bir çocuğu ve evrenin küçük bir parçası olarak söylüyorum ki, kutsal bir yaşamın kanun ve ölçülerini yerine getirmek, yaşamıma anlam vermek istiyorum. Ben de bir meyve ağacı gibi, acı çeken halkıma ürün verme zamanımın geldiğine inanıyorum. Elleri havada kalmış çocuklara ve boğulmuş hayallere bir umut olmak istiyorum. Az da olsa, acı çeken kadınların özgürlük molekülünü geliştirmek için bir atom olmak istiyorum. En önemlisi de İmralı adası etrafındaki mumlar içinde bir mum olmak istiyorum. Size şunu belirtmek istiyorum ki, artık egemen devlete, yalancı ve zalim erkeğe cevap vermenin zamanı gelmiştir. Bunun için 15 şubat gecesini içimdeki kin ve nefreti bir volkan gibi patlatarak, bunların cezalandırılacağı bir geceye dönüştürmek istiyorum. 15 Şubat gecesi Mazlum Doğan, Zekiye Alkan, Berivan Ronahi, Sema, Fikri Baygeldi ve zincirin son halkası olan Serdar Arı’nın bedenindeki ateşi yüreğimde hissedeceğim. ‘ ya özgür bir yaşam ya da onurlu bir ölüm’ ‘ bı ji Reber Apo’  slaganları kulaklarımda çınlıyor, beynimde üst üste yankılanan ses, dünyaya sesleniyor. Bu ses amaca kilitlenişimin sesi olup, eylemdeki amacımın başarısını yüzde yüz garantiliyor. İçimdeki Sema ve Serdar’ın alevleri gürleşirken, hiç bir zaman Başkan Apo’nun etrafındaki ateşin soğumasına izin vermeyeceğim. Çok zorlu geçen bir kış içinden, bedenimdeki ateşin acısıyla mesaj vermek ve çağrıda bulunmak istiyorum. Bu mesajım özgürlük mesajıdır. Hepinizi Başkan Apo’yu korumaya, başarıya ulaşmak için eylem ve mücadeleyi yükseltmeye çağırıyorum.’
İşte bu çağrıyı duymak ve anlamak ve onun pratik ifadesine kavuşmak yetersiz yoldaşlığımıza son verecektir. Yetersiz yoldaşlık konumundan çıkmak ve komployu boşa çıkarma mücadelesi içinde olmak, beynimizi zaptederek, ruhumuza sinmiş küresel-kapitalist sistem ve onun yaşam kültüründen kopuşu sağlamak, en önemlisi de Önderlik paradigmasına girmekle olur. Partilileşen kadrosal duruşla, bu mücadelede komploya karşı durmanın ahlaki bir tutum olduğu bilinmelidir.
Önderlik ve şehitler gerçeğiyle kendimizi yeniden tanımlamak, onun bilinçli, ahlaki- vicdani varoluş tarzını özümseyerek yaşama eylemine dönüştürmek, komplonun yeni bir yılına girerken çağ gerçekliğinden de kaynaklı her zamankinden daha fazla tamamlanması gereken bir görev ve emir olarak aciliyetini korumakta, dayatmaktadır.
Burada önemle anlaşılması gereken, komployu tüm hücrelerimizde ne kadar hissettiğimize ilişkin olmalıdır. Çünkü komploya neden olan, dış etkenlerden çok iç etkenlerdir. Her birey içten, yani kendinde komployu sorgulamalı ve ona hizmet eden tüm geri yanlarından kendini kurtarmanın savaşımı içinde olmalı. Varsa eğer Önderlikle bir yaşam iddiamız, o zaman bu çabayı en yüksek kararlılıkla bütünleştirmeliyiz. Bu, içten komployu zayıflatarak, komplocu güçler karşısında daha güçlü, özgür bir duruşu sağlayacaktır. Özgürlük sanıldığı gibi bireysel değildir, toplumsaldır. Toplumsal özgürlük oranında birey özgürlüğü anlamlıdır. Özgürlük ise Önderlikle yaşamda mevcuttur. Önderliksiz hiç bir özgürlük olamaz ve bu mümkün de değildir. Yaşadığımız tüm köleliklerin Önderlikle kırıldığı ve özgür yaşama Önderlikle açıldığımızı bilmeyi, yüzeysel anlamanın ötesinde iliklerimize kadar anlamlandıramazsak gaflet, vicdansızlık ve ahlaki çöküntü içerisinde her gün kaybederek tükeneceğimizi bilmeliyiz. Önderlik özgürleşmeden hiç bir zaman özgürlük beklenmemelidir. Özgürlük, Viyan yoldaşın yaptığı gibi Önderlikle yaşamımızı anlamlandırarak mümkün olur.
Serdar Arı arkadaş ‘söz bitti, sıra eylemde’ derken, Viyan yoldaşın ardından gittiği eyleminde ‘PKK’de en büyük eylem, sözüne sahip çıkmaktır. Bilin ki bir yerlerde söz anlamını yitiriyorsa, orada gaflet, vicdansızlık ve ahlaki çöküntü vardır. Böyle bir durumun sonucu da ihanettir.’dedi. Buna cevaben eyleme dönüşmesi gereken birçok sözümüzün olduğunu hatırlamalıyız. Söz eylemle anlamlıdır. Ötesi Viyan yoldaşın da belirttiği gibi gaflet, vicdansızlık ve ahlaki çöküntüye gidiş ve ihanettir. Bu durumu yaşamamak için verdiğimiz sözlerin eyleme ne kadar dönüştüğünü, dünden bu güne bakarak sorgulamalı ve nerede durduğumuzu netleştirmeliyiz. Çok açık bir perspektifle, Viyan yoldaş dönemim eyleminin çok yönlü olduğunu, uygulamamız için önümüze koydu. Bu, yaşamda silik, parçalı ve tıkanmışlığa karşı kişilik bütünlüğünü ifade ediyor. Ayrıca bu bir emirdir.
Bu temelde Serdarların, Viyanların emrettiği yaşamın neresindeyim, onlar Önderlikle yaşamın doruğundayken ben bunu ne kadar hissedebiliyorum? Yaşamım ne kadar anlamlı, kim olduğumu, ne istediğimi, nerede yaşadığımı ve nasıl yaşamam gerektiğini biliyor muyum? Ne kadar hayal, ne kadar eylemim? Eylemim bu mirası ne kadar koruyor, yüceltebiliyor? Önderlikle 24 saatin kaçını yaşıyorum? Yoldaşlarımı ne kadar yaşıyor ve yaşatabiliyorum? Tüm bu sorular ve nicelerinin cevabı ne uzağımızda ne de sırdır. Çok açık önümüzde duruyor. Yapılması gereken sadece körlüğümüze bir son verip görmektir. Ve görmeyi süreklileştirerek eyleme dönüştürmektir.
 Kendimizi Önderlik çizgisinde tamamlamanın çabasında, izlenecek yol olarak Önderlik gerçeğini sahiplenme için doğru anlamak her zamankinden fazla kendini dayatmaktadır. Önderliği sahiplenebilecek, komployu bu şekilde boşa çıkartabilecek ilkeli bir kadrosal duruşu yakalamamız gerektiği ortadadır. Önderliği idealize eden zihniyet ve bu zihniyete bağlı ruh halimiz, Önderliği doğru anlamamıza fırsat vermemektedir. Bu yüzden Önderliği sahiplenebilecek aktif yaşamsal bir örgüt olgunluğunun gerisinde kalıyoruz. Önderlik, büyüklüğünü emekle yaratmış, yaşayan bir gerçektir. Önderliğe bilimsel, felsefik yaklaşım, bir o kadar da kendimizi onunla yaratma anlamına gelir. Kendini Önderlik tarzı emekle, felsefeyle, bilimle tanımlayabilen, zaman ve mekanın dışında kalmadan somut koşulları iyi tahlil edebilen, diyalektiğini kurabilen, eylemini, Önderlik paradigmasını doğru özümsemiş, partilileşen bir kimlikle ifade edilebilen, Önderliğin çağdaş bir militanı olabilir. Bunun dışındaki müritlik ağacın kurduna benzer. Bu da asalakça bir yaşamdır. Asalakça yaşamın kaynağında da bir bütünen yaşamın hiç bir alanında sorumlu bir düzeye, bilince taşımayan, onun gereklerini yerine getirmeyen, günü birlik yaşam tarzı vardır. Başta sorgulanması, kaçınılması gereken bu yaşam tarzıdır.
Diğer bir yandan sorgulanması gereken bir gerçekliğimiz de eylem yerine, niyetlerle kendimizi izah etme tarzımızdır. Bu yüzden soyut ve hayalciliğin önüne geçerek güçlü bir gerçekleşmeyi sağlamada yetersiz kalıyoruz. Sonuç olarak kendini tekrarla; örgüt ve sistem kimliği arasında seçim yapamayan, ağlamaklı- sızlamaklı, sorunlara çözüm gücü olamayan, şikayetvari tarzlarla ortayolculuk derinleşip kronikleşen bir hal alıyor. Oysa niyet bir biçime öz olabildiği oranda değerli ve anlamlıdır. Bunu yapamamamız, komployu kendimizde mahkum edemediğimizi ve ona hizmet eden bir konumda olduğumuzu ifade eder. Verili kişilik, kader değildir. Karamsarlığa, umutsuzluğa, inançsızlığa düşmeden, şehitlerimizden alacağımız moralle aşma kararlılığını göstermeliyiz. Viyan yoldaşın dediği gibi; ‘eğer yerinde ve zamanında yaşamsal ve düşünsel bir emek verirsek, başaramayacağımız ve sonuç alamayacağımız hiç bir şey yoktur. Onun için hiç bir şekilde umutsuzluğa, karamsarlığa, inançsızlığa pirim vermeden, umutla, büyük sarsılmaz bir inançla mücadeleye atılmalıyız. Mücadelede nerede durduğumuzu tespit ederek, yerinde ve zamanında, yaşamsal ve düşünsel emekle her zaman güçlü, doğru çıkışların mimarı olmalıyız. Gelişimin bilinçli çabasını süreklileştirme istikrarlılığında, her türlü küçük burjuva oportünistliğine, geri feodal köylü kurnazlıklarına, örgüt yaşamını aşındıran ilişki tarzlarına karşı net militanca tavırda olmalıyız. Yaşamımız boyunca tüm iç ve dış geriliklere karşı Önderliğimizin, şehitlerimizin ve emektar halkımızın yarattığı değerleri kendimizde mücadeleyi yükselterek korumalı, çoğaltmalı ve yüceltmeliyiz.
Evet, bir 15 şubat gününe daha yaklaşırken, nasıl karşılamamız gerektiğini Serdar’lar, Viyan’lar bizlere gösterdiler. Bunun ahlaki ve vicdani boyutunu zihniyetimizde ve yüreğimizde tüm yakıcılığıyla hissederek bu günü karşılamalıyız. Viyan yoldaşın ‘bu yılki 15 Şubatı ağlama, çaresizlik ve umutsuzluk içerisinde değil, aşkla, coşkuyla ve büyük bir inançla karşılamak istiyorum’ dediği gibi karşılamalıyız. Beynimizi ve ruhumuzu onların ateşiyle aydınlatarak karşılamalıyız. Bir an bile unutmadan, tutkuyla karanlıklarımızdan arınarak Viyanların, Serdarların sevgisine ulaşmanın kutsal emeğiyle karşılamalıyız. Her zamankinden daha fazla var olarak Viyan yoldaş gibi bildiklerimiz ve yaptıklarımız arasında güçlü bir his köprüsünü kurup, onun gibi amaca kilitlenerek karşılamalıyız.
Amaradan yükselen Güneş
Tarihten bir nehir akıtır,
Köküne yaşlı bir ağacın,
Ve yeşertir.
Bir dal uzanır yeşeren ağaçtan Ararat’a
Kırılır betonları zirvesinde Ararat’ın
Ve bir Viyan biter
Sevdalı,
Yüzü güneşe dönük...
Ararat taşır rüzgarlarını Amed’e
Ve dalgalandırır surlarında Amed’in
Kanla, ateşle kutsanmış bayrağı...
Hamza Botan